Eğitim

Osmanlı Sufiliğine Bakışlar – Ahmet Yaşar Ocak Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Osmanlı Sufiliğine Bakışlar – Ahmet Yaşar Ocak Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Osmanlı Sufiliğine Bakışlar kimin eseri? Osmanlı Sufiliğine Bakışlar kitabının yazarı kimdir? Osmanlı Sufiliğine Bakışlar konusu ve anafikri nedir? Osmanlı Sufiliğine Bakışlar kitabı ne konu alıyor? Osmanlı Sufiliğine Bakışlar PDF indirme linki var mı? Osmanlı Sufiliğine Bakışlar kitabının yazarı Ahmet Yaşar Ocak kimdir? İşte Osmanlı Sufiliğine Bakışlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmet Yaşar Ocak

Yayın Evi: Timaş Yayınları

İSBN: 9786051144306

Sayfa Sayısı: 272


Osmanlı Sufiliğine Bakışlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Alanında otorite olarak kabul edilen Ahmet Yaşar Ocak bu kitabında yer edinen makaleleriyle projeksiyonunu Osmanlı dönemindeki tasavvufî figürlere ve Osmanlı tarihinde mühim bir yer tutan sufî zümrelere çeviriyor.

Bu kitapta serinin ilk kitabı olan “Türkiye Sosyal Tarihinde İslamın Macerası”ndaki genel perspektif çerçevesinden daha özele inen makaleler var. Selçuklu döneminde Balkanlar’da mühim bir Türkmen kolonizasyon hareketine öncülük etmiş olup, buralarda İslam’ın yayılmasında ciddi bir oranı bulunan Sarı Saltık, 16. yüzyılda Osmanlı merkezî yönetimiyle ciddî ideolojik problemler yaşayan Melâmî hareketinin temsilcilerinden Bünyamin-i Ayâşî ve İsmail Ma‘şukî gibi isimler bu makalelerin konularından bazıları. Kitapta Fuat Köprülü’nün Ahmed-i Yesevî ve Yesevîlik’le ilgili çalışmalarından bu yana geçen vakit içinde, bu mevzunun tekrardan bilimsel nitelikli tarihçiliğin ilgi alanına girdiğini gösteren yeni tartışmaları, Türkiye tarihinde siyasal iktidar ve sufi çevre ilişkilerini bileşik bir yaklaşımla değerlendiren makaleler de var.

Ahmet Yaşar Ocak ek olarak Osmanlı’da Sufi Çevreler, Kalenderiler ve Kalenderi Dervişler, Bektaşilik, Bayramî Melamîleri şeklinde konuların yanısıra Zaviyeler, Evliya Menakıbnamaleri şeklinde mevzulara değişik bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Türkiye’de daima tartışılan fakat üstünde oldukça şey bilinmeyen hususlara dair derinlemesine incelemeler bulunan önemli bir yapıt…


Osmanlı Sufiliğine Bakışlar Alıntıları – Sözleri

  • lşte biz, islamiyet
    yada Müslümanlık terimini, “vakit ve mekan içinde lslam
    dininin bu şekilde kültürleşmiş biçimleri” için kullanıyoruz.
    lşte o vakit kuramsal çerçevede lslam’ın tek olmasına
    karşılık, bazan esasta, bazan da teferruatta, hatta zihniyet
    boyutunda değişik lslamiyet yada Müslümanlık biçimlerinden
    bahsedebiliriz. Bu vakıayı sosyolojik bir terimle ifadelendirrnek
    gerekirse, buna Müslümanlığın yatay farklılaşması
    diyebiliriz.
  • Kaynaklara bakıldığında, conformist sufi çevrelerinin […] bir medrese eğitimi almış ve onun öğretisini hem ergonomik, hem kuramsal veya en azından kuramsal olarak benimseyen ve bu sebeple olabildiği kadar şeriat çerçevesinde kalmaya itina gösteren, daha ziyade şehirli sufilerden oluştuğu görülür.


Osmanlı Sufiliğine Bakışlar İncelemesi – Kişisel Yorumlar


Osmanlı Sufiliğine Bakışlar PDF indirme linki var mı?


Ahmet Yaşar Ocak – Osmanlı Sufiliğine Bakışlar kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Osmanlı Sufiliğine Bakışlar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ahmet Yaşar Ocak Kimdir?

Yozgat’ta doğan (1945) Ahmet Yaşar Ocak yüksek tahsilini İstanbul İlahiyat Fakültesi’nde tamamladıktan sonrasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Kısmı’nü tamamlamış oldu. Aynı fakültede asistan oldu. Doktorasını Strasbourg Üniversitesi’nde, doçentlik ve profesörlüğünü ise Hacettepe Üniversitesi Tarih Kısmı’nde yapmış oldu. Ocak, Hacettepe Üniversitesi’nde öğretim görevliliği görevini devam ettirmektedir.


Ahmet Yaşar Ocak Kitapları – Eserleri

  • Babailer İsyanı
  • Türkler, Türkiye ve İslam
  • Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri
  • Türk Sufiliğine Bakışlar
  • Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler
  • Arı Kovanına Çomak Sokmak
  • Kalenderiler
  • Ortaçağlar Anadolu’sunda İslam’ın Ayak İzleri
  • Türkiye Sosyal Tarihinde İslamın Macerası
  • Osmanlı Sufiliğine Bakışlar
  • Hızır Yahut Hızır İlyas Kültü
  • Sarı Saltık
  • Yeniçağlar Anadolu’sunda İslam’ın Ayak İzleri
  • Selçuklular Osmanlılar ve İslam
  • Osmanlı İmparatorluğu ve İslam
  • Veysel Karani ve Üveysilik
  • Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler
  • Tasavvuf, Velâyet ve Kâinatın Görünmez Yöneticileri
  • Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Evliya Menakıbnameleri
  • Türk Folklorunda Kesik Baş (Tarih-Folklor İlişkisinden Bir Kesit)
  • Dede Garkın ve Emirci Sultan
  • Yunus Emre
  • Benden Sual Ederseniz
  • Anadolu Selçukluları ve Beylikler Süreci


Ahmet Yaşar Ocak Alıntıları – Sözleri

  • Vah ne yazık, sevgi kadehinden içmeden
    Çoluk çocuk ev barktan tam geçmeden
    Suç ve isyan düğümünü burada çözmeden
    Şeytan galip, can verende şaştım işte. (Türk Sufiliğine Bakışlar)
  • “kendisini Tanrı aşkına adamış, bu yüzden de “Yaratılanı Yaratan’dan dolayı seven” O’nun yarattığı insanı da aynı sebeple yücelten, yaşamış olduğu dönemde görmüş olduğu iki yüzlülükleri, bozuk düzenleri, etik yoksunlukları eleştiren, insanlara muntazam insan
    olmayı öğretmeye çalışan melamet ehli inançlı bir sufî; bulunduğunu da açıkça göstermektedir. (Yunus Emre)
  • Şeyh Bedreddin ve onunla bağlantılı Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal isyanları ara sıra 1240’taki Babai isyaniyla aynı mahiyette görülmüştür…
    İdeolojilerindeki benzerliğe karşın, daha detaylı bir çözümleme yapıldığında, birinin ideolojisi daha oldukça İslami cila altında İslam öncesi inançlarla karışık bir mehdicilik, diğerininki ise gene mehdici bir karaktere haiz bulunmakla birlikte, İslam, Hristiyanlık ve Museviliğin birleşiminden doğan bir bağdaştırmacılık, telfik’tir. (Yeniçağlar Anadolu’sunda İslam’ın Ayak İzleri)
  • “Kasapların tartışmasında koyunların taraf tutması, koyunların kaderini değiştirmez.” (Türkiye Sosyal Tarihinde İslamın Macerası)
  • Alevi araştırmacılar bir çok, Aleviliği Hz Ali ile Muaviye’nin hilafet çatışmaları ile başlatırlar. Bunu İlk bakışta doğru gösteren, Aleviliğin ana inanç konusu olan Hz Ali’dir. Oysa bu başlangıç noktası Şiilik için geçerlidir ve oldukça bilinmiş olduğu suretiyle Şiiliğin zamanı hakikaten burada adım atar. (Ortaçağlar Anadolu’sunda İslam’ın Ayak İzleri)
  • Ricaut aslolan çarpıcı detayları, Mûsirrîn ( Muserins) adıyla zikrettiği zümre hakkında vermektedir ki aynı şekilde Osmanlı kaynaklarına yansıyan bir zümre de budur. ” Sır gizleyenler” anlamına gelen bu kelimede kastedilen”sır” yazara bakılırsa, uluhiyet terimini inkar etmek, şu demek oluyor ki ateizmdir (Yeniçağlar Anadolu’sunda İslam’ın Ayak İzleri)
  • Saçları, sakalları ve kimi zaman bıyıkları ve kaşları kazınmış, belden yukarılari çıplak, sırtlarında bir hayvan postu, boyunlarında aşık kemikleri ve çıngıraklar, bellerinde baltalariyla dolaşan bu dervişler Allah’ın insan bedenine girip insan kılığında göründüğüne, gövde öldükten sonrasında ruhun başka bir bedende tekrardan dünyaya geldiğine inanıyorlardı. Namaz kilmadiklari, oruç tutmadikları, içki içtikleri, esrar kullandıkları için uğradıkları kent ve kasabalarda çoğunluğu halkın ve ulemanın kinamalarina ve kimi zaman hakaretlerine muhatap oluyorlar, kırsal bölgelerde ise büyük bir saygıyla karşılanıyor ve evliya muamelesi görüyorlardı… kendilerini Müslüman olarak tanımlıyor ve fethettikleri topraklarda zaviyeler kurararak yerli Hristiyanlık halk içinde bu Müslümanlık anlayışını yayıyorlardı. Oralardaki efsaneleri, eski aziz menkabelerini, hatta Kitabı Mukaddes hikâyelerini kendilerine adapte ederek yeni menkabeler yaratıyorlardı. Bu, rastgele meydana getirilen bir şey olmayıp, esasında oralarda kendi Müslümanlık anlayışlarını yaymak için kullandıkları bir yöntem idi. (Ortaçağlar Anadolu’sunda İslam’ın Ayak İzleri)
  • Fazlaca tipik bir örnek olduğundan hep vurguladığım bir vakıa da İrlanda’da Hıristiyanlığın yayılışı sürecidir. Hristiyan misyoner rahipler İrlanda’daki antik mitolojiyi özümseyip Hristiyanlaştırarak bu dinin yayılmasını sağlamışlardır. Bunun en güzel örneği 5. Yüzyılda İrlanda’da etkinlik gösteren Saint Patrick’tir.
    İşte aynı süreç İslam’ın yayılışı için de geçerlidir. İslam yayılırken coğrafyalardaki basit halk hiçbir vakit İslam’ın kuramsal kurallarının bilincine vararak, teolojisinin inceliklerine vakıf olarak Müslüman olmamıştır. Şundan dolayı bu yüksek seviyede entelektüel bir birikim ister. Dolayısıyla basit halk doğal bir halde ilkin kazanacaklarına bakar, İslamı kabul etmenin kendisine sağlayacağı ergonomik yararlara bakar. Sonra da ilk dikkatini çeken şey eski inançlarını çağrıştıran inançlar olup olmadığıdır. Onlara benzer unsurları derhal kabullenir ve onları eski inançları ve mitolojisi ile özdeşleştirir. (Arı Kovanına Çomak Sokmak)
  • XVI. yüzyılın ilk çeyreğine, şu demek oluyor ki Yavuz Sultan Selim devrine kadar yalnızca ehl-i küfr’e şu demek oluyor ki Hıristiyan dünyaya karşı savaşım misyonunu üstüne alan Osmanlı devleti, bu yüzyılın başlarında, İran’da Safevi devletinin kurulmasıyla süregelen Şii propagandaya karşı yeni bir misyon yüklendi: Ehl-i Rafz’a karşı savaşım. Bu, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’ndan sonrasında Sünni İslam’ın bu misyonu ikinci kez yüklenişiydi. Bu süreç, Osmanlı imparatorluğu genelinde Sünni İslam’ı tam bir devlet ideolojisine dönüştürdü. Bu Sünni ideolojinin kuramsal temeli, Osmanlı medreselerinde oldukça eskiden beri okutulmakta olup, Osmanlı Sünniliğine ana istikameti veren, XIV. yüzyılın meşhur âlimlerinden Sadeddin-i Taftazani’nin eserine Ömer Nesefi’nin yazdığı Şerhu’l Akaid idi. Yazıldığı dönemdeki şiddetli dinî cereyanların etkisiyle çoğu zaman Sünnilik dışı İslâm mezheplerine karşı oldukça katı ve hoşgörüsüz bir tavır takınan ve Osmanlı Sünniliğinin tam bir dogmatizme dönüşmesinde bir ihtimal en büyük görevi oynayan bu kitabın, bu açıdan ciddi ve derin bir analize tâbi tutulmasının yararlı olacağı kanaatindeyiz. Bu çözümleme işleminin bu meyanda getirilen öteki literatüre de uygulanması oldukça yararlı sonuçlar verecektir. (Türkiye Sosyal Tarihinde İslamın Macerası)
  • Uzun zamandır batının akılcılığı(bilimi,teknolojisi,endüstrisi) tasavvufun irfanına galip gelmektedir. (Tasavvuf, Velâyet ve Kâinatın Görünmez Yöneticileri)
  • Kaynaklara bakıldığında, conformist sufi çevrelerinin […] bir medrese eğitimi almış ve onun öğretisini hem ergonomik, hem kuramsal veya en azından kuramsal olarak benimseyen ve bu sebeple olabildiği kadar şeriat çerçevesinde kalmaya itina gösteren, daha ziyade şehirli sufilerden oluştuğu görülür. (Osmanlı Sufiliğine Bakışlar)
  • Rafizilik yada Kızılbaşlık, İslami ve mistik bir cila altında eski inançlarını koyu bir tutuculukla korumuş olan konargöçer halk kesimi içinde, kendisini vergiye bağlayıp yerleşik hayata geçirmeye zorlayan Osmanlı yönetimine karşı, bunalımı kullanmak suretiyle tahrik eden Şii propagandasınin etkisiyle oluşan yeni bir oluşumdur. (Yeniçağlar Anadolu’sunda İslam’ın Ayak İzleri)
  • Hoca fazla sert değildi fakat yüzü pek gülmezdi. Erzurum şivesiyle konuşuyordu. Lacivert ekip elbise giyerdi, kravatı var mıydı yok muydu onu Tam hatırlayamıyorum. Ama başındaki fötr şapkasını oldukça iyi hatırlıyorum. Ders verirken şapkasını çıkarıp masanın üzerine koyardı.
    Ama sertliğine karşın hoş ve sempatik bir insandı bununla birlikte. Bir keresinde muziplik yapmış olup ders çıkışında hocaya şapka giymenin günah olup olmadığını sormuş oldum. İskilipli Atıf Hoca hadisesini biliyordum ve sorum maksatlıydı. Üstelik hocanın başlangıcında da fötr şapkası vardı. Fazlaca kızdı asla yanıt vermeden döndü gitti. Adamcağız ne yanıt versin günah dese siz niye giyiyorsunuz diyeceğim, günah değil dese madem o şekilde Atıf Hoca niye giymeyi reddetti diyeceğim. Hasılı kelam benim yaptığım kabalık ve ukalalık idi fakat gençlik işte, bir bakıma fütursuzluk demek değil midir? (Arı Kovanına Çomak Sokmak)
  • Sakalımı başımı
    Bıyığımla kaşımı
    Hak onara işimi
    Bu sakalı kırkarım
    Kaygusuz Abdal (Kalenderiler)
  • Kaynaklar bu devrin tanınmış zındıkları içinde Emevi halifesi II.Velid b. II.Yezid’i (743-744) zikrederler. Ebû’l-Ferec İsfahâni’nin (ö. 967) Kitabu’l-Egani adlı meşhur eserinde, Velid’in daha minik yaşta mürrebbisi Abdü’s-Samed tarafınca “zındıklığa” alıştırılmış olduğu, içkiye düşkün olup veliaht iken Kabe’ye bile içki götürmüş olduğu, sefahat âlemlerini halife olduktan sonrasında da terk
    etmediği, dini emirleri hafife almış olduğu ve bunun herkesçe bilinmiş olduğu ileri sürülür.75 Hatta Ebû Said el-Himyeri’nin naklettiği bir pasajda yer edinen manzum arçalar, görünüşe nazaran bununla birlikte güçlü bir ozan olan halife Velid’in, Kur’an-ı Kerim’e nazmen meydan okuduğunu gösteriyor. Yine Kitabü’l- gani’deki bir pasaj, halife Velid’in Maniheist inançlar taşıdığını ihsas ediyor. İbnu’l-Esir’in naklettiği bir anekdot ise halife hakkında tamamen değişik şeyler söylüyor; Süyûti de Zehebi’den naklen, her ne kadar içki âlemlerine düşkün ve livataya (homoseksüellik) eğilimli olsa da, halife Velid’in zındık olmadığını belirtiyor. (Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler)
  • Anadolu’ya çeşitli göçlerle gelip yerleşen Türkmen babalarının, eski Türk Şamanlarının İslâmîleşmiş şekilleri olduğu eskiden beri bilinmektedir. (Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri)
  • Özetlemek gerekirse toparlanacak olursa, bir kez bu tartışmadan, Kalenderliğin,
    Melametiliğin birazcık farklılaşmış biçimi olduğu sonucu çıkmaktadır. Ama aslolan
    mühim olan şudur: Bu sufi yazarların eserlerini yazdıkları dönemlerde Kalenderliği
    hemen hemen yüksek bir tasavvufi felsefe ve yaşayış biçimi olarak yaşayanlar
    bulunmuş olduğu şeklinde, kendilerini bu maske altında gizleyerek hiçbir dini, içtimai
    ve etik düzen ve kural tanımayan Kalenderi zümreleri de bulunmaktadır.
    Sühreverdi’nin yaşamış olduğu devir, bununla birlikte, ileride kendisinden bahsedilecek
    olan büyük Kalenderi şeyhi Cemalü’d-Din-i Sivi’nin devridir. Bu
    devir, ayın zamanda Kalenderiler’in Orta Doğu’da iyice yayılıp tanındıkları
    bir dönemdir. Cami’nin zamani ise, Kalenderi zümrelerinin derhal her tarafı
    kapladığı oldukça daha geç bir süreci yansıtır. İşte her iki yazar da kendi
    devirlerindeki Kalenderi zümrelerinin durumunu göz önüne alarak belirtilen
    fikirlerini ileri sürmüşlerdir. (Kalenderiler)
  • F. Köprülü, A. İnan, O. Turan, C. Cahen ve I. Mélikoff şeklinde âlimlerin emek harcamaları da bu gerçeği ortaya çıkarmış, hattâ Orta Asya ve Anadolu’da XIII-XIV. yüzyıllarda bile İslâmlaşmanın tamamlanmadığını göstermişlerdir. Adları geçenler, bu duruma sebep olarak, söz konusu yıllarda devam eden göçler sebebiyle durmadan yenilenen Asya menşe’li eski inançları zikretmişler, bunlar içinde bilhassa Şamanizm’e ağırlık vermişlerdir. (Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri)
  • Bektaşi menakıbnamelerinde tenasüh ile ilgili menkabeler, şüphesiz ki yalnız bu kaydedilenlerden ibaret değildir. Bunlar, en tipik olanlarından seçilmiştir. Yukarıda nakledilen bu menkabeler, dikkat edilirse, üç ana grupta toplanmaktadır.
    a) Bir kısmında aynı ruhun Adem Peygamber’den Hz. Muhammed’e kadar, sırasıyla tüm peygamberlerin vücudunda yaşayıp geldiği anlatılmaktadır. Sultan Şucauddin ve Otman Baba’ya dair bir kısım örnekler bu mealdedir. Bu inanç, XV. yüzyılın ilk yarısında Kaygusuz Abdal’dan itibaren, Bektaşi-Alevi şiirinde de sık sık işlenmiştir. (Türkiye Sosyal Tarihinde İslamın Macerası)
  • Burada son olarak bir de hükümetin Türkmenler üstündeki baskılarından söz etmek lâzımdır. Bu baskılar bilhassa II. Gıyaseddin Keyhusrev zamanında kendini göstermeye adım atmıştır. 1237’de tahta geçen bu genç sultan, rivayetlere nazaran Gürcü karısının etkisiyle kendini sefahate vermiş ve av partileri, içki meclisleri düzenleme ederek sorumsuz ve sefih bir yaşantı sürmeye adım atmıştır. Devlet işlerinden tamamiyle elini çekerek yetkilerini kendi iktidarı ardında koşan kurnaz veziri Sâdeddin Köpek’e devrettiğini tüm kaynaklar yazar. Bu vezir ve maiyyetindekiler, memleketi kendi siyasal menfaatleri doğrultusunda yönetim ediyor, devlet memuriyetlerini ve bazı yüksek mevkileri rüşvet karşılığında peşkeş çekiyorlardı. Bu otorite boşluğundan ve denetimsizlikten yararlanan mültezimler, halkı yüksek vergilerle eziyorlardı.
    Bu sûretle birkaç yılda memleketin düzgüsel akıp giden toplumsal düzeninde bozukluklar başgöstermeye başladı. Bu durum tabiatıyla öteki ahalinin hayatında olduğu şeklinde Türkmenlerin hayatında da sarsıntılar meydana getirmişti. Fakat Türkmenlerin takip ettikleri yaşam seçimi yüzünden bu sarsıntılar onları yerleşik kesimden oldukça daha çok etkiliyordu. Şundan dolayı kafi mer’a ve kışlak bulamamaktan dolayı aslına bakarsanız zorlukla hayatlarını sürdürmekte olan bu insanoğlu, ödemeye alışmadıkları vergilere bir çok vakit aslına bakarsanız negatif bakıyorlardı. Bu şekilde olunca, bir de müsamahasız vergi memurlarının ağır vergi tekliflerinin getirmiş olduğu ilâve yük karşısında, iktisaden büsbütün kuvvetsiz duruma düşüyorlardı. Sonuçta hayatlarını sürdüremez hale geldiler. İşte Türkmenleri çileden çıkaracak olan zor noktası burada başlamış olmalıdır. İster istemez yaşayabilmek ve hayatî gereksinimlerini giderebilmek için, aslına bakarsanız ara sıra yaptıkları yağma hareketlerini daha da artırdılar ve sonunda yönetimle ipleri kopardılar. Nitekim bu durum, isyanın başlangıcından itibaren meydana getirilen şiddetli yağmalarla kendini gösterecektir.
    Görüldüğü şeklinde, şahsen bizim Babâiler isyanının temel sebepleri olarak değerlendirmekte olup yukarıda açıklamaya çalıştığımız ekonomik, demografik, toplumsal ve ruhsal sebepler, aslen birbirinin sebep ve neticesi ve birbirinden ayrılamaz faktörler olarak kabul edilebilir. (Babailer İsyanı)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş