Eğitim

Silgiler – Alain Robbe-Grillet Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Silgiler – Alain Robbe-Grillet Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Silgiler kimin eseri? Silgiler kitabının yazarı kimdir? Silgiler konusu ve anafikri nedir? Silgiler kitabı ne konu alıyor? Silgiler PDF indirme linki var mı? Silgiler kitabının yazarı Alain Robbe-Grillet kimdir? İşte Silgiler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Alain Robbe-Grillet

Çevirmen: Alp Tümertekin

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750809327

Sayfa Sayısı: 224


Silgiler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Kesin, somut, temel bir vaka söz konusu burada: bir insanoğlunun ölümü. Polisiye nitelikli bir vaka – kısaca bir katil, bir dedektif ve bir kurban var. Bir bakıma rolleri de yerli yerinde: katil kurbana ateş ediyor, dedektif meseleyi çözüyor, kurban ölüyor…


Silgiler Alıntıları – Sözleri

  • Ölüm hep garip değil mi ki?
  • Asla fazlaca geç değil. Başarılamayan hareket ikinci kez geri döner başlangıç noktasına…
  • – Elbette ki! Her usta katil, suçun işlendiği anda başka yerde bulunduğunu kanıtlar aslına bakarsan, değil mi?
  • Katil hep geri döner …
  • Daniel’in yaşıyor ya da ölü olması içinde ne fark vardı ki? Zaten o denli uzaktı ki yaşamaktan… Zayıf bir kişiliği ya da karakteri olmasından ileri gelmiyordu bu… Yaşayan biri olmamıştı ki asla.
  • İnsan bu, değişmez ki…
  • Yüzondört ile kırküçü çarpalım. Üç kere dört,
    oniki; üç kere bir, üç, elde var bir, dört; üç kere bir, üç. Dört kere dört, onaltı; dört kere bir, dört, elde var bir, beş; dört kere bir, dört. İki; altı dört daha, on: sıfır; beş üç daha, sekiz, elde var bir,
    dokuz; dört. Dörtbin dokuzyüz iki … Olmadı, evladım.
  • Aşağıda, solda, büyük rafların ucunda ise bu diziye Dupont tarafınca eklenen birkaç cilt durur. Fazla bir şey değil. Gene de birkaç doğru fikir vardı yazdığı kitaplarda. Kim anlamış oldu ki? Varsın anlamasınlar.
  • – Anlaşılamamış olmak ona acı veriyordu kim bilir, olması imkansız mı?
  • Bakar, dinler, hisseder; durmaksızın yenilenen bu ilişki, tatlı bir süreklilik izlenimi verir ona: yürür ve yürüdükçe de kendi geçişinin kesintisiz çizgisini sarıyor, birbiriyle ilintisiz ve akla uymayan imgelerin peş peşe gelişi değildir bu, her öğenin, ilk başta saçma ya da tehditkar ya da zamana ters düşen ya da aldatıcı gelebilecek olanların, en rastlantısal olanların bile, derhal dokuya yerleştiği kesintisiz bir şerittir; bu öğeler uslu uslu gelip art arda sıraya girerler, dokuma da Wallas’ın adımlarının tertipli hızıyla ne bir delik ne de ek bir yük olmaksızın uzayıp gider.


Silgiler İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Yeni Roman Okumaları 3: MODERN BİR ‘OidiPolisiye’ ÖYKÜ: SİLGİLER
Okumayı bir tek zevk olarak görmeyen bir okur yazınsal eserlerin bir kümülatifleşme sürecinin ürünleri bulunduğunun farkındadır. Bu farkındalık değişik iki eseri okuyup ‘aaa, bu kitabın bölümünü sanki diğer kitapta da okumuştum’ benzer biçimde cümlelerin kurulmasıyla adım atar. Okur sonradan iyice farkına varacaktır ki, edebiyatta artık salt yeni bir söylem yoktur, bir çok yeni anlatı bundan önceki anlatının devamı niteliğindedir. Italo Calvino bir nevi Don Kişot’un devamı durumunda yazdığı meşhur eseri Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’da bu mevzu hakkında “Başlayan, fakat bitmeyen öyküler dünyasında yaşıyoruz” der. Devam eden sayfalarda da bu görüşünü savunmaya devam eder: “(…)Ünlü yazarların romanlarının pek çoğunun daha piyasaya çıkmadan birkaç yıl önce kelimesi kelimesine ‘Öykülerin Babası’nın boğuk sesinden dökülmüş olduğu gerçeği saptanıyor. Bazılarına göre İhtiyar Kızılderili anlatı malzemesinin evrensel kaynağıdır; bütün öteki yazarların bireysel yaratımlarının kaynaklandığı ana magmadır; başkalarına göre de sanrılar gördüren mantarlar tüketerek hayali mizaçları çok güçlü olanların içsel dünyalarıyla iletişim kurabilen ve onların ruhsal dalgalarını yakalayabilen bir kâhindir; onun Homeros’un, Binbir Gece Masalları’nın veya Popol Vuh’un yazarının hatta Alexandre Dumas ve James Joyce’un yeniden cisim bulmuş sureti olduğunu söyleyenler de vardır”. Bu alıntılar bizi bir bakımdan metinlerarasılık kuramına çıkarır. Metinlerarasılık kuramına bakılırsa, bir metin başka bir metne alıntılama, anıştırma, gönderge benzer biçimde pek fazlaca halde çağrışımda bulunabilir. Silgiler kitabı metinlerarasılık bakımından incelendiğinde fazlaca eski ve meşhur bir mitoloji hikâyesi olan Oidipus’un çağıl bir çeşitlemesi olarak görülebilir. Yazarın Yeni Roman akımıyla bağlantısı düşünüldüğünde bu çeşitlemenin etrafının yeni biçimlerle kaplı olduğu da gözden kaçmayacaktır.
Size derhal üstteki son iki cümlede fazlaca büyük bir ipucu verdim. Oidipus hikâyesini bilenler(bilmeyenler için gonderi/30619141) artık kitabın iyi mi biteceğini biliyor. Onun için kitap hakkında gönül rahatlığıyla konuşmaktan geri durmayacağım. Kitabın tadı kaçar diyorsanız içiniz rahat olsun kaçmıyor. Buna karşın itiraz ediyorsanız şikâyet butonunu kullanabilirsiniz.
Silgiler yazınsal bir polisiye öyküdür. Bir polisiye romanda karakterlerin profili nede olsa bu kitaptaki karakterleri de o şekilde düşününün. Yani bir kurbanımız var, bir katil, polisler, görgü tanıkları ve bu kitap için fazladan bir iki şahıs daha. Ve polisiye kitapların eğer olmazsa olmazı gizem ve karmaşa. Kitabın sonunu daha ortasına gelmeden tahmin ediyorum fakat o gizem duygusu asla eksilmiyor. Özetlemek gerekirse özetlersem: Daniel Dupont bir çete tarafınca öldürülmeye çalışılmış fakat vakadan yaralı kurtulmuştur. Ama gazetelerde ve polis kayıtlarında öldü diye geçilmiştir. Bunun sebebi Daniel Dupont’un kendini öldü diye göstermek istemesidir. Bir iki arkadaşı haricinde hepimiz onu öldü bilmektedir(polisler dâhil). Bu cinayeti çözmek için görevlendirilen Wallas, hikâyenin sonunda gerçekte ölmemiş Dupont’u ağlatısal şekilde öldürecektir. Şimdi ilk olarak, Oidipus çeşitlemesi üstüne ve Silgiler isminin anlamına, devamında da kitabın Yeni Roman bakımından önemine bakalım.
Yaklaşık 10 gün ilkin Sophokles’in Kral Oidipus’unu okumuştum. Silgiler’i okuyana kadar Oidipus’un bir çeşitlemesi bulunduğunu bilmiyordum. Oidipus’un başına gelenleri Kral Oidipus incelemesinde daha detaylı anlatmıştım. Ama hatırlatmak için bir kısmı alıntılıyorum: “(…)Çiftin çocukları olmadığı için Apollon’a giderler. Apollon onlara bir çocukları olacağını ama çocuğun babasını öldürerek annesiyle evleneceğini söyler. Laios çocuk doğduktan sonra onu ayaklarından bağlatarak bir dağa attırır. Dağda çocuğu çobanın birisi kurtarır ve Korinthos kralına verir. Çocuğa “ayağı şişmiş, incinmiş” manasına gelen Oidupus adını verirler. Oidipus büyür. Bir gün bir münakaşa esnasında kendisine uydurma evlat denildiğini duyunca şok olur ve işin aslını öğrenmek için Apollon’un kâhinine gider. Aldığı yanıt Laios ile aynıdır. Ama kâhin gerçek anası ve babasını söylemez. Bunu duyan Oidipus kehanetin gerçekleşmemesi için şehri terk eder. Yolda başta belirttiğim benzer biçimde fark etmeden öz babası Laois’ı öldürür yoluna devam eder.” Devamında da kendi öz annesiyle evlenir. Hikâye özetlemek gerekirse böyledir.
Yazar Robbe-Grillet kitap süresince bu miti okura anımsatmak için fazlaca çaba sarf etmiştir. Oidipus Thebai şehrine girerken her insana bilmece soran canavar Sphinks ona da bir bilmece sormuştu. Bilmece şu şekildedir: “Sabahleyin dört, öğleyin iki, akşam üç ayakla yürüyen yaratık hangisidir.” Silgiler’de bu görevin bir ayyaşa verildiğini görüyoruz. Ayyaş her insana bilmece sorar. Wallas’a sordurulmuş olduğu bilmece de şu şekildedir: “Hangi hayvan sabah babasını öldürür, öğlen mahremiyle yatar, akşam da kör olur.” Yine Thebai kentinin yıkıntılarıyla ilgili bir fotoğraf görürüz. Korinthos kentini anımsatan Corinthe Sokağı, Wallas’ın aramış olduğu silgi markasının (Oidipe isminden hareketle) bir tek ortasındaki “di” harflerini hatırlaması, Wallas’ın Juard’ın karısına ilgi duyması okura sunulan ipuçlarıdır. Miti bilenler şanslıdır. Oidipus mitini bilmeyen bir okur da şanslıdır şu sebeple gizemli ve kendine çeken polisiye bir öykü okuyor.
Wallas kitap süresince yumuşak, hafifçe, gevrek, fakat ezildiğinde biçimi bozulmayıp toz halinde ufalanacak, kolayca bölünebilecek, kırıldığında da deniz kabuğunun içindeki sedef benzer biçimde ıslak ve parlak olacak bir silgi aramaktadır. Ama aramış olduğu silgiyi asla bulamaz. Wallas niçin bu silgiyi aramaktadır, sorusuna geliyoruz. Oidipus kaderinden kaçmak için bulunmuş olduğu şehri terk ediyor fakat gene de kaderinden kaçamıyordu. Wallas’ın durumunu şöyleki açıklıyor sevgili Jale Parla: “Silgiler, besbelli, bilinçaltının, çocukluğun ilk anılarını silerek Wallas’a gizli arzularını unutturan bastırma mekanizmalarının aracısıdır. Zaman gibi onlar da sildikçe ufala(nı)rlar; mitik zamanın egemen olduğu zamansızlık uzantılarında silgiler acizdir. Saatin durduğu yirmi dört saat zarfında Wallas’ın aradığı silgiyi bulamamasının anlamı artık kaderinden kaçamayacağı, anılarını silemeyeceği demek olsa gerektir.” Silgiler kitabının simgesel adı de buradan geliyor.
Şimdi sevmediğiniz kısma gelelim. Kitap Yeni Roman akımın ilk eseri sayılıyor. Okuduğum örneklerden hareketle bana bakılırsa hem akıma uygunluk açısından hem de yazınsal olarak en iyisiydi. Yeni Romancıların kişileri ve vakası geri ittiğini, nesneyi ve öteki öğeleri öne çıkardığından araştırmalarda çokça bahsettim. Tabii tamamen de romandan atmıyor. Bu kitap için de durum aynı. Yukarıda anlattıklarım kitabın o şekilde olmadığı, Wallas ve Dupont karakterlerinin öne çıkmış olduğu düşüncesini doğurabilir, normaldir. Ne kadar o şekilde gözükürse gözüksün bu kitabın başkişisi zamandır. Öyleki ki kitabın girişinde Sophokles’in “Her şeye göz kulak olan vakit, sana karşın çözümünü getirdi” sözü yer alır. Kitap dönemin kontrolü altında adım atar:
“Her şeyi açık seçik görmesine gerek yok, ne yaptığını bile bilmez zaten. Hala uykuda. Hareketlerinin her ayrıntısı çok eski yasalar tarafından yönetilmekte, dolayısıyla, insanca niyetlerin yol açtığı dalgalanmalardan da etkilenmiyor; her saniye katıksız bir hareket demek: yana doğru bir adım, iskemle otuz santim öteye, masa bezini şöyle üç defa dolaştır, sağa doğru yarım dön, iki adım ileri, her saniye belli, kusursuz, eşit, çapaksız. Otuz bir. Otuz iki. Otuz üç. Otuz dört. Otuz beş. Otuz altı. Otuz yedi. Her saniyenin kendi, kesin yeri var.”
Ama kitap süresince akıyor benzer biçimde duran vakit “ne yazık ki, kısa bir süre sonra, efendi olmaktan çıkacak”tır. Burada bizlere dönemin akmadığı hissi verilmek istenmektedir. Wallas’ın kol saati ve Dupont’un duvardaki saati, Dupont’u ilk öldürme teşebbüsüne girişildiği 7.30’da durur ve romanın sonuna kısaca ertesi gün Wallas’ın Dupont’u istemeden öldürmüş olduğu 7.30’da yine çalışmaya adım atar. Başlangıç bir sona dönüşür, son da bir başlangıca. Bu sahneyi film izlemiş benzer biçimde düşünelim. Katil 7.30’da Dupont’u öldürmeye geliyor, tam o anda filmi durduralım. Aradan 24 saat geçtiğini düşünüp ilk katil yerine Wallas’ı koyalım, saat de 7.30. Devam ettirelim filmi. Şimdi başlangıcın bir sona, sonun da bir başlangıca dönüştüğünü daha iyi anlayabiliriz.
Zaten kitap süresince film izliyor gibiyizdir. Yeni Romancılar her şeyi bilen gören bir bakış açısını reddediyorlardı. Anlatıcı bir kamera objektifliğinde ne görüp biliyorsa okur da aynı şeyi bilir. Bakış açısı buna bakılırsa ayarlanmıştır. Karakter kadrajdan çıkmış olduğu anda artık onunla ilgili bir şeyi bilmeyiz. Kişilikleri hakkında fazlaca fazla informasyon sahibi olamayız. Buradan da karakterlerin geriye itildiğini çıkarabiliriz.
Romanda nesneler sanki insanlaştırılmaya çalışılmıştır: “On iki iskemlenin, geceyi geçirdikleri, suni mermer masalardan yavaşça indikleri saatteyiz.” İnsan ya da hayvan geceyi bir yerde geçirir. “Kaprislidir; başlangıçta epey sıkıcıdır bu durum; alışmak gerek.” Kapris insana özgü bir duygudur. Yeni Romancılarda nesnenin bir ruha kavuşmaya çalıştırıldığını bu örnekler de olduğu benzer biçimde çokça görüyoruz. Betimlemelerin de kitapta mühim bir kapladığını görürüz. Karşılaşılan tablolar, sokağın yapısı, evin içi devamlı ve en ince ayrıntısına kadar betimlenir. Sadece nesneler değil eylemler de en ince ayrıntısına kadar betimlenir. Örnek olarak: “Sahanlık. Sağda kapı. Çalışma odası. Tam da Bona’nın betimlediği gibi, belki biraz daha dar ve karışık: kitaplar, her yanda kitaplar, duvarları kaplayan kitapların nerdeyse tümü de yeşil deri ciltli, ötekiler, karton ciltli olanlar ise özenle yığılmış şöminenin üstüne, bir sehpanın üstüne, hatta doğrudan doğruya yere bile yığılmış; masanın köşesine, deri kaplı iki koltuğun üstüne rastgele konulmuş olanlar da var. Koyu renkli meşe ağacından yapılma uzun ve anıtsal masa odanın geri kalanını kaplar. Masanın üstü kağıt ve dosyalarla kaplı; odanın tam ortasına konulmuş abajurlu koca lamba sönük. Tavanda karpuzun içinde tek bir ampul parlar.” Bu benzer biçimde örnekler çoğaltılabilir. Tüm bunlara baktığımızda kitabın Yeni Roman akımıyla özdeşleştiğini görüyoruz.
Sonunda bitti. Kitabı Yeni Roman’dan bağımsız olarak okusaydım fazlaca severdim. Yine sevdim aslına bakarsan. Uzun zamandır yazınsal bir polisiye iyi mi olur acaba diye merak içerisindeydim. Bu merakımı da gidermiş oldum. Tavsiye eder miyim ederim, fakat baskısı yok ve yayınevinden tekrar basılmayacağı mailini de aldım. Pdf isteyenlere ulaştırabilirim.
Yeni Roman Okumaları’m da artık son buluyor. Yeni Roman araştırması(gonderi/30544221) için başta Alain Robbe-Grillet, Jale Parla’nın kitapları olmak suretiyle 3 4 değişik kitabından yararlandım. Okuduğum onlarca makaleyi de eklemeliyim. Daha geniş bir netice yazmak arzu ederdim fakat bünyem birazcık daha Yeni Roman’ı kaldıramayacak. Özetlemek gerekirse netice olarak Yeni Roman akımının fazlaca fazla başarıya ulaşamadığını, eleştirmenlerin yorumları altında ezildiklerini fakat başlattıkları yenilik hareketlerinin Postmodernizme kapıyı araladığını gördüm. Bu süreçte yeri geldi fazlaca bunaldım, bırakmak istedim fakat verimli de oldu. Edebiyatta yeni şeyleri denemekten siz de geri durmayın. Esen kalınca. (Murat Sezgin)

Edebi polisiye: Polisiye nitelikli bir vaka-kısaca katil, dedektif ve kurban var…Kitap silahın patlaması ile ölüm içinde geçen 24 saati konu alıyor, merminin 3-4 metre yol katetmek için kullandığı zamanı, fazladan 24 saati. Yazar bu şekilde konu alıyor yapıtını. #sophokles ‘in #oidipus ‘una göndermelerle yüklü Silgiler, zeka ve mizahla kurulu , klasik polisiye öğelerini kullanarak yepyeni biçem denemesine yönelen bir roman(Arka kapaktan)
#yeniroman akımının ilk örneği kabul edilen, öncüsü yazarın piyasada bulunmayan bu kitabından oldukça etkilendim doğrusu. Benim benzer biçimde Oidipus Yunan trajedisini evvel okuduysanız daha da talihli olacak ve EDEBİ bir polisiye iyi mi olur, tadına varacaksınız. Herşeyden ilkin; Sophokles’in “Her şeye göz kulak olan vakit, sana karşın çözümünü yitirdi” sözüyle başlamış olan romanda, #yeniroman ‘cıların istediği benzer biçimde, kişiler ve vakalar geri plana atılarak nesneler ön plana çıkartılıyor hatta vakit sanki asla akmıyorcasına 24 saatliğine durduruluyor. Tragedya’yla benzerliği; ayyaşın sordurulmuş olduğu acayip bilmece (Hangi hayvan sabahleyin babasını öldürür, öğlen mahremiyle yatar, akşam da kör olur?), silgi metaforu (aramış olduğu markanın Oidipe oluşu), Corinthe şehri(Korintos) ile baş karakterin yaralıyken kendini ölü gösterip saklanmasına karşın 24 saat sonrasında ölmesi üstünden önüne geçilemeyen alınyazısı gösterilebilir.
Polisiye kitaplarını yazınsal bulmadığımdan okumam sadece bu şekilde bolca betimlemeli(bir ihtimal buralarda sıkılabilirsiniz), vakası bir film benzer biçimde yukarıdan gösteren bir eseri okumuş olduğuma fazlaca memnunum. Tavsiyemdir… (Hayat Bu)

Fazlaca güzel ve şaşırtıcı halde bağlanan bir polisiye. En sevdiğim, beğendiğim ayrıntılardan biri de klasik polisiyeler benzer biçimde (A. C. Doyle) ilerlememesi, Roman tarzında olmasıydı. Kurgudaki gizemin içine yazarın çizdiği gri, kasvetli, soğuk denebilecek atmosferle daha iyi girebildim. Yazarın bu ilk okuduğum kitabını fazlaca beğendim. (Dilek Yalçın)


Silgiler PDF indirme linki var mı?


Alain Robbe-Grillet – Silgiler kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Silgiler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Alain Robbe-Grillet Kimdir?

Alain Robbe-Grillet Ziraat mühendisi, sinemacı ve romancı. 18 Ağustos 1922’de Brest’de dünyaya geldi. Ziraat eğitimi aldıktan, belli süreler Afrika ve Antiller’de yaşadıktan sonrasında kendini yazmaya, daha doğrusu yazı üzerine yenilikçi araştırmalara adadı. Böylelikle “Yeni Roman” akımının en büyük kuramcılarından ve temsilcilerinden biri oldu. 50’li yıllardan itibaren geleneksel roman biçimini, kısaca vaka örgüsünün çizgiselliği, anlatının kronolojisi, roman kişilerinin ruhsal derinliği benzer biçimde öğeleri reddeden yazarların oluşturduğu bir akımdı Yeni Roman. Robbe-Grillet’nin 1953’te piyasaya çıkan ilk yapıtı Silgiler de bu yadsımacı niteliği taşıyordu. Yazar beyazperde alanında denemelere de girişti. Alain Resnais’nin 1961’de çekmiş olduğu L’année dernière à Marienbad adlı filmin senaristliğini sine-roman biçiminde yayımladı. 80’lerde, fantazmalarla, çıkışsız labirentlerle dolu yazı evrenine açıkça otobiyografik öğeler kattı. 2004 senesinde Fransız Akademisi’ne seçilen Robbe-Grillet, son yirmi senedir çeşitli Amerikan üniversitelerinde Yeni Roman üzerine dersler vermektedir. Les Editions de Minuit’den çıkan romanları: Un régicide (1949), Les Gommes (1953), Le Voyeur (1955), La Jalousie (1957), Dans le labyrinthe (1959), La Maison de rendez-vous (1965), Projet pour une révolution à New-York (1970), Topologie d’une cité fantôme (1976), Souvenirs du Triangle d’Or (1978), Djinn (1981), La reprise (2001).


Alain Robbe-Grillet Kitapları – Eserleri

  • Silgiler
  • Yeni Roman
  • Barthes’ı Niçin Seviyorum?
  • Silgiler
  • Röntgenci
  • Enstantaneler
  • Ölümsüz Kadın
  • Kıskançlık
  • Last Year at Marienbad
  • Kıskançlık
  • In the Labyrinth
  • A Regicide


Alain Robbe-Grillet Alıntıları – Sözleri

  • “Hatası ise, herkesi kendi kadar aklı başlangıcında sanmaktı.” (Silgiler)
  • …Kimse konuşmuyor. Hiç1şey kıpırdamıyor. Dört el, tertipli halde evin duvarına paralel sıralanmış. Korkuluğun öteki tarafında suyun geliş yönüne doğru bir tek yıldızsız sema ve çekirgelerin kulakları sağır eden gürültüsü var… (Kıskançlık)
  • Ölüm hep garip değil mi ki? (Silgiler)
  • Modern romancının en belirgin özelliği tam olarak şu olguda bulunur: Modern roman, Balzac romanları benzer biçimde parçaları kolaylıkla bir araya gelen, anlamın ve gerçeğin sağlam çekirdeğinin etrafını sıkıca kuşatan bir metin sunmak yerine fragmanlar, üstelik de hep aynı şeyi betimleyen fragmanlar sunmakla yetinir ve bu betimlenen aynı şey de neredeyse hiçbir şeydir. (Barthes’ı Niçin Seviyorum?)
  • Roman bir serüvenin yazısı değil bir yazının serüvenidir. (Yeni Roman)
  • Daniel’in yaşıyor ya da ölü olması içinde ne fark vardı ki? Zaten o denli uzaktı ki yaşamaktan… Zayıf bir kişiliği ya da karakteri olmasından ileri gelmiyordu bu… Yaşayan biri olmamıştı ki asla. (Silgiler)
  • Katil hep geri döner … (Silgiler)
  • …Gerçekte hiç1şey değiştirilemez… (Kıskançlık)
  • Dünya ne anlamlıdır, ne de anlam ifade etmeyen. Vardır, o denli. (Yeni Roman)
  • Aşağıda, solda, büyük rafların ucunda ise bu diziye Dupont tarafınca eklenen birkaç cilt durur. Fazla bir şey değil. Gene de birkaç doğru fikir vardı yazdığı kitaplarda. Kim anlamış oldu ki? Varsın anlamasınlar. (Silgiler)
  • Fotoğraf, ölümün, dost ya da kaybedilen anne ve babaların, geçmişin adı bilinmeyen varlıklarının, hayata ilişik şeylerin ölümlerinin, kendine güvenerek geçen sadece deklanşöre basılmasıyla beraber tarihe karışan an’ın ölümünün alanına aittir. (Barthes’ı Niçin Seviyorum?)
  • “Tüm düşsel nesneler içinde en düşsel olanı bedendir.”
    R. Barthes (Barthes’ı Niçin Seviyorum?)
  • “…Her şeyin 1başlangıcı var…„ (Kıskançlık)
  • Dünya benzer biçimde, sanat eseri de canlı bir biçimdir: Vardır, ve haklı kılınmaya(doğrulanmaya) ihtiyacı yoktur. (Yeni Roman)
  • Bakar, dinler, hisseder; durmaksızın yenilenen bu ilişki, tatlı bir süreklilik izlenimi verir ona: yürür ve yürüdükçe de kendi geçişinin kesintisiz çizgisini sarıyor, birbiriyle ilintisiz ve akla uymayan imgelerin peş peşe gelişi değildir bu, her öğenin, ilk başta saçma ya da tehditkar ya da zamana ters düşen ya da aldatıcı gelebilecek olanların, en rastlantısal olanların bile, derhal dokuya yerleştiği kesintisiz bir şerittir; bu öğeler uslu uslu gelip art arda sıraya girerler, dokuma da Wallas’ın adımlarının tertipli hızıyla ne bir delik ne de ek bir yük olmaksızın uzayıp gider. (Silgiler)
  • – Anlaşılamamış olmak ona acı veriyordu kim bilir, olması imkansız mı? (Silgiler)
  • Gerçek, her insanın kendine bir ders çıkaramayacağı kadar şaşırtıcı ve belirsizdir. (Yeni Roman)
  • Roland Barthes kendini sevmezdi. Belki de kendini seviyordu, fakat memnun edilmesi fazlaca zorluk derecesi yüksek ve devamlı hayal kırıklığına uğrayan bir aşkla seviyordu. (Barthes’ı Niçin Seviyorum?)
  • …İç içe geçmiş 1çok kırışıklığın çizdiği birbirini izleyen zikzakları, haçları, tarama çizgilerini bu halde görünür kılmak için tam da bunun benzer biçimde 1gün sonu ışığı lüzumlu. Dalga akıp gidiyor, fakat yüzey, bu durağan(durgun) çizgilerle donmuş benzer biçimde duruyor… (Kıskançlık)
  • Herhangi aniden herhangi bir başlangıç saptanamadığına bakılırsa, bu devamlı, gelişmesi, ayrıntısız bağırtı, bir ihtimal birkaç dakika ya da birkaç saattir süregeldiğinden, artık zirve noktasında. (Kıskançlık)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş