Eğitim

Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer – Evrim Alataş Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer – Evrim Alataş Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer kimin eseri? Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer kitabının yazarı kimdir? Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer konusu ve anafikri nedir? Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer kitabı ne konu alıyor? Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer PDF indirme linki var mı? Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer kitabının yazarı Evrim Alataş kimdir? İşte Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Evrim Alataş

Yayın Evi: İletişim Yayıncılık

İSBN: 9789750506963

Sayfa Sayısı: 261


Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Büyüyordum… Nenem Xacê’nin eteğinin altında, jandarma baskınları arasında, radyonun dibinde, duydukları haberlerle asılan yüzleri izleyerek, asılanların isimlerini duyarak, toprak yiyip, köpek kovalayarak, telden arabalarla ıı-ınnn yaparak büyüyordum. Arada bir annemden mektuplar geliyordu. Nenem Xacê mektupları okutup, ‘Hımm,’ diyor, anlaşılmaz biçimde ağzında bir şeyler geveliyordu. Mektuplarda ‘Çocukların hali vaziyeti nasıl?’ diye sorulan soruları okuyanlar ise iç çekip bana bakıyordu. Oysa çoktan unutmuştum annemi. Ama yine de her çocuğun bakışlarının mazlumluğundan, derinliğinden olsa gerek, kabuklu göz kapaklarımın altındaki fıldır gözlerimin bir an mahzunlaştığını görenler, bunu anne özlemine ve yetimliğe yoruyor, ağlıyorlardı. Hele de kadınlar… Köy kadınları, acıyı unutturma derdine girerken daha fazla hatırlatırlardı. Hangi kadın yolda yolakta beni görse çağırıp memelerinin arasına bastırır, ben öyle üzerlerindeki kadınlık, annelik, köylülük karışımı kokuyu içime çekerken, onlar ise yazmalarının ucundan tutup, gözlerini silerlerdi. Bu içli anlar, artık benim de farkında olduğum, keyif aldığım birer oyuna dönüşmüştü. Kadınları gördüğüm zaman boynumu büker, ağır adımlarla yanlarına yaklaşır, içerleyip de beni memelerine bastırmalarını beklerdim.”

Bir Alevi Kürt köyünün ve insanlarının hikâyesi…

“Vecizeleri, mesajları ve yasalarıyla bedene oturmaya çalışan, yer yer beline vurulan penslerle daralan, yer yer dikişleri patlayan Cumhuriyet”in uzak hatırası…

1960’lar ve 70’ler… Nurhak’ın yası… “Rüyalardan keramet, ocaklardan derman, dedelerden ikrar almaya alışmış köylü”nün devrim düşüne dalışı…

Ve “tüm zamanların, her şeyin intikamını alma” öfkesini biriktiren 12 Eylül kâbusu…

Evrim Alataş’ın, neşesini hiddet kıyamet içinde de yitirmeyen kaleminden.


Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer Alıntıları – Sözleri

  • Acı öyleki derin­di ki, kimsenin yarına umudu kalmamıştı.
  • Devletle baş etmek için, devlet olmak gerekir!
  • Devrim her yere birden gelecekti, bilgisiz adam, hiçbir şeyden anla­mıyordu!
  • Dedik ya, bu dönem Cumhuriyet emeklemeden kalkıp, diz­lerinin üzerine doğrulmuş, yürümeye çalışıyordu..
  • Köylü bu şekilde kuşları anlamaya çalışırken, büyük evin aşa­ğısındaki yolda iki genç belirdi. Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan … Denizlerin martılarını getirmişlerdi tepelerinde
  • Dev­rim beklentisi, korkuyu, kaygıyı, umudu, imgesel ve coşkuyu da barındırıyordu
  • Yaşasam mı ölsem mi
    Karar vermek zor.
  • Teslim, bir elini Deniz’in omzuna koyup, “Ana, bu Deniz Gezmiş,” dedi, “Ankara’dan geldi, talebe, devrimci.” Xacê gene aynı probleminin yanıtını bekliyordu. Teslim, Deniz’e dönerek gülerek “Alevi misin Deniz?” dedi. Deniz aynı gülümseyişle “Alevi değilim ama devrimciyim ana,” dedi.
  • Kadınların koynu kimi vakit mermi­leri, kimi vakit da dergileri saklıyordu.
  • İskelet sistemini anlatmak için, son deva, kemikler olmayınca, vücut çuval benzer biçimde yığılır demişti. Yanılmışsın öğretmenim. Ruh olmayınca ruh!


Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Bakmadan geçme: 1 yıl kadar öncesi.. Doğu turundayız ve surlarla çevrili güzel kent Diyarbakır’a düşüyor yolumuz. Şehirde gezmeye başlıyoruz…10 gözlü köprüsü, surları, Hevsel bahçeleri, Ulucami, sülüklü handa Süryani şarabı tadı derken bir caddeden geçerken cadde adı dikkatimi çekiyor… Evrim Alataş caddesi..
Dicle ırmağı kenarında çay molası verdiğimiz sırada aklıma geliyor ve başlıyorum araştırmaya. kimdir bu Evrim Alataş, necidir, nerelidir, neler yapmıştır..
Evrim Alataş, gazeteci, yazar, aktivist ve eleştirmen.. 2010 senesinde 33 yaşlarındayken aramızdan ayrılmış ne yazık ki..Biyografisini okurken genç yaşta ölmüş olmasına üzüldüm sadece kitabını okuduktan sonrasında üzüntüm ikiye katlandı. Bu sebeple böylesi bir insanoğlunun erken ölümü edebiyat açısından fazlaca büyük bir yitik.. Keşke yaşasaydı ve daha fazlaca eserler üretebilseydi demekten kendimi alamıyorum..
Kitaba gelecek olursak;(Hele şükür dediğinizi duyar gibiyim:) Hikayemiz Malatya’nın Akçadağ kazasının Gölpınar köyünde geçiyor. Kitabın anlatıcısı Fidel’in bakış açısından Teslim Töre’nin öyküsünü okuyoruz. Ama kitap bittiğinde aslen Fidel’in de öyküsünü okumuş olduğumuzu anlıyoruz. Yani tek kitapta iki roman desem yanlış olmaz sanırım. Kitap 60 lar, 70 ler 80 ler, askeri darbe sonrası ve 1994 lere kadar uzanan tam bir *dönem romanı*. Bu dönem Türkiye’sinin siyasal, toplumsal, ruhsal ve kültürel atmosferi bir köy üstünden süper ötesi anlatılmış ki bu kurguya fanatik olmamak olanaksız. İçinde neler yok ki, Alevi-Sünni ayrışması, sağcı-solcu çatışmaları, Türk-Kürt kavgaları, Deniz’ler, Hüseyin’ler, Mahirler, kavgalar, ölümler, infazlar, işkenceler, Kızıldere, Nurhak,Maraş vakaları, Menderesler, Köy enstitüleri… Sayamayacağım kadar mevzu bir roman içersinde öylesine ustaca işlenmiş ve her şey öyleki yerli yerinde kullanılmış ki..
Ayrıca yazar kısa kısa hikayeler bulup aralara serpiştirmiş,hikayelerin birçoğu sizi gülümsetecek bazılarına kahkaha atacaksınız..
Kitabın yazılış aşamasında Teslim Töre’nin anılarından çokça faydalandığını yazarımız aslına bakarsanız önsözde belirtiliyor. ( Teslim Töre: 68 kuşağının önde gelen isimlerinden biri. Devrin devrimci hareketi içinde etken olarak yer almış ve siyasal sürgün olarak yaşamış olduğu İsviçrede 2019 senesinde yaşamını yitirmiş birisi) Her ne kadar roman olsa da içinde ne olduğunun büyük bir kısmı yaşanmış vakalar.
Evrim Alataş biçim olarak bana Zülfü Livaneli’nin kitaplarını anımsattı. Toplumsal mevzuları ve insanlık dramlarını öykü içinde fazlaca güzel sunuyor. Okuru sıkmayan, yormayan fakat bir o denli da merak ettiren bir anlatımı var..
Kitap,ailelerin çocuklarına haiz çıkamadığında sonucunun neler doğurabileceğinin de belirgin bir örneği aslen. Fidel’in başına gelenleri ibretle okuyacaksınız..
Son incelememi 9 ay ilkin yapmıştım. 9 ay sonrasında araştırma yazıyorsam var bir bildiğim değil mi :):) Siz en iyisi bu kitabı temin edip okuyun. Siz bunu okurken bende yazarın öteki kitaplarını okuyor olacağım :):)Bilmem anlatabildim mi:):) (Hasret’ce)

Ağlanacak Halimize Gülelim Bari: Yazarımız Evrim Alataş; Malatya’nın Akçadağ İlçesi’ne bağlı, Gölpınar Köyü’nde, 15 Nisan 1976 senesinde hayata merhaba dedi ve ortaokul eğitimini tamamlayana kadar doğduğu bu köyde yaşadı. Dolayısıyla çocukluğu; Malatya/Maraş katliamları, 12 Eylül vakaları, Kürt-Türk/Alevi-Sünni/Sağcı-Solcu kutuplaşmaları benzer biçimde, bir çocuk için asla sıhhatli olmayan, oldukça travmatik anılarla dolup taştı.
Kitabı bitirdikten sonrasında, sizler için araştırma paylaşmaya karar verdiğimde, kitabın türünü sorgulayıp, karşıma çıkan “Roman” yanıtını gördüğümde fazlaca şaşırdım. Bu sebeple daha başından itibaren benim, anne-babamın, Kürt Alevisi toplumunun yaşamış olduğu vakaları öznel bir bakış açısıyla, kronolojik sırasıyla anlatıyordu kitap. İsmi roman bence; aslen anı, tarih, yaşam öyküsü… Gerçek olan, kurgu olmayan bir kitap. Bu sebeple Malatya’daki kelime-i şahadet getirmeye çalışan, ağzı kan dolu alevi yumurta satıcısı gerçek. İşte alıntımız: gonderi/144640720 , işte Mehmet Ali Yılmaz’ın (65 yaşlarında, gezici yumurta satıcısı) kurşun görmüş ağzından anlattığı vaka: “Ben gezici yumurta satıcısıyım. Geçimimi bununla sağlıyorum. Cezmi Kartay Caddesindeyim. Saldırı başladı. Polis yoktu, olanlar da seyirciydi. Tekbir getiriyorlar, ilahiler okuyorlardı. Saçlı, bıyıklı kimi görseler dövüyorlardı. Bu sırada dükkanların camları kırıldı. Ateş açıldı. Ortalık toz dumana döndü. Saldırganlardan biri bana ateş etti. Sağ kulağımın altından bir kurşun girdi ve dilimin bir kısmını ve takma üst dişlerimi parçalamak suretiyle dışarı çıktı. Ağzım kan içerisindeydi. Bu sırada bir grup beni yakalayarak ‘kelime-i şahadet’ getirmemi istedi. Ben de getirdim. Bıraktılar. Ötede başka bir grup tuttu, gene ‘kelime-i şahadet’ getirmemi istediler. Sonra ‘yanlış okudu’ diyerek dövdüler.”
Sonra gene Malatya Beylerderesi’nde öldürülen ve cesetlerine işkence edilen, sonradan Ahmet Kaya’nın sesinden aşinası olduğumuz “Karar Vermek Zor ( https://youtu.be/Sk_KWKZoOg4 )”benzer biçimde ağıtların anlattığı; İlker Akman, Hasan Basri Temizalp ve Yusuf Ziya Güneş ismindeki üç genç devrimci (bazısına nazaran militan)… gerçekti.
Atatürk’ün yaşamı ile Hz.Muhammed’in yaşamının birbirine karıştığı, yabancısı olunan Türkçe dilini konuşulabilmek için insan üstü çaba sarf edilmiş olduğu, dininde ve dilinde bir halde karışıklıkların kol gezdirilmiş olduğu esmer yüzlü Kürt Alevisi evlatların hunharca dövüldüğü…
Hangi birini anlatayım? Maraş Katliamını mı: gonderi/144644693 , Deniz-Hüseyin-Yusuf’ u mu, Sinan Cemgil’i mi, Mahir Çayan’ı, Ulaş Bardakçı’yı mı? Hikâye hepsine dokunuyor işte… Ama güzel olan taraf; yazarın kahkahayı her şeye karşın yitirmemesi, tüm bunların neşeli bir havayla anlatması… İncelemenin başlığı o yüzden “Ağlanacak Halimize Gülelim Bari”… Kin, nefret, acı, gözyaşı orda kalmış; kalsın. Yazar sevginin diliyle konuşmuş, kalımlı kalan o olsun. Umarım bu cemiyet tekrar asla fakat asla bu şekilde travmalar, trajedileler yaşamaz. Bu kitabı okuyun lütfen, keyifli okumalar dilerim… (Adem)

Kitap fazlaca akıcı bir üslupla yazılmış bir iki defada bitirilecek kitap.
Malatya’nın Bir Kürt-Alevi köyünde yaşananlar üstüne kaleme alınmış Cumhuriyetden bugünlere kadar geldiğini söylebirim.
Kitapda kaybettirilen değerlerimizi görebiliriz. Değişen dil, kültürün nelere tesir ettiğini sebep netice şeklinde incelemiş. Alevilerin niçin dağlara sığındığını anlamamızı sağlıyor meydana getirilen katliamlari 38den bugüne değiniyor.
Ahmet Kaya’nın karar vermek zor şarkısının hikayesi hakkında mühim bilgiler içeriyor şarkıya daha da bir anlam katıyor.
Yaşanan devrimci ayrılıkların gereksizligini ve farklılıkları kendince değerlendiren yazar fazlaca mühim bir yapıt bırakarak hayatına veda ediyor.
Genç yaşta kaybettiğimiz yazar Kürt Alevilerinin büyük bir değeridir.
Amed merkezde bir caddeye isminde olan yazar hala eserleri ile aramızdadir. Bu kadar azca okunmasını anlayamıyorum bilhassa Alevî hanımlarına tavsiye ederim (Umut Fırat)


Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer PDF indirme linki var mı?


Evrim Alataş – Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Evrim Alataş Kimdir?

1976’da Malatya’nın Akçadağ ilçesine bağlı Gölpınar köyünde hayata merhaba dedi. İlkokulu kendi köyünde, ortaokulu başka bir köyde, liseyi ise İstanbul’da okudu. 1995’te Yeni Politika’da, o kapatıldıktan sonrasında yerine kurulan gazetede, o da kapatılınca

onun yerine kurulan gazetede çalıştı. Böylece yedi gazete etti – Özgür Gündem’e kadar… Başka gösterim organlarının yanı sıra Radikal İki’de, Birgün’de, Birikim’de yazdı. 2003’te Aram Yayıncılık’tan Mayoz Bölünme Hikayeleri yayımlanmıştı. 12 Nisan 2010’da aramızdan ayrıldı.


Evrim Alataş Kitapları – Eserleri

  • Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer
  • Mayoz Bölünme Hikâyeleri
  • Biz Bu Dağın Çiçeğiydik


Evrim Alataş Alıntıları – Sözleri

  • Devletle baş etmek için, devlet olmak gerekir! (Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer)
  • Türk halkının hassasiyeti diye hepimize yutturulmaya çalışılan şey, ırkçı ve faşist mahalle delikanlılarının bir araya gelip yakıp yıkmasından başka bir şey değildir. Bu halk hassasiyeti falan değil, düpedüz faşizmdir. Senelerce besleyip barındırdığın, daima sırtını sıvazladığın bu bayağı faşizm, bu şekilde olur olmadık yerde gelip façana jilet atar işte. Niye? Bu sebeple tüm kurumların ve tüm çarkınla bir 12 Eylül artığısındır. (Biz Bu Dağın Çiçeğiydik)
  • İskelet sistemini anlatmak için, son deva, kemikler olmayınca, vücut çuval benzer biçimde yığılır demişti. Yanılmışsın öğretmenim. Ruh olmayınca ruh! (Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer)
  • Devrim her yere birden gelecekti, bilgisiz adam, hiçbir şeyden anla­mıyordu! (Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer)
  • Köylü bu şekilde kuşları anlamaya çalışırken, büyük evin aşa­ğısındaki yolda iki genç belirdi. Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan … Denizlerin martılarını getirmişlerdi tepelerinde (Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer)
  • “Babayiğittiler, güleç, güzeldiler… En güzelleriydiler…” Ve yasla örülü tüm yollar, Denizler’e çıkıyor hâlâ… (Biz Bu Dağın Çiçeğiydik)
  • Dedik ya, bu dönem Cumhuriyet emeklemeden kalkıp, diz­lerinin üzerine doğrulmuş, yürümeye çalışıyordu.. (Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer)
  • Yaşasam mı ölsem mi
    Karar vermek zor. (Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer)
  • Senelerce kaybettiklerimizin dökümlerini yaptık hep. Acı, bizlerden başlayıp bizlere dökülen bir dere oldu. Yüreğimiz ve beynimiz bir “korkunç anılar deposu” na dönüştü. Oysa birazcık da gülerek bakmak gerekir hayata. (Mayoz Bölünme Hikâyeleri)
  • Dev­rim beklentisi, korkuyu, kaygıyı, umudu, imgesel ve coşkuyu da barındırıyordu (Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer)
  • Buluşmalar, yalın haliyle yan yana gelme, özlem yok etme, kucaklaşma, göz göze gelmedir birazcık. Buluşmanın gerisine yara vardır, kopuş, acı vardır. Hele de Dersim olunca, bir coğrafyanın kanadığını, yaralandığını hissedersiniz. Bu sebeple bir bedenden kopan parça kanamaz, acımaz, bedenin kendisi acır. Yani Dersim acır, acıyor… (Biz Bu Dağın Çiçeğiydik)
  • Bu ülke bok kokuyor… (Biz Bu Dağın Çiçeğiydik)
  • 7 Eylül 1992. Istanbul Yenibosna’da lise üçüncü derslik talebesi 17 yaşındaki Tolga Korkmaz, akşam 21.00 sularında evine gitmektedir. Ancak birden omzundan bir kurşun yer. Ardından bir hareketlilik, bir ürkü, ‘yat lan’, ‘kalk lan’ talimatları falan. Korkmaz, hızla üst aramasından geçirilir ve hastaneye kaldırılır. Polisler, tüm bu meydana gelenleri, “Cebindeki gazeteyi tabanca sandıydık,” diye açıklar. (Mayoz Bölünme Hikâyeleri)
  • Acı öyleki derin­di ki, kimsenin yarına umudu kalmamıştı. (Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer)
  • Geç kalmak değil, yaşama her daim sırıtmak iyi bir şey. Evet, sırıtmak diyorum. Bu sebeple tebessüm teriminde da nedense bir hüzün buluyorum. (Mayoz Bölünme Hikâyeleri)
  • Yaşama her daim sırıtmak iyi bir şey. Evet, sırıtmak diyorum. Bu sebeple tebessüm teriminde da nedense bir üzüntü buluyorum. (Mayoz Bölünme Hikâyeleri)
  • “Babayiğittiler, güleç, güzeldiler… En güzelleriydiler…” Ve yasla örülü tüm yollar, Denizler’e çıkıyor hâlâ… (Biz Bu Dağın Çiçeğiydik)
  • Etik der ki sokakta mendil satan çocukla alışveriş yapma,elini açıp da dilenene para verme! Bu sebeple bu, toplumu ahlaksızlaştırır. Ahlaksızlığın olduğu yerde tersinden bir terbiye belirler cemiyet mühendisliği. Haydi uy bakalım, kağıt mendil satarak eve ekmek götürmüş olan bir çocuk için belirlenen ete kemiğe sığmaz etiğe! (Biz Bu Dağın Çiçeğiydik)
  • Tecrübe yenilen kazıkların bileşkesidir. (Mayoz Bölünme Hikâyeleri)
  • Körfez krizinin yaşandığı günlerde okumuş olduğu Pendik Lisesi’nin duvarına ‘Savaşa hayır’ yazan 16 yaşındaki kız talebe N.A, gözaltına alınarak dayaktan geçirilir. Daha sonrasında hakkında İstanbul DGM tarafınca dava oluşturulan N.A, yargılanarak tam 1 yıl hapis cezasına mahkûm edilir. (Mayoz Bölünme Hikâyeleri)

loading…

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş