Mola – Mario Benedetti Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Mola – Mario Benedetti Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Mola kimin eseri? Mola kitabının yazarı kimdir? Mola konusu ve anafikri nedir? Mola kitabı ne konu alıyor? Mola PDF indirme linki var mı? Mola kitabının yazarı Mario Benedetti kimdir? İşte Mola kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…
Kitap Künyesi
Yazar: Mario Benedetti
Çevirmen: Banu Karakaş
Yayın Evi: Yedi Yayınları
İSBN: 9786057496140
Sayfa Sayısı: 192
Mola Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
“Belki bu istisnai bir durumdu ama ne olursa olsun o an yaşadığımı hissettim. Göğsümdeki bu baskı yaşadığımın göstergesiydi.”
49 yaşlarında, dul, üç erişkin çocuğuyla mesafeli bir ilişki yaşayan ve yaşamı işiyle evi içinde geçen Martín Santomé’nin emekliliği yaklaşmaktadır. Emekli olunca bahçe işiyle ilgileneceğini yada gitar çalmayı öğreneceğini yada emekliler her ne yapıyorsa onu yapacağını varsayar, sadece aynı işyerinde çalmış olduğu bir genç hanıma âşık olmayı asla beklemiyordur. Başladıkları ilişki Martín’in sakin varoluşunu canlandırır sadece günlük rutinine ve ruh hâline verdiği bu mola kısa sürer. Yayımlandığı 1960 yılından bu yana 20’yi aşkın dile çevrilmiş roman, Uruguaylı Benedetti’nin en ünlü eseri.
Mola Alıntıları – Sözleri
- Bazen zalimlik noktasına ne kadar masumca gelinebiliyor, ne garip..
- Hayattaki en hoş şeylerden biri şu: Güneşin yaprakların arasından sızışını görmek..
- Sanki vakit geçiyor ve ben hiçbir şey yapmıyorum, hiçbir şey olmuyormuş şeklinde korkulu bir hisse kapılıyorum. Hiçbir şey fakat hiçbir şey beni heyecanlandırmıyor..
- Bazen kendimi ne bahtsız hissediyorum, o da sırf özlediğim şeyin ne işe yaradığını bile bilmediğimden..
- Uykusuzluk, hafta sonlarımın vebası benim..
- Çocukluk bundan ibaret aslına bakarsan: Safi yaşam!
- Dünyada yalnızların birbirleriyle anlaşamaması şeklinde genel bir kaide olsa gerek. Ya da yalnızlar olarak tamamımız antipatik miyiz yoksa?
- Mutluluk kimi zaman önümüze çıkan aksiliğin tam yanında duruyordur..
- Onun teorisi, büyük yaşam teorisi, ona şu hayatta canlılık veren tek şey; gerçek mutluluğun insanoğlunun {hiç de} hep hayalini kurmaya meylettiği kadar sempatik olmadığı, hatta ondan fazlaca daha nahoş bir durum olduğu fikrine dayanıyor. Diyor ki insanların sonunda kendilerini mutsuz hissetmelerinin tek sebebi, mutluluğun anlatılması zor bir esenlik, esrik bir keyif, sonsuz bir festival hissi olduğuna dair taşımış olduğu değişmez inanış.
- Sanki vakit geçiyor ve ben hiçbir şey yapmıyorum …
- Doğrusu Tanrı’ya inanıp inanmadığımı bilmiyorum. Bazen düşünüyorum da eğer Tanrı var ise bu şüpheye soğuk bakmazdı. Nitekim onun (ya da O’nun?) bizlere verdiği özellikler —akıl, sağduyu, içgüdü— bizim açımızdan onun varlığından da yokluğundan da güvenilir olmak için kâfi değil kesinlikle. İçimdeki bir sezgiye gore Tanrı’ya inanabilir ve haklı çıkabilirim ya da inanmayabilir ve gene haklı çıkabilirim. E ne kısaca? Belki de Tanrı bir krupiyenin ifadesiyle izlerken, ben kazanan kırmızıyken siyaha oynayan zavallı bir aptalımdır.
- İş işten geçtikten sonrasında söylemek aptallıktı…
- İhtiyacım olan şey aylaklık değil, kendi istediğim işte çalışabilme hakkı..
- İnsan kendi fedakarlığı ile yıktığı kendi geçmişine hapsoluyor…
- Bir insana gerçeği söylemek ne çirkin bir şey; hele ki bu gerçek, kişinin sabahları daha yeni uyandığında kendi kendine yapmış olduğu monologlarda, iyice açılıp büsbütün uyanmadan ve tüm gün başkalarının yüzüne bakacağı maskeyi takınmadan ilkin silinip ortadan kaldırılması ihtiyaç duyulan, son aşama itici, kendine duyduğu öfkeyle dolu, acı acı saçmaladığı sözcükler içinde bile kendine söylemekten çekindiği gerçeklerden biriyse.
Mola İncelemesi – Kişisel Yorumlar
ne olursa olsun okuyun: Bir insanın yaşça ufak bir kızı severken hayatında verdiği kısa bir molayı okuyoruz.
Martin’in günlüğünden okuyoruz herşeyi. 50 yaşına merdiven dayamış emekli olmayı bekleyen bir işgören Martin ve bigün çalmış olduğu ofise genç bir kız gelir ve günler sonrasında kıza karşı bir sevgi beslemeye adım atar. Martin üç cocuğu olan eşini genç yaşta yitirmiş yaşamı bir halde devam ederken karşısına çıkan bu kız aniden herşeyi degiştirir. Yeniden doğan şeklinde olur.
Birbirlerine duydukları bu sevgi Martin’in ön yargıları yüzünden gizli saklı saklı devam ederken gün gelir herkesçe bilinir.
Sevme ve sevilme duygusunu fazlaca güzel işlenmiş.
Çook güzel duru bir anlatıma sahipti. Iyiki okumuşum. (eceli kitaplar)
50 yaşını doldurmasına fazlaca azca vakit kalmış olan, neredeyse 25 yıl ilkin kaybetmiş olduğu eşinden kalan 3 evladı ile beraber yaşayan Martìn emekliliği için gün saymaya adım atar. Ağır ağır emeklilik planları yaparken işi ve evi içinde mekik dokumaya devam eder. Derken asla beklenmedik bir aşkın içinde bulur kendini. Aşk desem de abartılı bir arzu, saplantı yada hızla gelişen absürt hikayelerden değil. Doğal, basit ve daha gerçek bir şey. Mutluluğu bulduğuna inanmaya başlayıp, tekinsiz bir umuda tutunarak önünde yeni bir yaşam bulunduğunu düşündüğünde, ona bahşedilenin mutluluktan fazlaca aslen bir mola bulunduğunun hemen hemen bilincinde da değildir doğal.
Metin tamamen Martìn’in günlüğünden oluştuğu için yaşamınının bu döneminden bir yıl süresince yazdığı şeyleri okuyoruz. Fazlasıyla dürüst ve içten o nedenle. Her mevzuda yapmış olduğu tespitler basit ve tam yaşamın içinden. Kimi yerde güldürüyor, bir çok yerde düşündürüyor. Yaşadığı yaşamın yarısını yaşamamış olmama karşın bilhassa anılar, yaşlılık, yalnızlık üstüne fazlaca değişik hisler yarattı bende. Mola, okuduğum en samimi, en gülünç bununla birlikte en yürek burkucu metin. (Ece)
‘Ölüm yıldırıcı bir tecrübe; geride kalanlar için, bilhassa geride kalanlar için.’
.
Martin Santome emekliliği için gün sayıyor, gerçi emekliliğinde ne yapacağını bilmiyor.
Önünde seçenekler var fakat birazcık daha düşünmesi gerek.
49 yaşlarında ve dul bununla birlikte. Üç çocuğuna hem babalık hem annelik halletmeye çalıştı. Ne kadar başarı göstermiş olduğu tartışılır. Ama kimse ona ‘denemedi’ diyemez.
Tam da seneler süresince bir ofiste çalıştıktan sonrasında emekli olacağı için coşku duyarken asla beklemediği bir şey oluyor.
Tabii ki mühim şeylerin bir çok tam da siz beklemediğiniz sırada olur. Sürpriz mi demeli?
Ne olduğu ise Santome’nin günlüğünde saklı ve evet o günlük: Mola.
.
Uruguay’ın en malum yazarlarından Mario Benedetti. Bazılarına gore oldukça tek düze bir yaşamı olan, orta yaşlı bir adamı anlattığı Mola ise yazarla tanışma kitabım.
Karakterimiz Santome’nin sevmediğim özellikleri (homofobik oluşu şeklinde) olmasına rağmen; onun kuvvetli görünüp içi cam parçalarıyla dolu olan bir ruhuna yakın hissettim.
Kurmuş olduğu düzenin dışına çıkma endişesini, iyi mi göründüğünü devamlı sorguluyor oluşunu, emeklilikten değil de sanki yaşlanıyor olma çekincesinin ağır basışını fazlaca içten konu alıyor Benedetti.
.
‘Bir bakayım nasılmış?’ deyip tek oturuşta okunan eserlerdendi Mola. Kitapta geçmiş olduğu şeklinde gerçekleri bir başkasının ağzından duymak; gerçeğin kendisinden daha acıdır bir çok kez. Santome’nin günlüğüne yazdıkları da yaşadıklarını başkalarından duyma acısından kaçış gibiydi. Onun sözlerini bölmek istemeyişimdir kim bilir yazdıklarını ara vermeden okumam…
.
Pek sevdiğim Banu Karakaş çevirisi, Naz Yıldız kapak tasarımıyla (Hülya Oluşturulan)
Mola PDF indirme linki var mı?
Mario Benedetti – Mola kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Mola PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Mario Benedetti Kimdir?
Latin Amerikanın en büyük yazarlarından biri olarak tanınan Benedetti, 14 Eylül 1920 tarihinde Tacuarembo’da hayata merhaba dedi. Benedetti, 70’li yıllarda Uruguay’ın askeri diktatörlükle yönetildiği dönemde Buenos Aires, Lima, Havana ve İspanya’da sürgünde yaşadı. Benedetti, sürgünün sona ermesinin peşinden dönemin ın çoğunu Montevideo ve Madrid’te geçirdi.Oldukça sayıda şiiri ve romanı internasyonal ödül alan Benedetti’nin 1960’da basılan “The Truce” adlı kitabı 19 dile çevrilmişti.Mario Benedetti 17 Mayıs 2009 tarihinde Montevideo’daki evinde hayata gözlerini yumdu.
Mario Benedetti Kitapları – Eserleri
- Aşk Kadınlar ve Hayat
- Kırık Köşeli İlkbahar
- Mola
- Yıldızlar ve Sen
- Edebiyat ve Devrim
- Yaxın sahil
Mario Benedetti Alıntıları – Sözleri
- Sanki vakit geçiyor ve ben hiçbir şey yapmıyorum … (Mola)
- Son nokta şu olmuş, nüzul geçirdiğinden ölmüyor , yalnızlıktan ölüyor. Doktorlar eğer zamanında bulunmuş olsaydı, kesinlikle şimdi hayatta olacağını söylemişler. Arkadaşları onu bulduklarında baygın haldeymiş fakat bu olayın en azından yirmi dört saat ilkin başına gelmiş olduğu sanılıyor. Bunu düşünmeye çalışmak, düşlemek, kımıldayamayan bir insanın düşünceleri, fazlaca yıkıcı, fazlaca acı … (Kırık Köşeli İlkbahar)
- İki sesin, çürümüş sessizliğindeydik ve bir öğleden sonrasında birbirimize bakıp birden, karşılıklı konuşmaya başladık. Sonrası kolay oldu. (Kırık Köşeli İlkbahar)
- “Yaranın kanadığını hissettiğinde
Sesinin titrediğini hissettiğinde
Beni yanında say.” (Aşk Kadınlar ve Hayat) - Parmaklıklar tam olarak olduklarından değişik bir şey olamazlar bundan dolayı açık parmaklıklar ve kapalı parmaklıklar yoktur. Tam tersine bir kapı pek fazlaca şeydir. Kapalı olduğunda bu kapanıştır, yasaktır, sessizliktir, öfkedir. Açık olmuş olsaydı (solunum için değil, bir iş için de değil ya da yaptırım için de değil; kapalı olmasının pek fazlaca başka sebepleri vardır hepimiz için) gerçekliğin, sevgili insanların, sokakların, tatların, kokuların, seslerin, görüntülerin ve özgür olmanın teması ile gerçekliğin kurtarılmasını sağlayabilirdi. (Kırık Köşeli İlkbahar)
- Seni sevmem lazım aşkım
seni sevmem lazım
isterse hep bu şekilde iki taneymiş şeklinde acısın bu yara (Aşk Kadınlar ve Hayat) - Bir insana gerçeği söylemek ne çirkin bir şey; hele ki bu gerçek, kişinin sabahları daha yeni uyandığında kendi kendine yapmış olduğu monologlarda, iyice açılıp büsbütün uyanmadan ve tüm gün başkalarının yüzüne bakacağı maskeyi takınmadan ilkin silinip ortadan kaldırılması ihtiyaç duyulan, son aşama itici, kendine duyduğu öfkeyle dolu, acı acı saçmaladığı sözcükler içinde bile kendine söylemekten çekindiği gerçeklerden biriyse. (Mola)
- Bazen kendimi ne bahtsız hissediyorum, o da sırf özlediğim şeyin ne işe yaradığını bile bilmediğimden.. (Mola)
- Tanrıyı düşünüyorum kimi zaman
öyleki o kadar da değil fakat
zamanını çalmak istemem
hem aslına bakarsan o uzakta
fakat sen yanımdasın
şimdi üzüntü içindeyim
üzüntü içindeyim fakat seviyorum seni
daha nice saatler geçecek biliyorum
bir dere şeklinde akıp sokaklar geçecek
hep yanımda olan ağaçlar
sema
ve dostlar geçecek
fakat öyleki şanslıyım ki
seni seviyorum
fazlaca eskiden çocukken
fazlaca eskiden, her her neyse boş ver
rahat bir tesadüftü aslına bakarsan
gözlerinde yitmek şeklinde tıpkı
izin ver kaybolayım gene
seviyorum seni
seni seviyorum şükür ki. (Aşk Kadınlar ve Hayat) - Kendi kendime, bu ülkede olan milyonlarca insanoğlunun içinde, mesela babamın olmamasının fazlaca üzücü bulunduğunu söylüyorum. (Kırık Köşeli İlkbahar)
- Doğrusu Tanrı’ya inanıp inanmadığımı bilmiyorum. Bazen düşünüyorum da eğer Tanrı var ise bu şüpheye soğuk bakmazdı. Nitekim onun (ya da O’nun?) bizlere verdiği özellikler —akıl, sağduyu, içgüdü— bizim açımızdan onun varlığından da yokluğundan da güvenilir olmak için kâfi değil kesinlikle. İçimdeki bir sezgiye gore Tanrı’ya inanabilir ve haklı çıkabilirim ya da inanmayabilir ve gene haklı çıkabilirim. E ne kısaca? Belki de Tanrı bir krupiyenin ifadesiyle izlerken, ben kazanan kırmızıyken siyaha oynayan zavallı bir aptalımdır. (Mola)
- fakat ben biliyorum kim kimdir
bu belirsizlik perdesinin arkasında
biliyorum nerededir yar
biliyorum tanrı nerede
biliyorum nerede kalır ölüm
biliyorum sen neredesin
sis unutuş değildir
peşin en yapılmış bir ertelemedir yalnız
ümit ederim bu bekleyiş
tüketmez düşlerimi
ümit ederim bu sis
erişmez ciğerlerime (Aşk Kadınlar ve Hayat) - “Öylesine alışıksın bir yere varışlara
fakat o denli değil sıra erişince ayrılışlara” (Aşk Kadınlar ve Hayat) - Dünyada yalnızların birbirleriyle anlaşamaması şeklinde genel bir kaide olsa gerek. Ya da yalnızlar olarak tamamımız antipatik miyiz yoksa? (Mola)
- Gelecek hakkında aynı fikir olmaksızın dönemin geçip gitmesine izin vermek, her şeyin en kötüsüydü. (Kırık Köşeli İlkbahar)
- aşk bir enginardır derdim ben
git gide kaybeder tüm muammalarını
sonunda yalnız bir kaygı kalır elde
bir ümit bir güzel hayalet. (Aşk Kadınlar ve Hayat) - …özgürlüğünü kanıyla satın alan bu kıtaya, Latin Amerika’ya… (Kırık Köşeli İlkbahar)
- Uykusuzluk, hafta sonlarımın vebası benim.. (Mola)
- “Seni her gece okuyacak kadar çok seviyorum,en sevdiğim kitap gibi seni okumak istiyorum,satır satır,harf harf,boşluk boşluk…” (Yıldızlar ve Sen)
- hadi canım hadi eğer tanrı hanım olsa
muhtemelen biz agnostikler ve ateistler
öyleki başımıza hayır demek yerine
hep beraber evet derdik tüm kalbimizle
(…)
ah tanrım ah tanrım
hakkaten kadınsan eğer
ezelden beridir ve ebediyen
ne güzel skandal olurdu bu
ne talihli ne görkemli ne olanaksız
ne olağanüstü bir sövgü. (Aşk Kadınlar ve Hayat)
Yorum Ekle
[
YORUMLAR
YORUM YAZ!