Eğitim

A.B.D. 42. Enlem – John Dos Passos Kitap özeti, konusu ve incelemesi

A.B.D. 42. Enlem – John Dos Passos Kitap özeti, konusu ve incelemesi

A.B.D. 42. Enlem kimin eseri? A.B.D. 42. Enlem kitabının yazarı kimdir? A.B.D. 42. Enlem konusu ve anafikri nedir? A.B.D. 42. Enlem kitabı ne konu alıyor? A.B.D. 42. Enlem PDF indirme linki var mı? A.B.D. 42. Enlem kitabının yazarı John Dos Passos kimdir? İşte A.B.D. 42. Enlem kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: John Dos Passos

Çevirmen: Oya Dalgıç

Orijinal Adı: U.S.A. / The 42nd Parallel

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786053602057

Sayfa Sayısı: 508


A.B.D. 42. Enlem Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

John Dos Passos (1896-1970) New York’lu meşhur ve zengin bir avukat olan babasıyla, Virginia’lı seçkin ve asil bir karı olan anası, sadece John on altı yaşına vardığında evlenebilirler. Çocukluk yıllarını annesiyle Avrupa’yı dolaşırken arada babasıyla Avrupa otellerinde buluşarak geçirir. Kendi deyimiyle “otel çocuğudur”. 18 yaşına vardığında babası ölür.

1916’da Harvard’ı bitirince okumak için İspanya’ya gider sadece ambulans sürücüsü olarak orduya ve harbe katılır, cepheleri dolaşır. Savaşı dolaysız olarak tam da içinden yaşar. Three Soldiers (Üç Savaşçı) harp izlenimlerini yansıttığı ilk romanıdır. Ona nazaran harp hayal ürünü bir pazardan yararlanmak uğruna delikanlıların gencecik bedenlerini kurban eden, vahşet ölçüsünde çıldırmış uygarlığın son atağıdır. 25 yaşlarında genç bir yazar olarak İstanbul’a gelir.

Tıpkı çağdaşları ve arkadaşları olan Sinclair Lewis, Ernest Hemingway, F. Scott Fitzgerald şeklinde o da tüketim hırsına tutulmuş ve başka her şeye kayıtsız kalan Amerikan kültürünü acımasızca eleştirir. Kapitalist endüstrinin zorbalığı karşısında duyduğu hiddet ve acı, başyapıtı olan A.B.D. üçlemesinde açıkça görülür. Jean Paul Sartre için, “Çağdaş en büyük yazar” Passos’tur. Onun bununla beraber ölümü o güne kadar en iyi özetleyen yazar bulunduğunu söyleyip şu şekilde der: Ölüm üstüne oldukca şey söylemez, yalnızca ‘Öldü’, der fakat ondan sonrasında yazdığı her sözcük açık mezara atılan bir kürek topraktır.

1930’da piyasaya sürülen üçlemenin ilk romanı 42. Enlemde karşımıza çıkan Fanny, J. Ward Moorehouse, Eleanor Stottard, Janey Williams ve Charley Anderson tanıtılırken Haber-film ve Sine-göz bölümleri kurguya ustalıkla yerleştirilir. Passos A.B.D.’de bir halkı, bir süreci anlatmak için yeni teknikler dener. Devrin gazete haberlerini kullanır, ABD’nin simgeleşmiş kişilerinin hayatları hakkında bilgiler verir ve bir ucundan hayata tutunmaya ya da daha doğru ifade ile hayatta kalmaya çalışan onlarca insanoğlunun kesişen hikâyelerini anlatır. A.B.D. üçlemesini Oya Dalgıç’ın benzeri olmayan çevirisi 1919 ve Büyük Para ile sürdüreceğiz.


A.B.D. 42. Enlem Alıntıları – Sözleri

  • “Bakın baylar, ben Avrupa’dan daha yeni geldim. Eşimle, İngiltere’nin harp açmış olduğu gün oradan ayrıldık. Kıl oranı kurtulduğumuzu söyleyebilirim.
    Göreceli bir kesinlikle bir şey biliyorum, kim kazanırsa kazansın Avrupa büyük bir ekonomik çöküntüye uğrayacaktır. Bu harp Amerika’nın eline geçmiş büyük bir olanaktır.”
  • “kaskatı siperli yeni Amerikan asker kasketleri çizgili haki kumaştan giysilerinin üzeride keskin nişancı madalyaları olan Roosevelt’lerin delikanlı evlatları oldukca yürekliydi gün boyu konuşup dururlardı Biz de girmeliyiz Biz de girmeliyiz
    sanki harp yüzme havuzuymuş şeklinde”
  • “Concha başını sallayarak “her yoksul adam sosyalista… a como no? Ama varlıklı olunca hepiniz pek oldukca kapitalista” diyerek bitiriverdi tüm tartışmaları.
  • “Kağıtlar uçmasın diye üstlerine koyulan koskoca ağırlık şeklinde Bismarck Berlin’in üstüne çökmüştü yeni Almanya’yı feodal ilişkiler içinde tutayım diye, patronları Hohenzollernler için imparatorluğu elde tutayım diye.”
  • “Ben işçi önderi değilim. Ne benim ne de başkasının arkasından gitmenizi isterim. Sizi bu paracı vahşetten çıkarıp götürecek Musa arıyorsanız olduğunuz yerde kalacaksınız. Elimden gelse bile sizi o vaat edilmiş topraklara götürmezdim; şundan dolayı sizi oraya ben götürürsem başkası gerisin geriye oradan çıkarabilir.”
  • “Yaptıklarından dolayı insanları suçlama… Şu evlendiğim korkulu, zehir dilli şirrete bak. Onu suçluyor muyum? Hayır, düzeni suçluyorum.”
  • “Concha başını sallayarak “her yoksul adam sosyalista… a como no? Ama varlıklı olunca hepiniz pek oldukca kapitalista” diyerek bitiriverdi tüm tartışmaları.
  • “Thomas Edison seksen iki yaşlarında, günde on altı saat çalışıyordu;
    hiçbir süre kafasını yormadı matematikle, toplumsal düzenle, genel felsefi kavramlarla”
  • “Thomas Edison seksen iki yaşlarında, günde on altı saat çalışıyordu; hiçbir süre kafasını yormadı matematikle, toplumsal düzenle, genel felsefi kavramlarla”
  • Karanlıkta savaşmanın yolu ışıktır.
    Işık, okumaktan, eğitimden gelir…
  • Karanlıkta savaşmanın yolu ışıktır. Işık, okumaktan, eğitimden gelir…
    57
    “Thomas Edison seksen iki yaşlarında, günde on altı saat çalışıyordu; hiçbir süre kafasını yormadı matematikle, toplumsal düzenle, genel felsefi kavramlarla”
    251
    “Concha başını sallayarak “her yoksul adam sosyalista… a como no? Ama varlıklı olunca hepiniz pek oldukca kapitalista” diyerek bitiriverdi tüm tartışmaları.
    258
  • Karanlıkta savaşmanın yolu ışıktır.
    Işık, okumaktan, eğitimden gelir…
  • Bilemezsin iyi mi korkulu seni böylesine severken benim olmaman!..
  • Yemek yaşlı bir insanın son zevkidir.
  • Şu kahrolasıca harp baştan sona üç kağıttir


A.B.D. 42. Enlem İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Amerikan rüyası – 1: John Dos Passos’un “Amerika Üçlemesi” olarak malum serisinin ilk kitabı “42. Enlem”. Hakkıyla bir araştırma yazabilmek için serinin tümünü bitirmek gerektiği aşikar, sadece aldığım notları ve kitabın benim üzerimdeki tesirini sıcağı sıcağına paylaşma isteğimin önüne geçemiyorum.
Örneksiz bir kalem John Dos Passos. Hayatları bazen tesadüfen kesişse de birbirlerinden oldukca değişik yaşam savaşları veren karakterlerini, özgür stilde, içinden geldiği şeklinde aktarıyor bizlere. Bu samimiyetini kalemine o şekilde iyi yansıtıyor ki, romanın bir kurgusu bulunduğunu hissetmiyor, karakterler tesadüfen bir yerlerde karşılaştığında ise şaşırıyorsunuz. Karakterlerin hepsi Amerika’nın değişik bölgelerinden, değişik kültürlerle yoğrulmuş, birbirine benzemez kişiler. Hepsi de halkın içinden; bir gazeteci, bir yazman, bir tamirci, bir halkla ilişkiler uzmanı, bir iç mekan tasarımcısı, bir denizci, ve benzerleri. Ortak paydaları 20. Yüzyılın başlarında, endüstri devriminin etkilerinin bilhassa işçi sınıfı üstünde yoğun olarak hissedildiği, burjuvazinin hızla yükseldiği, sol düşüncenin ve işçi örgütlenmelerinin ivmesini arttırdığı, Avrupa’da huzursuzluk yargı sürer ve harp kapıyı çalarken tüccarların ve büyük endüstri devlerinin ellerini ovuşturduğu dönemde, Amerika toplumu içinde ayakta kalabilmek için savaşım etmeleri.
Bu hikayelerinin arasına “haber-film” alt başlığı ile devrin gazete manşetlerini, “sine-göz” alt başlığı ile şuur akışıyla ilerleyen kendi öz yaşam hikayesinden parçaları, şarkı sözlerini ve bazı mühim zamanı kişiliklerin özgeçmişlerini de sıkıştırıveriyor Dos Passos. Bu sayede okurunu devrin toplumsal yaşamı ve politik gelişimleri eşliğinde karakterleri ile birlikte film tadında bir seyahate çıkarıyor.
Üçlemenin bu ilk kitabı, 19. yüzyılın son yıllarından 1. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılına kadar geçen süreci içeriyor.
Devrin siyasal atmosferi kadar, hatta kim bilir ondan daha ağırlıklı olarak toplumsal yaşamı; aile ilişkilerini, şimdi bizlere zalim gelen o dayakla çocuk terbiyesini, hanımefendilerin -hala ikinci derslik olsa da- artan rolünü, terbiye kuralları ile cinsellik ihtiyacının çatışmasını, ana para-işçi sınıfı çekişmesini, bayağı Amerikan halkının ekmek kavgasını ve hayata tutunabilme mücadelesini aktarıyor.
Kendisi de Birinci Dünya Savaşı’na cankurtaran sürücüsü olarak katılan ve cepheleri dolaşan Dos Passos, o toplumsal çılgınlığın ortasında hissettiklerini de satır aralarına sıkıştırarak paylaşıyor okuyucusuyla:
“Gönüllü cankurtaran birliğine katılıp Fransa’ya gitmek için New York’a doğru yola çıktığını anlattı. Böylesine büyük bir savaş her zaman görülemezdi, herkes nalları dikmeden önce katılmak istiyordu. Yine de aralarında hiçbir tartışma geçmemiş olan yığınla beyaz adamı öldürme düşüncesi hoşuna gitmiyordu, bu yüzden cankurtaran sürücüsü olmak en iyisiydi.”
1998 senesinde Amerikan Modern Library tarafınca “20. Yüzyılın en iyi ilk 100 İngilizce romanı” içinde 23. sıraya layık görülen bu romanı büyük keyifle okudum. Daha iyi bir değerlendirme yapabilmek için izleyen iki cildi de okumam gerek. Ancak gene de tarih okumayı seviyorsanız ve süreci canlı tanıklıklarla, o atmosferin içine girerek okumak ilginizi çekerse bu emsalsiz ve keyifli eseri tavsiye ederim. Aralara serpiştirilen ufak kara kalem çizgilerin de devrin yaşayışını -ve bilhassa giyim kuşamını- okuyucunun gözünde canlandırmada oldukca etkili bulunduğunu unutmadan paylaşayım. (AkilliBidik)

Kitap İş Bankası Kültür Yayınları Modern Klasikler serisinin problemler yaşayan birkaç üyesinden biri. Son aşama geri plana atılmış, tercüme ve editörlüğü dahi sanki birazcık baştan savma yapılmış (çevirmeni Oya Dalgıç’a Allah’tan rahmet arzuluyorum.) en trajik tarafıysa, telifi kaybedilmiş, yalnız ilk iki kitabı basılabilmiş bir üçlemenin birinci kitabı.
İçinde James Joyce seçimi bölümler olan, okuması nispeten zor bir yapıt. Fazlaca fazla ana karakter var. Bunların yolu çoğunlukla kesişse de hikâyeler birbiriyle oldukca karışıyor. Kitap hem olağan dışı, hem de maalesef oldukca dağınık. Okura destek olabilecek (editör-çevirmen) dokunuşlar yok denecek kadar azca.
Yazar bizlere tarih vermiyor fakat hikayelerden yakaladığımız küçük tarih kırıntılarına nazaran, Birinci Dünya Savaşı’nın öncesi 5-10 yıl ve esasen harp yılları öykülerin geçmiş olduğu süre aralığı diyebiliriz. Bu devrin Birleşik Amerika’sına misafir oluyoruz.
Bulması da şu anlık zor olduğundan ve 3. kitabın baskısı başka yayınevinde olduğundan üzülerek tavsiye edemiyorum. Kim bilir, bir ihtimal daha iyi bir metinle tam seri olarak tekrardan basılır. O süre hak etmiş olduğu okur ilgisini de ne olursa olsun görecektir. Sonuçta oldukca okuduğumuz bir süreci, pek okumadığımız bir taraftan aktarmış yazar. Potansiyeli yüksek bir seri bu yüzden. Ben şimdi 2 ve 3. kitapları da okuyup serinin gidişatını birazcık daha net çözümleme edebilmeyi umuyorum.
Bu arada John Dos Passos Birinci Dünya Savaşı’na kendisi de iştirak etmiştir. Eserinde kendi hayatına benzer vaka kesitlerini değişik karakterlerin başına gelirken görebilirsiniz. (Burak Kuşcu)

1900 lü yılların amerikasında geçen insan yaşamlarından kesitler diyebiliriz. Anlatılan karakterlerin bazen hayatlarının kesişmesi de güzel oluyor. Kitabın bana nazaran en güzel kısımları haber film bölümleri. Bu bölümlerde o gunlerin amerikasindaki vakaları ve bakış acılarını görebiliyoruz. (mevlüt oğuz)


A.B.D. 42. Enlem PDF indirme linki var mı?


John Dos Passos – A.B.D. 42. Enlem kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de A.B.D. 42. Enlem PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı John Dos Passos Kimdir?

John Dos Passos (1896-1970) New Yorklu meşhur ve zengin bir avukat olan babasıyla, Virginialı seçkin ve asil bir karı olan anası, sadece John on altı yaşına vardığında evlenebilirler. Çocukluk yıllarını annesiyle Avrupayı dolaşırken arada babasıyla Avrupa otellerinde buluşarak geçirir. Kendi deyimiyle otel çocuğudur. 18 yaşına vardığında babası ölür.

1916da Harvardı bitirince okumak için İspanyaya gider sadece ambulans sürücüsü olarak orduya ve harbe katılır, cepheleri dolaşır. Savaşı dolaysız olarak tam da içinden yaşar. Three Soldiers (Üç Savaşçı) harp izlenimlerini yansıttığı ilk romanıdır. Ona nazaran harp hayal ürünü bir pazardan yararlanmak uğruna delikanlıların gencecik bedenlerini kurban eden, vahşet ölçüsünde çıldırmış uygarlığın son atağıdır. 25 yaşlarında genç bir yazar olarak İstanbula gelir.

Tıpkı çağdaşları ve arkadaşları olan Sinclair Lewis, Ernest Hemingway, F. Scott Fitzgerald şeklinde o da tüketim hırsına tutulmuş ve başka her şeye kayıtsız kalan Amerikan kültürünü acımasızca eleştirir. Kapitalist endüstrinin zorbalığı karşısında duyduğu hiddet ve acı, başyapıtı olan A.B.D. üçlemesinde açıkça görülür.

Jean Paul Sartre için, Modern en büyük yazar Passostur. Onun bununla beraber ölümü o güne kadar en iyi özetleyen yazar bulunduğunu söyleyip şu şekilde der: Ölüm üstüne oldukca şey söylemez, yalnızca Öldü, der fakat ondan sonrasında yazdığı her sözcük açık mezara atılan bir kürek topraktır.


John Dos Passos Kitapları – Eserleri

  • A.B.D. 42. Enlem
  • Doğu Ekspresi
  • A.B.D. 1919
  • Manhattan Transfer
  • Üç Savaşçı
  • U.S.A. / Büyük Para
  • Mühim Adam


John Dos Passos Alıntıları – Sözleri

  • Venedik, Batı’nın aç gözlerini doğunun göz boyayan cafcafıyla doyurmak için kurulmuş tarihsel bir Midway. (Doğu Ekspresi)
  • “İşinden iyi mi da iğrendiğini, muhabirlerin artık hiçbir şey göremediğini, üç-dört aşamalı sıkıdüzen bulunduğunu, devamlı sansürün tepesine bindiğini, her sözcüğü kirli yalanlar yığını olan öncesinden hazırlanmış haberleri vermek zorunda kaldığını, seneler boyu böylesine bir işi yapmaktan dolayı insanoğlunun kendisine saygısını yitirdiğini, savaştan ilkin gazetecinin kirli bir koklarcadan azıcık iyice bulunduğunu fakat şimdi onu tanımlamak için kirli sözcük bulmanın bile olanaksızlaştığını anlatır da anlatırdı.” (A.B.D. 1919)
  • İsmail vagonun ön tarafında, Ermenilerin zalimliklerini müslümanların çektikleri acıları anlatırken; vagonun arka tarafında bozuk Fransızcasi ile bir Ermeni, Türklerin ve tatarların vahşetini anlatıyordu. (Doğu Ekspresi)
  • “Thomas Edison seksen iki yaşlarında, günde on altı saat çalışıyordu;
    hiçbir süre kafasını yormadı matematikle, toplumsal düzenle, genel felsefi kavramlarla” (A.B.D. 42. Enlem)
  • Birbirinden değişik değil insanoğlu. Bazısı gemisini yürütüyor, bazısı da sürünüyor, tek farkları bu… (Manhattan Transfer)
  • “Deneyimle anladım ki işçilerin gerektiği şeklinde çalışmalarına en oldukca katkıda bulunan şey, kapıda bekleyen uzun bir işsizler kuyruğudur.” (U.S.A. / Büyük Para)
  • Üç şahıs bir araya ulaşınca
    Diktatörlükler daha azca güçlüdür. (A.B.D. 1919)
  • Sabahtan akşama kadar bu şekilde oturup birbirlerini yiyor bu guruptakiler, başka işleri yok (Manhattan Transfer)
  • Batı’ya gideceğim, North Dakota’da toprak alıp buğday yetiştireceğim. Rençberlikten anlarım birazcık … Beş para etmez bu kent yaşamı. (Manhattan Transfer)
  • Tozlu yolda ilerlemek, tekerlek izlerini kaybetmemeye çalışmak, hatırlayamadığınız bir rüyada yürümek gibidir. (Doğu Ekspresi)
  • Yavrucuğum, seni adam etmeyi kafama koydum bir kere, ne pahasına olursa olsun başaracağım, adam edece­ğim seni (Manhattan Transfer)
  • Tatlım, 1776’da, İhtilal savaşından sonrasında bağımsızlık bildirisinin imzalandığı gündür 4 Temmuz. (Manhattan Transfer)
  • Hep birbirine benziyor hanımefendiler. Monoton şeyler hepsi. (Manhattan Transfer)
  • “Kağıtlar uçmasın diye üstlerine koyulan koskoca ağırlık şeklinde Bismarck Berlin’in üstüne çökmüştü yeni Almanya’yı feodal ilişkiler içinde tutayım diye, patronları Hohenzollernler için imparatorluğu elde tutayım diye.” (A.B.D. 42. Enlem)
  • Hoşçakalın Karatavuklar
    Burada asla kimse anlayamıyor beni sevemiyor beni
    Ah, iyi mi da tutuşturuyorlar elime bahtsızlık öykülerini (U.S.A. / Büyük Para)
  • “Concha başını sallayarak “her yoksul adam sosyalista… a como no? Ama varlıklı olunca hepiniz pek oldukca kapitalista” diyerek bitiriverdi tüm tartışmaları. (A.B.D. 42. Enlem)
  • “Şey, üç beş hokus pokus öğrendik… Turnayı bakış açısından vuracağız.” (U.S.A. / Büyük Para)
  • Babil ve Ninova vardı bir zamanlar. Tuğladan örülmüştü ikisi de. Atina’yı mer­mer ve altın sütunlarla kurdular. Moloz ta­şından kemerlerle ördüler tüm Roma’yı. Istanbul’da, Haliç’in çevresinde, alabildiği­ ne büyük mumlar şeklinde ışıldayan minareler vardır… Çelik, cam, tuğla ve betonla kuru­lacak gökdelenler. Daracık bir ada üzerin­de, bin pencereli yapılar yükselecek ve ya­nıp sönecekler, fırtınanın ötesindeki btm­ beyaz bulutların tepesi şeklinde, piramid üstü­ne piramid eklenecek. (Manhattan Transfer)
  • O denli ihtiyacım var ki bir dinlence halletmeye… Şu bizim emektar Maine ormanlarına gidip bir süre kalsam mükemmel olacak (Manhattan Transfer)
  • “Ben işçi önderi değilim. Ne benim ne de başkasının arkasından gitmenizi isterim. Sizi bu paracı vahşetten çıkarıp götürecek Musa arıyorsanız olduğunuz yerde kalacaksınız. Elimden gelse bile sizi o vaat edilmiş topraklara götürmezdim; şundan dolayı sizi oraya ben götürürsem başkası gerisin geriye oradan çıkarabilir.” (A.B.D. 42. Enlem)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş