Eğitim

Ten ve İz – David Le Breton Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ten ve İz – David Le Breton Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ten ve İz kimin eseri? Ten ve İz kitabının yazarı kimdir? Ten ve İz konusu ve anafikri nedir? Ten ve İz kitabı ne konu alıyor? Ten ve İz PDF indirme linki var mı? Ten ve İz kitabının yazarı David Le Breton kimdir? İşte Ten ve İz kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: David Le Breton

Çevirmen: İsmail Yerguz

Editör: Mert Tanaydın

Orijinal Adı: La Peau et la Trace

Yayın Evi: Sel Yayıncılık

İSBN: 9789755705293

Sayfa Sayısı: 156


Ten ve İz Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yürümeye Övgü ve Acının Antropolojisi’nin yazarı antropolog David Le Breton bu kitabında günümüz insanına özgü garip bir durumunu inceliyor: Akıl hastası olmayan basit insanların bedenlerine zarar verme, kendilerini yaralama hallerini irdeleyip nedenlerini ortaya koyuyor. Kesme, damgalama, kendi kendine dövme yapma, delme, halkalama şeklinde bedeni değiştiren davranışların anlamlarını aydınlatmaya çalışıyor, ruhun dilsiz işaretlerine rehberlik ediyor.

Yazar bireylerin kendi bedenleriyle ilişkisinin bu boyutunu, insanlığın kadim dönemlerinden değil, günümüzden hareketle oluşturduğu perspektifiyle açıklıyor.


Ten ve İz Alıntıları – Sözleri

  • “Tezimi yazdıktan sonrasında bir sayfa çevrildi hayatım da sanki. …”
  • Kimlik tözsel değil ilişkiseldir.
  • Yanında sevdiği olmadan yaşamayı kesinlikle asla düşünmüyor. Birkaç gün ilkin sevişmişler. Derisindeki işaretler kan bağları şeklinde, ilişkiyi ölümsüzleştirme isteği. Öbürünün uzaklaşmaması için geleceğe duyulan simgesel bir itimat. Ve birkaç yıl sonrasında yeni kız arkadaşıyla kavgalar çıkmasına neden olan ve tehlikeli hale gelen bu işareti iyi mi yok edebileceğini düşünmeye başlıyor.
  • Tecavüz, bilhassa ensest ya da cinsel rahatsızlık vakalarında bedende devamlı yara açma, bedene kesikler atma pamuk ipliğine bağlı bir gündelik yaşamdan kurtulmanın ve artık ölümle hesaplaşma olmayan bir yaşama kavuşmanın simgesel bir biçimidir. Bu bağlamda amaçlardan biri arınmadır, kiri pası kanla yıkamak ve yitirilmiş sınırları tekrardan bulmak. Simgesel olarak sakatlanan genç, bedeninin yalnız ve yalnız kendisine ilişik bulunduğunu söyler.
  • Kimlik tözsel değil ilişkiseldir. Bir duygu­dur.
  • İnsanın kendisinin ardında koşması engebeli yollara götürür onu. İnsanın kendini doğurmak adına, tercih etmiş olduğu için değil, bir iç gereklilik dolayısıyla, kimi vakit kaybolma tehlikesini göze alması gerekir, şundan dolayı acı ya da yaşamdaki bir boşluk insanı kemirir ve yaşamdan ayırır. Burada incelenen tavır ve davranışlar bağlamında kişiye özgü bir anlam üretmek, yaşamla barışık olabilmek için ölümle ya da acıyla oynamak söz mevzusudur. Ama bu yaşam içinde yanmaktan da korkmamak gerekir. İnsan kimi vakit en kötüsüne ulaşarak kendisinin sonunda rahatlamış bir versiyonunu elde edebilir.
  • Bir adam hapse girdiğinde, eşinin küçüklere bakacağını bilir. Tersi kesinlikle fazlaca azca görülen bir durumdur. Hapisteki bayanların evlatlarının babaları ortalıkta yoktur çoğu zaman, ayrılmışlardır ya da evlatların bakımını üstlenemezler, bu sorumluluğu alamazlar. Fransa’da yürürlükte olan mevzuata gore, anne hapisteyse çocuklar 18 aydan sonrasında elinden alınır, isteyen bir aileye verilebilir, evlatların sorumluluklarını kendi aileleri üstlenebilir ya da babaya emanet edilir bu çocuklar. Hapisteki bazı anneler uzun süre haber alamayabilirler evlatlarından. Ayrıca bayanlar hapishaneye düşmeden ilkin yaralanmış, incinmişlerdir çoğu zaman: Babanın ya da üvey babanın, kocanın ya da beraber olduğu adamın yada ailenin başka bireylerinin uyguladıkları cinsel sertlik (Frigon,2001,34). Bu bağlamda ek olarak eski yaşam biçimi (fahişelik, uyuşturucu bağımlılığı), uyku, beslenme bozuklukları, jinekolojik problemler, aids, yaşamlarını paylaşmış olduğu erkeklerden yenen darbelerden de söz edilebilir. Hapishane bu patolojileri artırır ve bilhassa psişik acılara bağlı başka patolojiler ekler. Kadınların mağdur edilmeleri hapishanede de devam eder (Frigon,2001,47).
  • “İnsan yaşamı hiçbir şekilde bir araya gelemeyen iki ayrışık parçadan oluşur. Bunlardan biri akıl, mantık, sağduyudur, yararlı dolayısıyla bağımlı amaçlara yönelir: yaşamın bu parçası bilinçle ortaya çıkar. Öbürü bağımsızdır, hiçbir denetim altında değildir: kimi vakit birinci parçanın bozulmasıyla oluşur, karanlıktır ya da daha doğrusu aydınlık olsa bile körletir; böylelikle her halükârda bilinçten kaçar.”
  • Bedene zarar verme durumu fazlaca minik yaşlarda başlayabilir. Bu alanda meydana getirilen emekler ilk çocukluk döneminde “kendine hücum” davranışlarının “normalliğini” göstermektedir. çocuğun kendini ısırması, tırmalaması, çimdiklemesi, yara kabuklarını koparması, kan çıkıncaya kadar kaşınması, başını bir bölgelere vurması, kendini yere atması. Shentoub ve Soulairac yaptıkları incelemelere gore bu durum 9 aylıktan 2 yaşına kadar olan, daha sık olarak da 12 ve 18 ay arası çocuklarda görülür.
  • Beden insan için kendisi olma şaşkınlığının ilk yeridir.


Ten ve İz İncelemesi – Kişisel Yorumlar

“..bedene verilen zararlar, konuşmak mümkün olmadığında deriye teslim edilmiş çığlıklardır…”
bir insan yaşadığını anlatmak için nelere başvurabilir?
david le brenton, insanoğlunun acıyı anlama çabasını anlamlandıran, antropolojik kodların binlerce yıla yayılan evrimsel sessizliğini tane tane seslendiren strazburg üniversitesi sosyoloji ve insanbilim profesörü. bu kitabında günümüz insanına özgü garip bir durumunu inceliyor:  akıl hastası olmayan basit insanların bedenlerine zarar verme, kendilerini yaralama hallerini irdeleyip nedenlerini ortaya koyuyor. kesme, damgalama, kendi kendine dövme yapma, delme, halkalama şeklinde bedeni değiştiren davranışların anlamlarını aydınlatmaya çalışıyor, ruhun dilsiz işaretlerine rehberlik ediyor.
yazar bireylerin kendi bedenleriyle ilişkisinin bu boyutunu, insanlığın kadim dönemlerinden değil, günümüzden hareketle oluşturduğu perspektifiyle açıklıyor.
yine soruyorum. bir insan yaşadığını idrak etmek için nelere başvurabilir?
gelelim kitabın bende oluşturduğu çift yönlü düşüncelere.. kontakt oluşturmak iyi bir var olma düşüncesi. bunun için insanoğlunun insana, doğaya, müziğe, ihtiyacı vardır. bu gereksinimler doğrultusunda iç doyuma yetişebilmek mümkün olmasıyla birlikte kafi gelmeyebilir, kanımca. kafi gelmediği vakit insanoğlunun kendini kesmesi, damarlarında ilerleyen kanın teninin üstünde süzülerek aşağıya aktığını görmesi onda bir rahatlama duygusu ortaya çıkarabilir. “acı vermesi iyidir çünkü sizin gerçek olduğunuzu, yaşadığınızı kanıtlar”. vücuduna kesik atma isteği bununla birlikte kişinin kendisine ilişik şeklinde görmeyip, katlanamadığı bir bedenden ayrılma iradesidir. fert, yük haline gelmiş bir bedene hapsolmuş hisseder kendini ve denetimi yine ele geçirmeye çalışır. bedeni pislik olarak gören ve kendini bu pislikten arındırmak için kesmeye, delmeye, damgalamaya başvuran insanoğlu vardır. çoğu zaman bu kesme biçme, kendine zarar verme vakaları kendini değersiz, mutsuz, umutsuz, yalnız hisseden ve başka hiçbir olanağı kalmayan insanların seslerini duyurma çabalarıdır.
insan, haz duyarak kendine verdiği bu hasarları ailesinden, arkadaşlarından hatta doktorlarından dahi gizler. burada ızdırap izi ve bu şekilde bir yönteme başvurmanın utancı birbirine karışır. insanoğlunun kendine kesikler atması kimi zaman de bir merak sonucu ortaya çıkabilir. mesela este, 13 yaşlarında iken ameliyathanede çalışan bir akrabasının yanında kalmış olduğu süre içinde, evde bir kutuda bulmuş olduğu cerrahi aletler ( neşter, iğne vb) ile bedenine kesikler atmaya adım atmıştır ve bunu niçin yaptığını bilmediğini söylemiştir.
insan, kıymet görmediğini, sevilmediğini ve ya önemsenmediğini düşündüğü zamanlar ya içine kapanır ya da dikkat çekmek için acı verici, başkalarında merak uyandırıcı eylemleri hayata geçirmeye adım atar. bir bakıma kendini kesmek, başkalarının ona ilgi göstermesi için ideal bir eylemdir şundan dolayı hepimiz düşünen, gören, duyan, hisseden varlıklarız. birinin vücudunda devamlı görmeye alışık olmadığımız, belirgin yapılmış ya da bir kaza sonucu meydana gelen izlere bir halde denk geldiğimizde, ne işe yaradığını sorma ihtiyacı hissederiz. bizim bir merakla yönelttiğimiz sorular, karşımızdaki insanoğlunun kendini kıymetli hissetmesini, önemsendiğini anlamasını sağlar. bu onu bir süreliğine mutlu eder bir ihtimal fakat üstünden geçen süre zarfında tekrardan ön planda olmak isteyebilir ve kendine yine zarar verebilir. bu onun için kısır bir döngüdür.
bu kısır döngü içinde savaşmak en o kadar da bedeni hedef haline getirir. fert bedenini keserken çekmiş olduğu acının yerini içinde, derinde tuttuğu ızdıraba bırakır. bu ızdıraplardan kurtulmak, rahatlamak için gövde en iyi yardımcıdır. acı çekerek ızdıraptan kurtulma yöntemi kaçınılmazdır.
fakat…
“fert kendi vücudunda bir tahribat yaparken dünyadaki başka bir varlığa çağrıda bulunur, kendinden kurtulmayı, başka biri olmayı ve kendini daha kalıcı bir şekilde tekrardan tanımlamayı ümit eder.”
oysa tersi de geçerlidir. bu cümlenin hem de aynı bakış açısından. insan, kimi zaman yaşamış olduğu fena bir olayın ya da devrin içindeyken kendinde farkettiği bir izin zaman içinde silinmesini ister. o anda bu izlerle varsındır şundan dolayı. izler değişirken ya da silinmeye başlarken, o anlardaki kendinin de değiştiğini, silindiğini düşünürsün. dönemin geçtiğinin, günlerin geride kaldığının bir göstergesi gibidir bunlar.
buna odaklanmak da akıl karı bir şey değil farkındayım. gene de hayatla tekrardan bir bağ kurabilmek için, insanoğlunun vücudunda tutunduğu bir güvenlik mandalı gibidir bu. ya ya tutarsın, ya tutarsın, ya.. bir eşiktir bu insan için. bu yüzdendir ki arada kaldığım üstüne bol miktarda düşündüğüm bir kitaptı ten ve iz. bence her yaşa değişik hitap edecektir. otuzlu yaşlarımda okursam ne düşüneceğim merak ediyorum doğrusu.. nasip olursa niçin olmasın 🙂
keyifli okumalar dilerim sevgili okur. (ahsen)

Antropolog olan yazarın vücuttaki kesikler, piercing, dövme, body art, ayinler ve ritüeller ile insanoğlunun gövde kontrolü, varoluşun farkındalığı ve insan ilişkileri üstüne kitabı. Gerçek kişiler ve hikayeleriyle dikkat çekici. Tavsiyedir. (Ayşegül Öztürk)

fazlaca güzel bir kitaptı. bu şekilde bir mevzunun ele alınıp yazıldığını bilmiyordum. bir süre sonrasında birazcık tekrarlansa da öğrenmedigim seyler öğrendim. bu şekilde insanların düşüncelerini öğrendim. tesekkur ederim bu yüzden yazara, insanoğlunun kendisini anlamasına destek oldugu için (e)


Ten ve İz PDF indirme linki var mı?


David Le Breton – Ten ve İz kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Ten ve İz PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı David Le Breton Kimdir?

Strasbourg İnsan Bilimleri Üniversitesi’nde profesördür. Araştırmalarını gövde ve riskli tavırlar antropolojisi üstünde yoğunlaştırmış, ayrıca sessizlik ya da yürüyüş şeklinde daha kişisel temalara da el atmıştır.

Breton’un mühim yapıtları içinde Yürümeye Övgü (Sel Yayıncılık), Acının Antropolojisi (Sel Yayıncılık), Anthropologie du Corps et Modernité (Bedenin Antropolojisi ve Modernite, 1990), Du Silence (Sessizlik Üzerine, 1997), La Sociologie du Corps (Bedenin Sosyolojisi, 2002), La Saveur du Monde (Dünyanın Tadı, 2006) sayılabilir.


David Le Breton Kitapları – Eserleri

  • Yürümeye Övgü
  • Acının Antropolojisi
  • Ten ve İz
  • Yüz Üstüne
  • Bedene Veda
  • Sessizlik Üstüne


David Le Breton Alıntıları – Sözleri

  • Bir şahıs yeryüzünün resmini hayata geçirmeye kalkışır. Seneler süresince bir mekânı, illerin, krallıkların, dağların, koyların, teknelerin, adaların, balıkların, odaların, aletlerin, yıldızların, atların, insanların resimleriyle doldurur. Ölmeden azca bir vakit ilkin bakar ki sabırla meydana gelen bu labirent kendi yüzünün çizgilerini taşıyor.
    Jorge Luis Borges/Yaratan (Yüz Üstüne)
  • Acı, bilincin ortaya çıkışının bir sonucudur. (Acının Antropolojisi)
  • Acı hak eden insana verilmiş bir ceza değildir, günahın ya da kusurun bir sonucu değildir, çarmıhtaki İsa’nın çilesine ortak olmak için bir fırsattır.Acının kabullenilmesi insanı Tanrıya yaklaş­tıran ihtimaller içinde bir yakarma biçimidir, ruhu arındırır. Bilhassa Antik dönemde ve Ortaçağda uzun bir süre hususi bir lutuf, bir yardım şeklinde düşünülmüştür. Alçakgönüllülü olmayı öğretir ve ruhu kuvvetlendirir: “Bu muhteşem açınlamalar kibirden başımı dön­dürmesin diye etime bir kıymık soktu, dengemi yitirme­mem için melek yüzlü bir şeytan gönderdi bana.”. (II Cor, XII, 7.) (Acının Antropolojisi)
  • Ölmeyi bilmek yaşamayı bilmek kadar önemlidir. (Acının Antropolojisi)
  • Modern bilimsel söylemde gövde, kişiyi taşıyan kayıtsız bir madde olarak düşünülür. Özneden ontolojik olarak ayırt edilen gövde, iyileştirmek için üstünde etkide bulunulan bir kullanım nesnesine dönüşür; artık insanoğlunun kimliğinin kökü değil, kişisel kimliğin içinde eridiği bir hammaddedir. (Bedene Veda)
  • İlk adımlar bir düş şeklinde hafiftir, insan, arzusunun ipinin üs­tünde yürür, kafası imajlarla doludur, her şeye hazırdır, birkaç saat sonrasında kendisini bekleyecek olan bitkinlikten habersizdir. (Yürümeye Övgü)
  • Bedenin doğası diye bir şey yoktur, yere ve zamana gore değişen bedensel koşullar söz mevzusudur. (Acının Antropolojisi)
  • Yanında sevdiği olmadan yaşamayı kesinlikle asla düşünmüyor. Birkaç gün ilkin sevişmişler. Derisindeki işaretler kan bağları şeklinde, ilişkiyi ölümsüzleştirme isteği. Öbürünün uzaklaşmaması için geleceğe duyulan simgesel bir itimat. Ve birkaç yıl sonrasında yeni kız arkadaşıyla kavgalar çıkmasına neden olan ve tehlikeli hale gelen bu işareti iyi mi yok edebileceğini düşünmeye başlıyor. (Ten ve İz)
  • İnsanın kendisinin ardında koşması engebeli yollara götürür onu. İnsanın kendini doğurmak adına, tercih etmiş olduğu için değil, bir iç gereklilik dolayısıyla, kimi vakit kaybolma tehlikesini göze alması gerekir, şundan dolayı acı ya da yaşamdaki bir boşluk insanı kemirir ve yaşamdan ayırır. Burada incelenen tavır ve davranışlar bağlamında kişiye özgü bir anlam üretmek, yaşamla barışık olabilmek için ölümle ya da acıyla oynamak söz mevzusudur. Ama bu yaşam içinde yanmaktan da korkmamak gerekir. İnsan kimi vakit en kötüsüne ulaşarak kendisinin sonunda rahatlamış bir versiyonunu elde edebilir. (Ten ve İz)
  • “karşı karşıya konuşma, ayrıcalıklı bir şekilde ‘karşı karşıya’ konuşmadır. Kişiler arasındaki alışverişlerde, yüz, kontakt bedeninin billurlaştığı, en belirgin göstergelerinin açığa vurulmuş olduğu başkent, yer ve zamandır. Söz sussa bile, yüz oradadır ve kişilerin birlikteliğine bağlı anlamlara tanıklık eder.” (Yüz Üstüne)
  • Bedene zarar verme durumu fazlaca minik yaşlarda başlayabilir. Bu alanda meydana getirilen emekler ilk çocukluk döneminde “kendine hücum” davranışlarının “normalliğini” göstermektedir. çocuğun kendini ısırması, tırmalaması, çimdiklemesi, yara kabuklarını koparması, kan çıkıncaya kadar kaşınması, başını bir bölgelere vurması, kendini yere atması. Shentoub ve Soulairac yaptıkları incelemelere gore bu durum 9 aylıktan 2 yaşına kadar olan, daha sık olarak da 12 ve 18 ay arası çocuklarda görülür. (Ten ve İz)
  • “Söz ve sessizlik karşıt değildir, her ikisi de etken ve anlamlıdır ve söylem sadece ikisinin karşılıklı ilişkisiyle mümkün olabilir.” (Sessizlik Üstüne)
  • Tecavüz, bilhassa ensest ya da cinsel rahatsızlık vakalarında bedende devamlı yara açma, bedene kesikler atma pamuk ipliğine bağlı bir gündelik yaşamdan kurtulmanın ve artık ölümle hesaplaşma olmayan bir yaşama kavuşmanın simgesel bir biçimidir. Bu bağlamda amaçlardan biri arınmadır, kiri pası kanla yıkamak ve yitirilmiş sınırları tekrardan bulmak. Simgesel olarak sakatlanan genç, bedeninin yalnız ve yalnız kendisine ilişik bulunduğunu söyler. (Ten ve İz)
  • Kent bizlere dünyanın yuvarlak bulunduğunu unutturur. (Yürümeye Övgü)
  • ‘’(…) Kullanımı azaldıkça taşıması da daha zahmetli olan bir yüktür gövde. Fiziksel ve duyusal etkinliklerin kısıtlanması kişinin varoluşunu da etkisinde bırakır. Onun dünya görüşünü çürütür, gerçeklik düzlemindeki inisiyatif sahasını daraltır, benliğin sebat duygusunu azaltır, şeylerle ilgili direkt bilgisini zayıflatır ve devamlı bir hastalık deposu olur.’’ (Bedene Veda)
  • “Yüzün tekilliğini sergilemek başkalarının gözünde yaşamın doluluğuna tanıklık etmektir. Onun açıklığını görünmez kılmak, duyguları gizlemeye, göze çarpabilecek tüm farklılıkları, belirginlikleri yok etmeye uğraşmaksa insan figürüne can veren anlamın ortadan kaldırılmasıyla ölüme öykünmek anlamına gelir. Ötekini yüzünden yoksun bırakmak da apaçık bir simgesel yöntemle ölümü öncelemektir.
    Yüz insanoğlunun varlık göstergesiyse, insanı yadsımanın yolu da yüzün yadsınmasından geçer. Aynı şekilde, yüz kutsallığın merkeziyse, insanı minik düşürmek isteyen bir anlayış onun yüzüne saygısızlık etmeye, kimliğini aşağılamaya ya da yadsımaya çalışır.” (Yüz Üstüne)
  • “Yüz, daima insanoğlunun kendisi için en yakın Diğeri’nin yeridir. Descartes’ın cogito’da dile getirmiş olduğu şekilde öznenin kendine karşı saydamlığı duygusunun ilk kez yalanlandığı ve kendi içinde gizlenen, hem yakın, hem de ulaşılmaz bir dünya sezgisine takıldığı, gizli saklı anlamların yeri. “Kendime benzemiyorum” diye düşünür aynanın karşısında dürüstçe birazcık vakit geçiren şahıs. Yüzü onu sorgular; duyduğu hastalık güzel duyu (kendini çirkin vb. bulmak) değildir; daha derinlere, herhangi başka bir yüz yerine bu yüze haiz olmanın yabancılık duygusuna dayanır.” (Yüz Üstüne)
  • “Tezimi yazdıktan sonrasında bir sayfa çevrildi hayatım da sanki. …” (Ten ve İz)
  • Uzman sözü, laik toplumun İncil’idir. (Bedene Veda)
  • Kifayetsizlik geleceğin harikalarının en iyi kozudur. (Bedene Veda)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş