Eğitim

Dostoyevski – Henri Troyat Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dostoyevski – Henri Troyat Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dostoyevski kimin eseri? Dostoyevski kitabının yazarı kimdir? Dostoyevski konusu ve anafikri nedir? Dostoyevski kitabı ne konu alıyor? Dostoyevski PDF indirme linki var mı? Dostoyevski kitabının yazarı Henri Troyat kimdir? İşte Dostoyevski kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Henri Troyat

Çevirmen: Leyla Gürsel

Yayın Evi: İletişim Yayınları

İSBN: 9789754709025

Sayfa Sayısı: 443


Dostoyevski Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Fyodor Mihailoviç Dostoyevski, edebiyat otoritelerinin dünyanın en büyük romancıları içinde baş sıraya yerleştirdiği bir isim. Eserleriyle çağdaş psikolojinin gelişimine kapı araladığı şeklinde, 20. yüzyıl edebiyatına da damgasını vurmuş; sadece birkaç kuşağın katedeceği fikrî mesafeyi ve değişimi bir insan yaşamına sığdırabilmiş müstesna bir kişilik. Kimilerine bakılırsa deli, bazılarına göre bir dâhi… Çağdaşı Turgenyev’e bakılırsa “alçak” bir insan, Freud’a göreyse bir “baba katili”… Hiç kuşku yok ki, eseriyle olmasıyla birlikte karakteriyle de tartışmalara mevzu olmuş ve ufuk açmış bir yazar.

Henri Troyat’nın değindiği bu biyografide, Dostoyevski’nin eserlerine mevzu olan felsefi, etik ve ruhsal tartışmaların, yazarın hayatındaki izdüşümlerini/çıkış noktalarını buluyoruz. Bilhassa çocukluk ve gençlik yıllarını karabasana dönüştüren “zalim baba” figürünün, yazarın yaşamı süresince mustarip olduğu epilepsi hastalığının, Sibirya sürgününde tamamladığı dört senelik kürek mahkûmiyetinin, sonradan karısı olacak Mari Dimitriyevna İssayev’e karşı beslediği imkânsız aşkın, yeniden yeniden tuzağına düşmüş olduğu kumar iptilasının ve nihayet 19. yüzyıl Rus edebiyat çevreleriyle arasındaki gelgitli birlikteliğin, Dostoyevski’nin eserini iyi mi şekillendirdiğini öğreniyoruz. 

Dünyanın en usta edebiyatçısını, bir insan olarak tanımak isteyenlere…


Dostoyevski Alıntıları – Sözleri

  • “Hayattan pek çok şeyi öğrenen insanlar neşeli ve masum kalamaz.”
  • Günün bi­rinde bir başkasını seveceğini seziyordum. Biliyordum bunu. Yanlışlıkla sevdin beni…
  • Dostoyevski aşırı duyguların adamıdır. Olağanüstüde rahat eder. Fırtınada nefes alır. “Nasıl yaşadığıma gelince, sizin kendi yaşamınızda yarıda bıraktığınız şeyleri ben sonuna kadar götürdüm.” diye yazacaktır Yeraltından Notlar’da.
  • Bir şeyden oldukca emindim;kendimi üzdüğüm kadar, kimseyi üzmedim bu hayatta
  • Hiçbir şey, arzudan yoksun insandan, kupkuru ruhtan, kendini beğenmiş aydından daha aşağılık değildir bu yeryüzünde.
  • … bu eski öğretmen, boşa harcanmış bir yaşamın pişmanlığını alkolde boğu­yordu.
  • Suç ve Ceza’da Marmeladov ” İnsanın gideceği bir yerinin olmamasının iyi mi bir şey bulunduğunu biliyor musunuz?” diyecektir.
  • “Her şeyin farkındayım ve bu beni öldürecek”
  • “Ne tabiat, ne anıtlar, ne de sanat yapıtları onu ilgilen­diriyordu,” diye yazıyor Strakhov. “Tüm dikkatini insanlara yö­neltiyordu.”


Dostoyevski İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Kısa bir süre ilkin, Dostoyevski’nin okumadığım kitaplarını da bitireyim artık, demiştim. Sonra okuduğum, okumadığım diye ayırmadan tüm kitaplarını kronolojik bir halde okuma sonucuna varmam sonrası, bu büyük yazarı daha iyi idrak etmek amacıyla başladığım bir kitap oldu Henri Troyat’ın yazdığı bu yaşam öyküsü. Hayatımdaki 1-2 vaka neticesinde Dostoyevski’nin yeri ayrıdır benim için. Hayatındaki büyük dönüm noktaları hakkında data sahibi olsam bile daha ilkin asla duymadığım birçok data ile karşılaştım. Dostoyevski’yi iyi bildiğini düşünenler için bile oldukça tatminkar bir kitap olacağını kolaylıkla söyleyebilirim. Bir yaşam öyküsü kitabına spoiler uyarısını oldukca mantıklı bulmasam bile, bazı kitaplarından minik alıntılar da olması sebebiyle uyarımı en baştan yapıyorum. Ayrıca birazcık uzun oldu, o mevzuda da uyarayım. Sonra “nerede bitiyor, bu yazının sonu niye gelmiyor” şeklinde tepkiler vermeyin. Dostoyevski’den söz ediyoruz burada. Dolu dolu bir yaşam. Biraz uzun olacak haliyle.
16. yüzyılın hemen hemen başlarında Pinsk Prensi’nin, Dostoyevski’nin atalarından olan Boyar Danyel lvanoviç lrtişeviç’e armağan etmiş olduğu köylerden birinin adı Dostoyeva’dır. İrtişeviç’in torunları atalarının adını bırakıp bu köyün adını alırlar. Dostoyevski soyuna dair kısa bilgiler verildikten sonrasında, bizi aslolan ilgilendiren Dostoyevski’nin, babası ve annesinin hayatlarına ve evliliklerine de şöyleki bir göz gezdirerek Fedor’un çocukluğuna geliyoruz.
Dostoyevski’nin atalarının hepsi papaz iken, babası bu geleneğe karşı çıkıp evden kaçarak, tabip olur. Moskova’ya 2 km uzaklıkta geniş topraklar satın alır. Bu toprakların içinde nüfusu yüzleri gören köylüler de vardır. Maddi durumlarında bir sorun olmamasına karşın Dostoyevski’nin babasının cimriliği tam anlamıyla dillere destandır. Kafanızda bir düşünce oluşması açısından, 6 parça olan çorba kaşığı takımından bir tanesini göremediği için, yazlıkta bulunan karısına mektupla bunu soran bir adamdır Dostoyevski’nin babası.
“Kapalı kutu içinde geçen bu gençliğin, duyarlığın bu yapay gelişmesinin damgasını taşıyacaktır yaşamı boyunca. “Tümümüz, yaşama alışmamış kişileriz,” diyor kahramanlarından biri. Dostoyevski’nin kendisi de alışamadı ona hiç.”
Yoksullar hastanesine bağlı bir yapıda oturan Dostoyevski ailesine, baba, evde adeta bir diktatör şeklinde terör estirmektedir. Yaz ayları hastaneden vardığında yemekten sonrasında iki saat kestiren babanın başlangıcında, kardeşler sırayla sinekleri kovmak amacıyla nöbet meblağ. Eğer nöbetçilerin dalgınlığına gelip de sinek babayı rahatsız edip uyandırırsa, evde tam anlamıyla kıyamet kopmaktadır. Babanın öğle uykularında zorunda kalınmadıkça konuşulmaz, ille de gerekirse kısık sesle konuşulur ve babanın uykusunda çıkardığı en küçük homurtuda dâhi ev halkı tir tir titremektedir. Eve konuk oldukca ender gelir. Evlatların hastanede bulunan yoksul hastalarla temas etmesi, hitabı yasaktır. Ama minik Dostoyevski, duygusal bir halde onlarla dost olmak istemektedir. Hareketli ve minik bir canavar olarak nitelendirilmesine karşın çimenlerde koşmak, top oynamak, ata binmek ve öteki çocuklarla arkadaşlık edilmesi her iki kardeşe de yasaktır. Bu sebeple babalarına bakılırsa bu tür şeyler bayağıdır ve asil kişilere yakışmamaktadır. Babasının tüm bu kısıtlamalarına ve baskılarına karşın, yazlıklarında, sahibi oldukları köylüler de Fedor’u inanılmaz sever. Tıpkı hastanedeki yoksul hastalara hissettiği duygusal çekim ve arkadaşlığı bu köle köylüler için de hisseder. O şekilde ki bir defasında testisi kırıldığı ve evladı susuz kalıp, güneş çarpmasından korkmuş olduğu için ağlayan hanımı gördükten sonrasında kilometrelerce yol teperek su getirmiştir. Memur ve yüksek sınıflar yerine, halkın alt kesimlerine duyduğu bu yakınlığı romanlarında da sık sık hissettirecektir Dostoyevski.
Dostoyevski’nin babasının tek artısı kendi koşullarında içinde oldukça yüksek olan kültür seviyesidir. Ailesiyle beraber düzenlemiş olduğu okuma seansları, evlatlarının sanata ve edebiyata saygılı bireyler olarak büyümesini istemesi, ufaklıklara aldırmış olduğu hususi dil dersleri, iyi bir okulda eğitim ve kendisinin verdiği Latince derslerine bakarak, Henri Troyat da bu mevzuda hakkını vermek icap ettiğini söylüyor. Gerçi Latince derslerini de çocuklar için tam bir işkenceye dönüştürüyor, fakat orayı es geçeyim hadi.
Dostoyevski’nin babası ve annesinin arasındaki ilişki de tam bir faciadır. Babası devamlı aldatıldığına dair bir paranoya içindedir. Annesi hastalanıp, yataktan tekrar kalkamadığı süre de dahil bu suçlamalar devam eder. Nitekim Dostoyevski’nin anası de 37 yaşlarında vefat eder. Annenin vefatından sonrasında baba kendini iyice deliye vuracaktır. Tüm bunlardan sonrasında Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşlerde “İçimizden hangimiz babamızın ölümünü dilememiştir?” diye sorması asla şaşırtıcı değildir. Babası yalnız ailesine değil, haiz olduğu köylülere de fena davranıp, korkulu işkenceler yaptığından, köleleri tarafınca korkulu şekilde öldürülür en sonunda. Dostoyevski bu suçtan kendine gene de hisse çıkarır ve çeşitli romanlarında babasının işkence edilerek öldürülmesi sebebiyle hissettiği suçluluk duygusunun izleri görülür.
Daha sonraları bir Mühendis okuluna giden Dostoyevski’nin burada kitaplara gömüldüğü görülüyor. Annesi ve Puşkin’i oldukca yakın zamanlarda kaybeder. Puşkine olan hayranlığı o denli ileridir ki annesinin yasını tutmasaydı, Puşkin’in yasını tutacağını belirtmiştir. Puşkin harici Schiller, Corneille, Racine, Judovski, Gogol, Balzac, Goethe ve kimselerle kıyaslanamaz söylediği Victor Hugo’yu sık sık okurdu.
Okuldan mezun olduktan sonrasında eline iyi miktarlarda para geçmesine karşın meşhur kumar tutkusu yüzünden zor günler geçiriyor Dostoyevski. Bu aralarda Balzac’ın eserine çevirmenlik de yapıyor. Ustası saydığı Balzac’a ihanet ederek, çevirisine kendi hislerini, düşüncelerini katarak hem de. Kısa bir süre sonrasında oldukca sevilmiş olduğu St. Petersburg’dan, taşra bir yere tayini çıkarıldıktan sonrasında borç batağında olmasına karşın nefret etmiş olduğu memurluktan da çekilme ediyor.
“Ne denli güç durumda kalırsam kalayım, ısmarlamayla yazma­maya yemin ettim. Ismarlama her şeyi ezip yok ediyor. Yapıtla­rımın her biri titiz ve güzel olsun isterim. Bak, Puşkin’le Go­gol azca yazdılar fakat ikisinin de heykelleri dikilecek.”
İlk romanı İnsancıklar üstünde titizlikle çalışırken, kardeşine yazdığı mektuplardan bir alıntı bu. Kazın ayağı öyleki olmuyor doğal ki, sonrasında etmiş olduğu bu büyük sözü yutmak zorunda kalıyor. Yine ayrıca kardeşiyle yapmış olduğu mektuplaşmalarda romanını bastırma mevzusunda oldukca yoğun endişeler taşıdığını görüyoruz.
“Romanıma bir yer bulamazsam,” diye yazıyor, “kim bilir Ne­va’ya atacağım kendimi. Ne yapmalı? Her şeyi düşündüm. Sap­lantım ölürse ben yaşayamam.” Mektuplarında ad koymadığı bu “saplantı” ilk romanı olacak ve İnsancıklar başlığını taşıyacaktır.”
İnsancıklar adlı ilk romanını ev arkadaşı Grigoroviç’e okutuyor en sonunda. Arkadaşı ise şok ve hayranlık içindedir. İnsancıklar’ı, bir şiiriyle Belinski’yi kendine fanatik bırakan ve hızla yükselen Rus ozan Nekrassov’a götürür zaman kaybetmeden Grigoroviç. İlk başta isteksiz görünen ve ilk 10 sayfayı dinlemeyi kabul eden Nekrassov romanı dinlerken hüngür hüngür ağlamaya adım atar. Sonrasında o da soluğu kendini yükselten, Rusya’nın en acımasız eleştirmeni Belinski’nin yanında alır ve ona heyecanla şöyleki der.
“Yeni bir Gogol doğdu.”
Sivri dili ile tanınan Belinski ise “Sizlere bakılırsa Gogol’ler mantar şeklinde bitiyorlar,” diye cevaplar bu müjdeyi. Ama romanı gene de alır ve sinirli sinirli okumaya adım atar, akşam Nekrassov’a haber uçurur.
“Getirin onu … sav getirin onu … ”
Dostoyevski ve Belinski buluşmasında ise Belinski devamlı ‘Anlıyor musunuz yalnız? Buraya yazdıklarınızın bilincinde mısınız?’ diye tekrarlar ve oldukca büyük bir yazar olacağını belirtir.
Belinski’nin övgüleriyle sarhoşa dönen Dostoyevski, daha romanı dâhi basılmadan hızla yayılan ününden inanılmaz haz duymuştur. Daha sonradan romanın sansüre takılıp basımının gecikmesi, girmiş olduğu yüksek derslik ve edebiyat ortamlarında dalga konusu olmasıyla duyduğu haz ve kendini beğenmişlik yerini üzüntüye ve hüsrana bırakır. Daha ilki yayınlanmadan hırsla ikinci romanını yazmış ve romanda şöyleki demiştir:
“Ben yalnızım, onlar bir arada.”
İnsancıklar basıldıktan sonrasında kitap büyük çoğunluk tarafınca eleştiriye uğruyor, minik bir kesimden ise alev ateş övgüler alıyor. Gelen yoğun eleştirilere karşın kardeşine yazdığı mektuplardan, Dostoyevski’nin hâlinden ve ilgiden oldukca memnun bulunduğunu görüyoruz. İkinci kişilik adlı ikinci romanı basılmış olduğu an ibre yeniden terse dönüyor. Bu sebeple roman Gogol’ün “Burun” adlı romanın bire bir dâhice bir kopyası olarak görülüyor. İkinci basımda bu benzerlikleri düzeltmeye çalışmasına karşın hem eleştirmenler hem de halk Dostoyevski’ye sırtını dönüyor. Bunun üzerine halkın ilgisini ve sempatisini geri kazanmak amaçlı yeni bir roman için kolları sıvıyor. Yazdığı acil roman onu sakınan, keşfeden ve ününü yürüyerek Belinski tarafınca bile yerden yere vuruluyor. Bir mecmua için tek gecede yazdığı yaratı de eleştirmenlerin gazabına uğruyor. Daha sonrasında yazdığı denemeleri, kendisi bile ‘yeni bir şey ortaya koymadım,’ diyerek yayınlatmıyor. Tüm bu başarısız denemelerden sonrasında Belinski iyice çileden çıkıyor ve başka bir eleştirmen arkadaşına şunları yazıyor:
“Size söylemiş miydim bilmem, Dostoyevski Ev Sahibi Kadın adlı bir roman çıkardı. Budalalıkların en kötüsü bu!.. Her yeni yapıtıyla biraz daha düşüyor… Dostoyevski’nin dehası üzerin­de adamakıllı aldandık… Hele ben, eleştirmenlerin en iyisi olan ben, semerli bir eşekmişim meğer!”
Dergide eleştirilerini daha çok acımasızlaştırarak Dostoyevski’yi tam anlamıyla gömüyor, bu eleştiriden sonrasında tekrar Belinski ve çevresiyle yıldızları asla barışmıyor:
“Bu öykünün tümünde mütevazı ve canlı olan bir tek sözcük, bir tek tümcecik yoktur. Her şey özentili, zorlanmış, eğreti ayaklar üstüne oturtulmuş, yapmacık ve yalancıdır.”
Edebiyat mevzusundaki başarısız denemelerinden sonrasında devrin kargaşa ve bunalımlı Rusya’sı inceleniyor. Kölelik ve imparatorluk karşıtı devrimci gençlerden oluşan bir gruba katılan Dostoyevski, önceleri bu gruptakileri gülünç bulsa da, köy ağalarını öldüren ve imparatorluğa karşı isyan eden kölelerin polisin sert müdahalesi ile karşılaşması sonrası alevleniyor. Grup, yalnız toplanıp belli yazarlardan parçalar okuyup, bu fikirleri yaymaya çalışmasına ve herhangi bir eyleme karışmamasına karşın, içlerine sokulan bir casusun verdiği raporların ihtilal korkusu ve geçmişin nefretine haiz imparatora kadar gitmesi neticesinde tutuklanıp, zindana gönderiliyor. Bir süre sonrasında mahkeme tarafınca suçsuz bulunsalar bile gene imparatorun yönlendirmeleri sonucu cezalandırıyorlar. Dostoyevski hakkında ise yargı tarafınca şu karara varılıyor:
“Dostoyevski… Yasaya aykırı tasarıları olduğundan, yazınsal­yatçı Belinski’nin mektubunu yaymaktan sanık olarak, Sibir­ya’da sekiz yıl kürek cezası çekmeye mahkum edilmiştir.” Bi­rinci Nikola belgenin kenarına şunları not ediyor: “Sadece dört yıl kürek, geri kalan seneler er olarak çalışacak.”
Birinci Nikola’nın bu gruba unutulmaz bir ders vermesi amacıyla hazırlanan plandan sonrasında, darağacına çıkarılan grup için, tam idam başlamış olacağı sırada af gelir. Bu vaka, yaşamının beş dakika sonrasında sona ereceğini sanan Dostoyevski’nin, yaşamındaki en mühim dönemeçlerden biridir. Sonradan ‘hayatımın en mutlu anı,’ diye tabir etmiş olduğu bu affedilme vakası edebiyatına da sık sık yansır. Budala’da şöyleki der:
“Kimi insanoğlu vardır, acı çeksinler diye ken­dilerine ölüm yargısı okunması mümkün ve sonrasında … Onlara ‘Haydi gidiniz, bağışlıyorlar sizi’ derler.
4 yıl devam eden kürek cezası da Dostoyevski’nin yaşamını, düşüncelerini, edebiyatını ve Rus halkına olan aşırı sevgisini etkileyen en mühim olaylardandır. Meşhur koyu Hristiyan inancını da çoğunlukla burada yaşadıkları şekillendirmiştir. Bu ceza olmasaydı Dostoyevski gene aynı seviyede eserler verebilir miydi? Bence kesinlikle hayır. O yüzden onu bir nebze bile idrak etmek isteyenler, kürek cezası döneminde yaşadıklarını kesinlikle okumalı. Cezasının ikinci kısmı olan erlik dönemlerinde ise kendini hem halk hem de yönetime sevdirir. Bu sıralarda Suç ve Ceza’nın sarhoş aile babası Marmeladov’a esin verecek kişiyle tanışır ve karısına gönül verir. Uzun bir süre evlerine gider ve aile bulunmuş olduğu yerden taşındıktan sonrasında bile bu aşk mektuplaşma şeklinde devam eder. Kocası öldükten sonrasında başka birine tutulan kadının peşini Dostoyevski gene de bırakmaz. Çeşitli bölgelere yaltaklanması sonucu Astsubay rütbesine terfi ettikten sonrasında hanımla evlenirler. Ama hanım hiçbir vakit Dostoyevski’yi sevmemiştir ve sevmeyecektir. Bunu da yüzüne yüzüne söyler daima. Dostoyevski de bir süre sonrasında karısına olan ilgisini yitirecektir. Çeşitli makamlara ve kişilere yeniden mektuplar yazması sonucu Subay Yardımcılığına terfi eder. Ama askerlik mesleğini istemediği için gittikçe sıklaşan sara nöbetleri ve çeşitli hastalıklarını bahane ederek erken emeklilik peşine düşer ve bu amacına ulaşır. Ardından gene çeşitli kişileri yağlaması sonucu soyluluk unvanı kendisine geri verilir fakat St. Petersburg kapıları kendisine hâlâ kapalıdır. Üst makamları yeniden bir yağlama işlemi sonucu bu kapıları da açar ve oldukca sevilmiş olduğu St. Petersburg’a geri dönmeyi başarır.
Geri döndükten sonrasında kardeşi Mişel ile bir mecmua kurarlar. Dostoyevski yazılarını burada yayınlamaya adım atar ve bazı yazar ve eleştirmenleri de dergiye toplar. Okuyucu kitlesi gittikçe genişlemektedir. Dergide ‘Ezilmiş ve Aşağılanmışlar’ı kaleme alır. Büyük eleştiriler alır bir kez daha fakat sonrasında Sibirya’daki tutukluluk günlerini yazdığı ‘Ölüler Evinden Anılar’ı yazmaya adım atar ve büyük başarıya ulaşır ve ‘Ezilmiş ve Aşağılanmışlar’daki başarısızlığını her insana unutturur. Gittikçe artan hastalıkları sebebiyle doktorların seyahate çıkma önerisini bahane ederek karısından uzaklaşma amacıyla Avrupa seyahatine çıkar. Avrupa’yı asla sevmez. Geri döndükten sonrasında Dostoyevski’nin gittikçe artan ününden ve yaşadıklarından etkilenen Polin adlı genç ve güzel bir bayan Dostoyevski’nin peşine düşer. Bu hanım ondan sonra Raskolnikov’un kız kardeşine esin olacak hanımdan başkası değildir. Karısının sevgisizliğinden ve ilgisizliğinden sıkılan Dostoyevski bu hanıma gönlünü kaptırır. Ama Polin hayalindeki kişiyi ve ilişkiyi Dostoyevski’de bulamaz. Yine de ilişkileri kargaşa ve bunalımlı bir halde sürüp gider. Rusya’nın yeniden siyasal iç karışıklığına üzülen ve bunalan Dostoyevski hasta yatağındaki karısını bırakarak, Polin ile bir kez daha Avrupa seyahatine çıkar. Polin evvelde giderek gönlünü başka birine kaptırır. Dostoyevski’nin ise Avrupa yoluna çıkmış olduğu andan itibaren ünlü kumar tutkusu nirvanaya ulaşır. Polin ile ilişkileri biter, kumar yüzünden mevcut parası ve ondan sonra almış olduğu borç paraların hepsi suyunu çeker. Polin’in eşyalarını rehin vermesi sonrası gönderilmiş olduğu para yardımıyla Rusya’ya geri döner Dostoyevski. Döndükten sonrasında kardeşi ile yeni bir mecmua kurar ve hasta yatağında bırakarak, başka bir hanıma gönlünü kaptırarak Rusya’dan kaçışının pişmanlığı ve itirafı niteliğindeki en büyük eserlerinden ‘Yeraltından Notları’, hasta karısının yatağı başlangıcında kaleme almaya adım atar.
Kısa bir süre sonrasında karısını kaybeder ve ölümünden sonrasında karısının kıymetini anlayıp büyük bir yıkıma uğrar. 3 ay sonrasında da kardeşi Mişel’i kaybeder. Dostoyevski bu kayıplardan sonrasında kendini asla olmadığı kadar mutsuz ve yalnız hissetmiştir. Kardeşi Mişel’in mirasından kendisine 300 Ruble ve dergiden dolayı ağır bir borç kalır. Her ne kadar bu borç Dostoyevski’yi ilgilendirmese bile, bu borçtan kaçmayı ve derginin kapanmasını kardeşinin anısına bir ihanet şeklinde görür ve hem tüm borçları hem de kardeşinin karısı ve evlatlarının bakımını üstlenir. Devamlı birilerinden borç alarak dergiyi çıkarmayı dener fakat çarkı bir türlü döndüremez. Sonunda borçlarından dolayı haciz ve hapis cezasıyla karşı karşıya kalır. Bu arada edebiyat çevrelerinde fırsatçılığı ile meşhur Stellovski acil borçlar için 3000 Ruble tutarında bir teklifle gelir. Teklife bakılırsa Dostoyevski’nin şu ana kadar yazdığı tüm yapıtlar 3 cilt halinde yayınlanacak ve daha ilkin hiçbir yerde çıkmamış bir roman da teslim etmesi gerecektir. Eğer romanı vaktinden ilkin teslim edemezse para cezası ödemesi ve şu ana kadar yazdığı ve gelecekte yazacağı tüm yapıtların hakları Stellovski’ye geçecektir. Dostoyevski bu anlaşmanın altına imzayı atar.
Acil borçlarını ödedikten sonrasında eline yalnız 175 Ruble kalıyor. O da bu parayla Avrupa’ya giderek Polin’i görmeyi ve ısmarlanan romanı yazmayı düşünüyor. 175 Ruble’nin hepsini kumarda kaybettikten sonrasında beş parasız kalıyor gene. Sağa sola mektuplar yazarak para dileniyor. Ama hiçbir yerden yanıt gelmiyor. Otel yönetimi alacakları yüzünden yiyecek vermeyi reddediyor ve yalnız çay verileceğini söylüyor. Yoksulluk ve görkemli bir açlık içinde roman yazmaya çalışan Dostoyevski Rusya’daki bazı dergilere de para karşılığında yazılar teklif ediyor. En sonunda Rus Ulağı adlı dergiye 5-6 yapraklık bir roman teklif ediyor fakat gene de bir yanıt alamıyor. Mektubunda özetlemek gerekirse anlattığı romanın açıklaması ise şu şekilde başlıyor:
“Minik burjuva asıllı, üniversiteden kovul­muş, aşırı yoksulluk içinde yaşayan bir talebe, bu sıkıntılı du­rumdan aniden kurtulmaya karar verdi; hafifliği, düşüncele­rinin kararsızlığı yüzünden, havada duran, “tamamlanmamış” yabansı bazı düşüncelerin tesiri altında yapıyor onu. Tefe­ci, yaşlı bir hanımı öldürmeye karar verdi…”
En meşhur yapıtı ‘Suç ve Ceza’ Dostoyevski’nin zihninde nihayet genel olarak oluşmaya adım atmıştır. Daha sonrasında yazdığı el yazmalarını beğenmiyor ve hepsini yakıyor. En sonunda arkadaşına bahsetmiş olduğu ‘Zavallı Sarhoşlar’ adındaki Marmeladov’un hikayesiyle, Rus Ulağı editörüne bahsetmiş olduğu üniversite öğrencisinin öyküsünü birleştiriyor ve Raskolnikov’un günlüğü tasarısını bırakıp roman biçimine sokuyor. Daha sonrasında arkadaşına yazdığı mektupta bu kitabından şöyleki bahsediyor:
“İki hafta oldu, ro­manımın birinci kısmı Rus Ulağı’nda yayımlandı. Adı Suç ve Ceza. Daha şimdiden bu kitap hakkında kulağıma birçok övgü geldi. Yeni ve yürekli şeyler var içinde.”
Suç ve Ceza bir taraftan dergide yayınlanmaya devam ederken, Stellovski ile yapmış olduğu ağır anlaşmadaki romanın teslim zamanı de gitgide yaklaşıyor. Daha tek bir cümle yazamayan Dostoyevski organik olarak yaklaşan bu felaketten kaygı duyuyor. Bir arkadaşının, dostlarımızı toplayıp bölüm bölüm bir roman yazalım fikrini “Hiçbir zaman, başkasının yapıtına imzamı koymayacağım” diyerek reddediyor. Yine aynı arkadaşının romanı bir stenograf ile beraber yazması teklifini ise kabul ediyor. Stenografi işini üstüne alan, sonradan aralarındaki 2 kat yaş farkına karşın evlendikleri Anna Grigoryevna oluyor. Ve karısı hasta yatağındayken tutulduğu ve beraber Avrupa turuna çıkmış olduğu ve Dostoyevski’yi, kendi eşyalarını rehin bırakarak Rusya’ya geri yollayacak parayı gören Polin, yazdığı ‘Kumarbaz’ adlı romanın hanım karakterine adını veriyor. ‘Kumarbaz’ 25 günlük bir süreçte tamamlanıp Stellovski’ye götürülüyor. Ancak üç kağıtçı Stellovski, Dostoyevski gelmeden evinden ayrılıyor ve hizmetçileri dönüş zamanını bilmediklerini söylüyor, yayınevi mensupları bu mevzuda bir buyruk almadıklarını ileri sürerek romanı teslim almayı kabul etmiyor. Dostoyevski ise zekice bir manevrayla yönetim komiserliğine giderek, kitabını teslim ettiğine ve teslim geçmişine dair bir belge alarak Stellovski’nin tuzağını bozuyor.
Sonraki süreçte Anna ile evlendikten sonrasında, yaş farkından dolayı bilhassa çevresinden inanılmaz tepkiler gelmiştir. Alacaklılar da kapıya dayandığından bu sefer karısı ile beraber bir Avrupa seyahati daha planlanıyor. Bilhassa bu bölümde anlatılan kumar arzusunun ulaşmış olduğu boyutlar cidden sinir bozucu. Her şeyini, almış olduğu tüm borçları, eşyalarını kumarda kaybediyor ve her seferinde karısına yazıp özür diledikten sonrasında dönmek için para istiyor. O parayı da doğal ki kumarda kaybediyor. Kitapta dâhi onlarca mektup bulunuyor bununla ilgili. Ben okurken bile sinir krizleri geçirdim. Bu sıralarda ‘Budala’yı yazmaya başlıyor fakat ilerletemiyor. Derken karısının hamileliği ve Sonya adını verdiği bir kız evladı oluyor. Bebeği oldukca sevilmiş olduğu söylese bile kumar tutkusunu her şeyin önüne koyduğu durumlar olmaya devam ediyor. Ama bir hastalık sonucu bebeğini de kaybettikten sonrasında derin bir acı yaşayıp, duruluyor ve sadece tertipli yazmaya başladıktan sonrasında Budala’yı tamamlayabiliyor.
“Suç ve Ceza’ya oranla Budala’nın, halkı daha azca şaşırttığını se­zinliyorum. Onurum söz konusu: ilgiyi tekrardan üstüme çekmek isterim.”
Budala’nın pek iyi eleştiriler almaması ve kitlelerce pek sevilmemesi sebebiyle, tepkiler gelir gelmez, Troyat’ın “Dostoyevski’nin kendisi tarafından kaleme alınmış kendisinin bir benzeri gibi,” söylediği ‘Ebedi Koca’yı büyük bir hevesle yazıp teslim ediyor. Ama Dostoyevski’nin zihninde daha büyük bir yapıt ortaya koyma isteği ve Karamazov’un ilk ayak sesleri yavaştan duyulmaya başlıyor. Bu arada bir kez daha kız evladı sahibi oluyor. Anna’nın üniversitede okuyan adam kardeşinin, okul tatilinde Dresden’e ziyarete gelmesi, Dostoyevski’nin bir roman daha yazmasına sebep oluyor. Karısının kardeşi Snitkin’den üniversitedeki nihilist akımları büyük bir ilgi ve üzüntüyle dinliyor. Snitkin’in büyük bir hayranlık beslediği talebe Ivanov’un, “Halk Düzenleme Derneği” başkanı Neçayev tarafınca öldürülmesi, Dostoyevski büyük bir kızgınlığa sürüklüyor. Yeni fikirlere duyduğu hınçla ve üniversitelilerin saçma savları ve fikirlerine beslediği kızgınlıkla ‘Cinler’ adlı görkemli yergisini kaleme almaya başlıyor. Bu zamana kadar en oldukca dikkat gösterdiği eseri de bu oluyor. ‘Cinler’ halk tarafınca anlaşılamıyor ve bilhassa sosyalistlere büyük eleştiriler içermesi sebebiyle sol kesim eleştirmenleri tarafınca büyük bir taarruza uğruyor. Eseri öven kısıtlı sayıdaki bazı gazete ve dergiler bile bu taarruzdan nasiplerini alıyor.
Dresden’e yerleşmelerinin ilk senesinde Alman orduları Fransa’yı işgal ediyor. Bu harp ve gerilim ortamında yazamamanın stresi ve neredeyse 4 senedir oldukca sevilmiş olduğu Rusya’sından ayrı kalmanın hasreti, Dostoyevski’yi ağır bir bunalıma sürüklüyor. Geri dönebilmek için yeniden para arıyor, fakat bulamıyor. Bu sıralarda karısı bir kez daha hamile kalıyor. İyice gerilen Dostoyevski’yi, bu sefer karısı bir nebze rahatlaması için kumar oynamaya gönderiyor. Hikaye bu sefer de değişmiyor. Tüm parasını kaybediyor ve karısına “ben bir rezilim, bu sefer aydınlandım ve bu son, bana şu kadar para gönder ki yanına hemen gelebileyim” diye bir ihtimal yüzüncü kez aynı mektubu yazıyor. Ama bu sefer sahiden son oluyor. Dostoyevski’nin tekrar kumara dönmemesine neyin sebep olduğuna dair net bir kanıt ya da ifade bulunamıyor. Troyat ise genel olarak pek üstünde durulmasa bile kaybetmiş olduğu gece Dostoyevski’nin yaşamış olduğu olayın etkili bulunduğunu düşünüyor. Dostoyevski kaybettikten sonrasında bağışlanma ve papazla konuşmak amacıyla bir Ortodoks Kilisesi arıyor. Bir tapınağın önüne vardığında rahatlıyor ve içeri girmeye kalktığında bu tapınağın bir kilise değil, yahudi havrası bulunduğunu görüyor. Oldukça sevilmiş olduğu İsa’ya kurtuluş amacıyla yönelirken, karşısında İsa’yı çarmıha gerenleri bulması ve rezilliğinden dolayı kilisenin bile onu itmesi ve buraya yönlendirdiğini düşünmüş olabilir. Ki bana oldukça mantıklı bir çıkarım şeklinde geldi.
Dostoyevski borç ve ön ödeme alarak ondan sonra ailecek Rusya’ya dönüyor. Döndüğünü duyan alacaklılar hapis tehditleriyle beraber ailenin kapısına dayanıyorlar. Anna, hepsini bertaraf ediyor. Ve o andan itibaren mali durumun tüm kontrolünü üzerine alıyor. Budala ve Cinler’i kitap halinde yayınlamaya karar veriyor. Kağıt satın alımından, kitapevlerinin memurlarıyla pazarlığa kadar tüm süreci kendisi yönetiyor. Dostoyevski’ye ise bir Prens haiz olduğu “Yurttaş” adlı sağ görüşlü dergide başyazarlık teklif ediyor. Dostoyevski bu teklifi kabul edip, “Bir Yazarın Günlüğü” adlı sütunda yazmaya başlıyor. Bir süre sonrasında derginin basımında yapmış olduğu bir ihlâl sonucu 25 ruble para cezası ve 48 saat hapis cezasına çarptırılıyor. 2 günlük bu hapis cezasında ise ‘Sefiller’i okuyarak arkadaşlarına şöyleki diyor:
“Tutuklanmam benim için bir mutluluk oldu; yoksa bu us­ta yapıtı bir kez daha okumak için -hem de ne ilgiyle!- hiç va­kit bulamayacaktım …”
“Yurttaş” adlı dergide başyazarlığa devam ederken, ilk romanı İnsancıklar’ı, Belinski’ye götürmüş olan Nekrassov kendi dergisinde bir romana ihtiyacı bulunduğunu söyleyerek iyi bir teklifle Dostoyevski’ye geliyor. Hem Nekrassov’un dergisinin sol bir mecmua olmasından hem de tüm enerjisini romana vermek istediğinden başyazarlık görevinden çekilme ederek ‘Delikanlı’yı yazmaya koyuluyor. Delikanlı adlı eseri genel olarak eleştirmenler tarafınca oldukça iyi karşılanıyor. Hayatı en sonunda birazcık düzene girmiş şeklinde görünen Dostoyevski bir adam evladı sahibi oluyor. St. Petersburg’a geri döndükten sonrasında ‘Bir Yazarın Günlüğü’ projesini devamlı bir gösterim olarak çıkarmak istiyor ve lüzumlu izinleri aldıktan sonrasında dergideki köşesinin devamı durumunda olan yazılarını yayınlamaya başlıyor. Her ne kadar Rusya, inanç ve Avrupa mevzularındaki düşünceleri zaman içinde komik hâline gelse bile o sıralar hem aboneler hem de belli bir sayıyı alan okurlar gittikçe çoğalıyor. Dostoyevski’ye her yerden çağrı ve mektup yağıyor. Tüm borçlarını kapatıp, bir kır evi bile satın alıyor. Tam her şey oldukça güzel giderken babadan geçen bir hastalık sonucu oğlunu kaybediyor ve bu yitik onu derinden sarsıyor. Daha önceki tüm kayıpları şeklinde gene yazarak bir kitap yardımıyla iyileşiyor Dostoyevski: Karamazov Kardeşler.
Karamazov Kardeşler’in hazırlık aşaması tam 3 yıl sürüyor. Çeşitli konumdaki insanlardan data alınıyor. Her şey büyük bir dikkat ve özenle planlanıyor. Dostoyevski bir taraftan büyük endişeler de taşıyor. İlerleyen yaşı sebebiyle kabiliyetini yitirmiş olmaktan ve kitabını bitiremeden ölmekten korkuyor. Karamazov Kardeşler, Dostoyevski’nin ününü doruklara çıkarıyor ve Turgenyev ve Tolstoy derecesine geliyor halkın gözünde, hatta daha bile ileriye.
Çocuklarına güzel bir miras bırakmak isterken, kitapların gelirleriyle borçlar ödendiği ve kendisine metelik de kalmadığı ve hastalıkları da gitgide arttığı için bir kez daha endişeler sarıyor etrafını. Karısı Anna bir yayınevi kuruyor ve işler bir nebze düzene giriyor. Daha sonrasında “Rus Edebiyatı Dostları Derneği,” yaşanmış olan konuşma sonrası oldukça ünlü olacak, Puşkin anıtı açılışı için Dostoyevski’ye çağrı götürüyor. Baş düşmanı Turgenyev ile ve batıcılar ve slavcıların karşılaşmasına sahne olacak bu açılışta, ilk olarak Turgenyev çeşitli manevraları ve şakşakçıları yardımıyla öne geçmiş şeklinde gözükse bile, Dostoyevski’nin 2. gün yapmış olduğu ünlü alev ateş hitabı bittiği an ortalık ayağa kalkıyor. Salondaki hepimiz ağlıyor, güvenlik önlemleri aşılıp Dostoyevski’nin ayaklarına kapanıyor ve ellerini öpüyorlar. Turgenyev bile baş düşmanına gözleri dolu dolu gidip sarılıyor. “Rus Edebiyatı Dostları Derneği” oybirliğiyle Dostoyevski’yi onursal üye seçtiklerini açıklıyor. 1 saat aradan sonrasında sahneye çıkan Aksakov, Dostoyevski’nin dâhice söylemi sonrası söyleyecek bir şey olmadığını belirtiyor.
Ancak hepimiz birazcık yatıştıktan ve olayın üstünden vakit geçtikten sonrasında bu kez Dostoyevski’ye söylediklerinin saçmalık bulunduğunu ve konuşma kabiliyetiyle insanları büyülediğine dair saldırılmaya başlanıyor. Üzüntüden iki kez ağır bir nöbet geçiriyor ve ağzından kan gelmeye başladıktan bir süre sonrasında vefat ediyor. Rusya’nın vedası ise görkemli oluyor:
“Cenaze 31 Ocak Cumartesi günü kaldırılıyor. Daha sabahın er­ken saatlerinde, evin karşısındaki sokağı büyük bir kalabalık dolduruyor. Bir cenaze arabası hazırlanmıştır, ama Dostoyevs­ki’nin hayranları tabutu manastıra dek omuzları üzerinde ta­şıyorlar. Otuz bin kişi izliyor cenazeyi. Yetmiş iki temsilci çelenkleri ile birlikte yürüyor. On beş dini orkestra, ilahiler oku­yarak gidiyor.”
Dostoyevski’yi hepimiz okuyor ya da tavsiye ediyor diye yalnız okumuş olmak için değil, kelimelerinin arasındaki dünyayı, fikirleri, acıları şu demek oluyor ki özetlemek gerekirse Dostoyevski’yi anlayarak okumak isteyenler için çok önemli bir kaynak. Henri Troyat ise bir biyografiden ziyade roman okuyorum hissiyatı yarattı bende. Oldukça başarı göstermiş bu mevzuda. Diğer biyografilerini de şimdiden merak ettirdi.
İyi okumalar. (Numan)

Büyük üstat: Henri Troyat oldukca güzel bir yaşam öyküsü çıkarmış. Osmanlı’nın son dönemleri ile birlikte Doğu’nun temel bir derdi baş gösteriyor. Batı hep önde, ileri, çağdaş, başarı göstermiş, baskın, harpte kahredici. Bunun karşısında Doğu halkları iyi mi tutunabilir? genel anlamda iki yaklaşım var biri Batılılaşma diğeri birazcık düşsel eski kuvvetli günlerine dönmek suretiyle özlerine dönme, içine çekilme. Bizde Saatleri Ayarlama Enstitüsü Batılılaşma çabasının gülünçlüğüyle alay eder. Günümüz Muhteşem Yüzyıl dizileri ise düşsel bir geçmişe köle olmanın komikliğini ele verir. Aynı yol ayrımında Rus halkı için Dostoyevski bu iki sakat yoldan birini seçmenin gerekmediğini Rus halkının kendi bağrından yepyeni bir dünya görüşü ve kendine ilişkin yeni bir kan çıkarabileceğini savunur. Bunu yaparken de bir taraftan psikolojinin hemen hemen yaygınlaşmamış derinliklerinde gezerken bir taraftan da Tanrı’nın varlığını ve dinin pozisyonunu terbiye felsefesi açısından sorgular, okura sorgulatır. Bu esnada da ortaya yüzyıllar sonrasının başka coğrafyalarındaki insanlara bile hitap eden şaheserler ortaya çıkar.
Kanımca bu biyografinin tadını çıkarmak, en iyi verimi almak için Dostoyevski’nin şu kitaplarını okumuş olmak gerekiyor:
Yeraltından Notlar
Ölüler Evinden Anılar
Suç ve Ceza
Budala
Karamazov Kardeşler (Zafer)

Podcast: Dostoyevski’nin Hayatı ve Tüm Eserleri: Youtube’da Okur Sohbetleri kanalımızda Dostoyevski’nin yaşamı ve tüm eserleri üstüne yayınladığım üç bölümden oluşan ortalama dört saatlik detaylı anekdotlardan oluşan bir oynatma sıralaması var. İlgilenenler için paylaşmak isterim.
Birinci Bölüm: İnsancıklar, Diğeri, Beyaz Geceler, Yufka Yürek ve Netoçka Nezvanova.

İkinci Bölüm: Ölüler Evinden Anılar, Ezilenler ve Yeraltından Notlar, Amcanın Rüyası, Stepançikovo Köyü ve Yaz İzlenimleri Üstüne Kış Notları.

Üçüncü Bölüm: Suç ve Ceza, Budala, Ebedi Koca, Ecinniler, Delikanlı, Karamazov Kardeşler ve Puşkin Konuşması.
https://youtu.be/Cg3CGKljlBU (Okur Sohbetleri)


Dostoyevski PDF indirme linki var mı?


Henri Troyat – Dostoyevski kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Dostoyevski PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Henri Troyat Kimdir?

Henri Troyat (Lev Aslanovitch Tarassov) 1911’de Moskova’da hayata merhaba dedi. Tanınmasını elde eden Fax Jour (1935) ve Araigne’den (Goncourt ödülü 1938) sonrasında, eski Rusya’yı tekrardan canlandırdığı (la Lumière des justes, 1959-1962; les Héritiers de l’avenir, 1968-1970; le Moscovite, 1974-1975; la Gouvernante française, 1989; Aliocha, 1991) ya da bugünkü Fransız toplumunun resmini çizdiği (les Semaille et les Moissons, 1959-1962; les Eygletière, 1965-1967) geleneksel tarzdaki romanlarla geniş bir çevreye ulaştı. Aynı zamanda biyografiler (Tolstoï, 1965; Catherine la Grande, 1977; Pierre le Grand, 1979; Ivan le Terrible, 1982; Tourgueniev, 1985; Gorki, 1986; Flaubert, 1988; Maupasant, 1989) ve tiyatro piyesleri yazdı: les Vivants (1946). 1959’da Académie Française’e seçildi.


Henri Troyat Kitapları – Eserleri

  • Dostoyevski
  • Gogol
  • Lev Tolstoy
  • Rasputin
  • Gorki
  • Ölçüsüz Dostluk
  • Çehov
  • Yaslı Kar
  • Guy de Maupassant
  • Dört Çariçe
  • Örümcek
  • Yeşil Sinek
  • Yalancı Işık
  • Yıkık Umutlar
  • Mutlu Damlalar
  • Barones ve Müzisyen
  • Puşkin-II
  • Puşkin-I


Henri Troyat Alıntıları – Sözleri

  • Tüm görkemli hikayeler iki şekilde adım atar;ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir . (Lev Tolstoy)
  • ‘Palto’ hikayesinin orijini otantik bir vakaya bağlıdır. Gogol bu vakası 1832’ye doğru bir arkadas çevresinden isitmistir: Minik bir işyar çetin mahrumiyetlerle katlanarak kendisine bir av tüfeği satın alır ve daha ilk çıkışta tüfeği yitirir, öyleki üzüntüye düşer ki, arkadaşları duygulanir, bir araya gelmiş olarak bir başka tabanca satın alırlar kendisine. (Gogol)
  • Puşkin Gogolü sevmiyordu. Ama kabiliyetini anlayınca onu teşvik etti, yazılarını düzeltti. Rus dilinin zenginliklerini ona öğretti, hatta Ölü Canlar’la Müfettiş’in konusunu verdi. (Puşkin-II)
  • Kadınların gözleri keskin, zekaları uyanık, düşünceleri kuruntulu olur. (Guy de Maupassant)
  • Kurulan hayaller ! Yıkılan umutlar ! Birbirimizi tekrar ne vakit ve hangi şartlar altında görecektik ? Gelecek karanlıktı ve ben fena önsezilerin pençesindeydim. (Rasputin)
  • …. insanoğlunun aşağılık içgüdülerle cömertçe hamlelerin bir karışımı bulunduğunu ve asla kimsenin tam manasıyla masum ya da suçlu olmadığını anlıyordu. (Gorki)
  • Biraz sabredin, dedi. Her şey düzelecek. (Yaslı Kar)
  • Işık saçan bir güneş karşısında
    Nasıl bir lamba sönük kalırsa
    Sahte data de zeka güneşi karşısında
    Titrer, yok olur gider. (Puşkin-I)
  • Bu hayatta zamandan etkilenmeyen bir dostluk olabilir miydi? Henüz yaşamın eşiğindeyken, her şey itimat, fikir ve duygu birliği içinde doğuyor; sonrasında ortam genişleyip değişiyor, hepimiz eğlence ile zorunluluklar, uzlaşma ile doğruluk içinde kendine bir yol çiziyordu. (Ölçüsüz Dostluk)
  • Dostoyevski aşırı duyguların adamıdır. Olağanüstüde rahat eder. Fırtınada nefes alır. “Nasıl yaşadığıma gelince, sizin kendi yaşamınızda yarıda bıraktığınız şeyleri ben sonuna kadar götürdüm.” diye yazacaktır Yeraltından Notlar’da. (Dostoyevski)
  • Tolstoy diyor ki:”Bir insana devamli aynı iyiliği yap, göreceğin tek şey; çok önemli bir nankörlük.” O denli haklı ki (Lev Tolstoy)
  • Engelli aşklar, kurbanlarının kalbinde esrarengiz bir kıymet kazanır. (Puşkin-II)
  • Prens Feliks , tırnaklarının ya da saçlarının şekliyle olmasıyla birlikte , düşünceleriyle de dandyliğe özenmektedir.İnce uzun bir fiziğe , narin bir yüze ve baygın bakan gözlere haiz olan bu insanın , buluğluk yaşlarındayken hanım kılığına girmekten hoşlanılmış olduğu söylenmektedir.Şimdi bile olgun adamların bakışları , iltifatları ve kendisiyle dostluk oluşturmak için yanına yaklaşmaları onun gururunu okşamaktadır . Bununla beraber hanımefendileri da hor görmemektedir.Yalnızca , soyları ya da eğitimleri gereği gönül okşayıcı söz ve davranışlarla devamlı etraflarında dolaşmasını istedikleri için bayanlar onu birazcık sinirlendirmektedir. (Rasputin)
  • Kuvvetli bir zeka ile doğup, tehlikeli yollara sapmamak için dinde, ahlakta destek aramayanlar, hem kendilerini hem yurttaşlarını felakete sürüklemişlerdir. (Puşkin-I)
  • Savaşım ediyoruz, umutsuzluğa kapılıyoruz. Ve ansızın yaşam oldukca rahat, sema oldukca rahat, umar oldukca yakın ve oldukca tatlı. (Örümcek)
  • ‘’Yaşamda minik burjuvalardan daha kötü düşman tanımadım, diye yazıyordu. Cellat ve kurbanı uzlaştırmak isterler. Kurbana sabır telkin ederek, kendisine uygulanan şiddete karşı gelmekten caydırırlar, zengin ve yoksul arasındaki ilişkileri değiştirmenin imkânsızlığını ispatlamaya çalışırlar, halka emek verme ve zahmetleri için Tanrı katında bir ödül vaat ederler ve dünyadaki sıkıntılı varoluşuna fanatik olsalar da, yaprak bitleri şeklinde, canlı kuvvetlerini emerler. Bir çok direkt doğruya baskının hizmetindedir, diğerleriyse tevekkül, uzlaşma, affetme ve aklanma vaaz ederek buna dolaylı katkıda bulunurlar.’’ (Gorki)
  • “Her şeyin farkındayım ve bu beni öldürecek” (Dostoyevski)
  • Soğuk bir rüzgar bulutları sürüyor ve oluşturulan gökyüzünde , sayısız yıldızların parıldamakta olduğu görülüyordu. Bir müddet sonrasında, yıldızların parlaklığı soluklaşıyor ve sema, doğu tarafınca olmak suretiyle pembeleşiyordu. (Guy de Maupassant)
  • Aşk bana ilkin taze göründü,
    Sonra önümden uçup gitti… (Puşkin-I)
  • “Ne tabiat, ne anıtlar, ne de sanat yapıtları onu ilgilen­diriyordu,” diye yazıyor Strakhov. “Tüm dikkatini insanlara yö­neltiyordu.” (Dostoyevski)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş