Eğitim

Onlar Daha Çocuktu – Aytekin Yılmaz Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Onlar Daha Çocuktu – Aytekin Yılmaz Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Onlar Daha Çocuktu kimin eseri? Onlar Daha Çocuktu kitabının yazarı kimdir? Onlar Daha Çocuktu konusu ve anafikri nedir? Onlar Daha Çocuktu kitabı ne konu alıyor? Onlar Daha Çocuktu PDF indirme linki var mı? Onlar Daha Çocuktu kitabının yazarı Aytekin Yılmaz kimdir? İşte Onlar Daha Çocuktu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Aytekin Yılmaz

Yayın Evi: İletişim Yayıncılık

İSBN: 9789750526732

Sayfa Sayısı: 175


Onlar Daha Çocuktu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Dostoyevski vaktiyle şu şekilde bir sual atmıştı ortaya: “Eğer masum bir çocuğun gözünden tek damla yaş dökülecekse, barışın, mutluluğumuzun ve hatta yeryüzünde ebedi uyumun sağlanması ve temellerinin güçlü bir şekilde atılması için yaşanacaklar mazur görülebilir mi?” Soruyu gene kendisi cevaplamıştı: “Hiçbir ilerleme, hiçbir devrim o gözyaşının dökülmesini haklı gösteremez. Hiçbir savaş. O gözyaşı damlası her daim her şeyden kıymetlidir. O tek damlacık gözyaşı…”

Aytekin Yılmaz, Onlar Daha Çocuktu’da çocuk yaşta savaşmaya zorunlu bırakılmış; dağda ya da hapishanede yetişkinlerin aldıkları infaz kararlarına kurban gitmiş evlatların öykülerini kişisel tanıklıklar ve güvenilir anlatımlarla gözler önüne seriyor. Türkiye siyasal tarihinin kapanmamış yaralarını esaslı bir eleştiri ve özeleştiriyle ele alan Yılmaz, suskunluğa mahkûm edilmiş evlatların yürek burkucu öykülerini anlatırken şiddetsiz siyasetin bir imkândan öte yoksulluk bulunduğunu hatırlatıyor.


Onlar Daha Çocuktu Alıntıları – Sözleri

  • Yakalandıklarında poliste konuşanlar, ifade verenler, hapishanelerde PKK ve köktencilik sol örgütler tarafınca “işbirlikçi hain” diye yaftalanarak öldürüldüler. Ulaş Şahintürk, “Ben hain değilim” diyordu. Baran ise poliste konuşmuş olduğu için kendini partiye karşı hata işlemiş birisi olarak görüyordu. Bu yüzden de kendini affettirmek için öldürülmeyi göze alıp itirafçıların koğuşuna fiil yapmak için gitmişti. İkisinin de sonu ölümle noktalandı.
  • Teşkilat sorumlusu Erdal’ın, “görevi yerine getirsin” söylediği şey akıllara durgunluk verecek türden bir fiil planıdır. Bu vazife, aynı hapishanede başka bir blokta kalmakta olan itirafçılara suikast yapma görevi olacaktır. Bu plana nazaran, Baran teşkilat koğuşundan dövülerek gönderilecek, idareye sığındığında itirafçı olmak istediğini söyleyecektir. İdare de onu itirafçılar koğuşuna göndermek zorunda kalacaktır. Örgütün bu planına nazaran Baran itirafçılar koğuşuna gittikten sonrasında, örgütün desteğiyle koğuşta bulunan itirafçıları zehirlemek suretiyle onları öldürecek ve böylece baş belası dedikleri koğuşta bulunan 18 itirafçıdan kurtulmuş olacaklardır.
  • Tüm gününü ranzasında uzanarak geçirdiği günlerden bigün, teşkilat sorumlusu Sinan yanına gelip, “Senin hakkında her şeyi öğrendik, sen polisin ajanı olarak örgüte sızdın. Başından beri ajandın ve polise çalışıyordun. Örgüte dürüst davranmadın. Bunun hesabını soracağız!” söylediğinde, tavrında hiçbir değişim olmadığı söylenir. Bu tavrini acayip kabul eden teşkilat sorumlusu, değişik bir yöntemle Ulaş’ı çözmeye çalışır.
    Bu kez teşkilat yönetiminden birini “iyi polis” kılığında gönderip Ulaş’ı etkilemeye çalışırlar. Amaçlari gizmen bulunduğunu Ulaş’a kabul ettirmektir. İyi polis kılığındaki görevli ise Ulaş’a, “Ulaş arkadaşlar sana kızgın ama senin iyi bir çocuk olduğunu da söylüyorlar. ‘Ulaş iyidir, polisler onu düşürdü, eğer örgüt ona yardımcı olursa Ulaş da gerçeği kabul eder’ dediler. Ne diyorsun bu arkadaşların dediklerine… bizce de polisin tuzağı olabilir. Gel itiraf et samimi biçimde bitsin bu iş. Örgütün devrimci adaletine sığın. Örgütünü seven biriysen neden çekiniyorsun ki?” der.
  • Tam da o günlerde örgütün devrimci adaleti ilkin Ulucanlar’daki hanımefendiler koğuşunda polisle ortaklaşa iş yapmış olduğu iddia edilen Fatma Özyurt adlı kadının infazıyla uygulanır. Haber aynı saatlerde örgütün ve Ulaş’ın bulunmuş olduğu 4. koğuşa ulaştırılır. Erkekler koğuşu bu infaz haberini sevinçle karşılar. Teşkilat sorumlusu Sinan T. izahat yapar, “Polis işbirlikçisi hain Fatma Özyurt cezalandırılmıştır.” Bu sözler koğuş havalandırmasında ilkin alkışlarla sonrasında da halaylarla kutlanır.
    Hem hanımefendiler koğuşunda hem de 4. koğuşta Grup Yorum şarkılarıyla coşulur. Tüm koğuş havalandırmada “Bize ölüm yok!” şarkısı eşliğinde devrim halayındayken, Ulaş ranzasında haberi duyduğunda panikler. Benzer şekilde öldürüleceğini düşünmeye adım atar. Hasta haliyle gözleri dört açılır. İki adımlık ranzasının önünde volta atmaya adım atar. İlk o gün ölüm korkusuna kapılır, içinden de “Eğer onu öldürdülerse, bana da kıyarlar,” diye geçirir. O geceden sonrasında uyku düzeni tamamen bozulur, sabahleyin uyandığında yüzünde yaralar, çıbanlar çıktığını görür.
  • Ulaş, ajanlığı kabul etmiş olduğu günün ertesinde hapishanede bir teşkilat infazı daha gerçekleştirilir. İnfazı yapanlar bu kez TIKKO’dur. Ramiz Şişman isminde müebbet hapis cezasına çarptırılmış bir mahpus, görüş günü, ziyaret yerinde örgütlerin dayanışmasıyla şişlenerek öldürülür. Örgütün yapmış olduğu açıklamada Şişman’ın “gizmen-işbirlikçi” olduğu belirtilmiştir.
  • 23 Aralik 1996 sabahı, yoldaşları Ulaş’ı curunun içindeki bir damla suda boğmuşlardır. O sabahleyin sayıma gelen gardiyanlar, Ulaş’ın cansız bedenini bir battaniyeye sarılmış vaziyette, koğuş kapısının önünde bulurlar. İçlerinden üzülen olmuştur bir ihtimal. Ama bu, Ulucanlar Hapishanesi için artık alışılmış bir durumdur. Son iki yılda hapishanede örgütler tarafınca öldürülen dördüncü şahıs olmuştur Ulaş.
    Bu benzer biçimde infaz vakalarında yönetim kısmını ilgilendiren, infazin failleridir. Hapishane savcısı için mühim olan husus budur. Savcı o gün hapishaneye gelmiş olarak Ulaş’ın faillerini sorar. Bu tür cinayetlerde örgütler, cinayeti çoğu zaman topluca üstlenirler. Ama bu kez öyleki olmaz, teşkilat sorumlusu öne atılıp, “İşbirlikçi haini ben öldürdüm!” der. Ve infazı tek başına üstlenir. Sinan beş dakikalık ifadesinin peşinden koğuşuna geri döner. Başka infazlarda olduğu benzer biçimde gene koğuşta devrim halayları çekilip tatlı dağıtılır.
  • Baran E. çatışmaların yaşandığı, tutuklamaların yapıldığı, tutuklananlara yoğun işkence yapıldığı, faili meçhullerin çokça yaşandığı 1993 senesinde yakalanıyor, çoğunluğu gibi o da polis sorgusunda işkencelere dayanamayıp konuşuyor. Sonra da Diyarbakır Hapishanesi’ne konuluyor. Koğuşa ulaştığında poliste çözüldüğünü, hata yaptığını, örgütün kendisini affetmesini istiyor. “Korktum, dayanamadım. Partiye karşı suçlu olduğumu biliyorum, ama bilmenizi isterim ki, çok pişmanim. Bu hatamı telafi edebilirim. Partiden ve yoldaşlarımdan bana bir şans vermelerini istiyorum,” diyor.
    Baran bu raporunu koğuştaki teşkilat sorumlusuna verir. Teşkilat sorumluları ilkin onu koğuşta tutuklayıp bir ranzaya hapsederler, günlerce sorguladıktan sonrasında da hakkında bir karar alırlar. Aldıkları bu karara nazaran, Baran ölümü fazlasıyla hak ediyordur, zira örgüte ihanet etmiştir. Ama örgütten kendisini affetmesini, bir talih daha verilmesini istediği için, teşkilat sorumluları da bu durumu oturup kendi aralarında konuşurlar. Sorumlulardan biri, “Baran’a bir şans verelim ama öncelikle vereceğimiz görevi yerine getirsin,” der.
  • 1990’lı yıllarda Bayrampaşa benzer biçimde hapishaneler silahlı sol örgütlerin merkez karargâhları olduğundan, teşkilat içi infazları en oldukça buralarda yaptılar. Bayrampaşa Hapishanesi’nin o dönemki örgütler için önemini şu şekilde anlatayım, bir ihtimal daha iyi anlaşılır: 2000 senesinde Bayrampaşa Hapishanesi kapatıldıktan sonrasında silahlı sol örgütlerin silahlı eylemleri şehirlerde son buldu. 1990-1999 yılları aralığında İstanbul’da silahlı sol örgütler hain, işbirlikçi ve gizmen oldukları sebebi öne sürülerek 86 sivil insanı öldürdüler. Bir öteki tablo da şu: 1990-2000 yılları aralığında hapishanelerde sol örgütler tarafınca 40 teşkilat infazı yapılırken, 2000 yılı sonrası hapishanelerde bir tek teşkilat içi infaz yapılmamıştır.
  • “Bu kitap Soğuk Savaş döneminden kalmış, çağı anlamakta zorluk çeken sol örgütlerin bu ilkel dönemlerinin kapanmasına yönelik bir katkı olabilir bir ihtimal. Daha iktidar olmadan çocuklarını öldüren köktencilik sol örgütlerin kapanma vaktinin gelmediğini kim iddia edebilir ? s.166
  • Perinaz’ın ifadesine nazaran kendisine saldırı eden şahıs bundan önceki kampın sorumlusudur. Bu şahıs partide merkezî düzeyde yetkileri olan etkili kadrolardan biridir. Raporu okuyanlardan hiçbiri inanmak istemez buna. Inansalar bile kendilerinin yapabileceği bir şey yoktur. İçlerinde Perinaz’ın bu iddiasını partiye açıklayabilecek tek şahıs bile çıkmaz. Bu bilgiyi parti merkezine, hatta Abdullah Öcalan’a aktarmak yerine, şu şekilde bir yol izlerler.
    İlk ilkin Perinaz’ı silahsızlandırıp kamp yapısından soyutlama ederler. Sonra da Perinaz’ın hamileliği hakkında bir izahat yaparlar; bu açıklamaya nazaran, Perinaz ortalama 3-4 ay ilkin bir çatışmada öldürülen Kendal adlı birinden hamile kalmıştır. Yapılan bu izahat hem kamp yapısının tepkisini azaltır hem de merkez konumundaki teşkilat sorumlusu Rezan korunmuş olur. Burada kamp yönetiminin aslen düşündüğü tek şey, parti yıpranmasın, merkez konumundaki teşkilat yöneticisi yıpranmasın kaygısıdır.


Onlar Daha Çocuktu İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Aytekin Yılmaz, PKK terör örgütü üyesi olmak ve teşkilat adına faaliyetlerde bulunmak suçundan 1992 ile 2001 yılları aralığında ortalama 10 yıl hapis yatan eski bir terör örgütü üyesidir. Yılmaz’ın daha ilkin PKK başta olmak suretiyle TİKKO, DHKP-C ve MLKP terör örgütlerinin, teşkilat içinde kendi militanlarını infaz etmelerini anlattığı Yoldaşını Öldürmek adlı kitabını incelemiştim.
Yazarın Onlar Daha Çocuktu adlı kitabı da gene PKK başta olmak suretiyle TİKKO, DHKP-C ve MLKP terör örgütlerinin çocuk yaşlarındaki militanlarını öldürmelerini ele almaktadır. İletişim Yayınları’ndan 2019 senesinde çıkan kitap, 175 sayfadan oluşmaktadır. Kitapta terör örgütlerinin çocuk militanları üstüne bazı değerlendirmeler de bulunmaktadır. Aytekin Yılmaz, terör örgütü PKK’nın oldukça yakın bir zamana kadar teşkilat içindeki çocuk militanları sakladığını ve içinde çocuk militan bulunmadığını söylediğini belirtir.
Terör örgütlerinin teşkilat içi infazlardaki temel suçlaması “poliste konuşmak, ajanlık, işbirlikçiliği”dir. Aytekin Yılmaz, 1990’lı yıllarda cezaevinde bulunan teröristlerin yüzde 90’ından fazlasının polis sorgusunda bilmiş olduğu her şeyi anlattığını ifade eder.
Yine o dönemlerde çocuk cezaevi bulunmadığı için tutuklanan 18 yaşından minik doğrusu çocuk militanlar da yetişkinlerle aynı cezaevinde kalmaktadır. Bu duruma dikkat çeken Aytekin Yılmaz, 1990 yıllarda birçok cezaevinin terör örgütleri için kurtarılmış bölge bulunduğunu, azca ceza gerektiren suçlardan da girseler cezaevine giren tutukluların buradaki teşkilat yapısı sebebiyle köktencilik bir militan olarak cezaevinden çıktıklarını anlatır. Tutuklanan militan eğer polis sorgusunda konuşmuşsa ve bu teşkilat tarafınca duyulmuşsa o militan kesinlikle cezaevinde öldürülmektedir. Yılmaz, eğer o dönemlerde çocuk cezaevleri olsaydı, çocuk militanların teşkilat içinde infaza kurban gitmeyeceğini söyler.
Samsun’da lise okurken 1996 senesinde DHKP-C terör örgütü adına faaliyetlerde bulunmak suçundan tutuklanan Ulaş Şahintürk, Ankara’da bulunan Ulucanlar Cezaevi’ne konur. Polise konuşmuş olduğu öğrenilince cezaevindeki örgütçüler tarafınca boğularak öldürülür. Cesedi kalmış olduğu koğuşun kapısına atılır.
Kitapta anlatılan ikinci öykü birazcık daha acıdır. 17 ve 18 yaşındaki Ercan Yıldız, İrfan Doğan ve Sait Fidangil’e aittir. O devrin gazete haberinde Ercan’ın soyadı Yalçın, Sait’in soyadı Fidangül olarak geçmektedir.
1994 senesinde Ercan, İrfan ve Sait PKK terör örgütü tarafınca militan yapılmak suretiyle ailelerinden alınır. Yazar o dönemde terör örgütünün “Zorunlu askerlik yasası” adı altında köylerden ve şehirlerden militan topladığını anlatır. Bu militanların bir kısmı sempatizan olarak aslına bakarsanız teşkilat adına eylemlerde bulunurken bir kısmı ise bölgelerinde meydana getirilen propagandaya inanarak örgüte katılan adlardan oluşmaktadır. Örgüte katılan üç çocuk, bir süre sonrasında örgütten kaçarak polise sığınır. Tutuklanan 3 isim Erzurum Cezaevi’ne konur. Buradaki teşkilat yapılanması, örgütten kaçanları infaz etmek için harekete geçer. PKK terör örgütüne nazaran, “örgütten kaçan bir kişi kesinlikle ölümü hak etmiştir” düşüncesinden hareket ederek Ercan, İrfan ve Sait, ayrı kovuşlara alınır. Cezaevi yönetimi ve polis, örgütten kaçtıkları için öldürülebileceklerini söylemelerine ve dilekçe yazmaları halinde başka bölüme alınabileceklerini ifade etmelerine karşın üç çocuk bunu kabul etmez.
Cezaevi içindeki teşkilat yapılanması, üç kişiyi ayrı bölmelere alarak herkesten soyutlama eder. Ercan Yalçın, “Örgütte kalmak bana çok zor gelmişti, annemi ve evi özledim” diyerek cezaevindeki örgütçülere ifade verir. 22 Temmuz 1994 tarihinde Ercan, İrfan ve Sait boğularak öldürülür. Örgütler, teşkilat içi infazlarda çoğu zaman “ajan, işbirlikçi” suçlamasını kullanır.
PKK’nın propagandası sonucu örgüte katılan Dilşa, bir süre sonrasında örgütün kendisine propaganda sürecinde anlatıldığı benzer biçimde olmadığının farkına varır. Kaçmak için fırsat kollar, uygun bir zamanda örgütten kaçar sadece kısa sürede yakalanır. Teşkilat için sözde mahkemede yargılandıktan sonrasında öldürülüp bir çukura gömülür.
Babası korucu olan gene örgütün propagandası ve sözde mecburi askerlik yasası kapsamında PKK’ya katılan aslolan adı Nazlı olan Perinaz, bulunmuş olduğu bir kampta üst düzey bir teşkilat sorumlusunun tecavüzüne uğrar. Daha sonrasında kampı ve bağlı bulunmuş olduğu teşkilat grubu değişen Perinaz’ın gittiği yeni kampta hamile olduğu anlaşılır. Sözde mahkemede savunması alınan Perinaz, üst düzey teşkilat yöneticisinin tecavüzüne uğradığını söyleyince ortalık karışır. Kamp sorumlusu, Perinaz’ın ölen bir teröristten hamile kaldığını duyurarak meseleyi kapatır. Perinaz da bir başka hanım terörist tarafınca başına sıkılan kurşunla öldürülüp bir çukura gömülür.
1993 senesinde PKK operasyonunda yakalanan Baran adlı terörist cezaevinde sözde teşkilat mahkemesinde yargılanır. Baran örgüte asla ihanet etmediğini anlatmaktadır. Teşkilat yöneticileri, Baran’ın bir şartla af edileceğini söyler. Bu koşul ise Baran’ın itirafçılar koğuşuna giderek oradaki 18 itirafçının yemeğine zehir katarak onları öldürmesidir. Cezaevindeki örgütçüler Baran’ı inandırıcı olsun diye ağzını burnunu kırarak cezaevi yönetimine teslim eder. Baran, itirafçı olmak istediğini söyleyince, itirafçıların kalmış olduğu koğuşa alınır. İlk zamanlar itirafçılar Baran’a davranışlarında ölçülü yaklaşır. Baran, mahkemede yeni bir şey söylemeyince cezaevi yönetimi, itirafçı teröristleri uyarır. Bunun üstüne Baran mahkeme dönüşünce itirafçılar tarafınca soyutlama edilir. Baran’ın niçin aralarına katıldığını öğrenmek isteyen itirafçılar, Baran’ı döve döve öldürür.
Kitabın sonunda “1990 -2000 yılları arasında devlet güçleri ile PKK arasındaki çatışmalar sonucunda öldürülen çocuklar” başlığında bir bölüm bulunmaktadır. Burada bazı yıllarda öldürülen evlatların sayısı verilmiştir. Listeye davranışlarında ölçülü yaklaşmakta yarar bulunduğunu düşünüyorum. Bu listede yer edinen çocuklar, PKK tarafınca öldürülmüştür yoksa çatışmalarda iki taraftan sıkılan kurşunların isabet etmesi sonucu hayatlarını yitirmiştir bu tam olarak belli değildir. Listede verilen tarihleri, o dönemdeki haberlerle karşılaştırdığımız vakit listede verilen ölen çocuk sayılarının aslen PKK terör örgütü tarafınca öldürüldüğünü görüyoruz.
Kitapta 20 Temmuz 1993 tarihinde Van’ın Bahçesaray ilçesinde yaşları 7 ile 14 içinde değişen 12 çocuğun öldüğü yazılırken o dönemde çıkan bir haberde 18 Temmuz 1993 tarihinde Van’ın Bahçesaray ilçesine bağlı Sündüz Yaylası’nda PKK terör örgütünün baskını sonucunda 14’ü çocuk 24 kişinin katledildiği yazılı. Yine kitapta 22 Haziran 1992 tarihinde Batman’ın Gerçüş ilçesinde 8 çocuğun öldürülmüş olduğu yazılırken Aynı tarihindeki bir haberde PKK saldırısı sonucunda iki korucu evine meydana getirilen saldırıda 8’i çocuk 30 şahıs katledilmiştir yazılı. Yazar muhtemelen PKK saldırısı sonucunda katledilen evlatları, PKK’nın katliamlarına dahil etmeyip PKK ile devlet arasındaki çatışmalarda şüpheli şekilde öldü demeyi seçmiştir.
Yazar kitabın bazı bölümlerinde PKK’nın bazı aileleri cezalandırırken ,burada cezalandırmadan kastettiği korucu ve devlete yakın ailelere düzenlenen saldırılar kast ediliyor, bir tek cezalandıracağı kişileri değil o sırada o ortamda bulunan herkesi katlettiğini anlatmaktadır. Buradan da anlaşılıyor ki yazarın devlet ile PKK arasındaki çatışmalarda öldürüldü söylediği çocuklar aslen PKK tarafınca katledilmiştir.
Yazar kitabı hazırlarken şuan Fransa, İsveç ve İtalya ile Türkiye’de yaşayan eski teröristlerin bilgisine başvurur. Bu adlar teşkilat içi infazlar hakkında konuşurken aslen örgüte olan duygusal bağlarını da ortaya koymaktadırlar.
Terör örgütlerinin teşkilat içi infazlarının ele alındığı bu kitap bazı noktalarda teşkilat ağzı kullanılsa da mühim bilgiler vermektedir. Bir döneme ışık tutması bakımında garip bir çalışmadır. Okumanızı tavsiye ederim. (Mustafa BAKIRHAN)

Onlar Daha Çocuktu: Değerli yazar bu eserinde bizzat kendi yaşanmışlığı ve vaka tanıklarını dinlemesi ile inanılması zor, insanı hayrete düşüren kimi zaman filim karelerini çağrıştıran yaşam hikayelerini ortaya koyuyor. Ayrıca sayın yazar dünya devrim örneklerinden çarpıcı bilgiler okuyucuya sunuyor. Kitaptan bazı alıntılar paylaşıyorum
“Örgütler, hapishaneleri bir eğitim kampı olarak görüyorlardı. Çocuk mahpusların kendi koğuşlarına verilmesi örgütlerin istedikleri bir şeydi. Tutuklanıp koğuşa gelen her çocuk mahpus çocuklar için bir savaşçı adayıydı.
Dağın en güzel kızını öldürüp bir çukura gömdük…
Kürt dağındaki bu harpte bu benzer biçimde infazlara taşaltı denildiği için kimse infazın ayrıntılarını bilmemeliydi
Biz dersim dağlarında sosyalizmi oluşturmak isterken, meğer Ruslar kendi devletlerinde sosyalizmi yıkıyormuş
Her çocuğun yeri, anne ve babasın yanı olmalıdır. Bundan dolayı onlar daha çocuk. İster aden uğruna, ister devrim adına ölüme gönderilen çocuklar büyümezler
Geçmişiyle yüzleşmemiz bir vicdan, vicdansızlık halletmeye devam edecektir
Devrim Satürn gibidir, ona yaklaşanı yakar
Bu kitap soğuk harp döneminden kalmış, çağı anlamakta zorluk çeken sol örgütlerin bu ilkel dönemlerinin kapanmasına bir katkı olabilir bir ihtimal …
Eserin arka kapak tanıtım yazısı
Dostoyevski vaktiyle şu şekilde bir sual atmıştı ortaya: “Eğer masum bir çocuğun gözünden tek damla yaş dökülecekse, barışın, mutluluğumuzun ve hatta yeryüzünde ebedi uyumun sağlanması ve temellerinin güçlü bir şekilde atılması için yaşanacaklar mazur görülebilir mi?” Soruyu gene kendisi cevaplamıştı: “Hiçbir ilerleme, hiçbir devrim o gözyaşının dökülmesini haklı gösteremez. Hiçbir savaş. O gözyaşı damlası her daim her şeyden kıymetlidir. O tek damlacık gözyaşı…”
Aytekin Yılmaz, Onlar Daha Çocuktu’da çocuk yaşta savaşmaya zorunlu bırakılmış; dağda ya da hapishanede yetişkinlerin aldıkları infaz kararlarına kurban gitmiş evlatların öykülerini kişisel tanıklıklar ve güvenilir anlatımlarla gözler önüne seriyor. Türkiye siyasal tarihinin kapanmamış yaralarını esaslı bir eleştiri ve özeleştiriyle ele alan Yılmaz, suskunluğa mahkûm edilmiş evlatların yürek burkucu öykülerini anlatırken şiddetsiz siyasetin bir imkândan öte yoksulluk bulunduğunu hatırlatıyor (SÜLEYMAN KÖKTEN)

TERÖR ÖRGÜTLERİNE “İÇERİDEN” BİR BAKIŞ: Aytekin Yılmaz kesinlikle okunmalı. Terör örgütleri – bilhassa de PKK – içinde yaşanmış olan, yakından şahit olduğu vakaları anlatışına kulak vermeli.
Kendisi de eski bir terörist. Cezasını çekmiş, nedamet getirmiş. Şimdi örgütün dağdaki ve hapishanedeki korkulu iç infazlarını bizlere konu alıyor. Oldukca sayıda çocuğun da kurban edilmiş olduğu iç infazlarını…
Yazarın sertlik ve sol üstüne görüşleri vakit içinde tamamen değişmiş. Bu değişiklik hikâyesini seyretmek oldukça öğretici. Önerilerinin dinlenmesi de oldukça sevindirici olur.
“Yoldaşını Öldürmek” kitabından başlamanız uygundur. (Haydudu)


Onlar Daha Çocuktu PDF indirme linki var mı?


Aytekin Yılmaz – Onlar Daha Çocuktu kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Onlar Daha Çocuktu PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Aytekin Yılmaz Kimdir?

Aytekin Yılmaz 1967’de Diyarbakır, Ergani, Ortayazıköyü’nde dünyaya geldi. Ortaokulu tamamladı. Siyasi faaliyetleri sebebiyle 9,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yazı faaliyetini hapishanede sürdüren yazar, bu zamanda çeşitli inceleem-araştırma emek harcamaları yapmış oldu. Yayımlanmış eserleri içinde Doğu’nun Talan ve İnkarı (Belge Yay., 2001) ve Çokkültürlülükten Tek Kültürlülüğe Anadolu (Tohum Yayınları, 2002) vardır. 1997 Musa Anter Gazetecilik İnceleme-Araştırma Ödülü, 1999 MKM Film öyküsü Ödülü, 2003 İkinci İstanbul Ulusal Kısa Film Festivali Öykü Ödülü’nün sahibidir.


Aytekin Yılmaz Kitapları – Eserleri

  • Yoldaşını Öldürmek
  • Onlar Daha Çocuktu
  • Son Diktatör
  • Ernesto’nun Dağları
  • Dağbozumu
  • İçimizdeki Hapishane Labirentin Sonu
  • Modern Siyasal Akımlar
  • Sığınamayanlar
  • Yüzleşerek Barışmak
  • Doğunun Talanı ve İnkarı
  • Dağbozumu
  • Yedi Mavi Renk
  • Modern Demokrasi Gelişimi ve Sorunları
  • Çokkültürlülükten Tekkültürlülüğe Anadolu
  • Romantizmden Gerçeğe Küreselleşme
  • İkinci Küreselleşme Dalgası


Aytekin Yılmaz Alıntıları – Sözleri

  • “Diyalog diyip geçmemek gerekir.İnsanlığın bugünkü karmaşık sorunlarına bazı yazarlar,”uygarlıklararası diyalog problemi”diyor.Bir oldukça savaşın nedenini bu diyalogsuzlukta arayanlar var.Ülkemizdeki 15 senelik savaşın sebebi de mühim oranda bu diyalogsuzluktan kaynaklanıyor.Türk devleti hiçbir koşulda Kürtlerle diyalog kabul etmiyor.Yaşanan bu savaşın nedenini bile tartışmak istemiyor.Tartışmak isteyenler cezai yaptırımlarla maruz kalmaktadır.” (İçimizdeki Hapishane Labirentin Sonu)
  • Perinaz’ın ifadesine nazaran kendisine saldırı eden şahıs bundan önceki kampın sorumlusudur. Bu şahıs partide merkezî düzeyde yetkileri olan etkili kadrolardan biridir. Raporu okuyanlardan hiçbiri inanmak istemez buna. Inansalar bile kendilerinin yapabileceği bir şey yoktur. İçlerinde Perinaz’ın bu iddiasını partiye açıklayabilecek tek şahıs bile çıkmaz. Bu bilgiyi parti merkezine, hatta Abdullah Öcalan’a aktarmak yerine, şu şekilde bir yol izlerler.
    İlk ilkin Perinaz’ı silahsızlandırıp kamp yapısından soyutlama ederler. Sonra da Perinaz’ın hamileliği hakkında bir izahat yaparlar; bu açıklamaya nazaran, Perinaz ortalama 3-4 ay ilkin bir çatışmada öldürülen Kendal adlı birinden hamile kalmıştır. Yapılan bu izahat hem kamp yapısının tepkisini azaltır hem de merkez konumundaki teşkilat sorumlusu Rezan korunmuş olur. Burada kamp yönetiminin aslen düşündüğü tek şey, parti yıpranmasın, merkez konumundaki teşkilat yöneticisi yıpranmasın kaygısıdır. (Onlar Daha Çocuktu)
  • Baran E. çatışmaların yaşandığı, tutuklamaların yapıldığı, tutuklananlara yoğun işkence yapıldığı, faili meçhullerin çokça yaşandığı 1993 senesinde yakalanıyor, çoğunluğu gibi o da polis sorgusunda işkencelere dayanamayıp konuşuyor. Sonra da Diyarbakır Hapishanesi’ne konuluyor. Koğuşa ulaştığında poliste çözüldüğünü, hata yaptığını, örgütün kendisini affetmesini istiyor. “Korktum, dayanamadım. Partiye karşı suçlu olduğumu biliyorum, ama bilmenizi isterim ki, çok pişmanim. Bu hatamı telafi edebilirim. Partiden ve yoldaşlarımdan bana bir şans vermelerini istiyorum,” diyor.
    Baran bu raporunu koğuştaki teşkilat sorumlusuna verir. Teşkilat sorumluları ilkin onu koğuşta tutuklayıp bir ranzaya hapsederler, günlerce sorguladıktan sonrasında da hakkında bir karar alırlar. Aldıkları bu karara nazaran, Baran ölümü fazlasıyla hak ediyordur, zira örgüte ihanet etmiştir. Ama örgütten kendisini affetmesini, bir talih daha verilmesini istediği için, teşkilat sorumluları da bu durumu oturup kendi aralarında konuşurlar. Sorumlulardan biri, “Baran’a bir şans verelim ama öncelikle vereceğimiz görevi yerine getirsin,” der. (Onlar Daha Çocuktu)
  • Osman Tim, poliste çözüldüğü ve halkına ihanet etmiş olduğu için öldürüldü, denilmişti. Örgütün yapmış olduğu izahat bu yöndeydi. Şimdi de poliste direnen Sorgul’un ağlatısal hikâyesine bakalım. Sorgul’la Osman Tim aynı dönemde dağa çıktılar, ayni teşkilat görevlendirmesiyle İstanbul’a gönderildiler ve aynı operasyonda yakalanıp, Bayrampaşa hapishanesine beraber getirildiler. Aralarındaki tek fark, birinin polis sorgusunda çözülmüş olması, ötekinin ise direnmiş olmasıdır. (Yoldaşını Öldürmek)
  • “Terleyen alev, üşüyen ırmaksa yaşam
    Gitarın tellerinde perdeler lal
    Tualde her fırça darbesi kör mü olacak?
    Alev üşüyüp ırmağa dönüşse
    Su terleyip ateşe bürünse
    Gül, yüzünü bir kez de Ay’a dönse
    Acı, tenimde söndürülmüş köz değilse
    Ne demeli şimdi mor anlamlara?
    Alev hemen hemen terleyip, ırmak üşümemişken
    Dedim, ‘hep benzetilirdi kadının ebruları hilale o sabahleyin Ay’ın ebruları hanımdı…’
    İlk taşı günahkar olanlar atınca
    Noette’nin yapmış olduğu vapur de, ay da
    Günlerin sayılı olduğu an’da battı.”
    Barış Işık / Muş Cezaevi (Yedi Mavi Renk)
  • Hem DEV-SOL hem de TİKKO, polis işbirlikçisi söylediği kadrolarından bazılarını birkaç hapishanede öldürdü. Cinayet sonrasını idareye haber verişleri ise korkunçtu. Cesedi koridordaki çöp bidonunun yanına bırakıp gardiyanlara “Gelin çöpünüzü alın!” diyorlardı. (Son Diktatör)
  • Bu öfkenin sebebi kendi ezilmişliği olabilir miydi? (Dağbozumu)
  • İnsan midesi değirmen taşına benzermiş,atarsan öğütür,atmazsan kendini öğütürmüş. (Ernesto’nun Dağları)
  • Sorgul, ortalama dört ay tutuklu kaldıktan sonrasında tahliye edildi. Duyduk ki dışarı çıkar çıkmaz yeniden dağların yolunu tutmuş. Uzun bir dönem haber alamadım kendisinden. Seneler sonrasında ben bir başka hapishanedeyken, onun dağda teşkilat içinde infaz edildiğini duydum. (Yoldaşını Öldürmek)
  • İktidar, geçmişte neye karşıysanız size aynısını yaptıran şeydir. (Dağbozumu)
  • “Mağdurun şiddetiyle ilk kez karşılaşıyordum. Akıl dünyamda zalim denince hep devleti bilirdim. Meğer o bildiklerimin üstünden oldukça sular akmış da haberim yokmuş. S.38 (Son Diktatör)
  • “Montaigne “insan en az bildiği şeye en çok inanır”der.Kendi olamamanın fena niyet taşları inanç ağıyla örülüdür.” (İçimizdeki Hapishane Labirentin Sonu)
  • “Kendini arayan, insan yitirir fakat yitirirken de kendini bulur. ” Nietzche (İçimizdeki Hapishane Labirentin Sonu)
  • “Savaş, sertlik insana ne yaptırır? “diye bir sual sorsalar derim ki,” Yeri ulaştığında sevdiğini öldürür! ” (Yüzleşerek Barışmak)
  • Ormanın bütününü görmek için ona dışarıdan bakmak icap ettiğini geç anlamış olmanın üzüntüsü vardı içinde. (Ernesto’nun Dağları)
  • Örgütlenmemiş ve genel kültürü yükseltilmemiş işçi sınıfı için oy hakkının da celladını seçme hakkından başka bir şey olmadığını belirtiyor. (Modern Siyasal Akımlar)
  • “Ben duygularıma başat olamadım, zayıflık gösterdim.” (Dağbozumu)
  • Ernesto bu kısmı birazcık garip bulur. Tek tanrılı dinler de bu şekilde değil mi, onların da tüm insanlık adına yola çıktıklarını, “En son din benim” dediklerini öğrenim görmüştür bir yerlerde. Şimdi de Sançoizm benzer şeyleri söylüyor diye düşünür. (Ernesto’nun Dağları)
  • Zaten insan öyleymiş, minimum bilmiş olduğu şeye en oldukça inanırmış (Ernesto’nun Dağları)
  • Meğer geçmişte sorgılamadığım ne oldukça şey varmış. (Dağbozumu)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş