Eğitim

Yer Açın! Yer Açın! – Harry Harrison Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yer Açın! Yer Açın! – Harry Harrison Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yer Açın! Yer Açın! kimin eseri? Yer Açın! Yer Açın! kitabının yazarı kimdir? Yer Açın! Yer Açın! konusu ve anafikri nedir? Yer Açın! Yer Açın! kitabı ne konu alıyor? Yer Açın! Yer Açın! PDF indirme linki var mı? Yer Açın! Yer Açın! kitabının yazarı Harry Harrison kimdir? İşte Yer Açın! Yer Açın! kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Harry Harrison

Çevirmen: İrma Dolanoğlu

Orijinal Adı: Make Room! Make Room!

Yayın Evi: Metis Yayıncılık

İSBN: 9789753421195

Sayfa Sayısı: 220


Yer Açın! Yer Açın! Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“1999’dan 2000’e geçmemize yalnızca haftalar var. Yalnızca New York’ta 35 milyon insan yaşıyor. Su yok. Petrol yok. Yiyecek yok. Barınak yok. Umut yok… Sokak savaşlarının, yağmaların ve örgütlü suçun kol gezdirilmiş olduğu metropolde bir polis memuru hem bir cinayeti çözmeye, hem de aşkını korumaya çalışıyor…

“…yiyeceği kendilerine saklıyorlar – asla zayıf bir polis gördünüz mü? Ya politikacılar, bizim yiyeceğimizi yiyorlar, biz açlıktan ölmüşüz umurlarında mı!” Ardı arkası kesilmeyen ses halkı giderek ayaklanmaya sürüklüyordu. Bir çok yaşlılar olmak suretiyle bir sürü insan yere düşmüş, çiğnenmişti. Andy el çantasını açtı ve gaz bombalarından birini çıkardı. Pimleri çekildikten sonrasında üç saniye içinde patlayıp gaz yayacak şekilde ayarlanmışlardı. Andy bombayı yere yaklaştırdı, pimi çekti ve doğruca hoparlörlü insanın üzerine doğru fırlattı. Yeşil teneke havada bir yay çizdi ve insanın tarafındaki insanların arasına düştü, fakat patlamadı.”

Harrison kitabının gerekçesini şöyleki açıklıyor:

“Aralık 1959’da Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Dwight D. Eisenhower şöyleki dedi: “Bu hükümetin programında… ben burada olduğum sürece… doğum denetim problemiyle ilgili politik bir öğreti bulunmayacaktır. Bu bizim işimiz değildir.” O zamandan bu yana hiçbir Amerikan hükümetinin de işi olmadı.

1950’de Amerika Birleşik Devletleri –dünya nüfusunun yalnız %9’una haiz olmasına rağmen– dünyadaki hammaddelerin %50’sini tüketmekteydi. Bu yüzde giderek artmaktadır ve on beş yıl içinde, şu anki gelişme hızıyla, Amerika Birleşik Devletleri yeryüzündeki maddelerden çıkan senelik ürünlerin %33’ünden fazlasını tüketiyor olacaktır. Nüfusumuz aynı hızla artmaya devam ederse, bu ülke yüzyılın sonunda, şimdiki yaşam standartlarını koruyabilmek için gezegenimizin kaynaklarının %100’ünden fazlasına gerekseme duyacaktır. Bu matematiksel bir imkânsızlık – kaldı ki, o zamana kadar yeryüzünde ortalama 7 milyar insan olacak ve bu hammaddelerin bir kısmından –bir ihtimal– onlar da yararlanmak isteyecekler.

Bu durumda dünya neye benzeyecek?”


Yer Açın! Yer Açın! Alıntıları – Sözleri

  • “Bir zamanlar koskoca bir dünya vardı elimizde ama onu yedik, yaktık, bitirdik!”
  • “Hangi suç daha büyük-çocukların açlıktan veya hastalıktan ölmesine göz yummak mı, yoksa daha ilk baştan istenmeyenlerin hiç doğmamasını sağlamak mı?”
  • “Hayatın küçük lükslerinden yararlanmak istiyorsan, bedelini ödemeye hazır olman lazım.”
  • Boşu boşuna, her şey boşu boşunaydı.
  • “Bir anneden daha iyisin bana karşı.”
    “Olabilir ama sakın para istemeye kalkma, evlat.”
  • Dünya cehenneme gitmiş durumda. Onu oraya itmekten de tamamımız sorumluyuz.
  • “Dünya cehenneme gitmiş durumda -gitmekte değil- onu oraya itmekten de tamamımız sorumluyuz.”
  • Selam, yabancı.
  • “Dediğimi yapacaksın,” diye haykırdı hanım. “Bana itaat edeceksin. Bir çocuk annesine itaat etmek zorundadır.”
  • Dünya cehenneme gitmiş durumda -gitmekte değil- onu oraya itmekten de tamamımız sorumluyuz. 
  • “Bir zamanlar koskoca bir dünya vardı elimizde ama onu yedik, yaktık, bitirdik.”
  • Kurnaz Hollandalılar’ın saf Kızılderililer’den çaldırmış olduğu, sa­vaşçı ingilizler’in kanuna saygılı Hollandalılar’dan kaptığı, sonrasında da devrimci Amerikan bağımsızlıkçılarının artık barışçı olan Ingilizler’den zorla almış olduğu kent. Ağaçları seneler ilkin yakıl­dı, tepeleri dümdüz edildi, güzelim göllerinin suyu çekilip iç­leri doldurulunca berrak pınarları yeraltında tıkandı kaldı, buz benzer biçimde sularını doğruca lağımlara boşaltır oldu.
  • “Sona ermeli.” dedi acılı bir sesle. “Bu dünya bir bin yıl daha bu şekilde devam edebilir mi? BÖYLE?”
  • Sorun şu ki insanoğlu her türlü sıkıntıya, ölen bebeklere, otuz yaşlarında yaşlanmaya katlanırlar, yeter ki bu bu şekilde olagelmiş olsun. Bunu değiştirmeleri için çaba et, dedem için iyi olan benim için de iyidir diyerek sana karşı koyarlar. Ölüm döşeğinde bile. Sonra da ölür giderler.
  • “İnsanlar iyi mi yönetim ediyor bilmiyorum”


Yer Açın! Yer Açın! İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Hala “En Az 3 Çocuk” Demeye Devam Mı?: (Ön not: Bu kitabın da içinde yer almış olduğu eylül ayına ilişkin okumalarımı yorumladığım videomu seyretmek isterseniz şu bağlantıya tıklayabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=G4D9Cme4Avo)
İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinden okuduğum 61. kitap Harry Harrison’ın “Make Room! Make Room!” adıyla yazdığı, Türkçe’ye ise “Yer Açın! Yer Açın!” olarak çevrilen bu distopik eseri oldu.
Kitabın türünün distopya bulunduğunu daha incelemenin derhal başlangıcında belirtmişken, kitapta işlenen ana mevzunun ise dünyadaki nüfus artış problemi bulunduğunu peşinen söylemek isterim. Zira bu incelemede dünyadaki nüfus artış problemini – yazarın da değindiği noktalar üstünden – birazcık konuşmak isterim. Sizlerin de bu konudaki görüşlerini şimdiden merak ediyorum.
Ilk olarak şu paylaştığım linki yeni bir sekmede açın lütfen. (Link: https://www.worldometers.info/tr/) Zira ona araştırma süresince fazlaca ihtiyacımız olacak. Linke tıkladığınızda karşınıza çıkan verilerde ilk olarak dünya nüfusunun her geçen saniye iyi mi arttığına dikkat etmenizi isterim.
Kısaca özet geçmek gerekirse, her geçen gün dünyadan 1 şahıs göçüp giderken onun yerine 3 şahıs eklenmektedir.
Peki dünyadaki nüfus artışının negatif tesirleri nedir?
1- Kişi başına düşen ulusal gelirde azalma meydana gelir, tüketim artmasına karşın tutum azalır, insanların temel gereksinimlerini karşılamak zorlaşır. Dolayısıyla “pastadan payımıza düşen miktar” her geçen gün azalır.
Burada dikkat edilmesi ihtiyaç duyulan mühim bir öteki husus ise, dünyanın büyük çoğunluğu fakirleşirken, minik bir kısmı ise şaşırtıcı ve hayret verici bir halde zenginleşir. Böylece orta derslik neredeyse ortadan kalkar. Paylaştığım linkte “Besin” kısmına bakarsanız, her geçen saniye dünyadaki aç insan sayısının ve açlıktan ölen insan sayısının arttığını; bununla paralel bir halde ise, dünyadaki obez insan sayısının ve aşırı şişman insan sayısının da arttığını görmüş olacaksınız.
2- İnsan sayısının artması, yeni iş kolları ortaya çıkarır; sadece teknolojik gelişmeler neticesinde insana duyulan gerekseme azaldığından iş bulma imkanı zorlaşır. Bununla beraber, nüfusun artması sebebiyle gerekseme daha çok olacağından ihracat azalmaya, ithalat artmaya adım atar.
Paylaştığım linkteki “Kamu ve Ekonomiler” ile “Toplum ve Medya” bölümlerine bakarsanız artan üretimlerin pek de insan ürünü olmadığını görmüş olacaksınız.
3- Nüfusun artması konut sıkıntısını doğurur, gecekondulaşmayı artırır, sokaktaki insan sayısını artırır ve göçler meydana gelir.
İncelemenin derhal başlangıcında kitabın orijinal isminin “Make Room! Make Room!” bulunduğunu belirtmiştim. Her ne kadar “make” ve “room” kelimeleri beraber kullanıldığında “yer açmak” anlamına geliyor olsa da kelimeleri ayrı ayrı düşündüğümüzde “make” kelimesinin “yapmak” anlamına, “room” kelimesinin ise “oda” anlamına geldiğini belirtmeliyim… Göçlerden bahsetmişken, bugün Amerika’nın ve gelişmiş öteki ülkelerin en büyük problemlerinden birinin engellenemeyen göçler bulunduğunu da belirtmek gerekir. Bugün dünyada bazı ülkeler ise nedensiz ve anlam ifade etmeyen bir halde, nüfus artışına ve göç alımına teşvik kampanyaları yapmaktadır. O ülkelerden birinin Türkiye bulunduğunu söylememe gerek yok sanırım.
4- Çevre kirlilikleri artar, küresel ısınma artar, ormanlar azalır ve temiz ürüne ulaşmak imkansızlaşır.
Paylaştığım linkteki “Çevre” kısmına bakarsanız, hektar hektar yok olan orman alanlarını, erozyonun yok etmiş olduğu alanları, çölleşen toprak alanını ve endüstriyel zararı olan atıkların kaç ton bulunduğunu görmüş olacaksınız.
5- Tüm hizmetler durma noktasına gelir, eğitim ve sıhhat hizmetlerinde aksamalar meydana gelmeye adım atar ve salgın hastalıklar artar.
Paylaştığım linkteki “Sağlık” kısmına bakarsanız, insanların iyi mi her saniye daha fazlaca hastalandıklarını görmüş olacaksınız.
6- Ulusal gelirin büyük bir kısmı ülke nüfusuna harcanmak zorunda kalır ve bu da kalkınma hızının düşmesini etkisinde bırakır.
Nüfusu hızla artan Türkiye için bu madde geçerli değil sanırım. Zira halktan biri olarak ulusal gelirin büyük bir bölümünün bizlere harcandığını asla düşünmüyorum.
İşte kitapta da tam olarak bu şekilde bir dünya tasvir edilmiş. Nüfusun son aşama arttığı, insanların sefil bir hayata mahkum edilmiş olduğu,temel ihtiyaçların karşılanamaz hale geldiği, küresel ısınmanın had safhaya çıkmış olduğu, yalnız varlıklı/seçkin bir kesimin bolluk içinde yaşamış olduğu bir dünyadır kitaptaki. Tam anlamıyla bir distopya… Okurken birçok yerde ruhumun bunaldığını, nefesimin daraldığını hissettim…
Harry Harrison, bu eserini 1966’da kaleme almış ve kitapta 1999 yılının New York’unu hayal ederek öngörülerini aktarmış. Elbette kitabı Amerika ile ya da New York ile sınırı olan şekilde düşünmek son aşama yanlış bir hareket olur. Kitap bir gelecek tasviridir ve dünyanın geleceği tasvir edilmiştir. 1999 yılı yazarın tasvir etmiş olduğu benzer biçimde bir yıl olmadı fakat süratli bir halde yazarın gerçekçi distopyasına doğru sürüklendiğimizi vurgulamak isterim. Bu noktada bir informasyon daha vermek isterim: Yer Açın! Yer Açın! aşırı nüfus artışını mevzu edinen ilk yapıt olarak kabul edilmektedir. Bu yönüyle de oldukça değerlidir.
Kitabın ana kahramanı, bir polis olan Andy Rusch’tır. Devrin zenginlerinden önde gelen Mike O’Brien’ın bir hırsız tarafınca öldürülmesiyle Andy Rusch bu davaya atanır ve vakalar birbiri ardına akmaya adım atar. Fakat burada mühim olanın, olaylardan ziyade bir gelecek tasviri bulunduğunu yine belirtmeliyim.
Kitabın ek olarak “Green Soylent” adıyla 1973 senesinde, beyazperdeye uyarlanan bir versiyonu da var. Kitapla film içinde bağlantı var benzer biçimde görünse de yapıtların gelişme ve varılan sonuçlar bakımından birbirinden farklılıkları olduğundan filmin kitabı tam olarak yansıtmadığını söylemek lazım. Fakat filmin de kitap okunduktan sonrasında seyredilmesini tavsiye ederim.
Distopya, benim fazlaca sevdiğim bir tür ve okuduğum her yeni distopyada yazarların hayal güçlerine fanatik oluyorum. O kadar da fazla uzatmadan en sevdiğim distopyaların arasına giren bu eseri okumanızı tavsiye ederken her insana “En azca 3 çocuk!” tavsiyesinde de bulunarak, keyifli okumalar dilerim. (Semih Doğan)

Kıyamet Saati: Nuh’un Gemisine 5 Kala;: “Dünya cehenneme gitmiş durumda -gitmekte değil- onu oraya itmekten de tamamımız sorumluyuz.” gonderi/134716024
Günümüz çağının en büyük problemi denetim edilemez insan nüfusudur, bu nüfusun yarattığı en büyük sorunlardan birisi ise milyarlarca insanoğlunun bu dünyayı arsızca sömürmesi, doymamasıdır, kısacası sorumsuz bir tüketimdir. Bu tüketimin naturel yaşama tesiri büyüktür, Trump benzer biçimde dangalakların idrak etmek istemediği ya da anlamaktan imtina etmiş olduğu şey bunun çözülemeyecek seviyede ilerlemiş olması olabilir ya da hakkaten naturel yaşamın dünyayı sonsuza kadar besleyebileceği, bilim ve hızla gelişen teknolojinin yarattığı inorganik tüketim biçimlerinin de milyarlarca insana yeteceği düşüncesidir.
Bu kitabı okumadan ilkin, Asimov’un Vakıf Serisini okudum, normal olarak kitabı okurken düşünmediğim şeyleri “Yer Açın! Yer Açın!” kitabını okurken düşünmeye başladım. Vakıf’ın temel konusu olan Galaktik İmparatorluğun uzun solukta çökme ihtimali ve bu ihtimaller içinde çöküşün de ya onarılamaz hale geldiği için yavaşlatılmaya çalışılması, buna çalışırken de yeni bir dünyanın, yeni bir insanlığın var olmasının planlanmasıydı. Özetlemek gerekirse değindiğim bu mevzu normal olarak önemlidir, insanoğlunun anlam arayışını bir kenara bırakalım ve daha öncesinden Ay merakı son yıllarda Mars merakına dönüşmüş ve Mars’ta yaşam arayışı bilim dünyasının, bilhassa bu mevzuda başı çeken Elon Musk’ın devamlı gündemde kalmasını elde etmiştir ve sağlamaktadır. Musk’ın esin kaynaklarından birisi de Asimov’un Vakıf Serisi bulunduğunu söylemek isterim.
Kitap bizi şu açılış sayfasıyla karşılıyor;
“-kurnaz Hollandalılar’ın saf Kızılderililer’den çaldırmış olduğu, savaşçı İngilizler’in kanuna saygılı Hollandalılar’dan kaptığı, sonrasında da devrimci Amerikan bağımsızlıkçılarının artık barışçı olan İngilizler’den zorla almış olduğu kent. Ağaçları seneler ilkin yakıldı, tepeleri dümdüz edildi, güzelim göllerinin suyu çekilip içleri doldurulunca berrak pınarları yeraltında tıkandı kaldı, buz benzer biçimde sularını doğruca lağımlara boşaltır oldu. Kent, üstüne kurulduğu adadan dokunaçlar uzatarak bir büyükşehir haline geldi; beş kazasından dördü, bir adanın yarısını yüz elli kilometre süresince kaplayarak başka bir talibi içine aldı ve Hudson Nehri üstünden yayılarak Kuzey Amerika anakarasına ulaştı. Beşinci ve aslolan ilçe ise Manhattan: her tarafı suyla çevrili bir ilksel granit ve başkalaşmış kaya parçası; köprüler, tüneller, borular, kablolar ve vapurlardan oluşan ağının ortasında duran çelik ve taştan bir örümcek. Dışa doğru genişleyemeyen Manhattan yukarı doğru kıvrılmıştı, eski binaları yıkıp yerine yenilerini yapmak suretiyle kendi etiyle beslenerek, yükseğe, daha yükseğe tırmanıyor – fakat bu tırmanışın sonu yok, şu sebeple burayı dolduran insanların da sonu yok. Dışarıdan atak ediyorlar ve yerleşip bir aile kuruyorlar, onların evlatları da aile kuruyor, ta ki bu kent dünya tarihinde hiçbir şehrin görmediği kadar bir nüfusa haiz olana dek.
1999 yılının bu sıcak ağustos günü New York Şehri’nde otuz beş milyon insan yaşıyor – birkaç bin şahıs tamamlanmamış yada fazla.”
Bu kısmı okuduktan sonrasında, neyle karşılaşacağınızı üç aşağı, beş yukarı anlayabiliyorsunuz, kitabın İthaki Bilimkurgu Klasiklerinde olması, bu kitabın bilimkurgu öğesi taşıdığını düşünmenize niçin olabilir lakin, daha yeni 70. kitabı çıkan bu serideki birçok kitabın bilimkurguya değil, daha fazlaca distopya ve ütopya edebiyatına hizmet etmektedir, yazarların öncesinden ya da sonradan yazdığı bilimkurgu kitapları kendilerine referans olduğundan, Bilimkurgu olmayan bu biçim kitaplar da seriye dahil edilmektedir, bu kitapta bir “distopya” örneğidir, herhangi bir bilimkurgu öğesi taşımamaktadır.
Kitabın ilk 60 sayfası karakterlerin çeşitli mevzularla anlatılmasıyla geçiyor, belirli bir vakaya takılı kalmadan devam ediyor ve sonrasında merhaba, işte ben senin okumaya geldiğin kitabım diyor, daha yeni başlıyoruz, arkana yaslan, sana istediğini vereceğim diyor.
Kitabın en mühim karakterleri “Sol” ve “Andy” olmakla beraber “Shirly” ve “Peter” karakteri de oldukça farklılaştırıyor. Shirly bir kadının en boktan dünyada bile iyi mi hayatta kalabileceğini göstermesi yönünden eklenmiş olabilir, keza okurken düşündüğümüz bu oluyor. Peter ise alt karakterlerden biri olmasına karşın, yazarın ona verdiği azca bölüme karşın, sorgulama ve sorgulatma kısmını başarıyla yapıyor.
Dünyanın çökmekte bulunduğunu ve yaşanılan yoksulluğu, yaşam standardının düşüklüğünü, kalabalık nüfusun kontrole alınması icap ettiğini, sistemi, Amerikan siyasetini ve en önemlisi sorgulamayı yaparak okurun algısını açmaya çalışıyor. Kitabın anlatıldığı Amerika çökmüş vaziyette, su karneyle, elektrik devamlı kesiliyor, naturel yemekler bulunamıyor, alternatif gıdalar ile beslenmeye çalışılıyor, insanoğlu sokakta ölüyor, en önemlisi yaşlılara bayağı fazla saydırılıyor. Yaşlılar, pandemi sürecinin en ele avuca sığmaz, en kaide tanımaz insan türü olarak bizi şaşırtmıştı, unutmadınız değil mi? Benzer durum kitapta da anlatılıyor.
Pandemi demişken… Covid 19 Salgını ile beraber son 2 yılımız neredeyse oldukça değişik bir hal aldı, ölümler, yasaklar, karantinalar, siyasilerin acz içine düşmesi, 0,25 kuruşluk maskeleri bile dağıtamamış bir devlet, halkın devamlı yalan haberle kandırılması, virüsün nereden çıktığının belli olması bir kenara belli olsa dahi naturel mı, laboratuvar kanalıyla mı üretildiği, şu ana kadar bulunan aşıların neye yarayıp yaramadığı benzer biçimde bayağı fazla katmanı olan bir durumla yüzleştik.
2020 nalet bir yıldı ve 2021 büyük ümit olacaktı, en azından insanoğlu öyleki düşünüyordu, tıpkı bu kitapta 1999’dan 2000’e geçme evresi benzer biçimde. Günümüzde sel, zelzele, orman yangınları, salgınlar ve çeşitli vakalar naturel olarak dünyayı sarsmaya devam ediyor, onun haricinde ise ülke ayırmadan bakarsak mevzuya, yolsuzluklar, siyasetçilerin entrikaları, halktan informasyon saklamalar, insana verilmemiş ehemmiyet, eğitimin büyük oranda fena olması, insanoğlunun yaşam alanının iyiye değil kötüye gitmesi, doğaldan fazlaca suniye yönelmemiz, insanların tamamen tüketime yönelmesi ve bundan vazgeçmemesi, yozlaşmış insanların çoğalması, bilginin bilgisizlikten daha çok prim yapması, toplumsal medya, devletimizde bilhassa hanım cinayetleri, çocuk istismarcıları, gelirlerin uç noktalarda farklılaşması, açlık sınırındaki insanoğlu, iş bulamadığı için intihar edenler, tecavüze uğrayanlar, cinsel istismara uğrayanlar, dövülenler, hor görülenler, istenmeyenler, kutuplaşmalar ve niceleri bizi çöküşe götürmektedir.
Doğal yaşam her geçen gün daha fena bir hal alıyor, buzullar eriyor, hayvanların yaşam alanları daralıyor, yırtıcı yaşam denizde ve karada sınıra yaklaşıyor, hayvan türleri tükenmekle karşı karşıya geliyor lakin insan türü bir türlü tükenmiyor ve çoğalıyor, çoğalıyor ve çoğalıyor, sonsuz bir halde ürüyor insanoğlu, bunun sonucu ise dünya kaldıramayacağı bir nüfus sorunuyla karşı karşıya kalıyor.
Sığınmacı mevzusuna girelim mi, girmeyelim o mevzu değişik bir kitaba kalsın…
Kitap bir distopya örneği olarak karşımızda duruyor ve her devrin okunacak kitapları içinde olmayı hak ediyor, tıpkı “1984” benzer biçimde, “Cesur Yeni Dünya” Gibi, “451 Fahrenhayt”, “Biz” ve niceleri benzer biçimde.
Sol karakterinin sorgulamaları, bilhassa kitabın sonuna doğru daha da fazlalaşıyor ve okumayı daha kıymetli hale getiriyor, kitabın kendi içinde okuru yormadan aşk ve dedektifçilik öğelerini de barındırıyor olması anlatılanı tek düzelikten çıkarıyor, ek olarak; vakalar bir polisin bakış açısından de anlatıldığı için hem kanunu uygulayananın hem de üstünde uygulananın portresini çizebiliyoruz. Sonsuz mesai saatleri, devamlı baskı, polis 24 saat çalışır mottosu üstüne sıhhatli kalabilmenin ve kendisine vakit ayırabilmenin imkansızlığını gözler önüne seriyor. Bu şekilde bir ortamda ise 2-3 saat uyumak bile lüks sayılıyor.
İlk başta “ama dediğim”, 60’tan sonrasında fazlaca beğendiğim bir kitap oldu, ilk 60 sayfanın bu yorumunu da 7 kitaplık Vakıf Serisi bittikten sonrasında değişik bir yazarı okumaya başlamama veriyorum.
Mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum, tüketin tüketebildiğiniz sonrasında da tükenebildiğiniz kadar.
2006 Senesinde, İngiliz Independent gazetesinde şu rakamlar yayınlanmış;
* ABD nüfusu dünyanın yüzde 5’ini oluşturuyor. Ancak küresel enerji tüketiminin 23’ü, kağıt tüketiminin yüzde 28’i, et tüketiminin ise yüzde 15’i bu ülkede gerçekleşiyor.
* Bir ABD’li yılda bin 682 metreküp su tüketiyor. Dünya averajı ise bir şahıs için 633 metreküp.
* Bir ABD’li günde 2.5 kiloluk çöp üretiyor. 1 şahıs için dünya averajı 400 gram.
* Dünyadaki motorlu araçların yüzde 37’si ABD’de. 24 milyonu aşırı benzin tüketen cipler olmak suretiyle toplam 204 milyon otomobil var.
* Dünyada üretilen her 7 varil petrolün 1 varilini Amerikalı sürücüler harcıyor.
* ABD’de şahıs başına düşen enerji tüketimi 2001 rakamlarına bakılırsa 7 bin 921 kilo petrole eşit. Dünya averajı ise yalnız bin 631 kilo.
* Kişi başına düşen karbondiyoksit üretimi 19.8 ton. Dünya averajı 3.9 ton.
* ABD’liler yılda 58 milyar tane hamburger tüketiyor. Bu tüm dünyadaki hamburger tüketiminden fazla.
* 54 milyon obez bulunan ABD’de yılda 300 bin şahıs obeziteye bağlı nedenlerle yaşamını kaybediyor.
* 2004 rakamlarına bakılırsa ABD’de şahıs başına düşen senelik gelir 39 bin 710 dolar; dünya averajı ise 8 bin 540 dolar.
Bu rakamlar neyi konu alıyor derseniz, kitabın tam olarak anlatmak istediğini konu alıyor.
“Dünyada daha fazlasına yer yok, insan yığınlarının ağırlığı altında çatlayıp parçalanacak(…)” gonderi/134688227 (Murat Ç)

Dünya Yaşanılamaz Bir Yer Haline Geldiğinde: Yer Açın! Yer Açın!: “1999’dan 2000’e geçmemize yalnızca haftalar var. Yalnızca New York’ta 35 milyon insan yaşıyor. Su yok. Petrol yok. Yiyecek yok. Barınak yok. Umut yok…”
1925’te doğan Amerikalı yazar/Harry-Harrison, bilimkurgu türünün önde gelen yazarlarından biridir. 2012’de aramızdan ayrılan Harrison’ın kitap/paslanmaz-celik-sican–21582 adlı serisi toplamda 9 kitabından oluşmaktadır ve bilimkurgunun mühim serileri içinde yer alır. Çizgi roman çizerliği icra eden ve Amerikan bilimkurgu dergiciliğinde uzun seneler etken rol oynayan yazarın Türkiye’de şimdiye dek 3 kitabı yayımlandı.
Paslanmaz Çelik Fare serisinden 2 kitaba ek olarak Yer Açın! Yer Açın! da Metis Bilimkurgu dizisi kapsamında 1996’da yayımlandı. yazar/irma-dolanoglu-1 çevirisiyle basılan bu roman aradan geçen 25 yılda hemen hemen yeni bir baskı yapmış değil fakat İthaki Bilimkurgu Klasikleri dizisi içinde yayımlanması planlanıyor.
1966’da kaleme alınan ve sonrasında Nebula Ödülü kazanan bu kitapta Harrison, 1999 yılını düşleyerek oynatmış kalemini. Gelecekte geçtiğine bakılırsa bu kitap normal olarak bir bilimkurgu. Fakat Harrison öyküsüne bilimkurgusal öğeler katmaktan kaçınmış ve işin tamamen distopik boyutuna yönelmiş. Düşlediği distopik gerçekliği okuruna empoze etmek en birincil amacı ve kesinlikle bunu başarıyor.
“Bak, bugün berbat bir dünyada yaşıyoruz ve sıkıntılarımızın tek sebebi var. Çok fazla lanet olası insan.” –Sol.
Bir milenyumun bitip yerine bir ötekinin başlamış olacağı o efsaneleşmiş olma potansiyeline haiz vakit diliminde geçiyor öykümüz. Dünya nüfusu patlama yapmıştır, öykümüzün geçmiş olduğu New York da buna dahil. Nüfusun çokluğu ile su, petrol, yiyecek, barınak benzer biçimde kaynakların derhal hepsi tükenmenin eşiğine gelmiş ve dünya yaşanılamaz bir boyuta ulaşmıştır.
Yalnızca varlıklı insanların ihtiyaç duyulan tüm gereksinimlerini giderebildiği, kendilerine ilişkin evlerde yaşayabildiği, fakirlerin ise dışarılarda yatıp kalktığı, bir evi metrekare hesabı bölüp o şekilde yaşamış olduğu bir gelecektir bu. Yani içinde bulunduğumuz dünya düzeninin, böylesine bir ortamda dahi devam ettiğini, güçlünün her daim kuvvetli bulunduğunu vurguluyor Harrison. Bir anlamda kapitalizm eleştirisi yapıyor.
1999’un New York’unda hayatta kalma garantiniz bile yok. Her an bir yerlerden bir çekince kapınızı çalabilir. Evsiz kalabilir, su ve yiyeceğe erişiminiz engellenebilir, sinir kat sayısı yüksek olan bir topluluk tarafınca hunharca katledilebilirsiniz. Bu sebeple aslına bakarsan her gün ölen insanları cadde ve sokaklardan toplayan bir şirket bile bulunmakta. Aynı şirket, yiyeceğe de bir çözüm bulmuş durumda ve aslına bakarsan kitabın temel konusu da bu.
“Dünya cehenneme gitmiş durumda -gitmekte değil- onu oraya itmekten de hepimiz sorumluyuz.” –Sol.
Olay örgüsü aşk teması çevresinde şekilleniyor. Andy, bir polis memurudur ve derme çatma bir evde, Sol adlı yaşlı bir adam ile yaşamaktadır. Dünyanın hemen hemen dünya olduğu zamanları hatırlayan Sol, ara sıra o yıllardaki yaşantısından demeçler veriyor ve o özlenen yaşamı gözlerimizin önüne seriyor. Sol’un, Shirl ile olan konuşmaları bu açıdan fazlaca mühim bir yer ediniyor kitapta.
Andy Rusch, nüfus patlaması yaşanmış olan bir ortamda, New York’ta tertipli bir işe haiz olduğundan talihli bulunduğunu düşünüyordur lakin insanların yiyecek ve içecek bulmak adına saldırganlaştığı böylesi bir gelecekte devamlı fazla mesai yapmak zorundadır. Üstündeki kişiler tarafınca bir cinayeti çözmekle görevlendirilen Andy, asla hesapta yokken Shirl adlı bir hanıma aşık olacaktır. Hayat şartlarının kendisini negatif şeyler halletmeye zorladığı Shirl, güzel bir hanımdır ve aralarında bir aşk filizlenir.
Polisiyeyi de bünyesinde barındıran bir bilimkurgu Yer Açın! Yer Açın! Kitap hakkında fazlaca fazla bilgiye gerek yok, okuyarak burada bundan fazlasını ve Harrison’ın şaşırtıcı finalini deneyim edebilirsiniz.
“Herkesin kendine göre fikirleri var, onları kabul ettirip, başka herkesin canı cehenneme diyorlar. İnsan ırkının tarihi böyle. Bizi tepeye çıkaran bu oldu, şimdiyse raydan çıkarıyor.” –Sol.
Make Room! Make Room!, Nasıl Soylent Green Oldu?:
1973 senesinde, Richard Fleischer tarafınca beyazperdeye aktarılan bir de filmi bulunmakta kitabın. İsmi ise Soylent Green. Distopik bir geleceği iyi bir halde yansıtmış yönetmen fakat çekim hataları ve kopukluklar da yok değildi.
Kadrosunda Charlton Heston, Leigh Taylor-Young ve Edward G. Robinson isimlerini barındıran film, kitaba oranla birazcık değişik bir senaryo izliyor. Kitap 1999’da geçerken, film 2022 yılını kendine mevzu ediniyor. Kabataslak olarak kitabın kurgusunu işlediğini görüyor olsak da, bazı sahnelerde küçücük ayrılıklar, filmin içeriği kaleme alınırken değiştirildiğini gösteriyor.
1960 senesinde Ben-Hur filmindeki unutulmaz performansı ile Oscar Ödülü’nü kucaklayan Charlton Heston, Soylent Green’de de oyunculuk anlamında en öne çıkan isim. Zamanının en güzel hanımlarından önde gelen Leigh Taylor-Young’ın performansı da görülmeye kıymet. Eğer filmi izlerseniz, ne kadar güzel bulunduğunun farkına sizler de varabilirsiniz. Ama normal olarak ilk olarak kitabı okumak gerek.
“Bir zamanlar koskoca bir dünya vardı elimizde ama onu yedik, yaktık, bitirdik.” –Sol.
Not: Kitap kısa bir süre ilkin İthaki Yayınları tarafınca basıldı. Artık ulaşmak ve okumak fazlaca kolay. Distopik kurguları sevenlerin kaçırmaması ihtiyaç duyulan, oldukça mühim bir yapıt kitap/yer-acin-yer-acin–291725 .
Keyifli okumalar dilerim. (Bahri Doğukan Şahin)


Yer Açın! Yer Açın! PDF indirme linki var mı?


Harry Harrison – Yer Açın! Yer Açın! kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Yer Açın! Yer Açın! PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Harry Harrison Kimdir?

1925’te dünyaya geldi. Bilimkurgu ile tanışması, çizgi roman çizerliği yapmış olduğu 1950’li yılların başlarına rastlar. İlk öyküsü 1951’de yayımlandı. Devrin önde gelen bilimkurgu dergisi Astounding Science Fiction’da piyasaya çıkan ilk öyküsü, Stainless Steel Rat (Paslanmaz Çelik Fare) dizisinin ilk kitabını oluşturuyordu. 1961’de kitap olarak piyasaya çıkan Paslanmaz Çelik Fare ondan sonra piyasaya çıkan beş kitapla beraber bilimkurgu alanının en uzun ömürlü dizilerinden biri olmuştur.

1973’te Soylent Green (Soymer Yeşili) adıyla filme alınan Make Room! Make Room! (1966, Yer Açın! Yer Açın!) Harrison’ın bu dizi dışındaki önde gelen kitaplarından biridir. Diğer mühim kitapları içinde “Deathworld” (1960-68, Ölüm Dünyası) üçlemesi ve1980’lerde yazdığı “Eden” üçlemesi sayılabilir. Harrison bilimkurgu yazarlığının yanı sıra polisiye romanlar yazmış ve önde gelen bilimkurgu antologlarından biri olmuştur.

“Sosyolojik/ruhsal” temaların ağırlıklı olduğu 1960’lı ve 70’li yıllarda, 1930’ların ve 40’ların “uzay operası” geleneğini ironik bir üslupla sürdüren başlıca bilimkurgu yazarıdır.


Harry Harrison Kitapları – Eserleri

  • Yer Açın! Yer Açın!
  • Paslanmaz Çelik Fare
  • Paslanmaz Çelik Sıçanın İntikamı
  • The Ethical Engineer


Harry Harrison Alıntıları – Sözleri

  • “Çünkü fark edilmemekten daha iyi tek bir şey varsa, o da fark edildikten sonra sınıflandırılmaktır. Böylelikle size ait özellikler o sınıfa giren diğer kişilerinkiyle karışır ve en sonunda yok olur.” (Paslanmaz Çelik Fare)
  • Paslanmaz çelik bir fare olmak hem gurur hem de yalnızlık hissi veren bir şey. (Paslanmaz Çelik Fare)
  • “İnsanlar iyi mi yönetim ediyor bilmiyorum” (Yer Açın! Yer Açın!)
  • “Hangi suç daha büyük-çocukların açlıktan veya hastalıktan ölmesine göz yummak mı, yoksa daha ilk baştan istenmeyenlerin hiç doğmamasını sağlamak mı?” (Yer Açın! Yer Açın!)
  • Nakit, para, bunlar modası geçmiş şeyler­di. (Paslanmaz Çelik Sıçanın İntikamı)
  • “Artık açık havadaydım ve sirenlerin o harika sesini ilk kez duyabiliyordum. Çıkardıkları gürültüye bakılırsa şehirdeki polis teşkilatının yarısı buraya toplanmış olmalıydı. Bir sanatçı için alkış ne demekse bu da benim için o demekti.” (Paslanmaz Çelik Fare)
  • Teorik olarak biz varolamayız, ya da varolsak bile iş yapamayız, fakat yapıyoruz. (Paslanmaz Çelik Fare)
  • Dünya cehenneme gitmiş durumda -gitmekte değil- onu oraya itmekten de tamamımız sorumluyuz.  (Yer Açın! Yer Açın!)
  • “Bir anneden daha iyisin bana karşı.”
    “Olabilir ama sakın para istemeye kalkma, evlat.” (Yer Açın! Yer Açın!)
  • Şüphesiz bir bardak suda fırtına koparıyorlardı fakat fazlaca ileri uygarlığa ulaşmış dünyalarda bu hep böyledir. Suç öylesine azca rastlanan bir şeydir ki birkaç olay ile karşılaşsa polis ne yapacağını şaşırır kalır. Aslında onları da suçlayamam, trafik cezaları yazıp durmak adam akıllı bunaltıcı bir iş olmalı. Sanırım onların bu tekdüze hayatlarına birazcık coşku kattığım için bana teşekkür etmeliler. (Paslanmaz Çelik Fare)
  • “Bir zamanlar koskoca bir dünya vardı elimizde ama onu yedik, yaktık, bitirdik!” (Yer Açın! Yer Açın!)
  • İşi bitirmiş olmak güzeldi, neredeyse işi yapıyor olmak kadar. Hangisini daha fazlaca sevdiğime bir türlü karar verememişimdir. Sanırım ikisini de zamanında yapmak en uygunuydu. (Paslanmaz Çelik Fare)
  • ”Ama şu para meselesi. Bunu onayladığımı söyleyemeyeceğim. Hususi Birim ihtiyacın olan parayı sana verir.”
    ”Aynı para,” diye atladım. ”Hususi Birim parayı nereden buluyor? Gezegenlerdeki hükümetlerden. Peki hükümetler nereden buluyor? Vergilerden doğal. Ben de direkt bankadan aldım. Sigorta şirketi bankanın kaybını karşılar, sonrasında da o yılki gelirini düşük göstererek daha azca vergi öder. Sonuç senin söylediğinle tamamen aynı!” (Paslanmaz Çelik Fare)
  • Bizler toplumun tavan aralarında yaşayan sıçanlarız. (Paslanmaz Çelik Fare)
  • Bir noktadan sonrasında insanoğlunun ya toplumun çizdiği sınırların haricinde yaşamak ya da sıkıntıdan ölmek zorunda olduğu gerçeği suratınıza bir tokat benzer biçimde çarpıyor. (Paslanmaz Çelik Fare)
  • “Gizlilik bazen aşikâr olandadır.” (Paslanmaz Çelik Fare)
  • Selam, yabancı. (Yer Açın! Yer Açın!)
  • “Dediğimi yapacaksın,” diye haykırdı hanım. “Bana itaat edeceksin. Bir çocuk annesine itaat etmek zorundadır.” (Yer Açın! Yer Açın!)
  • “Sona ermeli.” dedi acılı bir sesle. “Bu dünya bir bin yıl daha bu şekilde devam edebilir mi? BÖYLE?” (Yer Açın! Yer Açın!)
  • Boşu boşuna, her şey boşu boşunaydı. (Yer Açın! Yer Açın!)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş