Eğitim

Türkiye, İslam ve Sekülarizm – Şerif Mardin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türkiye, İslam ve Sekülarizm – Şerif Mardin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türkiye, İslam ve Sekülarizm kimin eseri? Türkiye, İslam ve Sekülarizm kitabının yazarı kimdir? Türkiye, İslam ve Sekülarizm konusu ve anafikri nedir? Türkiye, İslam ve Sekülarizm kitabı ne konu alıyor? Türkiye, İslam ve Sekülarizm PDF indirme linki var mı? Türkiye, İslam ve Sekülarizm kitabının yazarı Şerif Mardin kimdir? İşte Türkiye, İslam ve Sekülarizm kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Şerif Mardin

Çevirmen: Murat Bozluolcay

Çevirmen: Elçin Gen

Yayın Evi: İletişim Yayınları

İSBN: 9789750509452

Sayfa Sayısı: 288


Türkiye, İslam ve Sekülarizm Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Dinin toplumsal hayatta oynadığı rol, dinî kurumların Cumhuriyet sürecinin modernleşme perspektifiyle yaşamış olduğu gerilimli ilişki, toplumbilimleri açısından çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Şerif Mardin’in bu kitapta bir araya getirilen yazıları, 19. yüzyıldaki siyasal tartışmalardan AKP’ye uzanan gerilim hatlarının siyasal düşüncede ve politika sahnesinde iyi mi bir rol oynadığını inceliyor.

Türkiye’de fikir zamanı, din ve politika sosyolojisine yapmış olduğu mühim katkılar sebebiyle fikir hayatımızın önde gelen isimlerinden önde gelen Şerif Mardin, toplumumuzda yüz yılı aşkın bir süredir gündemde kalan din, modernleşme, Batılılaşma benzer biçimde olguları hem resmî yorumun hem de yerleşik muhalif söylemlerin haricinde kalmış olarak, toplumsal zemin ve arka planlarıyla beraber inceler. Mardin’in pozitivist Batı düşüncesinin Türkiye’de egemen görüşle birleşerek biçimlendirdiği “kabul edilmiş” eğilim ve yönteme kapılmayışı, toplumsal değişiklik dinamiklerini genelgeçer kalıplara sokmayışı, resmî ideoloji ve Kemalist söylemin etkilerinden uzak kalışı, onu “Cumhuriyet aydınları”nın mühim bir kesiminden kalınca çizgilerle ayırır ve tüm eserlerini toplumbilim dünyamızda ayrıcalıklı bir yere koymayı gerektirir.


Türkiye, İslam ve Sekülarizm Alıntıları – Sözleri

  • Cahil insanoğlu devletin ve yurtseverliğin ne işe yaradığını da bilmezler.
  • Atatürk’ün reformları ve onun bir cumhuriyet kurmuş olması, 1950’lerin taşralı siyasetçileri için fikirlerini dillendirebildikleri bir platform sunmuştur.
    Atatürk’ün iktidarda olduğu ve ölümünü izleyen yıllarda demokratik süreç ilkesel olarak meşrulaştırdığı için bu platformun Ortadoğu’da bir eşi yoktu.
    1950’lerde güçlenen bu taşralı siyasetçiler, kültürel birikimlerinde Müslüman değerlerinin yanında bilincinde olmadan bu kemalist mirası da taşımışlardır.
  • 19. yüzyılda Osmanlı’da ve Kafkaslar’da gizli saklı şebekeler örgütleyen Nakşibendiler, Cumhuriyet döneminde de faaliyetlerine devam ettiler.
    Şeyh Mehmet Zahid Kotku (1897-1980) benzer biçimde, yeni ve çağıl bir bakışla teknolojiyi benimseyen ve faaliyetleriyle İslami yayınları, endüstri ve tecim girişimlerini teşvik eden Nakşibendi lideri ortaya çıktı.
    Milli Nizam Partisi (1970) benzer biçimde İslamcı siyasal partilerin tohumları bu çerçevede atıldı. İslamcı yaklaşımdaki bu yeni gelişmeler, daha o zamandan, hiçbir süre çözülmeyecek bazı iç çelişkilerle malüldü.
  • Dinin toplumsal hayatta oynadığı rol, dini kurumların Cumhuriyet sürecinin modernleşme perspektifiyle yaşamış olduğu gerilimli ilişki, cemiyet bilimleri açısından çeşitli tartışmalara yol açmıştır.
    Şerif Mardin bu kitapta,
    19.yüzyıldaki siyasal tartışmalardan AKP ‘ye uzanan gerilim hatlarının siyasal düşüncede ve politika sahnesinde iyi mi bir rol oynadığını inceliyor.
  • Yarı-okumuş insanların sayısının çoğalması ile beraber din anlayışının sofustikasyonunu kaybetmesi, tüm ülkelerin dini müesseselerinde görülen gelişmelerden bir tanesi.
  • İslam ve milliyetçilik arasındaki çizgi, muğlak olsa da cumhuriyetçi milliyetçi gelenekte yetişen yeni nesil için cazip hale geldi. İslam’ın “ses”i değişiyordu.
    1910 ve 2000 yılları aralığında Nakşibendiler giderek yeni operasyonel kodlarını öğrendiler ve kendilerininkini değiştirdiler.
  • Sadece bizlere benzeyen ve bununla birlikte bizlerden değişik olan ve benzerliğin yakını ve ötekiliğin uzağında bizimle var olabilen biri, gerçek ötekiliğin var bulunduğunu temellendirebilir.
  • 1980 sonrası Türkiye’de karşı karşıya olduğumuz şey, siyasetçilerin dini “alet etmeleri” nden öte, bahsettiğim türden bir toplumsallığın oluşturulma adımlarıdır.
    Günümüz Türkiye’sinde, meşruiyet kazanmış bir oldukça cumhuriyetçi kurumun mirası ve onun toplumsal yapısının devamlılığı, ister istemez dinin genel olarak sekülerleşmesiyle neticelenmiştir.
  • 1980’lerdeki siyasetçiilerin dini siyasete alet etmiş olduğu fikri, dolayısıyla, değiştirilmelidir. Her şeyden ilkin 1983 genel seçimlerinden önceki seneler, ordunun dini akımlara sıkı denetim uyguladığı dönemdir.
    Ama daha önemlisi, 1980 sonrası Türkiye’nin siyasetçileri, sesini duyuran seçmenin gerçek isteklerini karşılamak için sadece bir nebze yol katedebilmiştir.
  • Kemalist seküler kültür, bir tek Batı’yı örnek örnek almaları icap ettiğini söyleyen buyruklardan oluştuğu için Türk kültürünün taşımış olduğu bu birikimin içini boşaltmıştır.
    Kemalizm, yaygın olan İslami üslubun yerine koyulabilecek hiçbir şey önermedi; varolan mekan-süre yapılanmasının ne kadar derinlere kök salmış bulunduğunu bilemedi; ve kitlelere sunabileceği, her gün olanın stratejilerini geliştiremedi.


Türkiye, İslam ve Sekülarizm İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Şerif Mardin’in Türkiye modernleşmesini İslam ve Sekülarizm üstünden ele almış olduğu makalelerinden ve röportajlarından derlenmiş bir yaratı. Konuya ilgili olanlar için yararlı olacağını düşünüyorum (Selim İspirlioğlu)

Selam hepimiz!
Geçen gün bir ileti aldım. Niye Merhaba Herkes ile başlıyorum diye. Hiç düşünmediğim ve hiçbir anlam yüklemediğim bu kalıp aniden bana ulvi bir şey gözüktü ahahaah. Bilmiyorum hakikaten. Merhaba, Farsça kökenli olup benden zarar gelmez anlamına gelir aslına bakarsak. Ben de Merhaba diye başlamayı cidden severim. Artık birazcık değişim yapalım madem. Halkımız bunu istiyorsa!
Bugün yazmaktan kaçtığım bu incelemeden daha da kaçmak için çıktım yürüdüm, sigara üzerine sigara içtim ve kek yaptım. Evet, kek ahahah. Ama telefonda konuşuyordum o esnada ve süt koymayı unutmuşum. Kurabiye benzer biçimde oldu, süper oldu ve artık kekleri sütsüz yapacağım.
Niye kaçtın yazmaktan derseniz de açıkçası hem ne yazacağımı bilemediğim hem de haddim olmadığını düşündüğüm içim. Kitabın son 40 sayfası kaynakça. Müthiş bir emek verme. Müthiş çıkarımlar ve müthiş ifadeler var (bu yazıda bol miktarda müthiş kelimesi geçecek). Sosyal bilimcilere de mükemmel yollar göstermiş. Haliyle birazcık çekindim fakat ben aslına bakarsanız kitap incelemelerini söyleşi benzer biçimde konuşma tarzında yazdığım için birazcık cesaret gelmedi değil.
Ben daha evvel Şerif Mardin’in Jön Türler’ini okumaya başlamıştım fakat yarıda bıraktım. Neden bilmiyorum okuyamamıştım. 2 gün evvel de bu kitabı dur bi bakayım diye gecenin köründe elime alıp ertesi sabahleyin bitirmiştim bile. Kitabın ilk baskısı 2011 olduğundan birazcık üzüldüm. Yakın süre siyasal ve cemaat liderlerinin öykülerine de yer verdiği için 1 yıl evvel çıksa neler derdi diye düşünmeden edemiyorum fakat tahmin de ediyorum ahahaha.
Kitaba gelirsek söylediğim benzer biçimde 40 sayfa kaynakça olduğundan her açıdan mevzuyu objektif şekilde anlatmış. Osmanlı döneminden bugüne dek İslam ve Sekülarizm kavramlarını işliyor. Hatta Türk-Osmanlı ayrımı da oldukça iyi yapmış. Bizim için kutsala dönmüş bir çok şeyin geldiği süreci ve anlamalarını görünce şok olacaksınız hakikaten. Modernleşmeden de bahsedilen kitapta hakikaten dönemler iyi çözümleme edilmiş bana gore. Tabii kendisi de o devrin yazılı ve sözlü dilinin bilinmediğinden dönem çalışmalarının azlığından ve belli disiplinlerin elinde kalmış olduğu ve yüzeysel incelenmiş olduğu daha doğrusu yazıldığını söylüyor. Bu azca kaynak da bugüne getirilen her sebebi bir çok açıdan anlamayı zorlaştırıyor.
İslam’ı daha iyi idrak etmek adına onu ‘üslup’ olarak görmemiz icap ettiğini söylüyor. Üslup söylediği de dünyadan aldığımız ikazları bir sisteme gore sınıflandırmamıza yarayan bazı kavramsal vasıtalardır diyor. Yani din toplumsal strateji olarak da kendini var eder. İslam Türk Müslümanlara takip edecekleri kurallar sunmuş ve Türkler de bunu kabul etmişlerdir. Burada Kemalist seküler kültürün batıya dönmemiz gerektiği benzer biçimde bir mottosu bu benimseyişin dışındadır. Mardin, Kemalizm İslami üslubun yerine ne konacağını öneremedi ve ne kadar köklere indiğini bilemedi diyor.
Yine bu dönem İslami canlanmayı meydana getirecek ulemanın olmaması çıkan yasalarla, halktan birilerinin bu işe soyulmasına ve her mahallenin ayrı bir İslam’ı olması sorununu doğurdu. Bu da İslam’ın bu cemiyet için ne anlama geldiğini açıklamayı bir aşama daha zorlaştırdı.
Bildiğimizin daha doğrusu medyada gördüğümüz 🙂 tarihin aksine, Osmanlı’da da devlet, İslam’ın evrensel koruyuculuğunu üstlenmiş fakat İslam’ın başını çekmiş olduğu kolektif hareketlere de şüpheyle bakmıştır. Burada kilit isim Namık Kemal’dir.
Türkiye Cumhuriyeti İslam’ın devlet denetimi altındaki sürekliliğini almıştır. Ne yazdık ki günümüzün İslamcıları da Laikleri de Osmanlı siyasal ve askeri tarihini dizgesel olarak yanlış anlayan konumlar almış bulunuyorlar. Laikler Osmanlı’nın tek temel öğretisinin İslam bulunduğunu düşündükleri için ondan korkuyorlar. İslamcılar ise Osmanlı’nın tek temel öğretisinin İslam bulunduğunu düşündükleri için günümüz Türkiye’sinde İslam’ın tesirini baskınlaştırmaya çalışıyorlar.
Her şey aslına bakarsak önceki paragrafta saklı. Tarihi bilmemek bunda başat rol oynuyor. Ama şerif Mardin’e gore bu da gençlerin suçu değil. Cumhuriyetin ilk periyodunu kimse çalışmak istemiyor şu sebeple kimse o zamanki dili bilmiyor. Niye tercih edilsin diyor.
Şimdi kitaptaki yazıların muhteviyatında özetlemek gerekirse bahsedersek de:
İlk makalede Osmanlı kamusal kimliğinin dönüşümünü ele alıyor. O dönem Avrupa’nın hakim dili ‘Vatan’ üstüne şekillendiği için Osmanlı da bu yoldan gidiyor. En somut görünümü de dilde sadeleşme ile görülüyor. Mardin’e gore Osmanlı’da yeni kamu inşası esas olarak Tanzimat Fermanıyla başlıyor.
İkinci yazı jön Türkler ve bilincinde olarak olmayarak sebep oldukları yenilikler ve mecburi değişimler ele alınıyor. Bu makaleden sonrasında yarım bıraktığı kitaba en kısa zamanda tekrardan başlamaya karar verdim. Jön Türklerin bu devrimci şuuru oldukça kere yine ediliyor. Mardin, Jön Türklerin ayaklanmasını da aslına bakarsak bir konuma ilişkin olmamalarından dolayı bulunduğunu düşünüyor. Bir ideoloji ya da sınıfa ilişkin olmama durumu benzer biçimde.
Üçüncü makalede 19-20.yy sekülerleşmesinde İslam’ı ele alıyor fakat bu sekülerleşmenin bir tek devlet politikası bazında bulunduğunu söylüyor. Halk içinde örtük olarak devam ettiğini söylüyor ve bu örtük yayılımın cemaatler ve tarikatlar kanadıyla yürüdüğünden bahsediyor. Yakın tarihte politika arenasında boy göstermiş siyasilerin bilhassa Nakişbendicilerle olan tutumlarını detaylı ele alan çalışmada, daima devlet düşmanı bir siyaset izlemeyen cemaatler görüyoruz. Ama siyasal tarihimizde de 1950’lerden itibaren doğrusu oldukça partili yaşam geçişle beraber siyasetin baş aktörü olan her kişinin bir cemaat liderinin tornasından geçmiş olduğu görülüyor. Cumhuriyetin kırlardan alıp devlet başkanı olma yetkisi verdiği kişiler, getirmiş olduğu İslam’ı Kemalizmle birleştirip yayıyor. Atatürk zamanından beri işlevini devam ettiren İmam Hatiplerin sayılarının süre içinde artması bunu en tipik örneğidir. Burada bahsetmiş olduğu bir öteki sekülerleşme ayağı da İslami modernleşmedir.
Diğer bir makalede Milliyetçilik ve İslam’ı inceldiğini görüyoruz. Bu mevzuda açıkçası detaylı bir izahat yazacak bir şey not etmemişim. 🙁
Eserin son 2 başlığı ise söyleşilerinden oluşmakta. Şerif Mardin’in anlaşılması adına okunulası röportajlardır.
Bu mevzuda toplumsal bilimlerde bana kalırsa yeterince konuşulmamakta. Bunun toplumsal ve siyasal pek oldukça sebebi olmakla beraber bir ihtimal problem olarak görülmemesi de görülebilir. O süre da problem nedir diye sormak gerekiyor.
Son olarak bir alıntıyla bitireceğim. Kesinlikle okunması ihtiyaç duyulan bir emek verme bulunduğunun da yine altını çizerek kaçıyorum.
AKP Türkiye’deki İslami toplumsal- siyasal hareketlerin potansiyelini bitirip tüketmemiştir. Ama gelecekte AKP’ye çıkacak herhangi bir İslami rakip , data, medya, teknoloji ve siyasete dayanan benzer yolları kullanmak mecburiyetinde kalacaktır.
Keyifli okumalar. (diana)

Şerif Mardin; Türkiye’de Tanzimat’tan sonrasında bilhassa Cumhuriyet’e geçiş ile beraber İslam’ın İslami yaşantının ve dindarlığın ülkemizdeki gelişimine siyasal perspektifleri de referans göstererek dikkat çekmeye çalışmış. Objektif bir görüş açısı ile ülkemizdeki dindarlığın seyrini işlediği yazıları dikkatlice irdelemeye kıymet. (Feyzullah TURAN)


Türkiye, İslam ve Sekülarizm PDF indirme linki var mı?


Şerif Mardin – Türkiye, İslam ve Sekülarizm kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Türkiye, İslam ve Sekülarizm PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Şerif Mardin Kimdir?

1927 senesinde İstanbul’da dünyaya geldi. Galatasaray Lisesi’nde başladığı orta öğrenimini ABD’de tamamladı. Kökleri Hz. Muhammed (S.A.V)’in torunu Hz. Hüseyin’e kadar gittiği iddia edilen Mardinizade ailesine mensuptur ve baba tarafınca Betül Mardin ve Arif Mardin’in kuzenidir.

Stanford Üniversitesi Siyasal Bilimler Kısmı mezuniyetinin arkasından lisansüstü eğitimini Johns Hopkins Üniversitesi’nde yapmış oldu. Doktorasını Stanford Üniversitesi’nde Hoover Institute’de “The young Ottoman movement: a study in the evolution of Turkish political thought in the nineteenth century” başlıklı tezle savundu. Aynı tezin genişletilmiş halini 1962 senesinde Princeton University Press’ten “The Genesis of The Young Ottoman Thought” adıyla bastırdı. Bu mevzu üstündeki çalışmalarını 1964 senesinde çıkan öteki eseri “Jön Türklerin Siyasi Fikirleri: 1895-1908” (Türkiye İş Bankası Yayınları) ile taçlandırdı. Bu iki emek verme sonraki emek verme alanını belirleme etti ve Türk Modernleşmesi problematiğini genişletecek detaylı yazı emek harcamaları ile devam etti. 1954-1966 yılları aralığında devrin mühim dergisi olan Forum’da yazarlık yapmış oldu.

Ankara Üniversitesi’nde 13 yıl hocalık yaptıktan sonrasında Boğaziçi Üniversitesi’nde İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nin kurucu Dekanlığını ve Sosyoloji Kısmı Başkanlığı yapmış oldu (1973). Daha sonrasında ortalama 13 yıl Washington’daki American University’de İslam Araştırmaları Merkezi Başkanlığını yürüttü. Sonra Türkiye’ye Sabancı Üniversitesi’ne Tanzimat Süreci Türk Düşüncesi hakkında çalışmalarını geliştirecek bir programın başına döndü. 2011 senesinde Emeritus statüsü verilmiş, hâlen aynı fakültede iş yapmaktadır. İnsan, tarih, sosyoloji, popüler kültür mevzularında her Pazar gösterilen Gerçek Orada Bir Yerde adlı söyleşi programında, Oğuz Haksever’in yönetiminde Gündüz Vassaf ve Murat Belge ile beraber yer aldı.


Şerif Mardin Kitapları – Eserleri

  • Din ve İdeoloji
  • Türk Modernleşmesi
  • İdeoloji
  • Türkiye’de Toplum ve Siyaset
  • Jön Türklerin Siyasi Fikirleri
  • Türkiye’de Din Ve Siyaset
  • Bediüzzaman Said Nursi Olayı
  • Türkiye, İslam ve Sekülarizm
  • Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu
  • Siyasal ve Sosyal Bilimler
  • Avrupa’da Etik, Din ve Laiklik


Şerif Mardin Alıntıları – Sözleri

  • İslâmiyet, esas itibariyle mevcut olan bir şehirsel yapının üstüne kurulmuş bir yapıdır, fakat bu şehirsel yapı gelişmemiş olduğundan dinin birleştirici görevi burada her zamankinden güçlü olmuştur. (Din ve İdeoloji)
  • Bize ârız olan bu kepazelik nedir, bizi bu iktidarsızlığa sevk eden nedir, bu uyuşukluk nedir, bu kadınsı hal nedir? Bizler vergilerimizi öder ve sonrasında da aptal aptal bakmaktan başka birşey yapmazken, yaratılış bakımından bizlerden daha parlak zeka olmayan Frenklerin, devlet harcamaları mevzusunda hükümetlerini hesaba çekmeyi lüzumlu görmeleri nedendir? (Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu)
  • “Biz düşünmüyoruz… gerçekten düşünmüyoruz, düşündüğümüzü sanıyoruz, düşündüğümüzü düşünüyoruz…” (Jön Türklerin Siyasi Fikirleri)
  • Komünizm Rusya’nın teşkilatlandırdığı bir hareket haline ulaştıktan sonra, komünizmin bir tüm olarak “insanlığa” eskiden beri “insanlık” mefhumuna karşı duyulan husumetin yeni bir biçim almasını mümkün kıldı.
    Bu andan itibaren “insanlık” tan bahsedenlere “solcu” ve “vatan haini” demek imkanı belirdi.
    Türkiye’de bir aydınının kabul edilebilmesi için yukarıda saydığımız iki ana fikirden, laiklikten yada “insanlığa yönelmişlik” ten asla olmasa bir tanesini kati bir halde reddetmesi gerekir. (Siyasal ve Sosyal Bilimler)
  • Türklerin ataları esas itibariyle “pek azca bir şey”le sağlanan “çoban yaşamı” yaşamışlardı.
    Bundan dolayı da “müstakar siyasal varlıklar” kuramamışlardı.
    Bu benzer biçimde bir toplumsal yapının bir öteki sonucu “iyelik” fikrinin oluşmamış olmasıydı. (Jön Türklerin Siyasi Fikirleri)
  • Freud’un şahsiyet evrimi teorisi, bilinmiş olduğu benzer biçimde üç şahsiyet katının teşekkülünü öngörür. Bunlardan birincisi “id”, şekillenmemiş arzular katı, şahsiyetin alt katında yatar, teme­lini teşkil eder. Şahsiyetin ikinci katı kişinin bir şahıs olduğu­nun farkına varmasıdır. Buna ego katı diyoruz. Nihayet, ki­şinin çevresinden almış olduğu telkinlerle cemiyet normlarını kabul eder hale gelmesi, “vicdan”ın belirmesi, süper-ego’nun te­şekkülü olarak tanımlanır. (Din ve İdeoloji)
  • Türkiye’deki en mühim problem, karşılıklı etkileşimin reddi üstüne kuruludur, şu sebeple çoğulculuk cephe halinde yaşanabilir, fakat mühim olan burada birleştirici bir ilke olabilecek midir, sorusuna geliyorum. Karşılıklı etkileşim başlayabilecek midir, kastvari bölünmenin üstesinden gelinebilecek midir? (Avrupa’da Etik, Din ve Laiklik)
  • Ey hakkaniyet isteyenler! Eğer sümüklü böcekler benzer biçimde başınızı sallamaya devam ederseniz, müstebitler sesinizi yükseltmenize asla izin vermeyeceklerdir.
    Siz kölelersiniz… (Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu)
  • Osmanlı İmparatorluğu’nda ezilen ahali içinde yalnız Hristiyan ahaliye ehemmiyet vermek büyük devletlerin temel hatasıydı. Öte taraftan Padişah da Arap vatandaşları darıltmamak için onlara hususi ayrıcalıklar veriyordu. Bu siyaset da doğru değildi. (Jön Türklerin Siyasi Fikirleri)
  • 1890’ların genç reformcular kuşağı tabiatın ve toplumun genel yasaları karşısında insanı ikinci konuma koyan bir cemiyet ilişkiler anlayışını benimsedi. (Bediüzzaman Said Nursi Olayı)
  • Sadece bizlere benzeyen ve bununla birlikte bizlerden değişik olan ve benzerliğin yakını ve ötekiliğin uzağında bizimle var olabilen biri, gerçek ötekiliğin var bulunduğunu temellendirebilir. (Türkiye, İslam ve Sekülarizm)
  • ..birisi mevcut düzeni beğenmemeye başlarsa o süre o kısır döngünün içinden çıkmak imkanı belirmiş olur. (İdeoloji)
  • Bilindiği benzer biçimde, İmam Gazzali’nin meşhur “Filozofların Tutarsızlığı” (Tehâfutu’l-Felâsife) isminde eseriyle İslam dünyasında felsefi düşünceyi yıktığı ve bundan dolayı hem İslam düşüncesinin hem de buna bağlı olarak İslam dünyasının gerilediği görüşü yaygındır. Gerçekte ise İmam Gazzali, İslam dünyasında Ortaçağ düşüncesinin doğrusu Aristoteles felsefesinin ve buna bağlı olarak bilimin tüm disiplinlerini değil, bir tek Metafizik disiplinini reddetmeye çalışmış ve bunda da başarıya ulaşmış olmuştur. Buna karşılık Gazzali, bu düĢüncenin diğeri disiplinlerini Müslümanlıkla ve bilhassa de Sünni fikir ile bağdaştırmakla kalmamış, “mantık bilmeyenin ilmine saygınlık yoktur,” diyerek Aristoteles mantığını, tüm bilimlerin ve bununla birlikte dini bilimlerin de temeli haline getirmiştir. Böylece Aristoteles düşüncesinin -ki bu, Ortaçağ’da dünyanın her tarafında egemen olan bilim ve felsefe demekti. Metafizik haricinde kalan disiplinleri bununla birlikte dini düşüncenin tartışılmaz dayanakları haline gelmişti. (Avrupa’da Etik, Din ve Laiklik)
  • Erich Fromm’ a gore çağıl diktatörlüklerin çıkmasında en önemli amillerden biri , eskiden beri otorite mefhumu üstünde kurulmuş bir cemiyetten sıyrılan çağıl insanoğlunun sorumluluk yükünün artığı ve bu külfeti üzerine almayı reddettiğidir. (Siyasal ve Sosyal Bilimler)
  • Tüm insanoğlu insanlıkta ve insan olmakta eşittirler, asla kimse başkaları üstünde üstünlüğe yada değere haiz değildir ve hepimiz kendi yaşamını ve yaşam koşullarını düzenleme hakkına haizdir. (Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu)
  • Cahil insanoğlu devletin ve yurtseverliğin ne işe yaradığını da bilmezler. (Türkiye, İslam ve Sekülarizm)
  • Gerçekten de Kemalist devrim, birçok tarzda gerçekleştirilebilirdi. Yani bu devrim, eşrafın karşısına etkin bir halde çıkan bir devrimsel örgütlenimle; ve/ya da alt sınıflara gerçek hizmetler götürerek; ve/ya da çevresel kitleler üstünde odaklaşan bir ideolojiyle gerçekleştirilebilirdi. Oysa gerçekte, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, devletin güçlendirilmesini ilk amaç olarak benimsediler ve eşrafa bağımlı kalmayı gerektirse bile bundan vazgeçmediler. (Türkiye’de Toplum ve Siyaset)
  • Dinin toplumsal hayatta oynadığı rol, dini kurumların Cumhuriyet sürecinin modernleşme perspektifiyle yaşamış olduğu gerilimli ilişki, cemiyet bilimleri açısından çeşitli tartışmalara yol açmıştır.
    Şerif Mardin bu kitapta,
    19.yüzyıldaki siyasal tartışmalardan AKP ‘ye uzanan gerilim hatlarının siyasal düşüncede ve politika sahnesinde iyi mi bir rol oynadığını inceliyor. (Türkiye, İslam ve Sekülarizm)
  • – … Kemalizm’de derin, bugünün cemiyet artışmalarına yönelmiş bir felsefe ve toplumsal kuramı arayanların bunu bulamamış olmalarıdır. Sözü edilen cemiyet itişlerinin bir dinî ve ideolojik çerçeveye girdiklerinde daha azca baskıcı olacaklarını asla sanmam fakat bu durumda günümüzün anlam ifade etmeyen şiddetinin azalmış olacağı oldukça muhtemeldir. Dinî arayışların günümüzde politika düzeyinde bile görünmelerine erişince bu gelişimleri yukarıda sayılan toplumsal fonksiyon boşlukları açısından olağan saymak gerekir. Şu sebeple “Tabiat, boşluktan nefret eder!” (Türkiye’de Din Ve Siyaset)
  • Bir şahıs kendi çıkarlarını korumak için çaba sarfetmek için fikirlerini hep “kendi tarafına yontarak” ortaya atabilir. Bu ilkel anlamda “ideolojik” bir düşüncedir. Diğer taraftan, bir kimse belirli bir grubun yada kültürün içinden dünya vakalarına bakmış olduğu için bu grubun yada kültürün duvarlarını aşamıyorsa -varsayımlarının ötesine geçemiyorsa- bu “dizgesel” bir ideolojidir. (İdeoloji)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş