Sitare – Dilaver Cebeci Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Sitare – Dilaver Cebeci Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Sitare kimin eseri? Sitare kitabının yazarı kimdir? Sitare konusu ve anafikri nedir? Sitare kitabı ne konu alıyor? Sitare PDF indirme linki var mı? Sitare kitabının yazarı Dilaver Cebeci kimdir? İşte Sitare kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…
Kitap Künyesi
Yazar: Dilaver Cebeci
Yayın Evi: Ötüken Neşriyat
İSBN: 9789754372250
Sayfa Sayısı: 50
Sitare Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Sitâre… Dilâver Cebeci’nin bu unutulmaz şiiri için hep birşeyler söylemek gelmiştir içimden. Zira onu bir şiir şöleninde, kendi sesinden ilk kez dinlediğim vakit mest olmuş, şâir bir kalbin, gövde hücre hücre yaşlansa bile, hiçbir vakit yaşlanmayacağını bir kez daha tüm çarpıcılığı ile hissetmiştim. Maddenin değişik şekillerde hâkimiyetini kurduğu, pek fazlaca insanda görüntü bağımlılığı meydana getirmiş olduğu bir çağda, içine sığınan bir şâirin, Kandehar Dağları’nda yeşeren çiçeklerin kokusunu ruhumuza taşıdıktan sonrasında, bizi göklere, sitâreye götürmesi öylesine güzel ki! Ey okuyucu! Ey şiirin toplar damarı, candamarı! Sitâre’yi damla damla akıt kalbine. Akıt ki kalbin, beyaz bir güvercin benzer biçimde kanatlansın şiirin mavi göklerine. Senin de pırıl pırıl bir sitâren olsun karanlıkta ışıldayan! Senin de yaşlanmayan bir kalbin olsun. Cebeci’yi, sitâreyi ve seni tüm ruhumla selamlıyorum.
(Tanıtım Yazısından)
Sitare Alıntıları – Sözleri
- Durup durup tenha yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol daha çok işimiz var” diyorum.. - Onlar sevmeyi yan yana olmak sanıyorlar sitâre.’
- “…Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun benzer biçimde ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
…
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum.
Durup durup tenha yerlerde
“kuvvetli ol ey kalbim, kuvvetli ol
Daha fazlaca işimiz var” diyorum.” - nerden çıktın karşıma bu şekilde sitare
efsaneler dökülüyor gülüşlerinden
kirpiklerin yüreğime batıyor
telaşlı bir kalabalığın ortasında
oturmadan konuşuyoruz
nedim’in nigehban nergisleri benzer biçimde
üstümüzde tüm nazarlar
fazlaca utanıyorum sitaredün oturup hesap ettim
sen doğduğun vakit
ben bir askeri mektepte talebeymişim
sen bilmezsin sitare
burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tesbih
geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
her akşam dokuzda yat borusu çalardı
yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
bir derin uykuya atardım kendimi
siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
bende onu alır anamın düşlerine kaçardım
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlayamıyorum
seninle konuşurken sitare
aklıma yıldızlar dökülüyor
bir çaresiz zühre oluyorsun babil caddelerinde
ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
sema salkım salkım
zigguratlar tıklım tıklım
dönerek dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
kimi gün inatçı yosunlar benzer biçimde
kepez diplerine yapışan aklım
gözlerine baktığım vakit sitare
tüm çöllere ay doğuyor
yoldaş ediyorum kendime
imr’ül kays’ı antere’yi a’şa’yı
en kuytu vahaları dolaşıyorum
hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş sitare
çadırla su içinde bir cılga var
o cılgada narin ayak izlerin var
durgun suya düşüp kalmış gözlerin var
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlayamıyorum
kimi zaman sapsarı bir benizle geliyorsun
bitkin çizgileri alnında uykusuzluğun
biliyorum içinde bir sızı var
bıçak ağzı benzer biçimde ince bir sızı var
bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
züheyr’in suad’ı benzer biçimde keremsiz kılan
kuzeyden güneye
güneyden kuzeye
hey! gidip geliyorum bu çöllerde
kureyş’in heybetli ve inatçı develeri
asla aldırmadan benim esmer sevdama
geviş getiriyorlar ufuklara bakarak
ben kaçıp yesrib’e sığınıyorum
yesrib bahane bir kitaba sığınıyorum
dağda, ovada, badiyede okuduğum hep ‘elif’
elif diyorum sitare sineme elif çekiyorum
‘ah minel aşkı ve halatihi…’
fazlaca eski bir gerçektir bu biliyorum
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlayamıyorum
kurnaz bir yağmur altında birlikte yürüyoruz
ve ikimiz de ıslanıyoruz
ben ne yağmurlar gördüm sitare
ben kaç kere iliklerime kadar ıslandım
bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
ben, göğü hep kurşun bir kubbe benzer biçimde ağır
o şehirde sırılsıklam gezerdim
bölük bölük insanoğlu boşanırdı tapınaklardan
tapınaklar insanları safra benzer biçimde atardı
sonrasında hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
bigün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
gidip bir uygur çadırında göğü dinledim
kara bulutlar kükrerken bir kaşgar sabahında
oturup aprunçur tigin ile seni konuştuk
bakışlarımı sunuyorum tereddütsüz alıyorsun
gizli saklı bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
kaşı karam, gözü karam, saçı karam
umay benzer biçimde yumuşak huylum
nerden çıktın karşıma bu şekilde
sesin ılık bir bahar güneşi benzer biçimde
ığıl ığıl akıyor içime
asya’nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
yığılıp kalmışım bu anadolu toprağına sitare
adamakıllı yorulmuşum
ellerin bu şekilde olmamalıydı
ellerine acıyorum
ve kimbilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
durup durup tenha yerlerde
kuvvetli ol ey kalbim kuvvetli ol
daha fazlaca işimiz var diyorum
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlayamıyorum
Sitare İncelemesi – Kişisel Yorumlar
“Ah minel aşk-ı ve halatihi..”: ‘aklıma yıldızlar dökülüyor’
‘gözlerin mi daha sıcak gülüyor yoksa dudakların mı’
‘tüm çöllere ay doğuyor’
‘sesin ılık bir bahar güneşi’
Şiir anlatılmaz, okunup hissedilir sadece en fazlaca malum aşk şiirlerinden olmadığı kanısına kapıldığım “Sitare” şiirini bir ihtimal ben vasıtasıyla birkaç şahıs daha okur da insan kalbinin neleri açığa vurabileceği, ne denli kuvvetli hissedebileceğini anlamış olur diye anlatacağım. Hissettiğim kadarıyla.
Şiir, bana bakılırsa tamamlandığında bizim varlığımıza ihtiyacı olmadan tüm derinliğe haiz olan bir yapıdadır. Bu şekilde şiirlerin bizim yardımımıza ihtiyacı yoktur yaratacağı hezeyan için. Ancak o hezeyan, bizim içimizde yaşanır. Dediklerim ilk bakışta tutarsız gelebilir fakat bu şiiri okursanız ne demek istediğimi anlarsınız.
Sitare, söylentilere bakılırsa şairin eşine bir gece yarısı yazıp da terler içinde okumuş olduğu ve ikisini de ağlatan bir şiirdir. Okuyanı bile ‘o’ olmak isteğiyle ya da bunu yazabilecek ruhun kendi ruhuna çarpması ihtiyacıyla yakıp kavururken, bu şiirin hitap etmiş olduğu insan olduğunuzu düşünün yada o şekilde zamansız ve öteden gelen hisler taşıyorsunuz ki şiirinize bile yansıtabiliyorsunuz. Siz de ağlamaz mıydınız? (Zen-i Ruz)
Suskunluk iyi gelir kimi vakit ruha, ta ki o suskunluğa nidâ olan şiirler olduğu zaman .Gözlerim parçalı bulutlu nedense hep bu şiir kitabını okurken fakat bir damla yaş gözükmüyor etrafta. Telâşları kalmayanlar ülkesidir. Kalbi hüzünlerle bekleyişlerde olanların mekanıdır. Sıtareye bakıp hayal kuranların şiiridir sitare. Şiirde geçen Züheyr’in Süad’ı esasında Kab bin Züheyr’in Efendimiz(s.a.v.) için süzülen Banat Su’at olarak geçen Efendimizin(s.a.v.) bürde(hırka)-i şerifini hediyesi sonrası Kaside-i Bürde olarak isimlendiren aziz şiirdir. Detaylar için ‘Herkes İçin Siyer’ 27. Bölüme ve Dursun Ali Erzincanlı’nın seslendirdiği Kaside-i Bürde şiirine bakılabilir.
Bugün İskender Pala’nın OD kitabını okurken şunu fark ettim, Yunus Emre eşine SİTARE demiş. Gerçek adı ise Elif’miş. Sitare ikisinin arasındaki adı olmuş, Elif diyince baba evini hatırlıyormuş.Elif diyorum Sitare, sineme Elif çekiyorum. Hemen şiirin bu kısmını hatırladım. Belki Yunus Emre de sinesine Elif çekmişti…Ah minel aşkı ve halatihi… Ah minel aşk-ı ve hâlâtihi
Oldukca eski bir gerçektir bu, biliyorum.. Daha kaç yıl kaç dem geçmez de okuruz, kim bilir. Tevâfuklar mı efendim, biz insanları ince düşünmeye iten.. ince düşünmemiz midir bizi O’na âşık eden..Her gün bıkmadan usanmadan okuyorum,istemsizce gözlerim doluyor,fazlaca değişik duygular yaşıyorum bu şiiri okudukça. “Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım.. ” Şu cümlenin yalınlığını hissedip hemen sonra beni ne denli anlattığını fark ediyorum..
Önceleri sevmek mi sevilmek mi sorusuna hep sevilmek derdim. Belki de sevilmeye kıymet olmaktı isteğim. bana bakılırsa sevgi fazlaca değerliydi hepimiz sevilmeye kıymet değildi ve bende bu grubun içindeydim. Sevilmek için çabalayan, kendini hırpalayan biriydim. Değerli olmak için yaptığım çaba değersizleştirmişti beni daha çok. Sonra fark ettim ki sevgi hakkaten bir emekti sevilmek için değil sevmek için çabalamayı öğrenmeli bir insan. Sen hakkaten seversen – ki bu bir insan olmak zorunda değil – doğayı, ağacı, kuşu, evladı, yaşamı, KENDİNİ sevmeyi öğrenirsen sevilmek için çabalamadığını fark ediyorsun… Sevmek için emek harcayan, hakkaten sevmeyi bilen şahıs seviliyormuş. Sevilmek için çabalayan değil hakkaten sevgiye emek veren şahıs seviliyormuş bu hayatta…
Sevin kendinizi. Emek verin sevgiye. Besleyin, büyütün, pamuklara sarın sevgiyi, gözünüzden sakının. Zira sevgi devasa bir duygudur. Tüm kalbi kaplar. Öfkenin, acının, şiddetin içeri girmesine izin vermez. Tek başına dimdik durur ayakta. Dimdik durdurur ayakta… 🙂
eyvallah..
elhamdulillah ya Rabb..
şairler için..
alimler için..
deliler için..
elhamdulillah ya Rabb..
şarkılar için..
şiirler için..
şiirler için..
şiirler için..
şiiri sevenler için..
elhamdulillah..
Nerden çıktın karşıma bu şekilde Sitâre
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Sitare sen ne bir bayan ne bir adam ne de yıldızsın.. sen mesafelerle körelmiş aşkın sitem adısın … nerden çıktın o şekilde karşıma sitare … O denli şiir varken her gün kendimi bu şiirin içinde kaybediyorum…
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor, yoksa dudakların mi,? anlayamıyorum.. Kuvvetli ol ey kalbim,kuvvetli ol daha fazlaca işimiz var diyorum. Her mısra sanki ilmek ilmek yüreğime işleniyor.
Bu coğrafyada uzun bir süre bu şiirden daha güzel bir şiir yazilmayacak SİTARE… (Gamze)
Sitare PDF indirme linki var mı?
Dilaver Cebeci – Sitare kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Sitare PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Dilaver Cebeci Kimdir?
Dr. Dilaver Cebeci, (d. 1943, Kelkit/Gümüşhane – ö.29 Mayıs 2008). Ozan, Yazar, Akademisyen. 1970 senesinde Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni tamamlamış oldu. Aydın’da öğretmenlik ve Halk Eğitimi Başkanlığı, İstanbul Ortaköy Eğitim Enstitüsü’nde öğretim görevliliği, Diyanet işleri Başkanlığı’nda neşriyat uzmanlığı, Üsküdar Kız Lisesi’nde öğretmenlik yapmış oldu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde İktisat Tarihi yüksek lisansı ve sosyoloji doktorası icra eden Cebeci, Marmara Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Bilhassa bestelenen Türkiyem şiiriyle adını geniş kitlelere duyuran Cebeci, İstanbul’un Fethinin 555. yıldönümü gününde 29 Mayıs 2008 tarihinde vefat etti. İlk şiiri 1965 senesinde Defne dergisinde çıktı. Şiirleri, hikayeleri, mensureleri ve gülmece yazılan Devlet, Töre, Bozkurt, Türk Edebiyatı, Türk Yurdu, Cenup Su, Ortadoğu, Hergün, Yeni Fikir, Ayrıntılı Haber, Türkiye mecmua ve gazetelerinde gösterildi. Dilaver Cebeci, ulusal ve zamanı motiflerle bezeli lirik şiirleriyle tanınır. Edebiyatımıza “Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi” mizahi tipini kazandırdı. Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi imzasıyla yazdığı yazılarında Türk toplumsal hayatına bir 16. yüzyıl Osmanlı vatandaşı benzer biçimde bakarak, bu yaşamın Türk kültürüne yabana taraflarını latif bir üslupla hicvetti. Edebiyatımızda uzun ve hikayemsi mensure türünü denedi ve bu denemelerinde ulusal romantizmi vermeye çalıştı. 2008 senesinde kalp krizinden vefat eden ozan İstanbul/Çengelköy mezarlığına defnedilmiştir.
Dilaver Cebeci Kitapları – Eserleri
- Türkiyem
- Mavi Türkü
- Türk’e Dair
- Sitare
- Farklı Yönleriyle Türkler
- Dilaver Cebeci / Tüm Şiirleri
- Büyü
- Divan Şiirinde Kadın
- Kur’ân’dan Gerçekler
- Men Kazanga Baramen
- Tanzimat ve Türk Ailesi
- Hun Aşkı
- Evliya Çelebi ve 17. Yüzyıl Osmanlı Toplumu
- Devranname
- Seyranname
Dilaver Cebeci Alıntıları – Sözleri
- “…Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun benzer biçimde ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
…
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum.
Durup durup tenha yerlerde
“kuvvetli ol ey kalbim, kuvvetli ol
Daha fazlaca işimiz var” diyorum.” (Sitare) - “Hazindi Kazan”dı kâfir aldı diyorlar.
Ben iyi mi dayanayım.. (Men Kazanga Baramen) - Bırakın dört yönden şaha kalksın yalnızlık. Yeter ki siz ihmal etmeyin
Gümüş kabzalara sinmiş çağları
Ve güvenilir siperlerin arkasında
Hırsla soluyan tuğları… (Türkiyem) - Ölüm el çekmez faniden,
Bakarsın gelir ansızın.
Ölürüz… Fakat tekrardan
Can bulmuşluğumuz vardır! (Büyü) - Sevmek bir içli şiir okumak değil mi? (Türkiyem)
- Mühim olan hanım ve erkeklerimizin, vatan aşkı, vatan sevgisi ve Türklük davasını yanyana ve yiğitçe yaşamalarıdır. (Farklı Yönleriyle Türkler)
- “ Neş’e-i şevk ile âyâtına tapmak dilerim
Anla var hâlikıma gayrı ne yapmak dilerim.” (Kur’ân’dan Gerçekler) - M. Emin Yurdakul, “Şairleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz bir çocuk gibidir.”
Diyerek, şiirin bir milletin morali için ne aşama mühim bulunduğunu anlatmak istiyor. (Divan Şiirinde Kadın) - Nedir dünyaya gelmekten garaz, gitmek midir sadece?
Velev bir idrak etmek hırsıyla olsun yok mu uğraşmak? (Kur’ân’dan Gerçekler) - Millet oldu kılıcıma tapanlar,
Pek çoğaldı velînîmet tepenler.
Yüzyıllar süresince etek öpenler,
Fırsat bulup halli oldu yazıyom. (Hun Aşkı) - “Cırlıy cırlıy ölürmen men ülgende de ”
Şiir söyleye söyleye ölürüm ben vâdem yetince de
Abdullah Tukay (Men Kazanga Baramen) - Çeşitli dini kaynaklardan anlaşıldığına bakılırsa; Hz.Muhammed bir gece Mekke’deki evinden Cibril vasıtası ile alınmış, bir “Burak”a bindirilerek Kudüs’e götürülmüş, sonrasında da semâya urûç ettirilmiştir. Bu seyahat esnasında Hz. Peygamber, Hz. Musa’nın İlâhî vahye nail olduğu Sina dağına, Hz. Isa’nın doğduğu yere uğramıştır. Daha sonrasında Kudüs’te, Süleyman Mabedi’nin üstünde namaz kılmış ve Hz. Ibrahim, Hz. Isa, Hz. Musa ona cemaat olmuştur. Bundan sonrasında da Ya’kub kayasına basarak gökyüzüne terfi etmiştir. (Kur’ân’dan Gerçekler)
- Korku denen elle tutulmaz, gözle görülmez duyguyu hepimiz görsün diye cisimleştirdik. Ya işte Çin Seddi korku anlamına gelir.. (Büyü)
- Kınık, Afşar, Yörük…
Bu temelde yoktur çürük!
Bu yürek attıkça Türk Türk
Ün salmışlığımız vardır! (Büyü) - “Bir kadının başı daima ismet ve insaniyet ipliklerinden örülmüş bir perde altında olsun” (Türk’e Dair)
- Savaş esnasında atın kuyruğunun bağlanması da Türklere özgüdür. Günümüzde hanımların saçlarını arkadan bağlayıp atkuyruğu demelerinin aslolan sebebi budur. (Farklı Yönleriyle Türkler)
- Destanlarımızda fazlaca mühim bir motif olarak yer edinen, hürriyetin, cesaretin, soğukkanlılığın, dayanışmanın sembolü “Bozkurt” keşke ideolojiler üstü bir ulusal sembol şeklinde tüm Türk aleminde yer alsaydı.. (Men Kazanga Baramen)
- Güneş kanlar içinde yavaş yavaş boğulur
Karanlık kuşanır pusatlarını
Titretir bozkırların başıboş atlarını
Yıldızlar uzakta kehkeşanlara sığınır
Ben sana… (Türkiyem) - Savaş söylediğin söz değil!
Bayrak söylediğin bez değil !
Vatan için bir kez değil
Bin ölmüşlüğümüz vardır! (Büyü) - Gitgide bir ayet benzer biçimde derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, göklerdeki çizgiler.
Faruk Nafiz Çamlıbel (Kur’ân’dan Gerçekler)
Yorum Ekle
[
YORUMLAR
YORUM YAZ!