Eğitim

Nehri Geçerken – Abdurrahman Arslan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Nehri Geçerken – Abdurrahman Arslan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Nehri Geçerken kimin eseri? Nehri Geçerken kitabının yazarı kimdir? Nehri Geçerken konusu ve anafikri nedir? Nehri Geçerken kitabı ne konu alıyor? Nehri Geçerken PDF indirme linki var mı? Nehri Geçerken kitabının yazarı Abdurrahman Arslan kimdir? İşte Nehri Geçerken kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Abdurrahman Arslan

Yayın Evi: Beyan Yayıncılık

İSBN: 9789754734997

Sayfa Sayısı: 368


Nehri Geçerken Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Nehri Geçerken, Müslümanların bugün içinde bulundukları temel meseleleri tartışmakta, yol göstermektedir. Bilhassa küreselleştirilen dünyada büyük sorunlarla karşılaşan Müslümanların hangi konuma yerleşecekleri ve kendilerini ne şekilde ifade edecekleri de ayrı bir ehemmiyet taşımaktadır. Yazılarında Müslüman kimliği taşıyanlara mühim ipuçları veren Arslan, yirmi birinci yüzyılda yaşamı pazar ekonomisine dönüştüren neo-liberal ideolojinin tahlil edilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. İslâm, modernlik, sekülerlik, postmodernite, iktidar ve akıl mevzuları üstüne yapmış olduğu çalışmalarla öne çıkan Abdurrahman Arslan, piyasaya çıkan kitaplarının yanında söyleşi ve soruşturmalara verdiği cevaplarda da aynı entelektüel derinliğe haiz bir düşünür olarak ön plana çıkmaktadır.


Nehri Geçerken Alıntıları – Sözleri

  • “Batılı insanın gerçeklikle kurmuş olduğu ilişki daima hastalıklı olmuştur.”
  • Demokratik bir toplumda hakikatin tanımı sekülerizme bakılırsa yapılır.
  • Metropol, Medine’nin karşıtıdır.
  • Ben hâlâ “gâvur icadı” tanımının, yapılmış doğru bir tarif bulunduğunu düşünüyorum. Bizden önceki direnen kuşakları da dualarla anıyorum. Doğrusu kendi kuşağımın oportünistçe bu hayata katılımını da hazmedemiyorum. Belli ki dünyayı oldukça sevmeye başladık ki, modemite bizi de hızla dişleri arasına alarak öğütmeye başladı.
  • İnsan arzularının taleplerinin karşılanması ilke olarak öne çıkartıldığında, özgürlük anlayışı ve özgürlük talepleri de bunların ışığında biçim bulmaktadır.
  • Kendi konforumuzu bozmadan yeni bir başlangıcı gerçekleştiremeyiz.
  • Konformizm, bugünkü haliyle alışılmış kalıplara uyum ve bu uyumun neticesinde meydana gelen esarettir.
  • biz daha yeni yeni anlıyoruz ki, bizim çağdaş olana karşı sürdürmekte olduğumuz çaba aslen karşı görünürken bile bir katılım çabası özelliğine haizmiş.
  • Bu şartlar içinde evet, hamdolsun Müslümanız; fakat cemaate ilişkin olmayan “dindar” bireyler halindeyiz; hayata dair hedeflerimizi artık İslâm’ın idealleri standartları içinde değerlendirmiyoruz. Bu yüzden de Müslümanlığımız, İslâmi kişiliğimiz aşınmaktadır.
  • Çıkar söz konusu olduğunda insanların iyi mi yönetildikleri Batı’yı fazla ilgilendirmiyor; minimum dört yüzyıldan beri dünyayı sömürerek yaşadığından bu birlikteliğin bozulmasına müsaade etmez Batı.


Nehri Geçerken İncelemesi – Kişisel Yorumlar


Nehri Geçerken PDF indirme linki var mı?


Abdurrahman Arslan – Nehri Geçerken kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Nehri Geçerken PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Abdurrahman Arslan Kimdir?

Abdurrahman Arslan, 1947’de Van’da hayata merhaba dedi. İlk, orta ve lise tahsilini bu şehirde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Kısmı’nden mezun oldu. Serbest iş koşturmacasındadır.

Yazıları; Bilgi Hikmet, Kalem ve Onur, Haksöz, İktibas, Bilge Adamlar dergilerinde gösterildi. Yazarın sık yazdığı İktibas dergisi başta olmak suretiyle yazılarında “devlet, iktidar, akıl, toplumsal kuram, sekülerizm, İslam dünyasındaki dönüşüm, postmodernizm “ benzer biçimde mevzuları ele almıştır.

Yeni Bir Anlam Arayışı ,Modern Dünyada Müslümanlar, Kalbin Akletmesi, Yeni Politik Kültürün Dünyasında, Zaman Dışı Konuşmalar benzer biçimde birçok mühim kitabın yazarıdır.


Abdurrahman Arslan Kitapları – Eserleri

  • Dünyaya Müslümanca Bakmak
  • Kalbin Akletmesi
  • Kıbleyi Kaybettiren Dönüşüm
  • Modern Dünyada Müslümanlar
  • Nehri Geçerken
  • Yeni Politik Kültürün Dünyasında
  • Sabra Davet Eden Hakikat
  • Zaman Dışı Konuşmalar
  • Yeni Bir Anlam Arayışı
  • Mustafa Kemal ve Kürtler
  • LGSLise Giriş Hazırlık KitabıTürkçe ve Sosyal Bilgiler


Abdurrahman Arslan Alıntıları – Sözleri

  • Değişmemiş bir kitap ve sünnet ile bu imkân İslâm’ın elinde bulunmaktadır. Bu kavramsal inşâ kuşku yok ki, bir tek yaşanarak/tefekkür ederek mümkündür. (Modern Dünyada Müslümanlar)
  • Bugün genç nesil Müslüman kızlarımız ya da erkeklerimiz ilişkilerini eşitlik üstünden kuruyor, anlamlandırıyorlar, özgürlüğü de bu şekilde anlıyorlar. Eşitlik temelinde bir özgürlük… Hâlbuki bu İslâm’a aykırı bir şeydir. İslâm, hakkaniyet talebinde bir eşitlik ister ve özgürlüğü de hakkaniyet temelinde kurar. Şu sebeple özgürlük oldukça ideolojik bir inşadır, masum bır şey değildir. Tabi ki burada da İslam elbet hanımla erkeğı ayırıyor, kimlik olarak ayırıyor…
    Bir kere çağdaş dönem fert kavramıyla beraber insanı hem adam, hem hanım olarak kimliğinden soyutlamıştır. Birey kimdir sorusunun cevabına baktığımızda dişi midir, adam midir, kökü nereden geliyor bilemezsiniz, oldukça soyuttur. Bu adamı aldatır. Oysa İslâm’da öyleki değıldır, İslâm direkt doğruya dişi ve adam üstünden kimlik kazandırır, “mumun ve mümine” der. Dolayısıyla bir bakıma ikisinin de cinsiyetlerini gözeterek onlara rol verir. Tabii şunu kabul edelim ki, mecburi hallerin haricinde hanıma sunmuş olduğu tercih evdedir. Bu da kadının illa evde oturacağı anlamına gelmiyor.
    Kadının da kendine alt bir toplumsal dünyası var. Ama bu dünya genel olarak hemcinsleriyle ilgilidir. Değindiğiniz benzer biçimde mahremiyet ilişkisi içinde, bir bakıma İslâm, bu iki cinsin kimliklerini hatırlamaları için daima aralarına bir perde koymuştur. Nasıl ki müminle kâfir, müminle müşrik içinde surekli olarak bir ayırıcı, uyarıcı, bir engel koymuşsa, bir hatırlatmada bulunmuşsa hem de hanım ve adam için de bu şekilde hatırlatmada bulunur. Şu sebeple eğer bu hatırlatma olmasa günümüz benzer biçimde “unisex” dediğimiz vaka ortaya çıkar. Yani hanım mı adam mi belli olmayan, yeni bazı insan tipleri ortaya çıkar. Burada “post insan” terimini kullanıyorlar. Dikkat ederseniz bu evrimle beraber bugün Batı dünyasında boşanmaların oranı aşağı yukarı
    yüzde 60 civarında seyrediyor. (Kıbleyi Kaybettiren Dönüşüm)
  • “Müslümanların trajedisi nedir? Biz çağdaş dünyanın içinde çağdaş dünyanın amaçlarına ve araçlarına uygun hareket edeceğiz, fakat hem de İslâm ahlakına da haiz olacağız. Böyle bir durum olması imkansız,bu mümkün değil.” (Zaman Dışı Konuşmalar)
  • İnsana ilişkin en varlıklı tanımlamayı ya da tarifi ya da ona ilişkin anlatımı, tasavvufun yapmış olduğu kanaatindeyim… Benim kanaatime bakılırsa Batının hiçbir felsefî ekolü tasavvufun bu mevzuda söylediklerinin yakınına bile yaklaşmış değildir. (Dünyaya Müslümanca Bakmak)
  • Kainatta her şey çiftiyle mevcuttur;biri diğeri olmadan kendini tanımlayamaz.Yaratılış silsilesi göz önüne alın­dığında adam makrokozmozu temsil ediyorsa, hanım da mikrokozmozu temsil eder. Ancak bunlar bir başları­na kendilerini tanımlama imkânına haiz değildir; fakat buna karşın ikisi de kendini tanımlamak benzer biçimde bir gereksinim içinde bulunur. Modern bireyci telakkiye ters gelse de bu karşılıklı varoluşsal bağımlılık ilişkisinde hanım adamın yarısını temsil eder; hanım olmadan adam, adam değildir. Erkek hanımla tanımlanır. Kadınla adam ya da eril ile dişil arasındaki ilişki dünya ile gökyüzü arasındaki ilişkiye benzer. Kozmozda olanları nefiste, nefiste olanları da kozmozta bulmamız bundandır.
    İslâm’ın vakit algısı güneş ve ay olmak suretiyle iki koz­mik varlık üstüne kuruludur: Müslüman zamanı üstün­de yaşamış olduğu dünyanın bunlarla olan ilişkisi bağlamında anlamlandırılır. Gündelik yaşam olan “şimdiyi” belirle­yen güneştir: Geçmişi ve geleceği dönemleştiren, doğrusu “ömrü” belirleyen ay’dır. Modern muhayyilenin hanım ta­savvuruna aykırı düşse de kadim kültürler kadının ev, ay ve erkekle dünya dolayımında birbirlerini çağrıştıran bir ilişki içinde bulunduğunu söz konusu etmişlerdir.
    Dünya katmanında adam ve ay müzekkerdir, doğrusu aydınlatıtandırlar: oysa hanım güneş benzer biçimde müennestir. Evde hanım hâkimiyet sahibi olarak bu rolüyle bulunur. Bu hakkı ona elde eden mahremiyetin uzamıdır. Bundan olacak ki, as­lında hanım tesettürle kendini dünyaya kapatmaz, tersi­ne bunu yaparken ayın kendini dünyaya açmış olduğu benzer biçimde o da mahrem olana kendini açar.
    Kadın ve ay arasındaki ilişki mahiyeti kozmik olan muamma dolu bir ilişkidir. Kadim Grek insanına bakılırsa ka­dın tabiata benzer; irfanî geleneğin büyük yorumcularına bakılırsa de hanım “müteşabih”tir. Dünyadaki tüm kültür­lerde ayla, fakat bilhassa ayın on dördüyle hanım güzelliği içinde bir ilişki kurulduğunu görürüz. O dünyaya ilişkin dönemin ay olarak dönemselleştirilmesini ilk gözetleyendir. Bu ilişki içinde ayın geçirdiği safhaları hem de kadının da yaşadığına inanılır. Bunu vakit olarak harici, biyolojik olarak dahili bir tecrübenin uyumu olarak gö­zetler: bedenin yaşadığına bizzat kendisi şahitlik yapar.
    Bu kozmik dönemin biyolojik bir varlıkta kendini açığa vurmasıdır. Kadın dönemin bu türünü mahrem mekanda temsil ederek adama duyurur: ay yüzünü dünyaya, hanım da kendini adama kapatır. Nutfenin beşer halini alması kozmik dönemin on kameri ayına denk düşer. Kadim kül­türlerde bu yüzden hamilelik, kameri takvim ve ebe ayrıştırılmaları mümkün olmayan üçlü bir yapı teşkil eder. Bununla özne ile nesnenin birbirleriyle uyumlu ilişki içinde oldukları bütüncül bir epistemoloji kurulur. İnsa­na dair bilginin hem de bu kendini üstünde inşa etmiş olduğu temeli teşkil eder. Bir ebenin çocuk doğurtmasın­daki sırrın, doğum meydana getiren anneye gösterdiği kozmik du­yarlılık ile sahibi olduğu beşeri ilmin uyumunda yattığına tanık olunduğunda sadece bu anlaşılabilir.
    Doğum ile ölüm arasındaki dünyevi ilişkide bu hanım, çağdaş tıbbın yapmış olduğu benzer biçimde doğum esnasında çocukta anneyi birbirlerinden yalıtarak araya kendini ikame etmez. Temsil etmiş olduğu epistemolojinin doğal hâsılası olarak, doğu­mu ölüm sebebine dönüştürerek bir tehdit aracı haline getirmediğinden, çağdaş tıbbın yapmış olduğu benzer biçimde gövde üze­rinde egemenlik kurarak onu mülkiyeti hâline getirmez. Doğumu ölüm benzer biçimde doğal bir hâl olarak kendi kozmik “vaktine” iade eder ve anneyle çocuk arasından çekilir. Böylece nutfe için hapishaneden kurtuluşun luğu olan annenin doğum sancısını ayrıştırılması imkânsız bir bü­tüne dönüştürür. Ay bir kez daha hanıma adamın diğeri olmadığını, kendini her şeyiyle apaçık dünyaya gösterdiği on dördü haliyle hatırlatmada bulunur. Bu müzekkerin ideolojilerden almış olduğu intikamdır.
    Abdurrahman Arslan – Sabra Davet Eden Hakikat (Sabra Davet Eden Hakikat)
  • İslâmda hakikat verilidir. Biz hakikati aramıyoruz. Bizde hakikat verilmiştir. Ancak hakikatın önündeki engellerin kaldırılması gerek. (Kalbin Akletmesi)
  • ..akletmenin yeteri kadar cereyan etmediği bir dünyada yaşıyoruz. (Kalbin Akletmesi)
  • Adalet fıtri bir şeydir. Adalet talebi insan fıtratının dile gelmesidir. İslam’da hakkaniyet, bir tek ekonomik hakkaniyet, toplumsal hakkaniyet yada ceza adaleti değil, varlıkla ilgili bir tasavvurdur da hem de. Şüphesiz İslami geleneğin zenginliği içinde hakkaniyet hem de AHLAKA bir davettir. Hakikate duyulan susuzluğun küreselleştiği bir orta dereceye Müslümanların kendi entellektüel miraslarının mühim metinlerini okuyup anlamaları ve onları günümüz insanı için bir anlam ifade edecek şekilde açıklayabilmeleri lazım… (Yeni Politik Kültürün Dünyasında)
  • Ben hâlâ “gâvur icadı” tanımının, yapılmış doğru bir tarif bulunduğunu düşünüyorum. Bizden önceki direnen kuşakları da dualarla anıyorum. Doğrusu kendi kuşağımın oportünistçe bu hayata katılımını da hazmedemiyorum. Belli ki dünyayı oldukça sevmeye başladık ki, modemite bizi de hızla dişleri arasına alarak öğütmeye başladı. (Nehri Geçerken)
  • Müslümanlar Kur’an’dan , sünnetten kalkarak hayata sual soruyorlardı.
    Günümüzün müslümanları yaşamdan kalkarak, Kur’an’a ve sünnete sual soruyorlar.
    Bu ise onların zihni dönüşümlerinin, ideallerinin tersi bir istikamete yönelmesini bununla beraber getiriyor. (Kalbin Akletmesi)
  • Günümüzde kişinin korunması ve güvenlik problemi “haklar”da aranır ya da güvence altına alınmaya çalışılırken; İslâm bunu bizzat adaletin kendisinde ve onun, toplumun kendisinin de görevli tutulduğu uygulamasında aramaktadır. (Kıbleyi Kaybettiren Dönüşüm)
  • Dolayısı ile şimdi yapılması ihtiyaç duyulan çağdaş dünyanın fen/teknolojisini alırken ahlâk/kültürünü Müslüman dünyanın gümrük kapılarında tutmak olacaktır. (Modern Dünyada Müslümanlar)
  • Müslüman adam kapitalizme müslüman hanım da feminizme yavaş yavaş teslim oluyor. Kapitalizm islam’ın helal/haram anlayışına, feminizm de kadının evimizdeki rolüne ve İslâm’ın hakkaniyet ilkesinin aksine hanım-adam ilişkisine eşitlikçi ideolojisiyle meydan öğrenim görmektedir. (Sabra Davet Eden Hakikat)
  • Evet, her informasyon türünde, Müslüman’ın her informasyon faaliyetinde şüphe yok ki İslâmî unsurlar 0 informasyon faaliyetine katılıyor. Fakat biz her şeye karşın, dünyayı Müslümanca anlamlandıracak bir informasyon türü, örneksiz bir informasyon türü üretemiyoruz. Sıkıntımız bu. Kabul etmeliyiz ki bu zihinsel olarak oldukça ciddi bir problemdir. Aslında bugün içinde yaşadığunız hegemonik kültürün bizlere dayattığı esaslı bir sorundur.
    Burada doğal ki biz söz konusu İslâm olduğunda, özgünlük derken birinci dereceden kendine referans almış olduğu kaynağın Kur’an ve sünnet bulunduğunu ilk olarak belirtmek gerekiyor, fakat bu kafi değil. Bu şu anlama gelir: İslâm’m öngördüğü hakikati kendi geleneği içinde kavrayan bir zihnin olması ya da en azından İslâmî hakikati o hakikatin öngördüğü anlama ve kavrama biçimi içinde kavrayan bir zihnin var olmasını gerekir.
    İşte bence günümüzün ve bizim karşı karşıya kaldığımız problemin esası bu. Biz İslâm’ın hakikatini başka bağlamların inşa etmiş olduğu ortamlarda kavramaya çalışıyoruz. Dolayısıyla bir türlü İslâm’ın hakikatini İslâm’ın hakikatinin öngördüğü bağlamları inşa ederek kavrayamıyoruz. Ondan dolayı her seferinde noksan bir kavrayışla karşı karşıya kalıyoruz diye düşünüyorum. (Kalbin Akletmesi)
  • Sizin kim tarafınca dünyaya getirildiğiniz, hangi ailenin, cemaatin, topluluğun ferdi olduğunuz mühim değildir; sadece onun nüfus kurumuna yaptırdığınız kayıt sonucu -seküler “vaftiz” sonucu- varlığınız gerçeklik kazanır. Evlenmek istediğinizde gene ona haber vermek doğrusu kurumlarından birine “kayıt” yaptırmak -resmi nikâh- zorundasınız. Yakınlarınız istedikleri kadar dövünüp ağlasınlar, ölümünüz sadece onun kurumlarının vermiş olduğu kararla gerçeklik kazanacaktır. İnandığınız din, ölüyü “bekletmeyin” tavsiyesinde bulunabilir; fakat bu “mesai saatlerinin haricinde” fazla anlam ifade etmeyecektir. Üstelik insanoğlunun nereye iyi mi gömüleceğine o karar verecek -eğer paranız varsa- “mülk sahibi ölüler” sınıfına ilişkin kılacak; böylece mezarınız dokunulmazlık kazanmış olacaktır. (Modern Dünyada Müslümanlar)
  • Asr-ı mutluluk ile çağdaş dünyanın gökdelenleri içinde yorulmadan gidip gelen bu insanoğlu; İslâm’ın mütevazılığının formu içinde statü ve prestij mücadelesinin ilk basamaklarını hızla tırmanmaktadırlar. Esas sorun ise bu basamakların bittiği yerde Müslümanlar’ı neyin beklediğidir! (Modern Dünyada Müslümanlar)
  • Bugünün dünyasında giderek egemen hale gelen yeni kültürün yada “küresel episteme”nin anlaşılır sebeplerle dini çoğulculuk üstünde yoğunlaştığını görmek şaşırtıcı değil. Küresel episteme nin tek bir yol, tek bir ölçü yada tek bir hakikat olduğu hususunda ısrar etmeyi “putpe­restlik” tek bir doğru din olduğu fikrine inanmayı tota­literlik ve uzlaşmaz bir tutumu temsil manasına alması; neoliberalizmin birçok şeye olduğu benzer biçimde dine de el koyma ve onu kendi ilkelerine bakılırsa tekrardan yorumlama/biçim­lendirme isteğini yansıtıyor. Küresel kültür, dini çoğulcu­luğu değişik dinlere ilişkin müntesiplerin sulh içinde bir arada yaşamalarının imkânı olarak görmekte; dinlerin benzer taraflarım izafi ontoloji temelinde bir araya getirerek yeni bir din anlayışı çıkarmaya iş koşturmacasındadır. Bu din anlayı­şı hakikatin bütünüyle temsilinden oldukça, hakikate sadece kısmen ulaşılabilineceği fikrine dayanıyor.
    Hakikatin temsilcisi olan vahiy temelli din anlayışı kendi müminle­rinden kati bir tercih ve bütünüyle teslimiyet isterken; çoğulculuğun din anlayışı, yaşanmış olan yaşamı onaylayan ve bir tek bireyi kapsayan bir din anlayışını meşru kabul ediyor. Bilimde olduğu benzer biçimde dini alanda da birbirleriyle -pazar ekonomisine uygun şekilde- rekabet halindeki dini organizasyonların çoğulculuğunu öngörmekte, bire­yin özgürlüğünü, kendine ilişkin inançları seçme ve bu tarz şeyleri oluşturma hakkı olarak tanımlıyor.
    Sözkonusu ettiğimiz bu özellikler ışığında dini ço­ğulculuk; Müslümanların fakat bilhassa Müslüman te­ologların anladığı benzer biçimde değişik dinden olanların bir arada bulunması, birlikte yaşaması, alışveriş etmesi olmadığı benzer biçimde; “ötekine” dair probleminin iyi mi hallolacağı yada ötekiy­le kurulacak diyalog meselesi de değildir. Hatta dini ço­ğulculuk, değişik ülkelerden çeşitli sebeplerle değişik dine haiz insanların bir araya gelmeleriyle ortaya çıkan bir sorun şeklinde de görülemez. Hem bu şekilde bir tecrübeyi -Batı yaşamamış olsa bile- yeni saymak mümkün değil, hem de insan kadar kadim olan bu şekilde bir meselenin ta­rihte bugüne dek kendisi için bir çözüm yolu bulama­mış olması düşünülemez. (Sabra Davet Eden Hakikat)
  • “…insanoğlu belli bir yaşam standardına alıştıktan sonrasında onu terk edemiyor. Dolayısıyla da o yaşam standardını devam ettirmesini sağlayacak her şeyi şu ya da bu şekilde onaylıyor…” (Zaman Dışı Konuşmalar)
  • – “Marifet iltifata tâbidir” sözünün bugün bir karşılığı kaldı mı?
    – Hayır, kesinlikle kalmadı.
    – İltifat neye tâbi peki?
    – İktisada tâbi… (Dünyaya Müslümanca Bakmak)
  • Sosyoloji bilgiyi toplar millet devlete verir. Ulus devletin ajanıdır sosyoloji aslen. Sosyal insanbilim de küreselleşmenin ajanıdır. Batı’nın metropollerine bilgiyi gönderir;ilkel toplumlar, gelişmiş toplumlar diye sınıflandırma yaparak. (Dünyaya Müslümanca Bakmak)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş