Eğitim

Neoliberalizmin Kısa Tarihi – David Harvey Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Neoliberalizmin Kısa Tarihi – David Harvey Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Neoliberalizmin Kısa Tarihi kimin eseri? Neoliberalizmin Kısa Tarihi kitabının yazarı kimdir? Neoliberalizmin Kısa Tarihi konusu ve anafikri nedir? Neoliberalizmin Kısa Tarihi kitabı ne konu alıyor? Neoliberalizmin Kısa Tarihi PDF indirme linki var mı? Neoliberalizmin Kısa Tarihi kitabının yazarı David Harvey kimdir? İşte Neoliberalizmin Kısa Tarihi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: David Harvey

Çevirmen: Aylin Onacak

Yayın Evi: Sel Yayıncılık

İSBN: 9789755707570

Sayfa Sayısı: 256


Neoliberalizmin Kısa Tarihi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Burjuva iktisatçıların ve politikacıların iddialarına karşın, ne ülkeleri refaha kavuşturma, ne de ekonomik krizleri ortadan kaldırma iddiasını gerçekleştirebilen neoliberalizm, hâkim sınıfların iktidarını pekiştirmeye ve emekçileri daha beter bir sefalete sürükleme pahasına zenginleri daha da varlıklı etmeye yarayan bir programdan ibaret. Gelişmiş ülkelerin yeni bir buyuruculuk seçimi olarak diğer ülkelere neoliberalizmi ihraç etmesinin faturasını ise tüm dünyada olduğu benzer biçimde ülkemizde de emekçi sınıflar ve yoksullar ödüyor.

David Harvey’in Neoliberalizmin Kısa Tarihi’nde net ve özlü anlatımıyla kökenlerine indiği, yeryüzüne yayılışını irdelediği ve insanlığın büyük çoğunluğunun yaşamını iyi mi mahvettiğini gösterdiğI neoliberalizme karşı normal olarak çaresiz değiliz. Harvey’in de işaret ettiği benzer biçimde neoliberalizmin saldırısı altındaki tüm sınıfsal kesimler, alternatif toplanma kanalları yaratmaya, birbiriyle etkileşime geçmeye ve yeni mücadele alanları açmaya, bu sömürücü düzene her geçen gün daha da güçlü cevaplar vermeye devam ediyor ve edecek.


Neoliberalizmin Kısa Tarihi Alıntıları – Sözleri

  • Eşitsiz neoliberalleşmenin bu karmaşık zamanı içindeki tek de­ğişmez gerçek, tüm dünyada toplumsal eşitsizliği artırma ve toplumun en yoksul unsurlarını dondurucu kemer sıkma rüzgarları ve kasvetli bir artan marjinalleştirilme yazgısı karşısında savunmasız bırakma yö­nündeki evrensel eğilimdir.
  • Irak ile önalıcı bir muharebeye girme bahanelerinin hepsi boşa çıkınca, Bush Irak’a bahşedilecek özgürlüğün cenk için kendi başına kafi bir gerekçe olduğu fikrine sarıldı. Iraklılar özgürdü ve gerçekte mühim olan tek şey buydu. Peki burada tahayyül edilen ne tür bir “özgürlük”? Zira kültür eleştirmeni Matthew Arnold’ın uzun vakit ilkin nezaketle ifade etmiş olduğu benzer biçimde, “özgürlük binmesi fazlaca hoş bir attır; doğal, eğer o atı bir yere sürüyorsan.” Peki, Irak halkının kendilerine tabanca diretmesiyle verilen özgürlük atını nereye sürmesi beklenmektedir?
  • “Alışveriş yapıyorum o halde varım” ile sahiplenici bireycilik el ele verip, dışı coşku verici, içi boş bir düzmece doyum dünyası inşa eder.”
  • Neoliberal retorik bireysel hürriyetler üstündeki temel vurgusu yardımıyla özgürlükçülük, kimlik politikaları, çokkültürlülük ve sonunda narsistik tüketicilik ile, devlet iktidarını ele geçirerek toplumsal adaleti sağlamak suretiyle saf tutmuş toplumsal kuvvetleri birbirinden koparma gücüne haizdir.
  • “Neoliberalizm; “gelir, boş vakit ve güvenliği artırılması gerekmeyenler”e hak ve hürriyetleri verip, geriye kalanlarımıza üç beş kırıntı bırakır. O halde iyi mi oluyor da “geriye kalanlarımız” bu gidişata bu kadar kolay razı oluyor?”
  • “Toplumsal bir grubun kendi maddi, ekonomik ve sınıfsal çıkarlarına karşı kültürel, milliyetçi ve dini nedenlerle oy kullanmaya ikna edilmesi tarihte ne ilk, korkarım o şekilde göründüğü gibi, ne de son.”
  • Serbest piyasa ve ticaretin fert hürriyetlerini güvence altına almış olduğu varsayımı neoliberal düşüncenin temel bir özelliği ve uzun süreden beri ABD’nin dünyanın kalanına karşı tutumunu belirliyor.
  • Herhangi bir düşünme şeklini egemen hale getirmek için hem sezgilerimize, içgüdülerimize, değerlerimize ve arzularımıza, hem de içinde yaşadığımız toplumsal dünyanın barındırdığı olasılıklara hitap eden bir kavramsal aygıt geliştirmek gerekir. Bu kavramsal aygıt başarıya ulaşırsa sağduyumuza o şekilde yerleşir ki, olağan sayılır ve sorgulanmaz kabul edilir.
  • Yöneten sınıflar iktidarlarından nadiren gönüllü olarak vazgeçerler, hatta asla vazgeçmezler.


Neoliberalizmin Kısa Tarihi İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Neoliberalizm ile ilgili size anlatılan masalları unutun! Bu kitap neoliberalizmin ana para sınıfı tarafınca ana para birikim süreçlerini devam ettirmek için kullanılan bir strateji bulunduğunu tüm detaylarıyla konu alıyor. Neoliberalizmi eleştirel bir bakış açısıyla okumak isteyenlere kesinlikle önermek istediğim bir kitaptır.
Buraya da neoliberalizm ile ilgili üç tane video bırakıyorum.
Neoliberalizm Nedir?

Neoliberalizm Nasıl Ortaya Çıktı?

Neoliberalizm Bitti Mi?
https://youtu.be/3Olz8gBUQYE (Burhan ÖZALP)

eleştirel bir bakış ile: NEO-LİBERALİZME KISA BİR GİRİŞ VE HARVEY
‘’GERÇEĞİ DEĞİŞTİREBİLMEMİM İLK KOŞULU, ONU TANIMAMDIR.’’
Yayınlanma zamanı üstünden on beş yıl geçmesine karşın güncelliğini sakınan ‘’Neoliberalizmin Kısa Tarihi’’, başarıya ulaşmış analitik yaklaşımlarıyla bildiğimiz Harvey’in mevcut ekonomik-politik sistemin ne denli kırılgan bulunduğunu örnekler üstünden değerlendirdiği başlıklardan oluşuyor. Birleşik Devletlerin Irak işgali peşinden kaleme alınan bu incelemede, neoliberealizmin devlet aygıtı ile ilişkisinin derslik iktidarlarının tekrardan oluşturulması ve ana para birikiminin tekelleşmesinin peşinden demokrasi bilinci üstünde oluşturduğu yozlaşma ele alınıyor.
Peki piyasa aklının yaşam hakkından ilkin geldiği; emek sömürüsü üstünden yalnızca sayısı gittikçe belirginleşerek azalan bir azınlığı zenginleştirilen bu sistem iyi mi oluştu, ve insan onuruna taban tabana zıt bu yabancılaşma herhangi bir alternatif yokmuşçasına, kitlelerce kanıksanarak, iyi mi normalleştirildi?
‘’Oldukça varlıklı insanlardan oluşan görece minik bir grubun, küresel iktidara haiz olduğu bir küresel plütokrasinin yükselişine tanıklık ediyoruz’’ diyor Branko Milanovic, bahsedilen azınlığın ekonomik güce haiz olmasının bir ardılı olarak haiz oldukları politik gücü oluşturan, oligarşi ve paracı derslik açısından sualsiz bir leyhte işleme kapasitesini içinde barındıran fakat aynı seviyede kaçınılmaz yoksullaşma ve yok oluşu bununla beraber getiren neoliberal aklın yakın tarihteki dinamiklerini ele alarak ‘’başka dünyaları’’ mümkün kılacak yaklaşımlara perde aralamaya çalışalım.
Şirket aklının meşrulaştırılmasına giden süreci tarihsel dönüm noktalarıyla ele almak için ikinci dünya savaşı sonrası ideolojik kamplaşmanın dünya siyasetini belirleyeceği devrin başlangıcı olan soğuk savaştan birazcık bahsetmekte yarar var, o şekilde ki faşist Hitler rejiminin yıkıcı tesirini yok etmek adına bir araya gelen Stalin, Churchill ve Roosevelt ittifakının sıcak çatışmaların yerine ‘’stabilizasyona’’ bırakmasıyla giriştikleri politik savaşım eksenindeki ekonomik tekrardan yapılandırma ve akabinde oluşacak sonuçlar mevcut neoliberal yerleşkenin tohumlarını taşımaktaydı. Savaş sonrası ikinci kere yerle bir olan Avrupa’nın toparlanması Batı değerlerinin ve hegemonik enerjisini, savaşı atom bombası gücüyle bitiren Amerika için kaçınılmaz bir fırsattı, hem de kapitalizm eksenindeki dünyada Sovyet komünizmi, liberal Batı için bir ‘’tehdit’’ oluşturmakta ve ideolojik ayrımın çizgisini kalınlaştırmaktaydı.
Bu şartlar altında kutuplaşan dünyada, eski ittifakın yeni düşmanlıkları ‘’Demir Perde‘’ konuşmaları ve Amerika’nın dünya genelinde özgürlük polisliğine soyunması internasyonal ilişkilerde ‘’Nükleer caydırıcılık’’ olarak da malum bir politika yapma biçimini literatüre soktu, nükleer caydırıcılık doğrultusunda tarafların hızlandırılmış silahlanma politikaları iktisat-politiğe büyük tesir etmekle birlikte iki kutuplu dünyayı Batı’nın liberal değerleriyle Doğu’nun komünist duruşu içinde bir tercihte bulunmaya itiyor ve mevcut dengelerin oluşmasında büyük etkene haiz revizyonist devlet yapılanmasının tohumlarını taşıyordu. Bu süreç, cenk sonrası Amerikan hegemonyasının Britanya’yı gölgede bırakarak ‘’Bretton Woods’’ adlı Amerikan doları merkezli sistemin dolaşıma sokulmasıyla hız kazanacak ve çevreleme politikası olarak da malum Truman doktrini doğrultusunda oluşturulan Marshall Yardımları ile emperyalizmin bugünkü biçiminden çok da fazla değişik olmayan yüzüyle, kamplaşmada stratejik önemi olan ülkelere girecek ve ülkelerin ağır sanayilerinin Amerika’ya bağımlı hale getirilmesinin önünü açacak, en sonunda sistem ileride kendini üstünde daha da konsolide edecek olan güç politikalarıyla gösterecekti.
Konumuz neoliberalizmin tarihsel gelişimi odaklı olduğundan soğuk cenk parametrelerine oldukça azca değinmeye, fakat Bretton Woods’tan Washington mutabakatı olarak adlandırılan ve Harvey’in değişiyle gömülü liberalizmi (embedded liberalism) açığa çıkaran dinamiklere eğilmeye devam edelim; başta Avrupa olmak suretiyle cenk sonrası ekonomik yapılanmada esas alınan Keynesyen politikalar (Post-war Keynesian Consensus) devletin piyasa üstündeki düzenleyici tesirini toplumsal ve politik sınırlamalar ağı üstünden gösteren devlet eliyle planlamaların mühim sektörlerdeki öncüllüğüne dayanmaktaydı, cenk öncesi İtalya, Fransa ve Britanya’da kullanılan bu tür politikalar hususi teşebbüsleri yok saymamakla birlikte devletin piyasalar üstündeki kuvvetli eline işaret etmekteydi. Gömülü liberalizmin bu fazında iktisat, savaştan sonraki on beş yıl süresince gelişmiş paracı ülkelere yüksek gelişme oranları getirdi. Sistem, bu büyümeyi Amerika’nın hegemonyasını korumak adına verdiği bütçe açıklarına ve ülkelerdeki tüm fazladan malları satın almaya hazır alım gücüne borçluydu. Keynesçi politikalar süreci, devletin derslik ilişkilerini içselleştiren bir kuvvet olması adına önemlidir, refah devletin gelişmesine paralel olarak güçlenen sendikal hareketler ve tekrardan dağıtım politikaları işçi sınıfının ana akım politikaya entegrasyonunu kolaylaştırmış ve işçi sınıfı kurumları ile sol hükümetler devlet üstünde hatrı sayılır bir güç elde etmişlerdi.
Fakat 1960’ların sonuna gelindiğinde sermayenin aşırı birikmesinden meydana gelen kriz, Keynesçi iktisat politikaların başarısızlığını vurguluyor; işsizlik ve alım gücünün düşmesinin önüne geçebilmek adına toplumsal politikalara eğilen devletler mali borç krizlerine giriyordu. Bretton Woods sisteminin böylelikle çöküşü, başka bir ‘’alternatif’’ olarak sunulacak ‘’yeni liberalizmi’’ sahneye çağrı ediyor; soğuk cenk ise arka planda devam ediyordu.
Neoliberalizmin başat bir alternatifmişçesine servis edilmesi bugünkü sorunlarımızın temel kaynaklarından birini oluşturuyor, devlet düzeninden yoksun özgür piyasa ekonomisine geçmeden ilkin Keynesçi birikim krizlerinin denetim altına alınması adına ekonomik düzenlemeler üstündeki devlet kontrolünü korporatist stratejiler kullanarak derinleştirmek isteyen kemer sıkma politikaları, maaş ve fiyat kontrolleri üstünden emeği zedeleyen bazı ‘’çözümlere’’ başvuruldu ki bu ara kriz sürecinin yöneticileri Avrupa’daki toplumcu ve komünist parti kadrolarından oluşmaktaydı; giriştikleri bu süreci ‘’Avrupa Komünizmi’’ olarak adlandıran hükümetler stagflasyonun etkisinden çekinen kitlelerce iktidara taşınmış ve mevcut iktidarlarını sürdürmüşlerdi. Arkalarındaki bu kitlesel güce karşın Sol, korporatist çözüm önerilerinden ileriye gidemeyerek geleneksel çizgisinde saymaktan başka bir çıkış kapısı oluşturamadı ve fakat bu tür çözüm biçimlerinin ana para birikim krizinin üstesinden gelemeyeceği 1970’lerin ortalarındaki ekonomik durumla ortaya çıkmış ve iş dünyasının önde gelenlerinin çıkar çatışmaları doğrultusunda pragmatik politikalardan başka bir çıktı oluşturulamamıştı.
Krizinin aşılması ve paracı üretim biçiminin yegâne unsuru olan ana para birikiminin devamı için eğer olmazsa olmaz koşullar bu şartlar altında sağlanacaktı.
Harvey tam bu aşamada, Keynesçi politikaların sürüklendiği kriz koşullarından neoliberalizme geçen bu ara süreçte, oldukça dikkate kıymet bir duruma vurgu yapıyor, Harvey’in vurgusu kentli toplumsal hareketlerin işçi hareketleriyle birleşmesinin sermayedârlarca iyi mi algılandığı ile ilgili. Stagflasyon etkisiyle hoşnutsuzluk ortamının gelişmesi, Solun yükselişine eğilim oluşturmaktaydı, o şekilde ki, ‘’ adlı plan doğrultusunda, insanoğlu çalışmış oldukları işyerlerini kademeli olarak satın alıp ülkeyi bir işçi-paydaş demokrasisine dönüştürmeyi ciddi ciddi önermişlerdi.’’ Bu ve benzer süreçlerin en fazlaca ‘’tehlike arzettiği’’ kesim ortada, nitekim, azınlığın zenginliğinin yegâne sebebinin yığınların üstündeki devasa emek sömürüsünden kaynaklandığı unutulmaması ihtiyaç duyulan bir kapitalizm gerçeği iken.
Bu konjonktür içinde neoliberalizmin ilk yansımaları tarih sahnesine utancı hatırlanası bir darbeyle giriş yapmış oldu: 1973 Şili Darbesi ile. CIA’nın büyük yardımları ve üst sınıfların da teşvikleriyle General Pinochet, Şili halkının demokrasi vesilesiyle iktidara gelen ilk toplumcu başkanları Salvador Allende’nin öldürülmesiyle iktidarı ele geçirdi. Şili halkı Pinochet kuklalığında sürdürülen iktidar süresince o denli fakirleşti ki bir Latin Amerika yerlisinin tipik fiziki özelliklerini göstermemesine karşın General Pinochet’nin gözlerinin rengi, tv üstünden meydana getirilen uzun konuşmaları sevmesine karşın uzun seneler halk tarafınca fark edilmedi, şu sebeple halkın renkli tv alacak parası yoktu, artık yer altı zenginlikleri bakımından parmakla gösterilecek olan Latin Amerika coğrafyasının kalbi olan Şili’de renkli tv sahibi olmak bir statü göstergesi olur hale gelmişti. Amerika destekli Şili darbesi arkasında uzun seneler aşılamayacak bir siyasal diktatorya, bir sömürü mekaniği, korku, güvensizlik ve yoksulluğun egemen olduğu bir halk bıraktı.
Bugün, gelir eşitsizliğinde gelinen durumun göz önünde bulundurulması bunun yalnızca bir başlangıç bulunduğunu gözler önüne sermeye yetiyor. Kitleler böylelikle yoksullaştırılırken ‘’refah’’ gittikçe daralan minik bir azınlığın elinde toplanıyor ve teknoloji devrimlerinin de etkisiyle emek sömürüsü, emeğin coğrafyalarca sömürüsünü kolaylaştırıyor, hızlandırıyor ‘’esnek emek verme saatleri’’ adı altında ve güvenceden yoksun şartlarla beraber kolonyal çağı aratmayacak seviyede gelişiyordu.
Neoliberalizm eleştirilerine geçmeden, teorinin yükselişine vurgu yapmakta yarar var, Harvey’in öne sürdüğü benzer biçimde ‘’bir seçkinler iktidarı’’ olan neoliberalizmin kuramsal yapılandırmasının hikayesi de oldukça ilgi çekici, ‘’Mont Pelerin Cemiyeti’’ olarak hatırlayacağımız bu kurul neoliberalizmin değerlerini meşrulaştırmak adına bildirilerinde ‘’medeniyetin temel değerlerinin’’ tehlikede bulunduğunu belirterek, ‘’insan haysiyeti ve özgürlüğün asli koşullarının yitmeye yüz tuttuğunun’’; bunun önüne geçmek için rekabete dayalı piyasanın ve hususi mülkiyetin konsolide edilmesi icap ettiğinin altını çizmişlerdi. Şimdi, özgür piyasa süresince gerçekleşen iktisat politikalarla gelinen noktada insan haysiyetinin ne olduğuna ve ne olamayacağına birazcık göz atalım:
– Neoliberalizmin laboratuarı olarak addedilen Latin Amerikadaki Hatiti batı yarımkürenin en yoksul ülkesidir. Haiti’de, ayakkabı boyacısından fazlaca ayak yıkayıcısı vardır. Minik çocuklar, birkaç kuruş karşılığında, boyatacak ayakkabıları olmayan müşterilerin ayaklarını yıkarlar. Atölyelerde çocuklar günde bir dolara elektronik parçalar birleştirirler, normal olarak özgür piyasa ekonomisinin ihraç ürünüdür bunlar ve normal olarak kârlar ihraç edilir. (Eduardo Galeano/ Latin Amerika’nın Kesik Damarları)
– Balık konservesi fabrikasında çalışan işçiler dışarıya sızan şiddetli gaz kokusu yüzünden içeriye girmeyi reddedince işten atılmakla tehdit edilmiş, karşı koydukları için asker gücünün sevk edilmesi tehdidiyle baş başa kalan işçiler bunun üstüne içeriye girince aralarından dördü ölmüş, birçoğu da hastaneye kaldırılmıştır. Yaşananların peşinden meydana getirilen araştırmalar sonucunda dışarıya sızan gazın amonyak gazı olduğu anlaşılmıştır. (Galeano’dan devam)
– Kullan-at işçi figürünün neoliberalleşmeyle, emeğin değersizleştirilmesiyle birlikte oluşturduğu sömürünün boyutu da mesela, insan haysiyetinin geldiği noktayı tam olarak gözler önüne seriyor, Levi-Strauss için üretim meydana getiren bir karı yapınak işçisi şunları dile getiriyor: ‘’Devamlı aşağılanıyoruz, Patron kızdığında bayanlara köpek, domuz, sürtük diyor, bunların hepsine de ses çıkarmadan dayanmamız gerekiyor. Yaşadığımız yerden fabrikaya yürüyerek gidiyoruz. İçerisi fazlaca sıcak. Binanın çatısı metal, işçiler için kafi alan yok. Tıklım tıklım. Bir çok hanım 200’den fazla insan çalışıyor; fakat tüm fabrikada tek wc var… işten eve geldiğimizde, yiyecek yiyip uyumaktan başka bir şeye zamanımız kalmıyor.’’ (David Harvey/ kitabın Neoliberalizm Yargılanıyor bölümünden)
Bu ve daha binlercesi doğrultusunda yaşananlar ‘’insan haysiyeti ve uygarlık’’ tanımını üstüne düşünmemizin önemine bir kere daha vurguda bulunuyor. Bunun yanı sıra, liberal dünyamızdaki yoksullaşmanın muhakeme sürecine karşın, ana akım muhalefetin; doğrusu neoliberalizmin siyasal ayağını oluşturan kuramsal yapılanmanın iktisat ve siyasete bilfiil uygulanmamasından kaynaklı bulunduğunu düşünenler grubuna karşılık Harvey, neoliberal aklın istenmeyen neticeleri benzer biçimde servis edilen gelir eşitsizliği, yoksullaşma, çevresel kaynaklara ulaşımın tekelleşmesi, toplumsal devletin giderek silikleştirilmesi sonucu hatrı sayılır seviyede azalan sıhhat, eğitim ve iş güvencesi benzer biçimde kazanımların erozyona uğraması mevcut sistemin tesadüfi bir arızasından kaynaklanmıyor diyor ve, neoliberalizmin atar damarlarından birisinin, piyasa işlemlerinin ve tüketim oranlarının her şeyden mühim görüldüğü şirket aklında tüm insan eylemlerinin piyasa ortamına taşınması olarak vurguluyor.
Harvey’in de saptadığı benzer biçimde neoliberal şirket aklının neticelerinden olan bu tür yağma ve yozlaştırma olaylarının kaçınılmaz niteliğine karşın, çoğunluğun çıktıların tüm ceremesini çekmesine ve gittikçe küçülen seçkin bir azınlığın varlığının gözle görülür, hissedilebilir şekilde kuvvetlenmesine karşın ‘’niçin bugün başka bir alternatif yokmuşçasına sistemi sürdürmeye devam ediyoruz?’’ sorusu da normal olarak oldukça büyük bir öneme haiz oluyor. Ekonominin politikadan ve bu ayrılmaz ikilinin de güçten ayrıştırılamayacağı günümüz siyasetinde yanıt, birbirine kardeşmişçesine kenetlenmiş tekelleşen firmalar, lobicilik faaliyetleri, ana akım medyanın ve tüketim kültürünün manipüle etmiş olduğu yığınların başını çekmiş olduğu bir silsileden ibaret.
‘’Düşünüyorum, öyleyse varım’’ felsefesinden ‘’alışveriş yapıyorum, öyleyse varım’’ düsturuna döneli epey oluyor, peki tükettikçe var olduğu yanılsamasındaki insan, tabiat üstündeki öncesiz galibiyetini (!) ona verdiğimiz zararlar neticesinde onun bırakın hakimi bulunduğunu bir parçası dahi olamadığını fark ettiğinde neler olacak?
Sözü tekrardan Harvey’e bırakıp bitirelim: ‘’Neoliberalizmin yönetici sınıfın iktidarını tekrardan oluşturmayı amaçlayan başarıya ulaşmış bir projeyi maskeleyen başarısız olmuş ütopik bir retorik olduğu ne kadar acele kabul edilirse, daha çok ekonomik güvence, adil tecim, ekonomik hakkaniyet isteyen eşitlikçi siyasal talepler dillendiren kitle hareketlerinin tekrardan yaşam bulacağı zemin o denli hızlanmış olur.’’
Son olarak demem o ki, ‘’Toplum diye bir şey yok, yalnız tek tek insanoğlu var’’ diyen Thatcher zihniyetinin ve aşırı bireyciliğin (hyper-individualism) neticeleri ortadayken nostaljiye hasret duyarak vahlanmayı bir kenara bırakmalı ve değişen dünyanın koşullarıyla, bir bütünü kucaklayarak diyalektiği görmek zamanı diye düşünüyorum, neoliberal aklın tüm çirkinliğine karşın teknoloji devriminin ve ‘’küresel’’ dünyanın nimetlerinden yararlanarak, millet milliyetçiliği ile perçinlenmiş gerici tavırların ve sağ rejimlerinin yükselişini göz önünde bulundurarak dünya emekçilerinin yalnızca işçi karakteriyle değil, egemen kültürce marjinalize edilmiş değişik yaşam stillerini ve yeni isyan dinamiklerini esas almalı devamlı bir devrim anlayışı ile paracı sömürünün yalnızca emek üstündeki değil hayatımızın her alanına sızmış işgalci ve baskılayıcı boyutunun farkına vararak yeni direniş sahaları oluşturmalıyız.
‘’Özgürlüklerin şu ya da bu biçimine karşı olanlar tüm özgürlüklere karşıdırlar.’’
K. MARX (Ilayda D. Caner)

Birisi Iktisat yada Iktisat Sosyolojisi’ne nereden baslayacagin derse bu kitap iste tam da orasidir. David Harvey ekonomide kesinlikle bir numaradir. Bilgisi, uslubu, dili sahane bir dusunur. (Gökçe)


Neoliberalizmin Kısa Tarihi PDF indirme linki var mı?


David Harvey – Neoliberalizmin Kısa Tarihi kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Neoliberalizmin Kısa Tarihi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı David Harvey Kimdir?

Harvey, 1935, İngiltere doğumludur. 1961’de Cambridge Üniversitesi’nde coğrafya alanında doktorasını tamamladı. Bristol Üniversitesi’ndeki çalışmalarının peşinden 1969’da ABD, Baltimore’daki Johns Hopkins Üniversitesi’ne geçti. Çeşitli üniversitelerde dersler ve konferanslar verdiği bilimsel niteliği olan emek harcamaları içinde sayısız makaleye ve fazlaca ses getiren, birçok dile çevrilen kitaplara imza attı. 2001’de City University of New York’ta insanbilim profesörü olarak çalışmaya başladı. Harvey’in çalışmalarının en mühim özelliği, Marksist kurama uzamsallık fikrini dahil etmesi, eklemlemesi olmuştur.

Dünyanın önde gelen toplumsal kuramcılarından olan Harvey, Beşeri Bilimler alanında en fazlaca atıf meydana getirilen 20 yazar içinde yer almıştır. Harvey, dünyada en fazlaca atıf meydana getirilen coğrafyacı olmasının yanı sıra, çağıl coğrafyanın bilimsel niteliği olan bir disiplin olarak gelişiminde mühim olan birçok kitap ve yazının da yazarıdır. Emekleri toplumsal ve politik tartışmalara büyük katkıda bulunmuştur. Küresel kapitalizmin, bilhassa de neoliberal biçiminin eleştirisine toplumsal sınıfın ve Marksist metotların ciddi metodolojik araçlar olarak geri getirilmesine destek olması ile anılmaktadır.


David Harvey Kitapları – Eserleri

  • Asi Şehirler
  • Sosyal Adalet ve Kent
  • Postmodernliğin Durumu
  • Umut Mekanları
  • Yeni Emperyalizm
  • On Yedi Çelişki ve Kapitalizmin Sonu
  • Sermayenin Sınırları
  • Neoliberalizmin Kısa Tarihi
  • Kozmopolitlik ve Özgürlük Coğrafyaları
  • Sermaye Muamması
  • Paris, Modernitenin Başkenti
  • Kent Deneyimi
  • Marx’ın Kapital’i İçin Kılavuz
  • Marx, Sermaye ve İktisadi Aklın Cinneti
  • Mekan Meselesi
  • Dünyanın Halleri
  • Sermayenin Mekanları
  • Marx’ın Kapital’i İçin Kılavuz
  • Marka Bilmecesi


David Harvey Alıntıları – Sözleri

  • Bourdieu’a gore biz sınırları kendi üretiminin tarihsel olarak belirlenmiş koşulları tarafınca çizilen ürünler ( düşünceler, algılamalar, ifadeler, eylemler) doğurma mevzusunda sonsuz bir kapasite kazandıran deneyimlerimiz tarafınca biçimlendirilen düzenlenmiş bir doğaçlama kabiliyetine sahibizdir. Bunun sağlamış olduğu koşullandırılmış ve koşullu özgürlük evvelinde kestirilemez yenilikler yaratmaktan da başlangıç koşullama larının basitçe mekanik olarak tekrardan üretiminden de fazlaca uzaktır Bourdieu’a gore bu tür mekanizmaları aracılığıyladır ki her yerleşik seviye kendi rastgeleliğinin doğallaştırılmasını sınırlar duygusu ve gerçeklik duygusu ifadesi altında yaratır. Bunlar da yerleşik düzene sarsılmaz bir bağlılığın temellerini oluşturur. (Postmodernliğin Durumu)
  • Peki, ne tür bir felaketten söz ediyoruz acaba? Dünya halklarının
    giderek daha geniş kesimleri ana para tarafınca gereksinim fazlası
    ve yedek diye nitelenip üretici emekçiler olarak saf dışı edilecek ve
    hem maddi hem de ruhsal olarak ayakta kalabilmek için büyük
    zorluklarla boğuşacaklar. Sermayenin belirlediği mecburi emek verme
    dünyasında her türlü anlamlı varoluş umudundan yoksun bırakılmış
    olarak, yaşanınaya kıymet bir yaşam inşa edebilmek için başka çareler
    arayacaklar. Öte taraftan, üretim artmaya devam edecek; iyi fakat bunu
    karşılayacak talep artışı nereden gelecek? Ford’u en fazlaca kaygılandıran
    sual da budur: (On Yedi Çelişki ve Kapitalizmin Sonu)
  • Ahmaklıklarını yavan bir vürgerlikle hafifleten yada hafifletmeye çalışan lüks konut projeleri.İyi bir kitabevine tahammül edemeyen kültür merkezleri.Gezinecek başka yer bulamayan serseriler haricinde her insanın gitmekten kaçındığı kamusal merkezler.Altkentlerin standartlarımış mağaza zinciri alışverişinin donuk takliitleri olan avmleri.Hiçbiryerden başlayıp herhangi bir yere gitmeyen ve kimsenin gezmeye çıkmadığı gezinti bölgeleri.Kentlerin bağırsaklarını deşen çevre yolları.Bu, kentleri tekrardan inşa etmek olması imkansız.Bu, kentlerin yağmalanmasıdır. (Postmodernliğin Durumu)
  • Çin’in siyasal ve askeri olarak çevrelenmesi ABD’nin global hegemonyasının muhafazası için minimum Avrupa’da uygulanan böl ve yönet politikası kadar elzem olacaktır. (Yeni Emperyalizm)
  • Neoliberal retorik bireysel hürriyetler üstündeki temel vurgusu yardımıyla özgürlükçülük, kimlik politikaları, çokkültürlülük ve sonunda narsistik tüketicilik ile, devlet iktidarını ele geçirerek toplumsal adaleti sağlamak suretiyle saf tutmuş toplumsal kuvvetleri birbirinden koparma gücüne haizdir. (Neoliberalizmin Kısa Tarihi)
  • Kapitalizm mütemadi olarak ürettiği artı ürünün soğrulması için şehirleşmeye gereksinim duyar. Böylelikle kapitalizmin gelişimi ve kentleşme içinde içsel bir bağlantı ortaya çıkar. (Asi Şehirler)
  • “Neoliberalizm; “gelir, boş vakit ve güvenliği artırılması gerekmeyenler”e hak ve hürriyetleri verip, geriye kalanlarımıza üç beş kırıntı bırakır. O halde iyi mi oluyor da “geriye kalanlarımız” bu gidişata bu kadar kolay razı oluyor?” (Neoliberalizmin Kısa Tarihi)
  • Kentsel sorunlarla başa çıkabilmek için sosyolojik ve coğrafi şekilleri kaynaştırma çabamızda karşımıza çıkan sorunları çözecek araçlarımız kafi değildir. Bu yüzden şartlı öngörülerde bulunurken ve kuramları doğrularken zorluklarla karşılaşacağımızı bilmeliyiz. Bu, moral bozucu benzer biçimde görünse de, zorlukları onları yok sayarak aşamayacağımız da açıktır. Tersine, bu sorunların doğru şekilde saptanması şarttır; doğal eğer ara yüzeyde köprü kurmakta kullandığımız alet edevata işlerlik kazandırmak istiyorsak. (Sosyal Adalet ve Kent)
  • İleri ve karmaşık ekonomilerde kıtlık, piyasaların işlemesini sağlamak için toplumsal olarak düzenlenmektedir. Yapılacak bir sürü iş varken iş kıtlığı bulunduğunu söyleriz, toprak bomboş yatarken toprak kıtlığı var deriz, çiftçilere üretmeleri için para ödenirken gıda maddesi kıtlığından söz ederiz. Kıtlığın toplumda üretilmesi ve denetlenmesi gerekir, yoksa fiyat belirleyici piyasalar işleyemez. (Sosyal Adalet ve Kent)
  • Marx’ın amacı sol siyasal projenin yönünü nispeten sığ bulmuş olduğu ütopyacı sosyalizmden bilimsel komünizme çevirmekti. (Marx’ın Kapital’i İçin Kılavuz)
  • Bu sistem artık ciddi sorunlarla karşılaşmış bulunuyor. 1973-
    1975 yıllarında olduğu benzer biçimde, bunda birçok nedenin görevi var fakat
    bu kez siyasal-ekonomik yaşamdaki güç mücadelelerinin değişkinliği
    ve parçalanmışlığı bu toz dumanın arkasında (bilhassa
    de finans sektöründe) neler olup bittiğinin anlaşılmasını zorlaştırmaktadır.
    1997-1998 krizinin ortaya çıkardığı kadarıyla üretici
    kapasite fazlasının ana merkezi Doğu ve Güneydoğu Asya’dır
    (ve bilhassa bu bölgede devalüasyona niçin olmaktadır); Doğu
    ve Güneydoğu Asya kapitalizminin bazı bölgelerde süratli kalkınması
    (bilhassa Cenup Kore’de) aşırı kapasite sorununu (aşırı birikim)
    küresel ilişkilerde ön plana itmiştir. (Yeni Emperyalizm)
  • Marx’a gore, Hegel’in tasvir etmiş olduğu iç çelişki kaçınıl­mazdı; fakat proleter devriminden başka hiçbir içsel çözümle de gi­derilemezdi. Sınırsız ve denetimsiz özgür piyasa kapitalizmi, ken­di haline bırakıldığı vakit kendi servetinin iki kaynağını -emek ve toprağı- tüketecek ve yok edecekti. (Umut Mekanları)
  • Eğitim sistemimizin garip yönlerinden biri, bir disiplinde ne kadar sıkı eğitim görürseniz, diyalektik yönteme alışmanızın o denli güçleşmesidir. Aslında minik çocuklar son aşama diyalektik düşünür; her şeyi hareket halinde, çelişkileri ve dönüşümleriyle görürler. Evlatları iyi diyalektikçiler olmaktan çıkarmak için çok önemli bir eğitimsel çaba harcarız. (Marx’ın Kapital’i İçin Kılavuz)
  • Kapitalizm hareket etmezse biter. (Marx’ın Kapital’i İçin Kılavuz)
  • Gündelik yaşamın tekrardan üretim sürecinin iyi mi gerçekleştiğini yalnızca süpermarketteki alışveriş deneyimimizi kullanarak kavrayamayız. Lahananın üstünde asla sömürü izi kalmaz, Cenup Afrika’dan gelmiş bir meyvede ırk ayrımcılığının tadını hissedemeyiz. Yüzeydeki görüntünün arkasına geçmek zorundayız. (Kent Deneyimi)
  • Eğer Park haklıysa, iyi mi bir kent istediğimiz sorusu, iyi mi kimseler olmak istediğimiz, ne benzer biçimde toplumsal ilişkiler arayışı içinde olduğumuz, doğayla iyi mi bir ilişkiye kıymet verdiğimiz, ne tür bir yaşam seçimi arzuladığımız, hangi güzel duyu değerlere haiz olduğumuz sorularından ayrı düşünülemez. Öyleyse kent hakkı, şehrin barındırdığı kaynaklara bireysel yada kolektif erişim hakkından fazlaca daha öte bir şeydir: Şehri gönlümüze gore değişiklik yapma ve tekrardan buluş etme hakkıdır bu. (Asi Şehirler)
  • Alışveriş sonunda birbirinin rakipleri olacak başka alışveriş merkezlerinin doğuşunu da bununla beraber getirdi. (Kent Deneyimi)
  • İktidarın simgesel göstergesi şehir, kapitalizmin direkt kendisi haline geldi. (Mekan Meselesi)
  • … eylemlilik dalgası, kent havasında dile getirilmeyi bekleyen siyasal bir şeyler olduğuna işaret ediyor. (Asi Şehirler)
  • Kâr, üretim sürecinde belli bir sürede yaratılan artı değerin gerçekleşmesine bağlıdır. Sermayenin devir süresi (başlangıç harcamasının kâr ilavesiyle geri alınması için geçen süre) fazlaca mühim bir büyüklüktür – “zaman nakittir” atasözü buna dayanır. (Kent Deneyimi)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş