Eğitim

Oathbringer – Brandon Sanderson Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Oathbringer – Brandon Sanderson Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Oathbringer kimin eseri? Oathbringer kitabının yazarı kimdir? Oathbringer konusu ve anafikri nedir? Oathbringer kitabı ne konu alıyor? Oathbringer PDF indirme linki var mı? Oathbringer kitabının yazarı Brandon Sanderson kimdir? İşte Oathbringer kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Brandon Sanderson

Çevirmen: Utku Tönel

Çevirmen: Can Sevinç

Çevirmen: Ece Yılmaz

Çevirmen: M. Eralp Ersoy

Çevirmen: Ömer Aybars Yurdun

Çevirmen: Görkem Güvenir

Yayın Evi: Akılçelen Kitaplar

İSBN: 9786052382349

Sayfa Sayısı: 1008


Oathbringer Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yeni bir fırtına geldi. Kül ve kırmızı yıldırımlar dünyayı süpürüyor, kadim düşmanlarımızı uyandırıyorlar. İnsanoğlunun gözleri açılırken, düşmanın ruhunun gölgeleri olan Yaradılmamışlar hareketleniyor. Bu cenk onların düşündüğü benzer biçimde değil ve hiçbir vakit da olmamıştı. Yakında Dalgalar elimizde olabilir yine zira Işık bazılarına geri döndü ve bazılarına doğru parlıyor. Kayıpların kırdığı Yüzbaşı uzlaşmayı arıyor. Zulmün kırdığı Casus tamamlanmayı arıyor. Yeminlerin kırdığı Taştayürüyen hakikati arıyor. Hırsın kırdığı Hain özgürlüğü arıyor. Ve son olarak savaşın kırdığı Kral… O da geçmişi arıyor. Terk edilmiş olanı. Bilmemesi gerekeni. Bu sebeple o sırlar, onu da aynı kendinden önceki şövalyeleri ezdiği benzer biçimde ezip geçecek.


Oathbringer Alıntıları – Sözleri

  • Cevap veremeyecek olanla konuştun. Onun yerine biz, mesajını kendimize taşıyacağız; her ne kadar bizim yerimizi bu dünyada iyi mi tespit ettiğini bilmiyor olsak da.
  • Hayat seçim yapma cesaretini bulduğun vakit fazlaca daha zor fakat potansiyel olarak fazlaca daha doyum ediciydi.
  • Bir yön seçeceksin ve hiçbir şeyin, ister insan ister fırtına olsun, yolunu değiştirmesine izin vermeyeceksin.
  • Mutluluğun sırrı her anlık zevki dondurmak ve bunlara dört elle sarılmak değil, yaşamın gelecekte zevki çıkarılacak fazlaca sayıda anı yaratacak şekilde olmasını güvence altına almaktı.
  • Ama gene de, özgürlüğüm bir yaprağınki kadar. Ağaçtan düştüm ve rüzgârla savruluyorum o denli, bir de kaderimi ben belirlermişim benzer biçimde yapıyorum.”
  • Savaşmak insanı kuvvetlendirir fakat bununla beraber hissizleştirir de. Korkarım ikincisini fazlaca fazla, birincisini ise fazlaca azca öğrendim.
  • Gelişini anında fark ettim, tıpkı topraklarıma gizli saklı gizli saklı, onlarca kere girişini fark ettiğim benzer biçimde.
  • Benden daha parlak zeka olduğunuzdan asla şüphem yok. Ben yalnız kendi sonuçlarınıza varmanız için neler bulunduğunu, neler yaptığımı aktarabilirim.
  • Dalinar Kholin ölüm sarrafıydi. Savaş meydanında yeteri kadar uzun süre kalırsan, efendisiyle de yakından tanışırdın.


Oathbringer İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Bunları söylemezsem içim rahat etmeyeceği için buradayım…!! Bu yazar neyin kafasını yaşıyor bilen var ise lütfen bana da söylesin tam olarak o kafadan isterim…. Zira bir kitaba aşık olan kalbimin şokunu başka türlü atlatamayacağım.
Karakterlerin her birinin gelişimini seyretmek, üstelik onları içselleştirerek seyretmek fazlaca keyifliydi. Adolin’i okurken ruhunuzun bir kısmı o oluyor sanki ya da Navani… Elbette okurken homur homur edip kafasına taş düşüp aklının başına gelmesini istediklerimde oldu fakat yinede sevmiş olarak okudum kitabı. Son 150 sayfa bilhassa yalnız sevmiş olarak değil atılıp bayılarak okudum diyebilirim… O neydi o şekilde…
Öte yanda kitap tam bin sayfa!! Bitmeyen kitap keşfettiği için yazarı kutlamak isterim:))) okuyorsun okuyorsun fakat bitmiyor…. Duygudan duyguya sürükleniyor devamlı bir şeyler keşfediyorsun ve hayır hiçbir sayfayı atlayamıyorsun zira hepsi mühim:)) yazar sanırım bırakamayacağımızı bilmiş olduğu için okurken kör olacağımızı biliyor…
Açıkçası ilk iki kitabı okuduktan sonrasında süratli başlasam da ara vermek zorunda kaldım zira eğer sele kapılırsanız akıyor ve kitabı elinizden bırakamıyorsunu…
Off fazlaca uzattım son olarak Sahallan… Kaladin ve Adolin… Siz ciddi misiniz ya!! Gerçekten mi!? Sonucu doğru bulsam da hadi fakat yazar ne doğrusu üç sayfada mı halledecektin….!!!!??? (Saniye Öztaş)

“Ölümden önce yaşam, zayıflıktan önce güç, hedeften önce yolculuk.”
Oathbringer… Sanderson beni bir kez daha şaşırttı. Parlayan Sözler’den sonrasında daha güzel bir şey okuyamayacağım mevzusunda oldukça emindim fakat Oathbringer tüm düşüncelerimi değiştirdi. Bu kitapta Roshar tarihinde daha derine inerken bununla beraber büyü sistemini de daha iyi tanıyoruz. Sanderson’ın yazdığı her büyü sistemine fanatik olmama karşın Dalgalar’dan oluşan bu sistem beni büyüledi. Ama Oathbringer’ın benim için bu kadar etkisi altına alan olmasının aslolan sebebi, ihtiva ettiği “Cosmere mesajları” olabilir. Kimseye “spoiler” vermek istemediğimden bu mesajlardan fazlaca bahsetmeyeceğim fakat hemen hemen kitabı okumadıysanız Savaşkıran’ı ilkin okumanızı tavsiye ederim!
Tüm bu saydığım özelliklerin yanısıra, bu kitapta Dalinar’ın geçmişini öğreniyoruz — ki bu bile kitabı okumanız için kafi bir sebep, diye düşünüyorum ben.
Bildiğiniz suretiyle devletimizde iki kitap arası beklediğimiz süre gereğinden fazla, bu yüzden kitap hakkında birazcık daha ayrıntıya inmek ve gelecekte okuduğumda kitabı hatırlayabileceğim bir araştırma yazmak isterim. Tabii bu araştırma bir özete benzeyecek fakat elimden geldiğince üstünkörü geçmeye çalışacağım. Buradan sonrasını kitabı okumamışlar okumasın: SPOILER UYARISI! (Biliyorum ki kitabı yeni okumuşlar da bir özet okumak istemeyecektir, bu yüzden derlememi atlayıp COSMERE KISMI’na geçebilirsiniz. Ben bu özeti gelecekte dönelim diye yapıyorum.)
Kitap süresince Dalinar’ın geçmişini incelemek oldukça ilgi çekiciydi: Nihayetinde karısı Evi’yi hatırlayışı, geçmişinde olduğu şahıs… Bizim iki kitaptır tanıdığımız adama kıyasla fazlaca değişik. Biliyorum ki çoğumuz Dalinar Kholin’i şerefinden dolayı seviyorduk ve her ne kadar geçmişte değişik bir adam olduğundan sık sık bahsedilse de bunu hayal edememiştim. “Heyecan”ı hissettiği zamanlarda yapmış olduğu şeyler, aslına bakarsak Heyecan’la birlikte büyüyüşü ve yaşamış olduğu onca şey o denli etkileyiciydi ki ilk kere birinin geçmişini okurken bu kadar heyecanlıydım. Bana gore Dalinar, seri boyu zihinsel olarak en büyük gelişmeyi gösteren karakter: Acısını dindirebilmek için Gecegözcüsü’nden anılarını almasını isteyen adamdan acılarını Garaz’a vermeyi reddeden kuvvetli bir adama dönüşüyor. Doğrusu, kitabın adı Oathbringer diye Dalinar’ın öleceğini düşünmüş ve kitabın sonuna dek “lütfen ölme, lütfen ölme,” diye sayıklayarak okumuştum her sahneyi. Dokuz Gölgeli Şampiyon’dan bahsedildiğinde de Dalinar’ın o şampiyonla bizzat dövüşme türü bir çılgınlık yapacağından korkmuştum. Ama normal olarak, Sanderson bizi daha da şaşırtarak azca kalsın Garaz’ın şampiyonunu Dalinar yapıyordu.
Dalinar’la ilgili öteki bir dikkat çekici şey ise sonunda neyi “birleştireceğini” bulması. İlk kitabından beri duyduğumuz “Onları birleştir” sözü, bu kitapta ortaya çıkıyor: Birleştirmesi ihtiyaç duyulan yalnız Alethkar değildi, yalnız ülkeler de değildi, üç alemi birleştirmeliydi. Fiziksel, ruhsal ve zihinsel. (Burada not düşmek isterim: Kitabın sonlarına doğru Dalinar bir toplantı esnasında gene “onları birleştir” sesi duyuyor ve Fırtınababa’ya niçin bunu söyleyip durduğunu soruyor. Fırtınababa ise “ben bir şey söylemedim” diyor. Dalinar’a bunu söyleyen başka bir ses de mi var, yoksa yalnız aklı mı karışıktı?)
Bu sırada gelelim favori karakterlerimden bir öbürüne: Kaladin. Köprü Dört, Kaladin’e yakın durmak şartıyla bir nevi parlayanlara dönüşüyor. Kaladin kitabın başlarında ailesinin Dinmezfırtına’dan sağ çıkıp çıkmadığını öğrenmek için evine uçarak dönüyor ve “Oroden” adlı bir kardeşinin bulunduğunu öğreniyor. Daha sonrasında geri dönmeye çalışırken bir parshmen grubu onu kaçırıyor. Parshmenlerle geçirdiği kısa yolculukta liderlik vasfı fazlasıyla yüksek olduğundan derhal onlara önderlik ediyor ve bir süreliğine vakası onların bakış açısından görüyor. Parshmenlerin cenk isteyen yaratıklardan ziyade hemen hemen özgürlüğü yeni tatmış köleler bulunduğunu anlıyor. Parshmenleri kamplarına bıraktıktan sonrasında oradan kaçıyor, kaçmaya çalışırken birkaç Kaynaşık’la dövüşüyor. (Not: Bu sahnede bir fırtına yaklaşmakta ve Kaladin birkaç saniyeliğine fırtınayı durduruyor.)
Kaladin kaçıp Harap Ovalar’a döndükten sonrasında öğreniyoruz ki Moash da o yörelerde, birlikte kaçtığı şu açıkgözlerle birlikte. Moash’ın zihni oldukça bulanık, yapmış olduğu şeyin doğru bulunduğunu kendine söyleyip duyuyor fakat bu sahnelerde içindeki pişmanlığı hisseder benzer biçimde oluyorsunuz. Her her neyse, Kaynaşıklar Moash ve yanındakilerin Parekılıçlarını çalmak için Moashlara saldırıyor, Moash bir Kaynaşık’ı öldürerek Kaynaşıklar tarafınca saygı görülesi bir konuma geçiyor.
Bu sırada Harap Ovalar’daki Shallan ve Adolin, Parlayan Sözler’in sonunda Adolin tarafınca işlenmiş Torol Sadeas cinayetini araştırıyor. Onlar bunu yaparken yeni cinayetler de işleniyor ve Shallan cinayetler arasındaki bağları keşfediyor: Her katliam çift halde. Biri işlendikten sonrasında peşinden taklidi geliyor. Kişiliğini sayamayacağımız parçalara bölmüş Shallan’ımız da Peçe olarak işi birazcık daha araştırıyor ve siyah bir silueti keşfediyor: Re-Shepir, Yaradılmamışlar’dan biri. Bu insanların sertliğini yansılamak eden bir Yaradılmamış. Neyse ki Shallan, zihinsel gücüyle bu yaratığı uzaklaştırmayı başarıyor.
Shallan’dan bahsetmişken kitap boyu bana hastalık veren şeylerden biri de kişilikleri. İlk başta bu fikri hoş bulmuş olsam da bir yerden sonrasında sapıttığını düşünüyorum. Kitabın başını okurken Shallan’ın Adolin’i sevdiğine emindim fakat ortalara doğru Peçe’nin Kaladin’den hoşlandığını öğrendik. Daha sonrasında, Shallan asla Adolin’i sevmemiş de Adolin’i seven Berrakhanım Parlayan’mış türü bir şeyler oldu. Kitabın sonunda Adolin’e geri dönmüş de olsa oraya gelesiye kadar geçen süreçte beni oldukça rahatsız etti Shallan ve tavırları. Jasnah ortaya çıktığındaki hareketlerinden bahsetmeyeceğim bile.
Her her neyse, Dalinar Urithiru’da politik süreçleri sürdürmeye devam ederken Elhokar, Kholinar’ı kurtarmak uğruna yola çıkmayı planlıyor. Yanına Kaladin, Shallan ve Adolin’i de alarak Kholinar’a gidiyor. Tahmin ettikleri benzer biçimde Kholinar ve Kholinar’daki yemin kapısı düşman tarafınca yakalanmış durumda. Üstelik şehirdeki sprenler değişiyor, normalden farklılar. Halk da kafayı yemiş durumda, sprenlerin dünyayı ele geçirdiği düşüncesiyle spren kılığına falan giriyorlar. Bu sırada Elhokar saraydaki eşi (Kraliçe Aesudan) ve oğlu Gavinor’u merak ediyor fakat sarayın üzerine bir karaltı çökmüş olduğundan saraya öylece giremiyorlar. Hedefleri saraya girip içerideki Yeminkapısı’nı açmak ve bunun için plan halletmeye başlıyorlar. Shallan ışıkörüsüyle binaya sızma planları kurarken Kaladin Kholinar’da şehri korumak için kalan son birliklerden birine katılıyor. Burada birliğin komutanı sahiden ilgi çekici bir karakter: Çivit. Parekılıcı yok olmayan ve üstünde elmas barındırmayan bir bayan general. (Çivit ile alakalı aslolan düşüncelerimi en sona, Cosmere hakkında konuştuğum kısma bırakacağım.)
Uzun planlamalar sonucunda saraya sızıyorlar. Tabii Kaynaşıklar’ı oyalamak için bir tür cenk ortaya çıkarıyorlar. Bu Kholinar’ın kazanamayacağı bir cenk fakat Yeminkapısı açılırsa Urithiru’dan ordu getirebileceklerini umuyorlar. Saraya girdiklerinde Kaladin ve Elhokar, Aesudan’ın odasına giriyor ve onun tamamen karanlık tarafınca ele geçirildiğini fark ediyorlar. Tam güvenli olmamakla birlikte Aesudan’ı delirtenin bir Yaradılmamış bulunduğunu söyleyebilirim. Aesudan’ın aklını yitirdiğinden güvenli olduklarında Gavinor’u da alıp gitme sonucu alıyorlar fakat onlar sarayın aşağı katına indiklerinde cenk çoktan ilerlemiş durumda. Bu sahnede Kaladin, birlikte seyahat etmiş olduğu parshmenler ve Çivit’in komutası altında birlikte savaştığı tüm o adamların birbirini öldürüşünü izliyor. O uzun bir sürenin arkasından ilk kere bir cenk esnasında tereddüt ederken Elhokar da oğlunu oradan kurtarmaya çalışıyor. Elhokar, etrafı sarıldığında parlayanların ilk yeminleri ediyor ve ne yazık ki yeminlerini tamamlayamadan Moash tarafınca öldürülüyor. Her ne kadar Elhokar’a ikinci kitap süresince sinir de olsam, ilk ideali söylerken ölüşü beni derinden etkiledi. Bilmiyorum, bu yalnız bende mi var fakat fantastik serilerde kralların/hükümdarların ölümleri her daim beni hüzünlendirmiştir, kişilikleri iyi mi olursa olsun — ki Elhokar, hakkaten çabalıyordu. Bir kral olabilmek için uğraşıyordu. Tüm bunların üzerine Moash’ın bir de Kaladin’e köprü dört selamı verişi… Kitapta en hüzünlendiğim ve öfkeyle dolduğum sahne buydu sanırım.
Adolin, Elhokar’ın ölümüne bakakalmış Kaladin’i kurtardıktan sonrasında Yeminkapısı’nı açmaya çalışan Shallan’ın yanına gidiyorlar. Shallan, kapıda bir Yaradılmamış tarafınca durduruluyor: Sja-Anat. Sja-Anat kapıda tuzak bulunduğunu, uzak durmaları icap ettiğini söylüyor fakat bizimkiler dinlemiyor ve Yeminkapısı’ndan geçiyorlar. Sja-Anat, onları öldürmemek için bir halde onları Shadesmar’a çekiyor. Shadesmar’da sprenler de fizyolojik formlarında gözüktüğünden Kaladin ve Syl, Adolin ve Maya (Ölügöz), Shallan ve Desen, bir de Çivit Shadesmar’da uzun bir yolculuğa çıkıyor. Bizim üçlünün amacı Thaylenah’ya ulaşıp Yeminkapısı’nı çalıştırmakken Çivit Dikeysellik söylediği bir yere gitme mevzusunda emin: O da konuşan bir kılıcı ve kılıcı Roshar’a getiren adamı arıyor. (Cosmere kısmında bahsedeceğim.)
Bu sırada Urithiru’da politik işlerle uğraşan Dalinar, yavaş yavaş insan toplamayı başarıyor. Buradaki şaşırtıcı nokta, Dalinar’ın “birleşme” çağrısına ilk yanıt verenin Taravangian olması. Kral Taravangian kendince dünyayı kurtarmayı dileyen bir adam ve eski kitaplarda fena karakter bulunduğunu düşünmüş de olsam bu kitapta garip bir halde sevdiğim bir karakter. Kendisi Gecegözcüsü’nden bir istek istemiş zamanında (halkını koruyabilmek için): Üstün bir mantık ve üstün bir vicdan. Elbette Gecegözcüsü dilekleri lanetsiz vermediğinden ona istediklerini verdiği halde aynı anda kullanabilmesine izin vermemiş. İşte bu yüzden Taravangian bigün parlak zeka, başka bigün aptal olarak uyanıyor. Zeki olduğu günlerde “Diyagram”la uğraşıyor. Issızlıkları incelemiş olduğu bir şey bu diyagram.
Taravangian’dan sonrasında Dalinar öteki kral ve kraliçeleri görülerine çağrı ederek onları ittifaka çekmeyi başarıyor. Fakat bir görünün sonunda beklenmedik bir şeyle karşılaşıyoruz: Ak sakallı, altın ve beyaz renklere bürünmüş bir adam. İlk bakışta bu adamı -ilahi varlığı- Onur sanmıştım, tıpkı Dalinar’ın sandığı benzer biçimde. Fakat sonrasında öğreniyoruz ki bu Garaz. Burada Sanderson’ın yapmış olduğu şeyi sahiden takdir ettim. Garaz’ın davranış açısından Sissoylu serisindeki Harap türü bir şey olacağını hayal ederdim, görünüş olarak da normal olarak bir Lord Hükümdar beklemiştim. Fakat aksine benim tam Onur olarak hayal edeceğim türden birini çıkardı karşımıza. Üstelik konuşma biçimi ve açıklamaları bile oldukça mantıklıydı. Bana kalırsa Garaz’ın enerjisini bu şekilde fazlaca iyi yansıtmış Sanderson. Onu bayağı bir canavar yaparak basitleştirebilirdi de. (Sissoylu Spoilerı: Mesela Harap bazı duyguları -sevgi vb- algılayamıyordu, yıkmak için oradaydı. Onun aksine Garaz tüm insani duyguları algılayabiliyor ve mantık sahibi.)
Her her neyse, Dalinar bir halde Garaz’ı bir şampiyon düellosuna ikna etmeye çalışıyor ve Garaz kabul etmiyor. Görünün sonunda, görüye sızmış Lift de karşımıza çıkıyor.
Hepsi gelişirken bir de unuttuğumuz Beyazlı Suikastçı var. O artık daha fazlaca siyahlı, sanırım (espriler, espriler…) zira elinde “kılıç-nimi” diye seslendiği, siyah dumanlar sızan bir kılıç tutuyor. Bir semadeşen ve semadeşen eğitimi almakta. Szeth’in kısımlarında Szeth’in geçmişte her türlü tarikata üye olmuş bulunduğunu öğreniyoruz, bir de Kılıç’ın yapmış olduğu garip konuşmaları (en altta bahsedeceğim) dinliyoruz. Szeth öteki semadeşenlere gore oldukça süratli gelişiyor ve ilk iki ideali de söylüyor.
Bu sırada karşı cephede kız kardeşini ve kocasını Kaynaşıklar’a yitirmiş Venli, Garaz’ın emri doğrultusunda parshmenlere vaazlar veriyor. Onlara savaşın niçin lüzumlu bulunduğunu açıklamaya çalışıyor. Ama kendisi yapmış olduğu şeyden güvenli değil. Hatta Onur’in sprenlerinden biri tarafınca takip edilmekte ve Kaynaşıklar o spreni yok etmesin diye onu koruyor. Ayrıca şunu belirtmeliyim, parshmenler de muharebeye pek sıcak bakmıyor. Bu yüzden Garaz ordusu için bazı antik yaratıkları uyandırıyor ve “Heyecan”la parshmenleri ve Amaram’ın ordusunu güçlendirmeye çalışıyor.
En son cenk kısmına yaklaşırken Dalinar iyice aklını yitirmeye başlıyor ve tekrardan alkole dönüyor. Geçmişini gitgide daha fazlaca hatırlıyor ve bu onu güçsüzleştiriyor. Gecegözcüsü’nü ziyaret edişini hatırlıyor, orada Terbiye ile tanıştığını ve hafızasını sildirişini hatırlıyor. En sonunda, muharebeye en kısa zamanda da Evi’yi aslına bakarsak öldürttüğünü hatırlıyor. Ben bu bölümde şok olmuştum. Dalinar’ın hataları yüzünden Evi’nin ölüşünü anlayabilirdim fakat Dalinar’ın bizzat emri verişi… Kitap süresince geçmişinde yapmış olduğu onca acımasızlık düşünülünce o denli şaşırtıcı gelmemeliydi fakat öyleydi. Her ne kadar Garaz durumu üstlenmeye çalışsa da Dalinar’ın da kabul etmiş olduğu benzer biçimde: Bunu meydana getiren oydu. Heyecan’lı yada Heyecan’sız.
Kitabın başından beri Dalinar’a iyi mi karşı koyacağının planını meydana getiren Taravangian da sonunda atağa geçiyor. “Sırlar” söylediği, evvelde toplamış olduğu Dalinar ve Yokelçilerle ilgili sırları tam bir toplantı esnasında ortaya çıkarıyor. Bu sırların bir çok politik fakat biri, hepimizin merak etmiş olduğu o sır: Hıyanet’in sebebi. Meğer Yokelçiler, gezegene sonradan gelen işgalcilermiş ve bunlar parshmenler değil, insanlarmış. Eğer bunu bir kitap öncesinde öğrenseydim, bir ihtimal tahmin edilebilir bulurdum fakat bu haber beni gene fazlaca şaşırttı. Üstelik yalnız bu da değil, Garaz’ı gezegene getiren de insanlarmış. Üçüncü tanrıyı ortaya çıkaranlar.
Elbette bu haber herkesi yıkıp geçerken ortalık iyice karışıyor. Bir taraftan hemen hemen geri dönmemiş oğlu ve yeğenini düşünürken bir taraftan da birliğin bozulmasını engellemeye çalışan Dalinar, kitabın sonunda Garaz’la yüzleşiyor. Dalinar hala bir şampiyon düellosunda ısrar ederken Garaz, Dalinar’ı kendi tarafına çekmeye emek vererek acılarını almayı teklif ediyor. Ve o anda, Dalinar hatıralarının ona niçin geri döndüğünü anlıyor: Eğer dönmemiş olsalardı, Garaz hatıralarını aniden geri verip onu büyük bir acıya maruz bırakacaktı ve Dalinar da bu acıdan kaçabilmek için acılarını vermeyi kolayca kabul edecekti. Ama hatıraları yavaş yavaş geldiğinden, Dalinar son darbeye (karısını öldürüşüne) karşın toparlanıyor ve acısını vermeyi reddediyor. Hemen arkasından da üç diyarı birleştiriyor.
İncelememin başından beri Jasnah’dan pek bahsedemedim (favori karakterim olmasına karşın) fakat o geri döndükten sonrasında çoğu zaman Navani ve Dalinar’a politik işler mevzusunda destek oluyor. Onun ilgi çekici kısmı, cenk sahnesinde geliyor: Aralarından birinin ihanet ettiğini fark ediyor ve Renarin’deki tuhaflıkları hissediyor. Renarin’in spreni (Glys) olması gerektiği benzer biçimde davranmıyor. Bu Jasnah’yı şüphelendiriyor ve Renarin’i öldürmeye niyetleniyor. Renarin de kendine ne işe yaradığını anlayamamış durumda, bir şeyler görüyor fakat gördükleri Parlayan olduğundan mi yoksa yokelçilerle ilişkili olduğundan mi bir türlü anlayamıyor. Jasnah, tam Renarin’i öldürecekken kendinden beklenmeyen bir harekette bulunarak Renarin’e sarılıyor ve her şeyi düzelteceklerini söylüyor.
Bu sırada Shadesmar’da Kaynaşıklar’dan kaçan Adolin, Shallan ve Kaladin, Thaylenah’daki Yeminkapısı’na ulaşıyor fakat Shallan kapıyı çalıştıramıyor bir türlü. Adolin, Kaynaşıklar tarafınca yaralanıyor ve Kaladin kendini dördüncü yeminini etmek için zorluyor. Tam umutları tükendiğindeyse Dalinar diyarları birleştirdiğinden dolayı cenk alanına ulaşabiliyorlar.
Aynı zamanda cenk alanını tepeden izleyen Elçi Nin ve Szeth, Szeth’in üçüncü yeminine hazırlanmakta. Semadeşenler genel anlamda son yeminleriyle kendilerini bir şeye -veya bir kişiye- bağlıyorlar. Bir çok kendilerini Adalet’e bağlasa da Nin’in söylediğine gore kendini Nin’e de bağlayanlar var. Ama Szeth, Dalinar’ın davranışlarını gözlemleyerek onu takip edeceğine yemin ediyor.
Böylece yeni bir birlik doğan oluyor. Dalinar, kırmızı bir sis olarak tasvir edilen Heyecan’la karşı karşıya karşılaşması icap ettiğini fark ediyor. Karşılaşmadan ilkin yeni Parlayanlara emirler veriyor: Kaladin koruması olarak yanında duracak, Szeth ve Lift Thaylen kasalarından çalınan şu “büyük mücevheri” getirmeli, Shallan ve Jasnah orduları engellemeli.
Savaş sahnesini uzun uzun yazmak istemiyorum, özetlemek gerekirse: Szeth ve Lift, siyah kılıcı da kullanmak zorunda kalmış olarak bir halde mücevheri almaya çabalıyor. Shallan, ışıkörerek bir ordu yaratıyor ve kitabın her kısmında olduğu benzer biçimde bir ruhsal cenk yaşıyor. Jasnah… Jasnah üstün bir güç elde ediyor, kitabın sonunda neredeyse tek eliyle dev gibi bir duvar örüyor. Kaladin Amaram’a karşı savaşıp Dalinar’ı koruyor. Bu sırada Adolin, Garaz’ın canavarlarından birine karşı savaşmaya çalışıyor fakat Renarin gelip onu koruyor.
En sonunda Dalinar, Heyecan’ı iyi mi alt edeceğini keşfediyor: Ona tatlı dille yaklaşarak eskiden yapmış olduğu şeyler için teşekkür ediyor, eski dostluklarını hatırlatıyor ve onu Lift’in getirmiş olduğu mücevherin içine hapsediyor. Bir fabrial yapar benzer biçimde.
Savaş sona erince Kholinar’ın bir krala ihtiyacı olduğu fark ediliyor ve tacı Adolin’in alması gerektiği düşünülüyor. Fakat Adolin, Sadeas’ı öldürdüğünü itiraf ederek tacı reddediyor ve taç -bence- en başından beri hakkeden kişiye gidiyor. Jasnah’ya. Elbette Jasnah taçlandırılıyor fakat Gavinor’un hala hayatta bulunduğunu da unutmamak lazım. Ha bir de en sonunda, cenk esnasında Shallan bir seçim yapıyor ve kitabın sonunda Adolin ile evleniyor. Düğün gününde de kardeşlerine kavuşuyor.
Elbette kitabın sonunda karanlık bir kısım eğer olmazsa olmaz. Garaz, Taravangian’la konuşmaya geliyor ve Diyagram’ı inceliyor. Ardından Taravangian’a teklifte bulunuyor. Taravangian, kitabın başından beri tüm ülkelerin kralı olmak istiyordu – ki bu bana fazlaca saçma gelmişti, o denli güç hırsına haiz bir karaktere benzemiyordu. Ama öğreniyoruz ki, Taravangian Garaz’dan kendi insanlarını müdafaasını istemeyi planlıyormuş ve Taravangian da tüm ülkelerin kralı olursa herkesi koruyabileceğini umuyormuş. Elbette Garaz bu hareketi evvelde fark ediyor ve Taravangian’ın bunu yapmasını engelliyor. Ama gene de Kharbranth’ı koruma şartıyla antak kalma yapıyorlar.
Tamam, şimdilik incelemem (ya da özetim, ne derseniz deyin) bu kadar. Biliyorum, fazla karışıktı. Umarım bigün geri dönerek düzenleyecek vaktim olur fakat şimdilik, kitabı yeni okumuşken bir şeyler yazmak zorunda olduğumu hissettim. Şu anda kimse bunu okumaz, biliyorum fakat üç yıl sonrasında The Rhythm of War (dördüncü kitap) ülkemize vardığında birileri bana teşekkür edecek. Eheh. Şimdi gelelim son ve benim için en mühim kısma…
COSMERE KISMI
Normal kitaplarda oradan buradan Kozmer mesajı yakalamaya çalışırken bu kitapta önümüze öylece serpilmiş bazı bilgiler vardı (inanırım ki önümüze serpttiği bu bilgilerin ardında aslolan mühim olanları sakladı.) İnternette, kitapta Cosmere ile ilgili geçen her ayrıntıyı bulabilirsiniz fakat ben göze çarpanlardan bahsedeceğim.
Elbette Gecekanı. Szeth’in elinde. Onu buraya getiren kişiyi de “Çivit” takip ediyor. Çivit’in Vivenna bulunduğunu düşünürsem fazlaca yanılmam sanırım – ki bu durumda da Zahel, Vasher oluyor. Zahel’in kimliğini geçen kitapta anlayamadığım için kendimi tam bir aptal benzer biçimde hissediyorum. Parlayan Sözler’de aslına bakarsanız dış görünüşü resmen Vasher olarak veriliyor ve geceleri artık “o sesi” duymadığından bahsetmiş olduğu bir sahne var. (Bknz: Parlayan Sözler sf. 336)
Kitabın ikinci kısmındaki bölüm başı notları mektuplar şeklinde. Yanılmıyorsam iki mektup var ve ikincisinin Sazed’e ilişkin bulunduğunu düşünüyorum. Hatırlamayanlar için şuraya bırakayım: “Arkadaş,
Mektubun fazlaca merak uyandırıcı hatta şaşkınlık verici. Mevcut konumuma ulaşmadan ilkin bir tanrının şaşıramayacağını düşünürdüm. Belli ki bu doğru değil. Şaşırabiliyormuşum. Hatta saf bile olabiliyormuşum, diye düşünüyorum ben. Bu amacında sana yardım etmek için aralarında minimum uygun olanı benim. Elimde tuttuğum güçler öylesine zıt ki, en rahat eylemlerin bile zor olabileceğini görüyorum. Ayrıca gizliliğin benim kuşku duymama niçin oluyor. Neden bana kendini daha ilkin tanıtmadın? Benden iyi mi saklanabiliyorsun? Gerçekten sen kimsin ve Adonalsium hakkında iyi mi bu kadar fazlaca şey bilebiliyorsun? Eğer benimle daha çok konuşmak istersen, dürüst olmanı isteyeceğim. Topraklarıma dön, hizmetkarlarıma yaklaş ve ben de amacın için neler yapabileceğime bir bakayım.” (Oathbringer, sayfa 433’ten başlıyor.)
Bildiğiniz suretiyle Sazed iki zıt gücü (Harap ve Muhafaza) bir başına tutuyor. Üstelik şu “diye düşünüyorum ben” cümlesinin bir tercüme hatası bulunduğunu asla sanmıyorum. Her her neyse, aslolan mühim olan Sazed’in kime yazdığı. Mektubu yazdığı kişinin Hoid olabileceğini düşünüyorum, aklıma Adonalsium hakkında bilgili ve gezegenden gezegene geçen başka biri gelmiyor.
Hoid demişken 548’de Shallan ile konuşmuş olduğu şu sahne var. O sahnede Hoid’in 4.500 yaşlarının üstünde bulunduğunu öğreniyoruz ki bu beni o kadar da şaşırtmadı.
Bir başka not aldığım yer de sayfa 708, burada Gecekanı Vasher ve Vivenna’dan bahsediyor. Bakmak isteyenler incelesin.
Sayfa 766 da ise Taravangian “Gökten düşen bir metal”den bahsediyor ki orayı okurken kalbim tekledi. Muhtemelen düşündüğüm şeyden fazlaca alakasız fakat… Çeviriyle ilgili bir sorun değilse sorgulanabilir.
Bunun haricinde yabancı Cosmere fanları Ara Söz’lerde gördüğümüz şu karakterlerin değişik diyarlardan geldiğine inanıyor. Hatta şu deniz fenerinde çalışan insanın Elantrian yada Scadriallı olabileceği tartışılıyor, doğal benim Kozmer bilgim o şekilde geniş olmadığından bilemiyorum. Yine de araştırmak isteyen var ise diye söyleyeyim dedim.
Pekala, her şey bu kadardı sanırım. Biliyorum fazlaca noksan kısım var fakat cidden, hepsini toparlamak fazlaca zor. Zihnimde toparlayamazken yazıya dökmek beni aştı. (Düşünün bir de Sanderson bu kitapları yazıyor.) Ve inanırım birkaç yanlışım da vardır, kusura bakmayın! (İdil Drita)

Oathbringer,çok büyük bir kitaptı.Kitap aksiyon olarak Parlayan Sözler’den geride fakat içinde barındırdığı vakalarla beni fazlaca etkiledi.Bu cümleyi yine yine söyleyeceğim,kitap duyguları en ince ayrıntısına kadar hissettiriyor.Ölümlere üzüldüm, ihanetlerde fazlaca kızdım ve birlikteliklere fazlaca sevindim.Brandon Sanderson bu kitapta resmen sağ gösterip sol vurdu bazı durumlarda.Ve gene her zamanki benzer biçimde bazı sorular cevap buldu, bazıları yanıtsız kaldı ve aralarına yenileri eklendi.Son 100 sayfa büyük aksiyon içeriyor ve oturduğum yerden kalkmadan kendimi dünyadan soyutlayarak yalnız o sayfalara odaklandım.Bu sefer Ara Söz kısımları kitapta fazla yer kaplamamış,fakat her zamanki benzer biçimde yeni karakterlere yer vermiş.Oathbringer’ı Parlayan Sözlerden daha uzun olmasına karşın akıcılığı yardımıyla aynı gün aralığı içinde bitirdim.Kitabı fazlaca sevdim.Brandon Sanderson’ı fazlaca seviyorum 😀 (Rana Topal)


Oathbringer PDF indirme linki var mı?


Brandon Sanderson – Oathbringer kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Oathbringer PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Brandon Sanderson Kimdir?

1975’te, Lincoln, Nebraska’da dünyaya geldi. Biyokimya bölümünde bir dönem okuduktan sonrasında kendine geldi ve aslolan eğiliminin yazarlık alanında bulunduğunu fark etti. İngilizce kısmına geçti ve Brigham Young Üniversitesi’nden mezun oldu, sonrasında okuluna geri dönerek yaratıcı yazarlık mevzusunda yüksek lisans yapmış oldu. O zamandan bu yana hem yetişkinler hem de genç okuyucular için kitaplar yazmıştır. Bunların içinde Mistborn üçlemesi, Warbreaker ve Alcatraz dizisi bulunmaktadır. Karısı ve evlatları ile beraber Utah’da yaşamaktadır, sık sık Magic: The Gathering oynamaktadır, tertipli olarak peynirli makarna yemektedir ve ara sıra da BYU’da yazarlık öğretmektedir.


Brandon Sanderson Kitapları – Eserleri

  • Sissoylu – Son İmparatorluk
  • Sissoylu – Kuşatma
  • Elantris
  • Lejyon
  • Sissoylu – Çağların Kahramanı
  • Kralların Yolu
  • Steelheart
  • Parlayan Sözler
  • Lejyon 2 – Kayıp Cesedin Peşinde
  • Steelheart / Firefight
  • Savaşkıran
  • Lejyon
  • Sissoylu – Kanun Alaşımı
  • Calamity
  • Alcatraz Fena Kütüphanecilere Karşı
  • Oathbringer
  • Ritmatist
  • İsimsiz’in Evlatları
  • Sissoylu – Benliğin Gölgeleri
  • Sissoylu – Matem Bantları
  • Alcatraz Fena Kütüphanecilere Karşı 2-Katibin Kemikleri
  • Beyaz Kum
  • Kristalya Şövalyeleri
  • Kırık Mercek
  • Kara Yetenek
  • Skyward
  • Kralların Yolu 1. Cilt
  • Arcanum Unbounded
  • Kralların Yolu 2. Cilt
  • Edgedancer: From the Stormlight Archive
  • Rhythm of War
  • Dawnshard
  • The Emperor’s Soul
  • Words of Radiance
  • Oathbringer – 1. Cilt
  • Shadows for Silence in the Forests of Hell
  • Brandon Sanderson’s White Sand Volume 2
  • Starsight
  • Sissoylu 6 – Matem Bantları
  • Oathbringer – 2. Cilt
  • Warbreaker
  • The Eleventh Metal
  • The Original
  • Snapshot
  • Perfect State
  • The Way of Kings Prime
  • Sixth of the Dusk
  • Cytonic
  • Mistborn Trilogy Boxed


Brandon Sanderson Alıntıları – Sözleri

  • Teskinde gerçek ustalık organik duyguların teşvik edilmesiydi, öteki doğru duyguları dikkatli şekilde daha azca kuvvetli hale getirerek yapılırdı. İnsanlar duygulardan örülmüş bir halıydı; bir çok vakit “hissettiklerini” sandıkları şeyler, yalnız o anda hangi duyguların baskın olduğuyla ilgiliydi. (Sissoylu – Kuşatma)
  • “What is it you think I am?” Shallan whispered, meeting the older woman’s eyes, finally asking the question that she hadn’t dared.
    “Right now, you are but a promise,” Jasnah said. “A chrysalis with the potential for grandeur inside. When once humans and spren bonded, the results were women who danced in the skies and men who could destroy the stones with a touch.” (Words of Radiance)
  • “Mutluluk geçer. Bir çok vakit kısadır; bu yüzden de onu arzulamakla, onun tadını çıkardığımızdan daha çok vakit harcarız.” (Kralların Yolu 1. Cilt)
  • Kumaşta rengin, duvarlarda tabloların, güzel müziğin de koşul olmadığını, sadece insanoğlunun hayatta kalma ihtiyacından fazlası bulunduğunu söylerdi. (Ritmatist)
  • Başarmak mı istiyorsun? diye düşündü. Etrafında olan bitenlerin kontrolünü ele almak, oradan oraya sürüklenmemek mi istiyorsun? O vakit başarısızlıkla baş etmeyi de öğrenmek zorundasın. (Savaşkıran)
  • It’s good to have someone at your side who disagrees with you, Duchess. It makes you work harder to be sure you are right… and to question when you are wrong. (Beyaz Kum)
  • Bu kadar ferah bir yerde, bir hücreye kapatılmış olduğu vakit olduğundan daha gerilmiş ve sıkışmış hissedebilmesi amma acayip. (Sissoylu – Kanun Alaşımı)
  • Yalnız başınaysan, kimse sana ihanet edemez. (Sissoylu – Son İmparatorluk)
  • “Acıma kuvvetli bir vasıta olabilir. Ne vakit başka birine bir şeyler hissettirebilirsen, onların üstünde güç sahibi olmuşsun anlama gelir.” (Arcanum Unbounded)
  • Neler olacağından fazlaca fazla korkarsan, asla harekete geçemezsin. (Steelheart)
  • Ne olmuş? diye yine ettim.
    Evet, yalnız kafamın içindeydi.
    Ama acı denen şey de yalnız kafamın içinde değil mi?
    Sevgi de yalnız kafamın içinde değil mi?
    Hayatta mühim olan ne var ise, hepsi de tartıya vurulamayan şeyler!
    Hepsi de beynimizin uydurmuş olduğu şeyler!
    Uydurulmuş olmak onları önemsiz yapmıyor. (Lejyon)
  • Yeterince dikkatli bakarsan devamlı başka bir perspektif vardır. (Sissoylu – Matem Bantları)
  • Time. It was a sadistic master. It made adults of children — then gleefully, relentlessly, stole away everything it had given. (Rhythm of War)
  • Nothing to do.
    No, he thought. You can’t pretend you have nothing to do because you’re scared. Find a new purpose. (Rhythm of War)
  • “Guc yoldan cikarir; mutlak guc ise mutlak bir yoldan cikistir.” (Steelheart)
  • Ruhunuza mâl olacak kitaplar mı okursunuz? (Alcatraz Fena Kütüphanecilere Karşı 2-Katibin Kemikleri)
  • “Efendim,” dedi Darriance, Wayne’in paltosunu katlarken. “Ranette Hanım’dan sizin için yeni ekipmanlar geldi. Onları kontrol etmek isteyip istemeyeceğinizi soruyor.”
    “Hay Harabet!” dedi Wayne. “Onu kaçırdım mı? Benim için ne bıraktı?”
    “Size tokat atmamı söylemiş oldu,” diye itiraf etti Darriance.
    “Onun da gönlü var. Gördün mü, Wax, onun da gönlü var!” (Sissoylu – Benliğin Gölgeleri)
  • “Farklı olmanın zor tarafı, insanların seni kim olduğunla değil, ne olduğunla tanımlamaya başlamasıdır.” (Alcatraz Fena Kütüphanecilere Karşı 2-Katibin Kemikleri)
  • Güneşin doğuşunun güzel olmak için güzel olmaya ihtiyacı yoktu (Calamity)
  • “Ölüm tüm insanların sonu!” diye kükredi Dalinar. “Bir kere göçtükten sonrasında, onun ölçütü ne? Biriktirip üstünde didişmeleri için mirasçılarına bıraktığın zenginlik mi? Sadece onu öldürenlere aktarılmak suretiyle toplamış olduğun şan mı? Tesadüf eseri haiz olmuş olduğun yüce konumlar mı?
    Hayır. Biz burada savaşıyoruz zira biz anlıyoruz. Sonlar aynı. İnsanları birbirinden ayıran yollar. Biz o sonun tadına baktığımız vakit, bunu başlarımız dik, gözlerimiz de güneşe bakarak yapacağız.” (Kralların Yolu 2. Cilt)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş