Eğitim

Osmanlı Padişahları – Reşad Ekrem Koçu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Osmanlı Padişahları – Reşad Ekrem Koçu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Osmanlı Padişahları kimin eseri? Osmanlı Padişahları kitabının yazarı kimdir? Osmanlı Padişahları konusu ve anafikri nedir? Osmanlı Padişahları kitabı ne konu alıyor? Osmanlı Padişahları PDF indirme linki var mı? Osmanlı Padişahları kitabının yazarı Reşad Ekrem Koçu kimdir? İşte Osmanlı Padişahları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Reşad Ekrem Koçu

Yayın Evi: Doğan Kitap

İSBN: 9786050928884

Sayfa Sayısı: 512


Osmanlı Padişahları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Osman Gazi’den Sultan Vahideddin’e yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu’na hükmeden anlı şanlı padişahlar…

Reşad Ekrem’in dilinde tarih gerçek yaşamdan daha canlı, daha güzel, daha esrarengiz…

Osman Gazi’den Sultan Vahideddin’e yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu’na hükmeden anlı şanlı padişahlar… Savaş meydanlarında, sefer yollarında, sarayda, kılıçla, zehirle, cellat eliyle biten saltanat hikâyeleri…

Reşad Ekrem Koçu Osmanlı Padişahları’nda tüm ihtişamları ve zaaflarıyla Osmanlı sultanlarını ete kemiğe büründürürken kısa bir imparatorluk tarihini de renkli üslubuyla okurlara sunuyor.

“Uzun yıllar öncesine dönüyorum ve Murat Reis’in Oğlu’nu okumaya başlıyorum. Büyük bir hayranlıkla okuduğum bu roman uçsuz bucaksız denizlerden geçip giderek bana Osmanlı tarihini sevdiriyor. Yazarı Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı tarihini ‘bugünde yaşatan’ mucizevi, görkemli bir yazar! Reşad Ekrem’in eşsiz eseriyle dostluğum artık hep sürecek, herhalde ölünceye kadar…” Selim İleri

“20. yüzyılın başında şehrin hüzünle yaraladığı ve şehrin hüzünlü ama tamamlanmamış bir imgesini yaratan o özel ruhlardan biridir Reşad Ekrem Koçu”

Orhan Pamuk


Osmanlı Padişahları Alıntıları – Sözleri

  • Yürek sızlatan bir görünüm ile karşılaştılar.
    Divan-ı Hümayun önünde beş tabut duruyordu.
    Sultan Murat beş adam kardeşini boğdurtmuştu.
    Er şahıs niyetine beş cenaze namazı daha kılındı.
    Tabutlar Bab-ı Hümayun’dan çıkınca İstanbul halkının teessürü o denli şiddetli oldu…
    Masum şehzadeler de babalarının türbelerine defnedildiler.
  • Osman Gazi’nin ona son sözleri şu oldu; ‘Beni Bursa’da kaleiçinde Gümüşlü kümbet’e göm.Devletimizin taht şehri Bursa olacaktır.Seni iyi yetiştirdiğimi zannediyorum.Kılıcın son yaşam demine kadar elinde olmalıdır.Adil ol,devlet adaletle durur.Ulema’ya saygı et,asker ve mal ile gururlanma,dinimizin şanını koru.Tuttuğumuz yol kuru kavga yolu değildir.’
  • Sultan V. Murad’a ilk cinnet krizi Abdülaziz’in feci ölümünden bigün sonrasında geldi; rivayet edildiğine bakılırsa merdivenden inip çıkarken yarıdan dönüyor, huzuruna giren nazırları kucaklayıp öpüyordu.
    Bir gün kendisini Yıldız Sarayı’ndaki Havuza attı, bigün de ata ters bindi ve nihayet, “Kan istemem, padişahlık istemem” diye söylenmeye başladı.
    Geleneksel kılıç alayı merasimi yapılmamıştı, padişahın cinneti halktan gizlenemedi.
  • Abdülaziz’in horoz ve koç dövüştürme merakı ve galip gelen hayvanların boyunlarına elmas nişanlar taktığı rivayetleri saltanatının bu sonuncu devrine yakıştırılan şeylerdir.
  • Hamal, tellak, kayıkçı, salapurya cı, ırgat bekar uşaklarından, yeniçerilerden, sipahilerden sarhoş yakaladıklarını taş kayıklarına doldurdurttu, geceleyin ayaklarına taş bağlatarak denize attırdı.
    Kent halkından sarhoşları da tersane gemilerinde küreye vurduttu.
    Padişaha karşı ayak takımında ve bilhassa yeniçerilerde sonsuz bir nefret uyandı.
  • Süleyman Paşa kolunda Şahin’i ile av’a çıkmış olduğu bigün atının ayağı köstebek yuvasına girer ve atından düşerek başını taşa vurur ,ölür.
  • O gün 6.000 yeniçeri öldürüldü yada yakalanıp idam olundu. Padişah kuvvetlerinden ise 25 şahıs yaralandı.
    Yeniçeriler Türkiye’nin her tarafında fermanlı oldu, iki ay içinde meydana çıkarılıp idam olunan yeniçeriler 20.000’i aştı.
    Bu isme karşı duyulan nefret o denli büyüktü.
    Mezarlıklarda yeniçerilere ilişkin mezar taşlarının başları kavuk ve üsküfleri dahi kırıldı.
  • Sultan İbrahim’in devrinde hakikat olan yolsuzluk, makam temini için rüşvet toplama, hısım ve akrabayı bir mansıpa kaydırmada dalkavuk bayanların devlet işlerine karışmasıdır; sancakbeyleri, valiler ve kadılar dama taşları şeklinde durmadan değiştirilmiş, hepimiz makamından güvenli olmadığı için verdiği rüşveti gittiği yerde halktan fazlasıyla çıkarmaya çalışmış, bu suretle memleketi zulüm kaplamıştır.
  • Evladı cellat eline vermedi fakat mülk nizami için o on dört yaşındaki körpe delikanlının gözlerine mil çektirip dünyasını zindan etti.
  • Ey saba!.. Sultanıma zar ü perişan diyesin
    Gül yüzünsüz işi bülbül şeklinde efkan yesin.


Osmanlı Padişahları İncelemesi – Kişisel Yorumlar

İnanılmaz güzel bir kitap okudum. Bu şekilde bir yazarla daha ilkin tanışmadığım için bir miktar pişmanlık ve tanıştığım için fazlaca büyük mutluluk duyuyorum.
Tarihe ilgim aslına bakarsan vardı sadece daha ilkin hem bu kadar gerçek hem de bu kadar masalımsı bir şey okumamıştım. Arka kapakta yazdığı şeklinde Reşad Ekrem Koçu’nun dili hakikaten esrarengiz.
Muhteşem naif bir anlatımı var. Yer yer inanılmaz yumuşak söz sokmaları var. Tebessüm ettirecek cümleleri var.
Kitabın arka kısmında lügat var. Ben bilmediklerimi web vesilesiyle bulmuştum, sözlüğü fazlaca geç fark ettim. Okumayı düşünenlere lügat büyük destek.
Reşad Ekrem Koçu’yu bu kitabıyla tanıdım. Okurken öteki kitaplarını da sipariş verdim. Mutlaka devam edeceğim, ne olursa olsun! (Ceren Çetinkaya)

OSMANLI PADİŞAHLARI ve BULANIK TARİHİMİZLE İLGİLİ BİR İNCELEME: Reşat Ekrem Koçu bu kitabında Osmanlı padişahları ve onların dönemlerindeki mühim hadiselerin bir özetini veriyor.
Yıldırım Bayezid’e kadar Osmanlı’da hemen hemen kardeşin kardeşi, babanın evladı, evladın babayı katletmesi şeklinde, akıl, vicdan ve yürek dayanmaz hadiselere pek rastlanmaz.
Fakat ele geçirilen toprak, para pul, köle, cariye dolayısıyla da devletin gücü arttıkça kan, haksızlıklar, hukuksuzluklar da artacaktı.
Bayezid, hele de Fatih’ten sonrasında, gücü yetenin gücünün yettiğini boğazladığı, boğdurduğu bir devlet terörü süreci adım atar.
Burada bu tarz şeyleri uzun uzun anlatmak yerine en övülen ve övünülen padişahlardan önde gelen Kanuni Sultan Süleyman’ın bir eşi, (Gülfem Hatun) iki oğlu, altı torunu ve iki vezirini boğdurduğu kayıtlardadır.
Boğdurduğu şehzadelerin eşlerinden hamile olanların da taş bağlı çuvallara doldurulup Sarayburnu’ndan denize atılması kaidedir fakat bunların kaydı bile tutulmadığından, hamile olma ihtimalinden dolayı kaç cariyenin denize atıldığını bilmiyoruz.
Osmanlı ve dinimizle pek övünürüz fakat ne Osmanlı ne Selçuklu, ne de İslam tarihini doğru dürüst bilmeyiz.
Tahta çıkmış olduğu gün, bir kısmı kundakta, 19 kardeşini boğduran birisinin (III. Mehmet) ruh sağlığı yerinde olabilir, sıhhatli ve doğru kararlar alabilir, adaletle hükmedebilir mi?
Elbette edemez ve edemedi de.
Onun için 300 senedir geri gidişi durduramadık ve sömürge rejimlerinin bile kat kat arkasında, mutsuz insanoğlu ülkesi olduk.
Sanılır ki, devlette kuvvetler ayrılığı ilkesi işler, hukuka, adalete riayet edilirse bundan halk istifade eder, iktidar sahipleri ise zarar görür.
Hâlbuki tam tersine, tarihe baktığımızda, tiran ve diktatörler zorbalıklarının bedelini çoğunlukla canlarıyla ödemişlerdir.
Bu kıymetli çalışmada da görüyoruz ki, adalete dayalı bir sistemle yönetilmeyen ülkelerde asla kimsenin can, mal, ırz, namus emniyeti yoktur fakat en ağır bedelleri ödeyenler, gene hanedan ve saray çevresidir.
Zira bir kediyi, fareyi bile fazlaca sıkıştırırsanız, onların canlarını korumak için canavara kestiklerini görürsünüz.
İşte bunun için bizim tarihimiz hep kan ve gözyaşı dolu.
Ve bu yüzden, Babai isyanlarından, Celali İsyanlarına, Kürt ayaklanmalarına, düzensizlik, terör, darbe hadiselerine kadar bir beladan diğerine savrulur dururuz.
Bunları bilmeyelim, balık hafızalı olalım, günübirlik yaşayalım diye okuyan, yazan, düşünen, bir görüş, bir düşünce sahibi olan, haksızlığa boyun eğmeyen herkesi zindanlara atıyor, darağacına, suikastlara uğratıyor, kitabı bombadan bile daha tehlikeli sayıyoruz.
Anadolu insanının en büyük beddualarından biri de ‘Osmanlı’ya vezir olasın’ demekmiş.
Şimdi malınıza mülkünüze el konulması, hukuksuzluğa, zulme maruz kalmak, hapse atılmak, bir adam öldürmeye kurban gitmek için vezir olmaya gerek kalmadı. Tüm bunlar için, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanız yeter de artar bile.
Ne vakit bir İslam, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet zamanı okuyacak olsam huzurum kaçar, mideme kramplar girer ve günlerce uyuyamam.
Şu sebeple bizim tarihimiz baştan sonrasında kan, gözyaşı, haksızlık, hukuksuzluk, kaba kuvvet ve adaletsizliklerle doludur.
Neden bu şekilde diye baktığımızda ise, bizde iktidarı eline geçiren, devleti kendi mülkü olarak görmüş olduğu şeklinde, devletin tüm kurumlarını, hatta tek tek vatandaşları da hakimiyeti altına almak ister.,
Atatürk ve Cumhuriyet’le bu duruma bir son vermek mümkün olması durumunda, tam tersine Atatürk, iki yüz senelik Osmanlı aydınlanma ve demokrasi mücadelesini de tersine çevirmiş, aynı günümüzde olduğu şeklinde fazlaca partili yaşamdan, tek parti-tek adam rejimine geçmiştir.
SONUÇ OLARAK:
Bu kitapla İnce Memed’i beraber okudum ve gördüm ki, meğer hepimizin cehaleti değişik farklıymış ve öğrenmenin olduğu şeklinde, cahilliğin de sonu yokmuş…
Zira İnce Memed’i okumadan o denli cahilmişim ki, bilgisiz olduğumdan bile habersizmişim.
Sümer, Babil, Asur, Mısır, Roma, Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet, Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an, Anadolu doğası ve en önemlisi de insanı tanımak, idrak etmek için de İnce Memed’i okumak gerekir deseler, güler geçerdim fakat maalesef öyleymiş.
Bunca ağır bedeller ödemelerine, kan, gözyaşı ve onca isyanlara karşın niçin tüm Türk İslam devletlerinin yöneticileri, devlet terörüne başvurmak yerine hakkaniyet ve hukuka dayalı bir yönetime yanaşmaz, sorusunun cevabı da meğer İnce Memed’de gizliymiş.
İşte Yaşar Kemal bu ölümsüz eserinde bizdeki bu bitmez tükenmez kavga ve kargaşayı şöyleki açıklıyor.
“O istese koca Çukurova’nın tüm toprağını alabilir, bir tanesi karşısına dikilip de ne yapıyorsun Bey, diyemezdi.
Dağlarda eşkıyaların dolaşması, düzenin bozuk olması onun işine yarıyor.
Arif Saim Bey şeklinde kurtlara bulanık hava gerek.
Bulanık hava yoksa Arif Saim Bey şeklinde kuvvetli kurtlar bulanık hava yaratırlar.”
(İnce Memed, Cilt 2 – Sayfa 318)
Evet, kurtlara bulanık hava gerektiği için, yalnız Osmanlı değil tüm Türk İslam tarihinin tamamı bulanık, hatta zifiri karanlıktır.
Kitabın tek negatif tarafı ise Koçu, Osmanlı tarihinin beğenmediği yerlerini görmezden gelme, süsleme, cilalama, örtme yoluna gitmemiş fakat tüm tarihçi ve siyasetçilerimiz şeklinde, o da iyilikleri padişahlardan bilirken, kötülükler ve olumsuzlukları ise, padişahın çevresine yükleme kurnazlığını tercih etmiş.
Okuyarak kalınca. (Halil Korkmaz)

Reşad Ekrem Koçuyu ilk Defa Okumama Rağmen, Oldukca Eleştireceğim..Şu sebeple Tarihle ilgili Olunca kitap Bir Tarihçinin Kaynaklarına bakmak bizim ilk İşimiz olur. Lakin Burada Kaynak Göstermeden Padişahları Sapık mı yapmadı? İçki Müptelası mı yapmadı ? Entrika dolu Sahneler ve daha nicesi .He, Hakkını vereyim Sultan İbrahim’in Deli olmadığını sinirli bulunduğunu ilk Yazanlardan Reşad Ekrem. Bence Tenkitli Okuyabilecekseniz okuyun Lakin Sakın Padişahları Bu şekilde Düşünmeyin Dizi vari Bir Kitap Söylemesi Benden. (imran içen)


Osmanlı Padişahları PDF indirme linki var mı?


Reşad Ekrem Koçu – Osmanlı Padişahları kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Osmanlı Padişahları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Reşad Ekrem Koçu Kimdir?

Tarihi mevzularda yazdığı fıkra, roman, hikâye ve incelemeleriyle ve en mühim yapıtı İstanbul Ansiklopedisi’yle bilinmektedir. 1905’te İstanbul’da doğan Koçu, Bursa Erkek Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi Tarih Kısmı’nü 1931 tarihinde tamamlamış oldu. Aynı fakültede asistan oldu, sadece, 1933 Üniversite Reformunda hocası Ahmet Refik Altınay’la birlikte üniversiteden ayrıldı. Alman, Kuleli, Pertevniyal ve Vefa liselerinde tarih öğretmenliği yapmış oldu. Reşad Ekrem Koçu 6 Temmuz 1975’te İstanbul’da öldü.

Öğretmenliği esnasında Tarihten Sesler şeklinde çeşitli mecmua ve gazetelerde şiir, hikâye ve çocuk romanları, Osmanlı periyodunun garip vakalarını ve kişilerini öyküleştirdiği Forsa Halil (1962), Patrona Halil (1967), Erkek Kızlar (1962) ve Haşmetli Yosmalar (1962) şeklinde kitaplar yazdı. Evliya Çelebi Seyahatnamesinin (1943-1967, 6 cilt) bazı bölümlerini bugünkü dile aktardı. Türk Giyim, Kuşam ve Süsleme Sözlüğü (1967) ise alanında yapılmış ilk mühim çalışmadır. Reşad Ekrem Koçu’nun en mühim ve büyük yapıtı, İstanbul’u her yönüyle detaylı halde özetleyen İstanbul Ansiklopedisi olarak kabul edilir. Bu ansiklopedinin ilk baskısı 1944-1951 Aba-Bahadir Sokağı maddeleri ve ikinci baskısı 1958-1971 yayımlandı ve 11’inci ciltte 7076 sayfaya ulaşarak “Gökçınar” makalesinde yarım kaldı. Koçu’nun öteki kitapları içinde Osmanlı Padişahları (1960) ile Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri (1947) ve 2 ciltlik Kösem Sultan sayılabilir.


Reşad Ekrem Koçu Kitapları – Eserleri

  • Tarihimizde Garip Vakalar
  • Yeniçeriler
  • Kızlarağasının Piçi
  • Kösem Sultan
  • Fatih Sultan Mehmed
  • Osmanlı Padişahları
  • Aşk Yolunda İstanbul’da Neler Olmuş
  • Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri
  • Tarihimizde Kahramanlar
  • Topkapı Sarayı
  • Patrona Halil
  • Kabakçı Mustafa
  • Forsa Halil
  • Erkek Kızlar
  • Osmanlı Tarihinin Panoraması
  • Haşmetli Yosmalar Osmanlı Tarihinde Yasaklar
  • Esircibaşı
  • Kafes Arkası Günahkarları
  • Cevahirli Hanım Sultan
  • Aşık Ozan ve Padişahlar
  • Tarihte İstanbul Esnafı
  • Dağ Padişahları
  • Hatice Sultan ile Ressam Melling
  • Haydut Aşkları
  • Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü
  • Türk Zaferleri
  • İstanbul Tulumbacıları
  • Taçlı Fahişeler
  • Selçuk Tarihi
  • Ahmed Rasim – Ahmed Refik


Reşad Ekrem Koçu Alıntıları – Sözleri

  • Bir kere bir akıl çelindi mi üst yanı kolaydır. (Kafes Arkası Günahkarları)
  • Alemdar Mustafa Paşa’nın İstanbul’a girdikten sonrasında yapmış olduğu işler Vaka-yi Selimiye denilen 1807 Mayıs İhtilali’ne kuvvetle bağlıdır. (Kabakçı Mustafa)
  • Bir gün yeni harp hazırlığının nereye karşı bulunduğunu soran bir ordu kadısına;
    “Efendi! Eğer sakalımın tellerinden bir tanesi tasavvurlarımı bilseydi onu koparır ve yakardır!” demişti.. (Fatih Sultan Mehmed)
  • Mayaları aynı çamurdan insanoğlu acele anlaşırlar, ilk tanıştıkları gün kırk senelik dost kadar yaklaşırlar. (Cevahirli Hanım Sultan)
  • Tüm tebaasının malı ve canı iki dudağı içinde çıkacak emre bağlı padişahlar, askeri ihtilallerde o şekilde bir acze düşmüşlerdir ki, yüzlerine karşı pervasızca hitaptan ve hatta hakaretten çekinilmemiştir. (Topkapı Sarayı)
  • Abdülaziz’in horoz ve koç dövüştürme merakı ve galip gelen hayvanların boyunlarına elmas nişanlar taktığı rivayetleri saltanatının bu sonuncu devrine yakıştırılan şeylerdir. (Osmanlı Padişahları)
  • Gidenler devlet hazinesini soymuştu, gelenler hazinede bir şey bulamadıkları için gidenlerin terekesini yağmaladılar. (Yeniçeriler)
  • Eski berberler hem de sünnetçi, dişçi ve hacamatçıydı;kellik, uyuz, sıraca, egzama şeklinde cilt hastalıklarına da ilaçlar, merhemler yapardı,çeşitli uzmanlık sahibi mütetabbiptiler. (Tarihte İstanbul Esnafı)
  • “Bir yeniçeriye de bigün,
    – Nizamıcedid olur musun? diye sormuşlar.
    – Vallah billah Moskof olurum, Nizamıcedid olmam!.. demiş.” (Yeniçeriler)
  • “Şimâlden, cenuptan, şarktan ve garptan, İstanbul’a esen tüm rüzgârlar, fitne ve fesat tohumları saçıyordu.” (Esircibaşı)
  • Sarayın odun ambarı 16. asırda bir adam öldürmeye sahne olmuştu. 17. yüzyıl ortasında ise zamanı bir idam fermanının uygulama edilmiş olduğu yer oldu. Sultan IV. Murad zamanında asrın büyük şairi, Türk hiciv edebiyatının büyük üstadı Nef’î, bu padişahın gazabına uğrayarak burada idam olundu. … Şairin cesedi Saray-ı Hümayun’un deniz kenarındaki Balıkhane Kapısı önünden denize atıldı. (Topkapı Sarayı)
  • Tüm bu suları, merhemleri, tozları hazırlamak için kimi zaman 14 yaşlarında bir adam evladı beyni, bir ufak kızcağızın kalbi lazım geliyordu.
    Evinin fırınında ve bahçesinin çeşitli yerlerinde, 2.000’den fazla yakılarak öldürülmüş çocuk iskeleti buldular!.. (Haşmetli Yosmalar Osmanlı Tarihinde Yasaklar)
  • Büyük İtalyan edibi Edmondo de Amicis de (1846-1908) İstanbul Seyahatnamesi’nde İstanbul esnafından bahsederken şunları yazıyor :
    Türklerle pazarlık etmeyin
    “Rum, müşteriyi seslenip çağırır, eliyle koluyla işaretler yaparak çağrı eder ;Ermeni, birazcık daha temkinlidir;Yahudi, malının fiyatını kulağa fısıldayarak arz eder;Türk’e erişince, sessiz, müşterisini yalnız bakışlarıyla çağırır. Bir Türk’e söylediği fiyat için, sakın, ‘Biraz aşağı olmaz mı?’ diye pazarlığa girişmeyin, bunu kendisine bir hakaret sayar ve ‘Ben hırsız mıyım ki ilkin sizden hakkım olmayan fahiş bir para isteyeyim ve sonrasında pazarlığa girişeyim!..’ der. ” (Tarihte İstanbul Esnafı)
  • Halk denilen esrarengiz kitlenin içinde kulakların asla duyamayacağı ve gözlerin asla göremeyeceği kim bilir ne acayip ve acaip şeyler oluyordu? (Erkek Kızlar)
  • Sultan İbrahim’in devrinde hakikat olan yolsuzluk, makam temini için rüşvet toplama, hısım ve akrabayı bir mansıpa kaydırmada dalkavuk bayanların devlet işlerine karışmasıdır; sancakbeyleri, valiler ve kadılar dama taşları şeklinde durmadan değiştirilmiş, hepimiz makamından güvenli olmadığı için verdiği rüşveti gittiği yerde halktan fazlasıyla çıkarmaya çalışmış, bu suretle memleketi zulüm kaplamıştır. (Osmanlı Padişahları)
  • “Şu dünyada acayip kaldım. ” (Kafes Arkası Günahkarları)
  • “Bencillik gütme, *müstebit olma. Adalet tarlasını data sapanı ile sür ve **meşveret tohumunu ek. Bir an evvel bitip yeşermesi içinde durmadan gözyaşlarınla sula”
    *ceberrüt, baskıcı
    **danışma, istişare, görüş paylaşımı (Dağ Padişahları)
  • Abbasi halifelerinden Filozof Memun, “İnsan üç çeşittir” diyor, “Bir kısmı besin şeklinde devamlı ve her yerde lazımdır. Bir kısmı ilaç gibidir, yerinde ve zamamnda lazımdır, bir kısmı da illet gibidir, Allah bizi onlardan korusun!..” (Patrona Halil)
  • Bu hezele guruhunun (Patrona Halil ve peşinden giden ayaktaşlar) kıyamını, Lale Devri’nde İbrahim Paşa ve yâranının sefahat ve lüksüne karşı cemiyet ıstırabından dünyaya gelen bir hareket şeklinde göstermek, bizce fazlaca hatalıdır. Patrona ile ayaktaşlarının acı yaşam hikâyesini yazar ve onların hakiki simalarını göstermeye çalışırken yukarıdaki satırları, işte bunun için yazdık Halkın ve esnafın bin türlü şikâyeti, vergiler, para ayarsızlığı, toplumu kızdıran himayeler de, lale merakı ve helva sohbeti şeklinde, Lale Devri’nden evvel de vardı, sonrasında da devam etti. Kaldı ki, karşısında tutkulu muhalifleri ve düşmanları bulunamayan bir iktidar, Türkiye tarihinde değil, cihan tarihinde görülmez. (Patrona Halil)
  • Oğullar ataya yürek yağıdır.
    Oğulun iyisi gamı dağıtır,
    Oğlu kim atanın hemsazı olsa
    Safalı bağları, bostan bağıdır.
    Oğlu kim yakarış alup makbul olsa
    Atanın devleti, yüzü akıdır. (Fatih Sultan Mehmed)

loading…

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş