Eğitim

Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? – Jacques Ranciere Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? – Jacques Ranciere Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? kimin eseri? Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? kitabının yazarı kimdir? Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? konusu ve anafikri nedir? Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? kitabı ne konu alıyor? Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? PDF indirme linki var mı? Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? kitabının yazarı Jacques Ranciere kimdir? İşte Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Jacques Ranciere

Çevirmen: Murat Erşen

Yayın Evi: Metis Yayınevi

İSBN: 9786053161417

Sayfa Sayısı: 64


Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Filozof Jacques Rancière ile yayıncı ve aktivist Eric Hazan demokrasiyi, temsili sistemin demokrasi olup olmadığını ve “popülizm”i tartışıyor, “sınıf mücadelesi” ve “tahakküm” şeklinde kavramlara dönüyorlar. Tahakküme karşı son on yıl içinde dünyanın pek oldukça yerinde patlak vermiş olan halk hareketlerini, “isyanlar”ı başarıya ulaşmış ve başarısız yönleriyle ele alırken ufuklarında hep başka bir dünyanın iyi mi mümkün olabileceği var: “Geleceği yaratan sadece şimdiki anlardır ve bugün için hayati mesele, eşitliksizlik yanlısı mantıklar tarafından önerilen algı, düşünce, yaşam ve ortaklık tarzlarına mesafe almayı sağlayan tüm ayrılık biçimlerini geliştirmektir. Onlara birbirleriyle karşılaşma ve bir eşitlik dünyasından fışkıran gücü yaratma imkânı vermek için çaba göstermektir.”

Başka bir demokrasiyi araştıran mühim bir röportaj…


Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? Alıntıları – Sözleri

  • Bugün, eşitliğin tarihinin özerk bir tarih olduğu ve bu tarihin, tekniklerin, ekonominin, vs. geçirdiği nesnel dönüşümlerin analizine dayanan stratejilerin gelişimi değil, gittikçe daha azca yoğunluğa ve süreye haiz kendine özgü zamansal dinamikler yaratan anların kümelenmesi -birkaç gün, yedi gün, kimi zaman birkaç yıl- olduğu tekrardan keşfediliyor. Her seferinde yeni bir başlangıçtır bu ve her seferinde bunun nereye kadar gideceği kim bilir. Bundan ders çıkarma iddiası da pek uzağa götürmez. Önceki deneyimlerden ders çıkar ma düşüncesi daima, isteneni yapmanın bu sefer doğru biçiminin bulunacağını varsayar. Ne yazık ki eşitliğe dayalı bir ânın davranışını belirleyen şey, istenenin ne olduğu değildir. Tersine: “İrade” bir neticedir, eşitlikçi ânın serpilip gelişme sinin almış olduğu modalitedir. Eşitliğe dayalı anların monadik cehresini tekrardan keşfetmek, hem de bu dinamillaklığını da tekrardan keşfetmektir.
  • Özgürleşme, dönemin düzgüsel düzeni içinde bir başka vakit yaratmanın bir biçimi, duyumsanabilir dünyada ortaklaşa ikamet etmenin başka bir seçimi olmuştur daima. Hep, gelecek bir dünyayı hazırlamak ka dar -hatta ondan da çok- başka bir dünyada şimdide hayata devam etmenin biçimi olmuştur. Gelecek için çalışılmaz, şimdi içinde kazıp bir mesafe yaratmak, bir saban izi bırakmak için, başka bir var olma tarzının deneyimini yoğunlaştırmak için çalışılır.
  • Yeni savaşım tarzları şu soruya gönderiyor: Savaşım etmek ne anlama gelir? Düşmana karşı mücadelenin biz’i iyi mi inşa edilir? Eğer sorun aynı tipte erkek oyuncular için düşmana karşı savaşım etmenin doğru biçimlerini bulmaktan ibaret olsaydı işler kolay olurdu. Mesele aktörlerin bizzat kimliğiyle ve eylemenin ne demek olduğuyla ilgili. Bir fiil klasik olarak bir enerjinin özerk halde serpilmesi ile bu eylemin yöneldiği amaç arasındaki ilişkiyle tanımlanır. Vaktiyle bu ikisinin ilişkisi “iktidarı ele geçirmek”le ilgili ikircikli formülde bir birine bağlanıyordu. Bu formül iki şeyi bir arada söylemek istiyordu: Özerk enerjinin serpilmesi yeni bir kolektif yaşamın harcını oluşturuyordu (“emekçiler cumhuriyeti”) fakat uzmanlaşmış organlar da devlet iktidarının icra edilmiş olduğu uzmanlaşmış bölgeleri ve işlevleri ele geçiriyordu (“proletarya diktatörlüğü”). İktidarın ele geçirilmesinin ne anlama geldiğini bugün kimse bilmiyor; tüm stratejik vizyon, araçlar ile amaçlar arasındaki ilişki, içi boş bir skolastik haline gelmiştir. Geriye bir hareketin içkin geleceği kendisinde taşımasının ne olduğu sorusu kalıyor.
  • Neticede yeniden şu fikre geliyoruz: Geleceği hazırlamanın tek yolu, onu ön görmeye çalışmamak, onu planlamamak, bunun yerine öznel karşıcılık biçimlerini ve yaşamı hakim dünyayla mesafeli şekilde örgütleme biçimlerini kendileri için kuvvetlendirmektir.
  • Ne tür bir etkililik söz mevzusuydu? Bir seçimde daha yüksek bir yüzdeyi temsil etmek ilk olarak kimin için etkili olmak de mektir? Hareketin dinamiği için mi, yoksa bu seçimin parçasi olduğu sistemin sağlamlığı için mi? Evvel belirlenmiş kati bir cevap yoktur.
  • “Hükümetsiz yaşamak kuşkusuz
    kendimize belirleme edebileceğimiz güzel bir hedeftir”
  • Bugün başka bir dünyanın olanaklılık kapısını açık tutan söz, meşruluğu ve etkililiği hakkında yalan söyle­ meyi bırakan, sözden ibaret olma statüsünü, başka vahaların yanı başlangıcında bir vaha ya da başka adalardan ayrı bir ada ol­ma statüsünü kabul eden sözdür. Bunların içinde gidilecek yollar devamlı bulunabilir. En azından zihinsel özgürleşme düşüncesinin girmiş olduğu iddia budur. İçinde yaşadığımız vakit üstüne bir şeyler söylemeyi denememe müsaade eden inanç da budur.
  • İsyan, ilk anlamıyla, insan gruplarının şu ya da bu adaletsizlik karşısındaki öngörülmedik ayaklan masıdır.
  • Bir fikir için en büyük bahtsızlık,ona hiçbir şeyin direnmemesidir.
  • İktidarın ele geçirilmesinin ne anlama geldiğini kimse bilmiyor; tüm stratejik vizyon, araçları ile amaçları arasındaki ilişki, içi boş bir skolastik haline gelmiştir.
  • Gelecek için çalışılmaz, şimdi içinde kazıp bir mesafe yaratmak, bir saban izi bırakmak için, başka bir var olma tarzının deneyimini yoğunlaştırmak için çalışılır.
  • Bir fikir için en büyük bahtsızlık, ona hiçbir şeyin direnmemesidir.
  • Geleceği yaratan şimdiki anlardır ve bugün için yaşamsal sorun, eşitsizlik yanlısı mantıkla tarafınca tavsiye edilen idrak, fikir, yaşam ve ortaklık tarzlarına mesafe almayı elde eden tüm ayrılık biçimlerini geliştirmektir. Onlara birbirleriyle karşı karşıya gelme ve bir eşitlik dünyasından fışkıran gücü yaratma imkanı vermek için çaba göstermektir.


Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Kütüphanede bir köşede kalmış benim satın almadığım bir kitaptı, adı dikkatimi çekmiş olduğu için elime alıp derhal bitirdim. Siyasi söylemler pek ilgi alanım olmasa dahi kitabın röportaj havasında olması onu kolay okunabilir kılıyordu. Başka bir ülkenin siyasal süreçlerinden bahsetse bile aslen demokrasi, demokrasiye yetişme şekilleri, iktidarlar ve muhaliflerinin tutumları {hiç de} ülkemizdeki tutumdan değişik değil. Hiç data sahibi olmadığım bir mevzuda okuma yapmama olanak olduğundan kendimi talihli saydığımı söyleyebilirim. (elif demirel)


Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? PDF indirme linki var mı?


Jacques Ranciere – Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Jacques Ranciere Kimdir?

Jacques Rancière (d. 1940) Fransız düşünür Paris-VIII (St. Denis) Üniversitesi’nden felsefe profesörü iken emekli olmuştur. 1960’larda Marksist düşünür Louis Althusser ile birlikte yazdığı Kapital’i Okumak ile ünlenmiştir.

Rancière, Mayıs 1968 talebe ayaklanmaları üstüne hocası Althusser’le olan uyuşmazlığının arkasından, ideoloji ve proletarya şeklinde siyasal söyleme yerleşmiş kavramları güncelleme üstüne emekler yürütmüştür. Mesela, “Filozof ve Yoksulları” çalışmasında filozofların entelektüel hayatlarında yoksulların rolünü, Platon ve Marx eleştirilerinden yola çıkarak çözümleme etmiştir. “Siyasalın Kıyısında” kitabında, siyasetin eşitlik ve bütünlük anlayışını eleştirirken bu kitabın içinde yer edinen “Siyaset Üstüne On Tez” çalışmasında, demokrasi ve politika arasındaki ilişkiyi tekrardan tanımlamaya emek vererek seviye anlamındaki politika ile varsayılan eşitliğin dışındaki siyasal arasındaki farkları ortaya koymuştur. “Cahil hoca” çalışmasında da Joseph Jacotot’un hikâyesi üstünden eşitlik terimini ve eğiticinin rolünü sorgulamıştır.

Ranciere çalışmalarında seviye arayışı için göz ardı edilen eşitsizlikleri göz önüne koymayı amaçlamaktadır.

2006’da Rancière’in güzel duyu teorisi görsel sanatlarda bir referans noktası haline geldiği belirtilmiştir. Rancière, Freize Sanat Fuarı şeklinde sanat dünyası etkinliklerinde dersler vermiştir. Eski Fransız başkan talibi Ségolène Royal, Rancière’in favori filozofu bulunduğunu söylemiştir.

2003 senesinde Rancière, öteki bazı Fransız aydınları ile beraber imzaladığı, 2003 Çeçen referandumunun gayrımeşruluğunu protesto eden bir mektubu Putin’e göndermiştir.


Jacques Ranciere Kitapları – Eserleri

  • Cahil Hoca
  • Kurmacanın Kıyıları
  • Özgürleşen Seyirci
  • Filozof ve Yoksulları
  • Bela Tarr, Ertesi Zaman
  • Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz?
  • Demokrasi Nefreti
  • Siyasalın Kıyısında
  • Tarihin Adları
  • Kapital’i Okumak
  • Estetiğin Huzursuzluğu
  • Suskun Söz
  • Uzlaşı Çağına Notlar
  • Estetik Bilinçdışı
  • Uyuşmazlık
  • Dissensus
  • Sinematografik Masal
  • Görüntülerin Yazgısı
  • Aisthesis
  • Kelimelerin Mekanı


Jacques Ranciere Alıntıları – Sözleri

  • “…sanki bir şeye beslenen tek tutku o şeyin yokluğunda bulunurmuş şeklinde…” (Uyuşmazlık)
  • Ilk olarak siyaset, iktidarın uygulanması yada iktidar mücadelesi değildir. (Özgürleşen Seyirci)
  • Mağdurun uğratılmış olduğu telafisi olmayan haksızlığın sınırsızlığı, savunmacının hakkının sınırsızlığını haklı çıkarır. (Uzlaşı Çağına Notlar)
  • Her tarafta sınırlar. Bundan dolayı melankoli, donuk ve dertli bir şarkı şeklinde. Bir doktor başka bir hekime karşı tüm varoluşa ve insanların hareketlerine yansır. (Estetik Bilinçdışı)
  • Buna inanmak için inanç gerekir. (Demokrasi Nefreti)
  • Esas olan hikâyenin belirli (tek anlamlı) olmasıdır; imgeselin ve gerçeğin, tersine çevrilebilir romantikliğin ayırt edilmezliğine karşı bir itiraf vakasına neden olan Aristo’cu data ve fiil düzenini koymuş olmasıdır. (Estetik Bilinçdışı)
  • Bugün, eşitliğin tarihinin özerk bir tarih olduğu ve bu tarihin, tekniklerin, ekonominin, vs. geçirdiği nesnel dönüşümlerin analizine dayanan stratejilerin gelişimi değil, gittikçe daha azca yoğunluğa ve süreye haiz kendine özgü zamansal dinamikler yaratan anların kümelenmesi -birkaç gün, yedi gün, kimi zaman birkaç yıl- olduğu tekrardan keşfediliyor. Her seferinde yeni bir başlangıçtır bu ve her seferinde bunun nereye kadar gideceği kim bilir. Bundan ders çıkarma iddiası da pek uzağa götürmez. Önceki deneyimlerden ders çıkar ma düşüncesi daima, isteneni yapmanın bu sefer doğru biçiminin bulunacağını varsayar. Ne yazık ki eşitliğe dayalı bir ânın davranışını belirleyen şey, istenenin ne olduğu değildir. Tersine: “İrade” bir neticedir, eşitlikçi ânın serpilip gelişme sinin almış olduğu modalitedir. Eşitliğe dayalı anların monadik cehresini tekrardan keşfetmek, hem de bu dinamillaklığını da tekrardan keşfetmektir. (Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz?)
  • Diğeri hangi göstergelere nazaran burada var ya da burada yok kabul edilmektedir?
    Bir ekran üstündeki görülür formlardan birinde ötekinin var
    bulunduğunu, bir başkasında ise olmadığını anlatmaya olanak
    veren nedir? Mesela Au hasard Balthazar’ın [Rasgele Balthazar) bir planında var olup da Questions pour un champion’un“
    bir epizodunda olmadığını söylemeye olanak veren nedir?
    “Görsel”i küçümseyenlerin en sık verdikleri yanıt şu: Tele-
    vizyon görüntüsünün -bizzat doğası gereği- ötekisi yoktur,
    zira kendi ışığını kendinde taşır; oysa sinematografik görüntü
    ışığını bir dış kaynaktan alır. Vie et mort de l’image [Görüntü­nün Yaşamı ve Ölümü] başlıklı bir kitapta Regis Debray bunu
    özetlemektedir: “Burada görüntünün kendi bütünleşik ışığı
    vardır. Kendi kendini açığa çıkarır. Kendi kaynağını kendinde bulur, kendinin sebebi olarak karşımızdadır. Spinozacı Tanrı
    ya da töz tanımı.” (Görüntülerin Yazgısı)
  • Genel olarak sanatın varlığı, sözcüklerin düzenlenmesi, renklerin yayılması, hacimlerin modellenmesi ya da bedenlerin evrilmesini içeren pratiklere görülürlük ve imlem veren,
    mesela resmin ne olduğuna, fotoğraf yaparken yapılanın ne olduğuna, fotoğraf yapılmış bir duvar ya da bir tuvalin üstünde
    görülenin ne olduğuna kabul eden bir kimlik belirleme rejimine -ayrıştırma rejimi- bağlıdır. Ama bu şekilde bir karar daima
    bir pratiğin o ergonomik olmayan bir şeyle eşdeğerliği rejiminin
    yerleştirilmesidir. (Görüntülerin Yazgısı)
  • Proleterlerin vatanı yoktur. Ama burjuvazi kendi başına sadece evrensel derslik olarak var olabilir; nitekim ulusal alışkanlık ve çıkarları çevreleyen her türlü ”Çin seddini” ortadan kaldırmıştır. Proleterler için ”yasalar, terbiye ve din” , ”burjuva çıkarlarının arkasına saklandığı birer burjuva önyargısı’dır. Ama burjuvazi dinsel esrimenin ya da ahlaksal coşkunun verdiği ürpertileri ”bencil hesabın buzlu sularında” çoktan boğmuştur. Proleterde salt edilginlik olan statü yokluğu, burjuvanın tarafında, sürekli devinimiyle tüm durağan(durgun) belirlenimleri ortadan kaldıran ve kiri pası temizleyen tinin gücüdür. Burjuvazi devrimcidir; tüm sınıfların, tüm sabitlenmiş ve kemikleşmiş belirlenimlerin çözünme hareketi olduğundan. O esasen derslik-olmayan bir sınıftır, üretme ile yok etmenin ağlatısal özdeşliğidir. Proleterya ise, burjuva devriminin ikizi ya da öteki yüzünden ibaret olarak, yaşam ile ölümün özdeşliğini onaylamaktan başka bir şey yapmaz. (Filozof ve Yoksulları)
  • Her izleyici esasen kendi hikâyesinin oyuncusudur; her oyuncu, her fiil insanı da aynı hikayenin seyircisidir. (Özgürleşen Seyirci)
  • Kimilerine hala paradoks şeklinde gelen bir kaç apaçık husustan hareket edelim.Bir hatıra, bir bilincin anılarının toplamı değildir. Bu sebeple o şekilde olsaydı, tam da kolektif hatıra [hafıza] fikri anlamdan yoksun olurdu. Bir hatıra, işaretlerin, izlerin, anıtların belli bir bütünüdür, belli bir tertibidir. Kusursuz gömüt, Büyük Piramit, Keops’un hatırasını korumaz. O bu hatıranın kendisidir. Kuşkusuz
    her şeyin iki hatıra rejimine ayrılmış olduğu söylenecektir: bir yanda, geçmişteki bu hükümran güçlerin hatırası (ki, bunların bazıları yalnızca mezarlarının dekoru ya da malzemesi itibariyle bir gerçekliğe sahiptirler) ; öteki yanda ise aksine en alelade varoluşların ve en basit olayların tanıklığını kaydetmeye ara vermeyen modern dünyanın hatırası. Enformasyonun bolca olduğu yerde, hatıranın yeterinden fazla olduğu varsayılır. Oysaki günümüz, bu şekilde olmadığını gösteriyor. Enformasyon hatıra değildir. Enformasyon hatıra için biriktirmez, yalnızca
    kendi çıkan için çalışır. Ve onun çıkarı yalnızca şimdinin soyut hakikati kendini onaylasın diye her şeyin çabucak unutulmasındadır ve enerjisini bu hakikate tek kafi şey olarak sunmaktadır. (Sinematografik Masal)
  • “İnsan denen hayvanlar, göstergeler ormanı üstünde kontakt kuran birbirine uzak, mesafeli hayvanlardır.” (Özgürleşen Seyirci)
  • Tartışmalı amaçlar ardında koşan kişilerle karşılaştığında kendi kararlılığına yönelen ve sözleriyle tüm bir beğeni sistemine karşı isteklerini ve bir bilinçdışından ötekine duygularını ortaya koyan belli bir şiir anlayışı vardı. (Estetik Bilinçdışı)
  • Sinemanın öykücülerinin görüntü-işlemleri varlıkların
    mevcudiyete gelişinin fenomenolojik ikonlarına dönüşebilir, şu sebeple tarih çağının “görüntüleri”, sanatın güzel duyu rejiminin görüntüleri kendi metamorfik özelliklerini işleme verirler. Bu sebeple onlar temsili anlatının işlevsel sekansları ve fenomenolojik dininin ikonları arasındaki hesaplanabilirliği elde eden daha
    temel bir poetikaya aittirler. Bu poetika, Friedrich Schlegel’in “ilerlemeci evrensel şiir sanatı” fikriyle özetlediği poetikadır: Yani, eski şiirlerin öğelerini yeni şiirler halinde bir araya getirilebilir fragmanlara dönüştüren metamorfozların
    şiir sanatı, fakat hem de sanatın sözleri ve görüntüleri ve ortak deneyimin sözleri ve görüntüleri arasındaki dönüştürülebilirliği de temin eden şiir sanatı. (Sinematografik Masal)
  • “Sinemayı hikâyeler anlatma sanatı olarak ele almak yalan ile gerçeğin aynı şey bulunduğunu söylemek şeklinde ucuz bir şeydir” (Sinematografik Masal)
  • Olanaklı olana tutunuyorlar fakat olanaklı olan da fazla olanak sunmuyor. (Uzlaşı Çağına Notlar)
  • Gosteri gerçeği saklayan görüntülerin teşhiri değildir. Gosteri, toplumsal etkinlik ile toplumsal zenginliğin birbirinden ayrı gerçeklikler olarak var olmasıdır. (Özgürleşen Seyirci)
  • Özetlemek gerekirse, eğer hekim Freud pozitivist meslekdaşlarımn “sıradan” olgular olarak gördükleri ve ilgilenmedikleri şeyleri kendi düşüncelerini kanıtlayan
    “örnekler”e dönüştürüyorsa bunun sebebi onların
    esasen bilinçaltına özgü tanıklıklarıdır. (Estetik Bilinçdışı)
  • – ” (…) Müzik dilsizdir!
    Fakat tam da bu yüzden, her şeyi ifade etme iddiasındadır…” (Suskun Söz)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş