Eğitim

Türk Kadın Tarihine Giriş – Necati Gültepe Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türk Kadın Tarihine Giriş – Necati Gültepe Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türk Kadın Tarihine Giriş kimin eseri? Türk Kadın Tarihine Giriş kitabının yazarı kimdir? Türk Kadın Tarihine Giriş konusu ve anafikri nedir? Türk Kadın Tarihine Giriş kitabı ne konu alıyor? Türk Kadın Tarihine Giriş PDF indirme linki var mı? Türk Kadın Tarihine Giriş kitabının yazarı Necati Gültepe kimdir? İşte Türk Kadın Tarihine Giriş kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Necati Gültepe

Yayın Evi: Ötüken Yayınları

İSBN: 9789754376845

Sayfa Sayısı: 363


Türk Kadın Tarihine Giriş Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Amerikalı kazıbilimci Prof. Dr. Jeannine Davis, 1997 senesinde bugünkü Ukrayna’nın güneyinde, İskit bölgesinde, tarihî Amazon mezarlarında yapmış olduğu kazılar sonucu mühim bir keşifte bulunur. Bu keşfini, televizyonda bir belgesel programda açıkladıktan sonrasında, toplumsal bilimlerin tarih metodunda iki değişim olur: 

Birincisi, Avrupa merkezli tarih görüşü çöker. 

İkincisi ise, Avrupalı tarihçilerin ısrarla üstünü örtmeye çalışmış oldukları ve asla gün ışığına çıkmasını istemedikleri, ‘kadının gerçek zamanı’ gün yüzüne çıkar…

Bu gelişmelerin yönlendirmesiyle, geleneksel Avrupa merkezli tarih görüşü bir tarafa bırakılarak, elinizdeki eserde, yeni bir perspektif (tarih metodu) ile ‘hanım zamanı’ araştırılmaktadır. 

Kitapta sizi şaşırtacak birçok yeni tarihî bulgu ile karşılaşacaksınız. Bilhassa kadîm Türk tarihinin insan unsuru olarak dayanağının erkeklerden ziyade bayanlar olduğu, tarihî bir gerçeklik olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu çerçevede binlerce senelik kronoloji adım adım izlenerek, o çok önemli ‘Turan tarihinin’ her safhasında ‘hanım’ın izi sürülmektedir. 

Yazarla beraber peşine düştüğümüz ‘kadının ayak izleri’, bizi, eskiçağlardaki toplulukların korkulu rüyası Amazonlar’dan, Osmanlı devletinin kuruluşunda birinci derecede rol oynayan Bâcıyân-ı Rûm’a kadar getirir.

Söz konusu yolculukta öteki coğrafyalardaki milletlere de yol uğratılmaktadır, dolayısıyla senkronize (eş zamanlı) olarak, ek olarak İslâm ve batı milletlerinde de hanım bahsine girilmektedir. 

Elinizdeki yapıt, ‘hanım’ın 7000 senelik tarihî serüveninin mitoloji, belge, data ve yüzlerce kaynağa dayalı, fotoğraf ve gravürlerle desteklenmiş olağan dışı hikâyesidir.

(Tanıtım Yazısından)


Türk Kadın Tarihine Giriş Alıntıları – Sözleri

  • Mamafih bu devirde Sümerlerdekinin aksine hanımefendilerin yalnız ev işlerinde değil, tarla işlerinde de çalışmış oldukları anlaşılıyor: Diğer taraftan hanımefendilerin tecim işlerinde kocalarına yada biraderlerine yardım ettiklerini de görüyoruz: Erkekler tarafınca bayanlara gönderilmiş mektuplar içinde bir tane de izdivaç teklifi mektubu bulunması enteresandır.* Görülüyor ki, bu devirde bayanlar iş hayatına atılmış bulunuyorlardı. Bu durumun onlara hukuk sahasında da bazı hak ve selâhiyetler temin edeceğine kuşku yoktu. Nitekim bu devrin bayanı, kendi adına borçlanıyor yada kendi adına ödünç veriyor, bunlar hakkında bizzat senet tanzim ve imza ediyor, tanık olabiliyor ve dolayısıyla her çeşit hukuk işlerinde dâva açabiliyor yada şahsen dâva edilebiliyordu.
  • Kendi çağına kadar Türk Töresine bakılırsa özgür bir ortamda gelen hanım konusunu, ayrıksı fikirleri ve telkinleri ile etkilemiştir Selçuklu ve Osmanlılar Nizâmülmülk öğretisinden etkilendiğinden, kadının durumu cemiyet içinde gerileyerek toplumsal yaşamdan çıkarılmıştır. Bu durumdan Nizâmülmülk’ün oranı hakikaten büyük olmuştur.
  • Kadın, Hun Türklerinde bir bolluk deposu, hanların, hakanların, cengâverlerin önünde saygıyla eğildikleri bir onur abidesidir. Hunlarda kadınsız bir iş görülmezdi. Kadın adamın tamamlayıcısıydı. O devamlı adamın yanındaydı. Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla birlikte olurdu. Merasim ve şölenlerde hanım, hakanın solunda oturur, siyasal ve yönetimsel konumlardaki görüşlerini beyan ederdi. Mesela büyük Hun imparatorluğu adına Çin ile ilk sulh antlaşmasını Mete Han’ın hatunu imzalamıştir.
  • M.Ö. 6. yüzyıl sonlarında Caere (Türkçe okunuşu, Tsere) ile Kartaca içinde imzalanıp, Etrüsk ve Puni dilinde olması yüzünden iyi anlaşılan sözleşme, adamın düşük statüsünü resmeder. Bu sözleşmede, kuvvetli bir devletin hükümdarı, kendini, itaat edip tamamı ile bağlı olduğu tanrıçanın (Kadın ilahenin) kölesi ilân eder.
    Kadının gerçek yaşamdaki muhteşem yüksek statüsü, onun, diğeri dünya ile bağlantısını desteklemektedir. Hatta cinsiyet simgeciliğinde, hanım, evin (geniş anlamda evrenin) sahibesidir, adam ise, neslin devamı için kendinden bekleneni yerine getirmekten mesuldür.
    M.Ö. 5. yüzyıl mezarlarındaki bu tür hukuki ayrımlar, hanımefendilerin lâhit (daha saygılı, ev fikri de aynıdır), adamların ise taş banka defnedilmesi ile vurgulanır.
    Etrüsklerin ana hanım tanrıçası olarak yorumlanan savaşçı hanım, Grek-Latin mitolojisinde tanımlanan ve dünyayı tiranca yöneten aşk tanrıçasının, Turan Kraliçesi bulunduğunu hatırlamakta yarar var.
  • İbn Rüşd, hanım hakkında, kendi fıkıh (şeriat bilgisi) ve felsefe görüşü neticesi olarak açıklamada bulunuyor:
    “Fıkıh, bayanı faziletkâr kılar. Kadının kendi biyolojik yapısı ve buna bağlı olarak psikolojisi hariç öteki her hususta erkekle eşittir aynı haklara haizdir.Temelde yaratılış ilkesi olarak hanım, adam şeklinde, özgür fikir ve irade sahibidir, biri diğerine asla hükmedemez. Her biri, fikirlerinde iradelerinde ve fiillerinde serbesttir. Bir hanım, adam şeklinde, ilim eğitim eder, her mevzuda âlim olur, müftü olur, veli olur, vali olur, tamamıyla çağdaş ve toplumsal tüm haklara haizdir. Sevk-idare ve yönetimde erkekten hiçbir farkı yoktur. Malında dilediği şeklinde tutum eder Tanık olur, vekil olur, kefil olur, ortak olur, dava açar, tecim eder, her şeye haiz olur. Umumi hayata atılabilir. Nikah genel olarak bir sözleşmedir. Her iki tarafı da eşit anlamda bağlar. Aile içinde ve cemiyet içinde ne adamın ne de kadının öteki cinse karşı hiçbir üstünlüğü yoktur, aralarında tek geçerli olan eşitlik hukukudur.”
  • Fatma Bacı’nın babası Şeyh Kirmâni’ye birileri “Bu şekilde hanım adam bir arada oturup kalkmalarının günlük hayatlarında hiçbir fark göstermemelerinin (haremlik selamlık şeklinde) cemaatlerine ve kendine zarar vereceğini hatırlatması üstüne; o da:
    “Ben insanla oturup kalkıyorum, hanım ve adam ayırımı sizin seçiminiz, hanımlarla bir arada olduğum aklımdan bile geçmiyor.”
    diye karşılık vermiştir.* Kirmânî’nin hanımefendilerin eğitim ve öğretimine büyük bir ehemmiyet verdiği anlaşılmaktadır. Her iki kızına da tertipli eğitim yaptırdığı şeklinde, el sanatları öğrenmelerine de hususi çaba sarf etmiştir. Aslında ona yönelen saldırılar, onun bu anlayışına yöneliktir.
  • Eril felsefe ve bilim, bayanları terbiye görevini omuzlamak için pek isteksizlik göstermedi. Atasözleri, vecizeler, tıbbi yazılar, teolojik eserler, ders ve terbiye kitapları Antikçağ’dan beri bu amaca cephane sunmaktaydı. Bilim, etik ve siyasal fikir, hanımefendilerin ya iffetli kalmaları ya da kendilerini yalnız üremeye adamaları gerektiği noktasında buluşmaktaydı.
  • Terken Hatun şeklinde aşırı istekli ve savaşçı bir kadının o sıralar Selçuklu devletinin başveziri olan Nizâmü’l-Mülk ile anlaşması, hele hele iktidarı paylaşması düşünülemezdi. Zaten Nizâmü’l-Mülk’ün bayanlar ile alakalı düşünceleri belli idi. Bu sebebden, gizliden gizliye Büyük Vezire cebhe alan Terken Hatun, gene onu çekemeyen, üstelik makamına göz dikmiş bulunan Tâcü’l-Mülk Ebü’l-Ganâim ile birleşmişti. Terken Hatun Nizâmü’l-Mülk’ü saf dışı etmiş olduğu şeklinde, yazgı birliği yapmış olduğu Tâcü’l-Mülk’ü Baş Vezir yapmış Nizâmü’l-Mülk’ün tüm görevlerini onun uhdesine vermişti.
  • Yaşayan Amazon neslini tesbit için Dr. Kimball’ın elindeki data ve belgeler şunlardır:
    1. Amazon mezarlarından elde edilmiş Mitokondrial DNA örnekleri
    2. Etnografik araç-gereç (çizme, kıyafet, süs eşyaları, her türlü tabanca vs.) fotoğraf ve fiziki tesbitleri
    3. Diodorus, Herodotos şeklinde Amazonları özetleyen tarihçilerin tarifleri, bunların çoğu zaman sarı saçlı bayanlar olduklarına dair ifadeleri.
    Dr. Kimball, bu uzun ve meşakkatli yolculuklar sonunda, Moğolistan’ın kuzeyinde, Baykal gölünün derhal güneyinde Orhon nehri kenarında bir obada konaklar. Obada yaşayanların kullandıkları eşya ve araç-gereç Dr. Kimball’ın tesbit etmiş olduğu etnografik malzemeye uymaktadır. Fakat bir endişesi daha vardır, obada asla sarı saçlı insan bulunmamaktadır. Hayal kırıklığı ile etrafına bakarken birden dikkat kesilir, uzaktan bozkırın ufuk çizgisinde at üstünde bir kız evladı obaya doğru dörtnala gelmektedir. Kızın, sarı saçlı saçları rüzgârda uçuşmaktadır. Bir mucize şeklinde diye düşünür Dr. Kimball.
    Bozkırda at koşturan dokuz yaşındaki bu ufak kızın adı Meryemgül’dür. Annesi kızının tersine esmerdir. Oba halkı Türkçe’den başka bir dil bilmemektedir. Yine obadakilerin ifadeleri ne bakılırsa “Taa ezelden beri” ataları da Türkçe konuşmaktadırlar.
    Dr. Kimball zaman geçirmeden Meryemgül’ün ve annesinin ağzından swap (Gen tahlili için örnek) alır ve daha ilkin, Amazon mezarlarından elde edilmiş Mitokondrial DNA örneklerini gönderilmiş olduğu laboratuarlara gönderir. Kısa zamanda yanıt web kanalı ile gelir, netice şok edicidir: 2500 senelik savaşçı hanım ve Meryemgül’ün mitokondrial DNA’s1 % 99,9 oranında örtüşmektedir, benzerdir.
  • Sevgili olarak kadının, erkekle aynı güçte, hatta kimi zaman Selcen Hatun’da görüldüğü şeklinde, erkekten de kuvvetli bulunduğunu görmekteyiz. Bu güçlülüğü kadının kıymetini artırmaktadır. Değerli bir hanıma haiz olabilmek içinse, adamın bazı sınavlardan geçmesi gerekir. Sözgelişi, kendi dadısının kılığına giren Banı Çiçek, ‘beşik kertme’ nişanlısı olan Beyrek’e: “Gel seninle ava çıkalım. Eğer senin atın benim atımı geçerse onun (Banı Çiçek’in) atını da geçersin. Hem seninle ok atalım, beni geçersen onu da geçersin ve hem seninle güreşelim, beni yenersen onu da yenersin.” der. Görülüyor ki, bayanı kuvvetli kılan, yalnızca onun güzelliği, evinin direği oluşu değil, yiğitliğidir de.


Türk Kadın Tarihine Giriş İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Dişisine hanım (katun/kraliçe) diyen bir medeniyetten bugüne!: Hızlıca sizlere kitabından anlatmak isterim. Ilk olarak kitabın dili ağır, şu demek oluyor ki bilimsel niteliği olan. Necati Bey, Amazonlardan başlayıp, Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarına kadar olan süre içinde Türk hanımlarını anlatmış. Türk kadınlarının mitolojideki, edebiyattaki, devlet içindeki ve ailedeki mühim rolleri üstünde durmuş. Tabi Türk hanımlarını anlatırken bodoslama anlatmıyor. Öncesinde yazılı tarihten itibaren ilk devletlerde hanımefendilerin rolleri hakkında da bizleri özetlemek gerekirse bilgilendiriyor. Ayrıca kitabın son kısmı savaşçı Türk hanımlarına ayrılması da hanım atalarımızı unutmamamız açısından ve savaşçı, mücadeleci Türk hanımlarını yansıtması açısından güzel olmuş.
Türk kadınlarının tarihteki yerine bakacak olursak, Türk bayanı sert bir karaktere sahipti. Güldükleri azca görülürdü. Eklemek isterim ki Türk bayanı öteki milletlerde olduğu şeklinde (Bedevi Araplar, sözde eşit Yunanlar) ikinci planda yada köle konumunda değildi. Kadının kıymeti çoktu.
Eski Türklerde hakim olan evlilik anlayışı tek eşliliktir. Çok eşliliğin hakimiyeti Arap kültürünün Türk toplumunu bozması ile vuku bulmuştur. Şöyle ki; Barthold, “Destanlarda hanımefendilerin konumu yüksektir. Birden fazla evliliğe bir işaret olsun yoktur.” demektedir. Yine devamında; “Her bir kahramanın bir bayanı vardır. Dirse Han evladı olmadığından dolayı karısına çok daralıyor. ‘Bu ayıp sende midir, bende midir?’ diyor, ikinci bir hanımla evlenmek düşüncesi aklına dahi gelmiyor.” İşte Araplaşmadan önceki Türklerdeki evlilik bu şekildeydi.
Biraz da Türk hanımlarına mitolojideki yeri açısından bakalım. Eski Türklerde güzellik tanrıçası olarak anılan Ayızıt, toplumsal bilincin, görünüşü olarak erdem, terbiye, erdem timsali bir sembol şeklinde tasvir edilirken fizyolojik özelliği asla anlatılmaz. Bunun sebebi Türklerde hanım ve adamın fizyolojik olarak ayrı düşünülmeyip eşit olmasıdır. Dede Korkut hikayeleri incelendiğinde hiçbir noktada bayanı ufak düşürücü bir söylem bulunmaz.
Göktürk yazıtlarında hanım adı geçerse daima ilk sıraya yazılırdı. Eski Türk Töresince, Türk toplumunda hanım ve adam eşittir. Türkçe “Eş” ve “Yarim” kelimesi bu hanım adam eşitliğini ifade açısından “Eş-Eşit ve Yar-Yarım” kelimesinden türeyerek ifade edilmiştir. “Kadın” kelimesi ise İskit/Saka Türklerinden beri Kağan eşi yada Kadın hükümdar anlamında kullanılan “Katun” kelimesinden türetilerek “Kadın ve Hatun” şekline dönüşmüş. Yine “Hanım” kelimesi de Moğol ve Türk hanlıklarında Han eşlerine verilen isimdir. Cengizhan: “Ben sizin Hanınızım bu da (eşi Börte) benim Hanım” Rivayet odur ki; bir gün Cengizhan Kurultayda eşi Börte’yi göstererek: “Ben sizin Hanınızım bu da benim Hanım” demiş, ve Börtenin Han kadar Kurultayda yetki ve söz sahibi olduğunu ifade etmiştir. Yine lügatımızda üçüncü tekil şahıs zamiri (İngilizce ve Arapçanın aksine) erkeklik ve dişilik belirtmeden “O” kavramıyla ifade edilmektedir. Bu da Türklerin yaşantıda, dilde dahi hanım adam ayrımı gözetmediğini hanım adam eşitliğinde gerek Avrupa gerekse Ortadoğu toplumundan daha ileri bir düzeyde olduğunu dil bilimi açısından bizlere göstermektedir. Gök-Türkler dönemindeki madeni paralarda Kağan eşleri ile Kağanın bir arada yer alır. Bunun Avrupa ve Arap dünyasında eşine rastlamak o çağda bir hayalin ötesidir. Kağan eşleri Kurultayın doğal üyesi olup, söz ve rey hakkı bulunmaktaydı. Yine Kağan öldüğünde yada sefere çıktığında savaştan dönünceye yada yeni Kağan seçilinceye kadar bayanlar yöneticilik yapabilmektedir. Bununla beraber Türklerde bazen güçlü ve kudretli hanım yöneticilerde çıkmıştır. Pers ve Medlerin en güçlü hükümdarı Ahameniş Kralı Kirus’u bozguna uğratan İskit/Saka imparatoriçesi Tomris Katun, Hun/Sabar hükümdarı Bogarık Khatun, Ögeday Han’ın ölümünden sonrasında tahta geçen Naib Töregene Hatun ya da Turakine Hatun ve 1236-1240 içinde hüküm süren Delhi Sultanlığı’nın tek hanım hükümdarı Raziye Sultan, Türk Kadın yöneticilere güzel bir örnektir. Çin ile meydana getirilen ilk sulh antlaşmasını Mete Han’ın hatunu imzalamıştır. Ebul Gazi Bahadır Han, Şecere-i Terakime’de, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun seneler beylik yaptığını anlatır ve bu kızların isimlerini şu şekilde sıralar: “Boyu Uzun Burla, Barçın, Salur, Şabatı Hatun, Künin Körkli, Kerçe Buladı, Kuğatlı Hanım.”
Buradan da anlaşılacağı suretiyle eski Türk boylarında hanım, özgür ve eşit bir toplumsal konuma sahipti. Bunun; 1. sebebi, toplumda mevcud demokrasi, 2. sebebi, Türklerin eski Töre ve dinindeki hanıma bakış açısıdır. Türklerin İslamlaşma süreci ile beraber İslam hukuku negatif tesiri ile zaman içinde Türk bayanı toplumda ikinci plana itilmiş, şahitliği, miras hakkı ve birçok özgürlüğü elinden alınmıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşu ile beraber Türk bayanı toplumda hak etmiş olduğu statüyü tekrardan kazanmıştır.
Kısacası Eski Türklerde Hukuksal açıdan hanım ve adam tamamen eşitti. Erkeğin bir karısı olabilirdi. Kadınlar direkt doğruya hükümdar, kale muhafızı, vali ve elçi olabilirlerdi. Kızlar kendileriyle evlenmek isteyen erkeklerle bir çeşit düello yapıyor ve kendilerini yenemeyen erkeklerle evlenmiyorlardı. Ev, karı ile kocanın ikisine aitti. Evlatların velayeti mevzusunda baba kadar ana da hak sahibiydi. Yasa niteliğindeki emirnameler, her ikisince imzalanmadan uygulanmazdı. Kadın devlet yönetiminde, hatta askerlik ve sporda bile etkin rol oynuyordu. Elçi kabulü dahil, tüm mühim törenlerde Hakan ile Hatun birlikte bulunurlardı. Hatun bizzat harp kurulunun üyesiydi. Kadınlar savaşın her aşamasında erkeklerle eşit koşullarda katılırlardı. Bilge Kağan yasasında hanıma ve çocuğa vurmak kesinlikle yasaktı, sadece bu yasal güvence İslam hukunun kabulü üstüne kaldırılmak zorunda kalındı. 9. Yüzyılda yaşamış Fars yazar ve tarihçi Taberî tarafınca kaleme alınan Tarih-i Taberi’de anlatılana bakılırsa, Eski Türklerde bir hanıma saldırı etmek son aşama ağır bir suçtu ve hainlikle bir tutulurdu. Vatan hainlerine ne ceza verilirse, tecavüzcülere de aynı ceza verilirdi.
Bugün, uygarlık görüntüsü altında Batı; İslam görüntüsü altında Fars/Arap hâkimiyetinin Doğu kültürüne mahkum edilmeye çalışan Türk kültüründe Türk bayanları işte bu haklara sahipken, onlarda kocası ölen hanım köle pazarına düşerken; dul kalan kadının yaşamaya hakkı yoktur diyerek kocasının cenazesi ile beraber diri diri yakılırken; doğan ilk çocuk kız ise diri diri toprağa gömülürken; doğan kız çocuğuna isim verilmeye lüzum görülmeyip doğdukları sıraya bakılırsa numaralandırılıyordu.(Rabia: dördüncü, Vahide: birinci şeklinde bugün kutsal zannettiğimiz bu adları bizde kendi çocuklarımıza vermekteyiz!) Dişisine hanım (katun/ kraliçe) diyen bir medeniyetten bugüne… Neyi boşalttık, boşalttığımızı ne ile doldurduk? Neyi kaybettik, neyi bulduk?
Ulu atalardan bir ders: Büyük hükümdar Metehan bigün ok atıcılığından oldukça etkilendiği genç bir bayanı huzuruna çağırtır. Genç hanım “Töre mi değişti? Hatun, er kişinin ayağına gider mi?” der ve reddeder daveti. Bunun üstüne Metehan gidip hanım ile görüşür. Olay tatlıya bağlanır. Er kişinin ayağına gitmeyen hanımdan, erinin arkasından 5 m geriden gelen hanıma! Neredeen nereye! “Kadına saygı Türk’ün töresidir” demiş atalar. İşte bu şekilde idi.
Kadın ne yer, ne içer, ne giyer… Başını kapatır veya açar, pantolon veya etek giyer… Buna sadece kendisi karar verir. Bunlar adamların konuşacağı ve karışacağı şeyler değil. Güzel terbiye, namus, erdem… Bunlar cinsiyet gözetmez, hepimiz içindir. Buradan, Bedevi/Hurma kültürünü benimsemiş erkeklere bu tarz şeyleri hatırlatmakta yarar var.
“Bir cemiyet, bir millet adam ve hanım denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, öteki kısmı göklere yükselebilsin!”
yazar/i1426 (Derviş Bey)


Türk Kadın Tarihine Giriş PDF indirme linki var mı?


Necati Gültepe – Türk Kadın Tarihine Giriş kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Türk Kadın Tarihine Giriş PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Necati Gültepe Kimdir?

1951 senesinde Erzincan’da hayata merhaba dedi. İlk ve orta eğitimini Erzincan’da tamamladı. 1975 senesinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Kısmı’nden mezun oldu. 1971’de İstanbul İl Halk Kütüphanesi’nde devlet memurluğuna başladı. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nde uzman oldu. İstanbul Vakıflar Bölge Kültür ve Arşiv Müdürlüğü yapmış oldu. 1990 senesinde Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı’na atandı. Bu kurumda Genel Müdür Yardımcılığı yapmış oldu. Muhtelif süreli yayınlarda neşredilen bir oldukça araştırması var.


Necati Gültepe Kitapları – Eserleri

  • Türk Mitolojisi
  • Türk Kadın Tarihine Giriş
  • Eve Dönmeyenler
  • Kızılelma’nın İzinde
  • Munzurdaki Zorbaz
  • Oğuzname
  • Osmanlı Türk müydü?
  • Mührün Gücü
  • Ebussuud Efendi
  • Kızılelma’nın İzinde
  • Savaşan Kent


Necati Gültepe Alıntıları – Sözleri

  • “Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman şeklinde en kuvvetli Osmanlı padişahları bile iktidarlarının sınırı olan oluşunu çeşitli hadiselerde görmüşlerdir. Bu kısıtlamaların başlangıcında şer’i hukuk kaideleri gelmektedir.” (Mührün Gücü)
  • Mamafih bu devirde Sümerlerdekinin aksine hanımefendilerin yalnız ev işlerinde değil, tarla işlerinde de çalışmış oldukları anlaşılıyor: Diğer taraftan hanımefendilerin tecim işlerinde kocalarına yada biraderlerine yardım ettiklerini de görüyoruz: Erkekler tarafınca bayanlara gönderilmiş mektuplar içinde bir tane de izdivaç teklifi mektubu bulunması enteresandır.* Görülüyor ki, bu devirde bayanlar iş hayatına atılmış bulunuyorlardı. Bu durumun onlara hukuk sahasında da bazı hak ve selâhiyetler temin edeceğine kuşku yoktu. Nitekim bu devrin bayanı, kendi adına borçlanıyor yada kendi adına ödünç veriyor, bunlar hakkında bizzat senet tanzim ve imza ediyor, tanık olabiliyor ve dolayısıyla her çeşit hukuk işlerinde dâva açabiliyor yada şahsen dâva edilebiliyordu. (Türk Kadın Tarihine Giriş)
  • M.Ö. 6. yüzyıl sonlarında Caere (Türkçe okunuşu, Tsere) ile Kartaca içinde imzalanıp, Etrüsk ve Puni dilinde olması yüzünden iyi anlaşılan sözleşme, adamın düşük statüsünü resmeder. Bu sözleşmede, kuvvetli bir devletin hükümdarı, kendini, itaat edip tamamı ile bağlı olduğu tanrıçanın (Kadın ilahenin) kölesi ilân eder.
    Kadının gerçek yaşamdaki muhteşem yüksek statüsü, onun, diğeri dünya ile bağlantısını desteklemektedir. Hatta cinsiyet simgeciliğinde, hanım, evin (geniş anlamda evrenin) sahibesidir, adam ise, neslin devamı için kendinden bekleneni yerine getirmekten mesuldür.
    M.Ö. 5. yüzyıl mezarlarındaki bu tür hukuki ayrımlar, hanımefendilerin lâhit (daha saygılı, ev fikri de aynıdır), adamların ise taş banka defnedilmesi ile vurgulanır.
    Etrüsklerin ana hanım tanrıçası olarak yorumlanan savaşçı hanım, Grek-Latin mitolojisinde tanımlanan ve dünyayı tiranca yöneten aşk tanrıçasının, Turan Kraliçesi bulunduğunu hatırlamakta yarar var. (Türk Kadın Tarihine Giriş)
  • “Bizim dinimiz İslam, bidatimiz Türk’tür, özümüz Türkistan’dan Yesi’den Ehlibeyt efendilerimizin himmetiyle gelen kelamla mayalanmıştır. Burası Anadolu toprağıdır; gönlü mayalıların yurdudur. Bilmeyen iyi mi idrak etsin gönül mayasını? Bu kelam, derbederi insan eder; dağı, taşı, toprağı vatan eder. Bunlarsız aşka ve sevgiye iyi mi ulaşılır? Sevgi ise öncesiz bir iyanettir, Ehlibeyt himmetidir. Bunlar olmasaydı ne imani tanıyabilirdin, ne de Kur’an’ı. Aşk olsun bu diyardaki mayaya, aşk olsun bu toprağı mayalayanlara. Aşk olsun ve de slm olsun mayalananlara. Aşk olsun ve de slm olsun bu sevda için can pazarına çıkarlara ve can verenlere ve vereceklere.” (Munzurdaki Zorbaz)
  • Toplumda mukaddes olarak vasıflandırılan güçlerle ilişkiyi sağlayacak bir seviye oluşturduğu için bununla beraber mitoloji ilk ideolojidir sosyo-kültürel açıdan insanoğlunun “iyi” ve “kötü” olarak sınıflandırılan unsurlar çerçevesinde ilk politika bilimidir de. (Türk Mitolojisi)
  • Ben konuşan,konuşmayı seven bir insan değilim,mizacım bu şekilde. (Munzurdaki Zorbaz)
  • İbn Rüşd, hanım hakkında, kendi fıkıh (şeriat bilgisi) ve felsefe görüşü neticesi olarak açıklamada bulunuyor:
    “Fıkıh, bayanı faziletkâr kılar. Kadının kendi biyolojik yapısı ve buna bağlı olarak psikolojisi hariç öteki her hususta erkekle eşittir aynı haklara haizdir.Temelde yaratılış ilkesi olarak hanım, adam şeklinde, özgür fikir ve irade sahibidir, biri diğerine asla hükmedemez. Her biri, fikirlerinde iradelerinde ve fiillerinde serbesttir. Bir hanım, adam şeklinde, ilim eğitim eder, her mevzuda âlim olur, müftü olur, veli olur, vali olur, tamamıyla çağdaş ve toplumsal tüm haklara haizdir. Sevk-idare ve yönetimde erkekten hiçbir farkı yoktur. Malında dilediği şeklinde tutum eder Tanık olur, vekil olur, kefil olur, ortak olur, dava açar, tecim eder, her şeye haiz olur. Umumi hayata atılabilir. Nikah genel olarak bir sözleşmedir. Her iki tarafı da eşit anlamda bağlar. Aile içinde ve cemiyet içinde ne adamın ne de kadının öteki cinse karşı hiçbir üstünlüğü yoktur, aralarında tek geçerli olan eşitlik hukukudur.” (Türk Kadın Tarihine Giriş)
  • ‘Bu yol alevden gömlektir, giyilmez. Demirden leblebidir, çiğnenmez. İnce köprüdür geçilmez; kılıçtan keskindir, dayanılmaz; demir yaydır, çekilmez. Gelme, gelme, dönme, dönme. Gelenin malı, dönenin canı.’ (Munzurdaki Zorbaz)
  • Devletli olmak, toplumun kendisini devletle tanımlamasına niçin olur. (Kızılelma’nın İzinde)
  • ”Tanrım, sen görklü gönüllerde
    Göklerde ve her yerdesin.
    Alkışlı ‘kutlu’ olsun.
    Yolculuk günü geldi.
    Senin adın gelsin,
    Sana adanmış Tarhan Kız’a
    Dua etme günü geldi.
    O’na kut ver,
    Senin hanlığın olsun.
    Uzun yolculuğunda
    Senin dileğin olsun.
    Yazıklarımızdan bizi bağışla
    Bize yaman ‘fenalık’ edenleri
    Bize affetme gücü ver
    Şeytanın sınamasından bizi koru
    Olsun… Olsun… Olsun” (Eve Dönmeyenler)
  • Türk, Anadolu birliğinin adıdır. (Munzurdaki Zorbaz)
  • Türkler için en iyi ölüm şekli, muharebede ölmektir. Hastalıktan ölmenin utanç verici bulunduğunu kabul ettiklerinden, muharebede ölmenin onurunu hiçbir vakit kaçırmamışlardır. (Kızılelma’nın İzinde)
  • Eril felsefe ve bilim, bayanları terbiye görevini omuzlamak için pek isteksizlik göstermedi. Atasözleri, vecizeler, tıbbi yazılar, teolojik eserler, ders ve terbiye kitapları Antikçağ’dan beri bu amaca cephane sunmaktaydı. Bilim, etik ve siyasal fikir, hanımefendilerin ya iffetli kalmaları ya da kendilerini yalnız üremeye adamaları gerektiği noktasında buluşmaktaydı. (Türk Kadın Tarihine Giriş)
  • – Son buzul çağı sona erip, buzullar ansızın çözülmeye başlayınca (20.000 yıl ilkin başlamıştı) adeta tüm dünyayı su basmıştı. Takriben M.Ö 12.500 yılına kadar dünya su ile kaplı kalmıştı. Jeolojik bulgular, suların bu tarihten itibaren yavaş yavaş çekilmeye başladığını ifade ediyor. Yine bu tarihten itibaren genel anlamda suların çekilmesi mevzii olarak tepelerden ya da yüksekliklerden çukurlara doğru büyük su baskınlarını da bununla beraber getiriyordu.
    Hazar denizi, bugünkü doğu ve şimal sahillerindeki alçak arazileri basmış, güneyden Aral Gölü ile birleşmiş ve böylece Karadeniz’in 1.5-2 misli büyüklüğünde, fakat oldukça sığ bir tatlı su gölüne dönüşmüştü. Bir taraftan kuzeyinde ki buzul gölleri ve onları boşaltan Volga ve Tobal nehirleri ile, öteki taraftan doğusunda Afganistan, Tacikistan ve Kırgızistan dağlarındaki kar ve buzullardan (Tanrı Dağı buzulları) beslenen Amu Derya ve Siri Derya nehirleri, Hazar-Aral tatlı su göllerini devamlı olarak beslemekteydiler.
    Hazar-Aral tatlı su gölünün bugünkünden oldukça daha geniş bir araziye yayılması ve bununla beraber oldukça sığ oluşu sebebiyle, çevresinde ılıman bir iklim kuşağı oluşturmuştu.
    Ayrıca Karadeniz ile Hazar ve Aral denizlerinin şimal sahillerinden geçen yerkürenin “Altın kuşağı”nın şimal sınırını oluşturan 45 derecelik şimal enlemden başlayarak, 37 derecelik şimal enleme kadar inen bölgede, Akdeniz bölgesinin verimli ılıman iklimine benzer bir iklim yargı sürmekteydi.
    Aşağı yukarı Türkiye’nin nerede ise beş katı bir alanı kapsayan Turan Zemin, oldukça sayıda tatlı su gölü ve iç denizler yardımıyla olağanüstü mutedil bir iklime sahipti. Turan ovasının coğrafi koşulları insan ve her çeşit canlı türlerinin bir nevi cenneti idi.
    Yerkürenin verimli altın kuşağı içinde kim bilir her türlü ziraatın yapılabileceği, her tür meyvenin yetişebileceği bir iklim. Turunçgillerden hurmaya, her tür tahıldan kenevire ve tropikal bitkilere kadar her şey fakat her şey mevcuttu. Burada insanoğlunun aklına ister istemez su sorular geliyor: Türk destanlarına belli belirsiz yansıyan “O mutlu çağlar” “Altın devir” Turan yerin bu devri miydi acaba? Ya da tüm dünya literatüründe sözü edilen muhayyel imparatorluk, Mu imparatorluğu burada mı kurulmuştu?
    Bu dönemde, şu demek oluyor ki M.Ö 11.500 ile M.Ö 6.500 içinde turan zemindeki su rejiminin değişikliğe uğraması , giderek suların çekilip azalması görüldüğü şeklinde, 5.000 yıl şeklinde uzun vakit dilimine yayılmış olan bu vakit aralığında da hakikaten Turan zeminde efsanelerde yer edinen mutlu altın uygarlık kurulmuş olmalı. “Mini ice age” şu demek oluyor ki “Mini buz çağı” M.Ö 6.500’den itibaren başlayacaktır.
    Günümüzden aşağı yukarı 8.000 yıl ilkin Turan zeminde efsanelerde ki mutlu asırlar nihayetlenmiştir . Artık yıkım rüzgarları esmeye adım atmıştır. Yağışlar düşmüş, ufak nehirler kurumuş, ana nehirlerin suları azalmıştır. Sığ olan Aral Gölü de hızla küçülmeye, büzülmeye başlamış, bunun sonucu olarak, göldeki çözünmüş tuz konsantrasyonu artarak çoraklaşmaya, bir acı göl haline dönüşmeye adım atmıştır.
    Orta Asya’nın kurduğu tezi bilim adamları ve tarihçiler içinde uzun vakit münakaşa konusu olmuştur. Ama son meydana getirilen jeolojik araştırmalar Orta Asya’daki yaşam deposu olan tatlı su iç denizlerinin varlığı ve sonradan kuruyarak çoraklaştığı, çölleştiği doğrultusundadır.
    Burada esas bilinmeyen fakat var olduğu kuvvetle tahmin edilen, hatta maddi tanıklarına rastlanan büyük Turan milletlerinin ve eski dünya insanlarının yaşamış olduğu uzun mutlu altın asırlardır. Eski son zamanların sonlarında ve orta çağda yaşamış Orta Asya ve Uzak Doğu seyyahlarının eserleri bu asırların kalıntılarına dikkatimizi çekmektedir. (Kızılelma’nın İzinde)
  • Türk zamanı denilince, tek bir topluluğun belirli bir coğrafyada değil, Türk adını taşıyan yada hususi adlarla anılan Türk zümrelerinin çeşitli bölgelerde ortaya koyduğu tarihlerin bütünü anlaşılmalıdır. (Türk Mitolojisi)
  • Yaşayan Amazon neslini tesbit için Dr. Kimball’ın elindeki data ve belgeler şunlardır:
    1. Amazon mezarlarından elde edilmiş Mitokondrial DNA örnekleri
    2. Etnografik araç-gereç (çizme, kıyafet, süs eşyaları, her türlü tabanca vs.) fotoğraf ve fiziki tesbitleri
    3. Diodorus, Herodotos şeklinde Amazonları özetleyen tarihçilerin tarifleri, bunların çoğu zaman sarı saçlı bayanlar olduklarına dair ifadeleri.
    Dr. Kimball, bu uzun ve meşakkatli yolculuklar sonunda, Moğolistan’ın kuzeyinde, Baykal gölünün derhal güneyinde Orhon nehri kenarında bir obada konaklar. Obada yaşayanların kullandıkları eşya ve araç-gereç Dr. Kimball’ın tesbit etmiş olduğu etnografik malzemeye uymaktadır. Fakat bir endişesi daha vardır, obada asla sarı saçlı insan bulunmamaktadır. Hayal kırıklığı ile etrafına bakarken birden dikkat kesilir, uzaktan bozkırın ufuk çizgisinde at üstünde bir kız evladı obaya doğru dörtnala gelmektedir. Kızın, sarı saçlı saçları rüzgârda uçuşmaktadır. Bir mucize şeklinde diye düşünür Dr. Kimball.
    Bozkırda at koşturan dokuz yaşındaki bu ufak kızın adı Meryemgül’dür. Annesi kızının tersine esmerdir. Oba halkı Türkçe’den başka bir dil bilmemektedir. Yine obadakilerin ifadeleri ne bakılırsa “Taa ezelden beri” ataları da Türkçe konuşmaktadırlar.
    Dr. Kimball zaman geçirmeden Meryemgül’ün ve annesinin ağzından swap (Gen tahlili için örnek) alır ve daha ilkin, Amazon mezarlarından elde edilmiş Mitokondrial DNA örneklerini gönderilmiş olduğu laboratuarlara gönderir. Kısa zamanda yanıt web kanalı ile gelir, netice şok edicidir: 2500 senelik savaşçı hanım ve Meryemgül’ün mitokondrial DNA’s1 % 99,9 oranında örtüşmektedir, benzerdir. (Türk Kadın Tarihine Giriş)
  • Can Allah’ın, mal devletin, gönül sevgilinindir.. (Eve Dönmeyenler)
  • Hint ve Mısır kaynaklarında “Türk”
    adı “Turska”, “Turuşka”, “Tursk” şekillerinde ifade edilirdi, (Kızılelma’nın İzinde)
  • Tarih ve mitoloji ile bağlarını bir halde koparmış milletler şuurlarını kaybetmişlerdir, artık onlar toplumsal kalabalıklardır. (Türk Mitolojisi)
  • …tek padişah olursa devlet düzelir, iki olursa devlet yıkılır. (Türk Mitolojisi)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş