Eğitim

Schopenhauer – David E. Cartwright Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Schopenhauer – David E. Cartwright Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Schopenhauer kimin eseri? Schopenhauer kitabının yazarı kimdir? Schopenhauer konusu ve anafikri nedir? Schopenhauer kitabı ne konu alıyor? Schopenhauer PDF indirme linki var mı? Schopenhauer kitabının yazarı David E. Cartwright kimdir? İşte Schopenhauer kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: David E. Cartwright

Çevirmen: Sibel Erduman

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786053321156

Sayfa Sayısı: 598


Schopenhauer Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

19. yüzyılın en örneksiz ve kışkırtıcı düşünürlerinden Arthur Schopenhauer (1788-1860), ömrünü ıstırap ve ölümle dolu bir dünyada yaşamı sürdürmenin anlamını kavramaya ve “varoluşun daima kaygı verici esrarını” çözmeye emek vererek geçirmiştir. Modern edebiyat, müzik, felsefe ve psikolojide derin yankı kabul eden ve Yaşam Bilgeliği Üstüne Aforizmalar, İsteme ve Tasarım Olarak Dünya, Aşkın Metafiziği şeklinde kitaplarıyla günümüzde de ilgi uyandıran dünya görüşüyle insanoğlunun derhal her boyutunu incelemiştir. 

Elinizdeki yaşam öyküsü, Schopenhauer’ın parçalanmış aile yaşamını, erken dönemlerde üstünde etkili olan kişileri, Kant’a olan eleştirel bağlılığını, Fichte ve Goethe ile kişisel etkileşimini, Schelling ile kararsız ilişkisini, Hegel’e yönelik nefretini, felsefesinin tanınması için verdiği mücadeleyi ve geç gelen şöhretine karşı tavrını içeren bütünüyle belgelenmiş bir portre sunmaktadır. Schopenhauer bu biyografide, Samuel Beckett, Jorge Luis Borges, Emile Durkheim, Sigmund Freud, Thomas Hardy, Thomas Mann, Friedrich Nietzsche ve Ludwig Wittgenstein şeklinde değişik kişiler üstünde kayda kıymet tesiri olan bir düşünür olarak ortaya çıkmaktadır. 

Yazar David E. Cartwright Wisconsin Üniversitesi’nde (Whitewater) felsefe ve din araştırmaları profesörüdür. Schopenhauer ve on dokuzuncu yüzyıl Alman felsefesi hakkında oldukca sayıda yazı yazmış, bu gizemli felsefecinin bazı kitaplarını çevirmiş ve onun üstüne Historical Dictionary of Schopenhauer’s Philosophy başlıklı bir lügat hazırlamıştır.


Schopenhauer Alıntıları – Sözleri

  • Pro­fesyonel birçok felsefeci Schopenhauer’ı, usta üslupçu, toplumsal eleştir­men ve insan davranışlarının keskin gözlemcisi olarak tanıyordu fakat bununla birlikte destekleyici ve dikkatlice dile getirilmiş, sağlam bir felsefi perspektiften yoksun buluyordu.
  • Acı şeklinde sevinç de geçiciydi ve sıkıntıya değmezdi.
  • Aile yaşamı babasının vefat etmesiyle son bulmuştu.
  • Schopenhauer’ın söylediği şeklinde, tekil insanoğlu, etle kandan oluşma canlılar, iki ayaklı yaratıklar ya da onun tanımına bakılırsa yapınak ürünleri, sadece uzaktan sevilmeliydiler.
  • 1831’de günlüğüne kahramanı Lord Byron’dan bir alıntı yapmıştır: “Erkekleri ne kadar çok görürsem o kadar az seviyorum; aynı şeyi kadınlar için de söyleyebilsem, çok iyi olurdu.” Seneler sonrasında yaşlı bir filozofken, Carl Georg Bahr’e “Kadınlardan hoşlanırdım, bir de onlar beni isteseydi” diye itirafta bulunacaktı. Böylece, altmış sekiz yaşındaki Schopenhauer’ın hanımlarla olan ilişkisi ile alakalı düşüncelerinin bu özeti, bayanlara olan düşmanlığının mühim bir dayanağını su yüzüne çıkarıyordu.
  • ”İki ayaklı insanları zaafa uğratılmış kapasitelerine bakılırsa hesap edilmiş saçmalığın ve budalalığın ortasında sönüp gitmektense, doğuştan bana ziyadesiyle bahşedilenlerin gerektirdiği görevimi yerine getirmenin bilincinde olmanın verdiği kıvançla, başladığım yere döneceğim.”
  • Spinoza’nın kendisine büyük hayranlık duyuyor ve bu mühim monisti, zekası ve dürüstlüğünden dolayı övüyordu. Schopenhauer ; Spinoza’nın da entelektüel özgür­lüğünü kısıtlayacağına inanılmış olduğu bilimsel niteliği olan bir görevi kabul etmek yerine mercek yontucusu olarak emek harcamayı tercih ettiğini görerek, onu felsefeyle geçinmeyip felsefe için yaşadığından dolayı övüyordu. Ayrıca Spinoza’nın sinagogdan atılmasına yol açacak kadar kendi görüşle­rinin doğruluğuna olan güvenine hayrandı. Hal böyleyken Schopenhauer, Spinoza’nın iyim­ser panteizm [evrenin bütününü Tanrı kabul eden bu felsefi görüşe göre her şey, Tanrı’nın bir parçasıdır -ç.] olarak değerlendirdiği görüşlerini ve dünyayı “Tanrı” olarak adlandırıp yüceltmesini kınıyordu.
  • Felsefesi “filantropik*”ti: İnsan türü için soyut bir sevgi edimiydi. Varoluşun devamlı huzursuz eden problemini çözerek dünyadaki ıstıraplı yaşamın anlamını ve önemini, ölümün dünyanın gerçek özünden doğduğunu açıklamak suretiyle, iki ayaklı somut bir insanı sevmesi zor olsa da in­sanlığın doğa ötesi huzurunu sağlamaya çalışıyordu.
    *Filantropizm: insanseverlik; başkalarının tıbbî, ekonomik ve toplumsal standartlarını yükseltmek ve mutluluklarını çoğaltmak için organize faaliyetler düzenlemek.


Schopenhauer İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Saf aklın öğretisi: HUZURSUZLUĞUN FİLOZOFU
Arthur Schopenhauer, o günün Almanya’sı olan Lehistan’da karmaşık bir ailenin içinde hayata gözlerini açan, kötümserliğin tarihini yazmış, dünyayı saran o umutsuzluğun merkezinde yer almış bir filozoftur. Aslında 1800’lü yıllarda Schopenhauer felsefeci değildi? Neden değildi, durun açıklayacağım. Arthur, bulunmuş olduğu dönemin anlaşılmayanlarından, yoğun çabasına karşın de fark edilemeyenlerinden birisiydi. Buna en etkin örnek olarak edebiyat dünyasında pek azca kişinin bilmiş olduğu, okumuş olduğu anası Johanna Schopenhauer’ın dönemin oldukca satan yazarı olmasıdır. Bestseller olan yazarların eserlerine karşı oturmuş bir önyargı var. Nitekim bu önyargının oluşması da haksız değil. Tamamen satma amacı güden ve esere gündemi taşıyıp kendini dışarıda unutan yazarlar daima yok olup gitmeye mahkumdurlar. John Steinbeck, Agatha Christie şeklinde yazarlar da uzun süre bestseller (çoksatan) yazarlar olmuşlar. Hatrı sayılır istisnalar 🙂
Evet, Johanna dönemin en oldukca okunan yazarı olmasına karşın onun vasfı bizim gözümüzde Arthur’un anası olmaktan ileri gidemiyor. Zamanında ise Arthur’un vasfı Johanna’nın oğlu olmaktı. Johanna oldukca azca bir süre diliminde ekonomik güçlükler çekmiş onun haricinde da sefahat içinde yaşamış birisidir. Arthur ise pek oldukca yerde kendine yaşam alanı açmaya çalışmış, bunda bir çok süre başarıya ulaşmış olmuş birisidir. Kitabın genelinde yüksek egosundan izler bulurken ”anlaşılmak” ihtiyacının zirvede bulunduğunu görüyoruz. Bu şartlar iki taraf için adil görünüyor, Johanna idrak etmek, Schopenhauer ise anlaşılmak istiyordu. Şu an yaşamıyor olsa da Schopenhauer iz bırakan bir dahi olmayı başarmıştır. Seçme şansınız olsa neyi seçerdiniz? İyi bir yaşam sürüp ileride anılmamayı mı? yoksa tüm yaşamınızı felsefeye adayıp ileride bir felsefeci olarak anılmayı mı? Her tercih kendi süre dilimiyle akledilip anlaşılabilir. Ancak ben Schopenhauer olmak arzu ederdim. Tabii genel olarak, tamamen değil.
Schopenhauer yaşamı süresince varoluşsal krizlerle boğuşmuştur. Karamsarlığın tarihini yazmış, ”yazdırmış” biri olarak anılsa da aslına bakarsak yaşamdan zevk alan birisidir. Kadınlara düşman olarak anılsa da Mecnun’lara taş çıkartacak aşık rollerini de üstlenmiştir. ”O halde biz kime güveneceğiz abi?” diyorsan bu problemi anlamakla beraber hak da veririm. Ben de anlamıyorum, inandığım, savunduğum değerlerin bandrolünü basan adam aslına bakarsak bunlara inanmıyor. İnanmıyor fakat yaşamıyor. ”Dediğimi yap, yaptığımı yapma kardeşim” Tamam hocam.
Schopenhauer, ”Saf Aklın Eleştiri”sini sunan insanın (Immanuel Kant) ocağından çıkmadır. Ne kadar kendini belirli bir kalıbın içine girmekten alıkoysa da o yüksek egosu daima Kant’ı arşa koymuştur. İnsan yaşamının her alanını idrak etmek, açıklamak, gün yüzüne çıkarmak şeklinde bir derdi olan filozofumuz varoluşsal krizin izini 50 yıl süresince sürmüştür. Din, kitaplar, ölüm, yaşam, aşk vs şeklinde konuların üzerine Geothe, Aristo şeklinde düşünürlerin perdesinden ”bence”sini yazıya dökmüştür. Onu ötekilerden değişik kılan gerçeğin izini sürmesi ve ömrünü buna adamasıdır. Bazen düşünceme şu takılırdı, ”Adam bizlere rehber, yol gösterici olmak adına bir yaşam eskitmiş” şimdi ”bullshit” diyorum kendime. Onun tek derdi vardı o da kendisiydi. Tüm öğretilerin peşine kendi yaşamını anlamlandırmak adına düştü. Şundan dolayı varoluşsal sancılar bunu gerektirirdi.
Schopenhauer’ın adı geçince bilhassa hanımefendilerin yüzünde belirli belirsiz bir küçümseme veyahut dışlama görüyoruz. ”Arthur, hanım düşmanı bi kereee!” diyorlar. Normalde ben hanım düşmanı olsam bunun ne tarihle ne de magazinsel anlamda bir önemi olmaz. Benim tarihimi en fazla üç şahıs merak eder, açıp okur. Karşında kim var senin? Neden yazarları, filozofları bir market şeklinde düşünmüyoruz. Gerekli olanı alıp çıkabildiğimiz bir market. İşin magazin boyutu daima anlamın önüne geçiyor. Schopenhauer, bayanlara olan tutumundan ve söylemlerinden fazlasıdır. Bu oldukca net!
Evet madem konusu açıldı Schopenhauer niçin hanım düşmanıdır, onun peşine düşelim. O düşmüş ve bulmak için bunca yol kat etmişse, ikimiz de bunun peşine düşelim. Neden düşman olmuştur? Bir insanoğlunun ilk vatanı annesidir şüphesiz. Anneden beklenti devamlı yüksektir. Onu o şekilde yüksek bir yere koyarız ki onun düşüşü bizim de düşüşümüzü getirir. Anne Johanna’nın düşüşü değişik bir düşüştür. Gözden düşmüştür o. Schopenhauer’ın babasına olan itaatsizliği, evinde düzenlemiş olduğu toplantılar (Geothe gedikli bir katılımcıdır) en büyük etkenlerden biridir. Arthur, kendi potansiyelini gördükten sonrasında annesinin yazdıklarına karşı inanılmaz bir tiksinti duymuştur. Şundan dolayı aşk veyahut yaşam annesinin yazdıklarından daha fazlasıdır. Aynı şekilde Johanna da oğluna daima uzaktır. Yazdıklarını beğenmez, noksan bulur. Kadınlarla arasına konan yar Johanna’yla adım atar, aşka düştüğü hanımla zirve yapar. 19.yy’da da hanıma ve kadının eylemlerine olan uzaklığı da hesaba katarsak, ”hanımefendiler kötüdür”ün zihne yerleşmesi de uzak küçük bir ihtimal değil. Schopenhauer’dan daha geniş bir görüş açısı elbet beklerdim, sadece bu şekilde düşünüyor diye tam anlamıyla onu kenara itemem. Siz de etmeyin sevgili hanım kardeşlerim 🙂
Geothe’ye hayrandır Schopenhauer, aynı şekilde o da ona hayrandır. Odasında Buda büstünün yanısıra bir de Geothe büstü bulunur. Kendi yazdıkları haricinde iyi de bir okurdur. Sanatı bilen, akleden, özümseyen bir yapısı vardır. Doğu’nun nimetlerinden faydalanmış yalnızca burnu büyük Batıcılardan olmamıştır. Buda’nın öğretilerini, Hindistan yaşamını ele almıştır.
Schopenhauer’ın en mühim takipçilerinden Nietzsche dindar yetiştirilmişti, hatta ona ”ufak papaz” diyenler bile olmuştu. Dini reddetmesine neden olan kendi araştırmasının yanısıra ikinci el bir kitapçıdan Schopenhauer’ın İsteme ve Tasavvur Olarak Dünya’yı satın alması olmuştu. Bu kitapta Schopenhauer bizlere kaderimizin ilkel, temel bir itici gücü olarak uzlaşmaz bir İrade fikrini verir. Yirminci yüzyılın dehşetini rahatsız edici bir halde öngören insani durumun üzücü derecede kasvetli bir vizyonunu sunar. Biblos Yayınevi’nin basımını 2 ayda okumuştum, bakalım Doğu Batı Yayınları’nı ne kadar sürede okuyacağım 🙂
Karamsar filozofumuz yaşamı acı ve can sıkıntısı içinde sallanan bir sarkaç olarak düşünüyor. Kader, bir çiftlik sahibidir ve biz o çiftlikte yetiştirilen besiler olarak ilkin yetiştirilir, sonrasında kesilir peşinden yiyecek oluruz. Buna yakın bir düşünceye haizdir Schopenhauer.
Aslında söylenecek onca sözün içinden cımbızla cımbızla bunlar çıktı. 30 sf bile yazılabilir, hatta daha fazlası da. Saygıyı hak eden, okunup, özümsenecek düşünceleri barındıran filozofumuzun özyaşamını yalnızca 23 şahıs okumuş. Kitap aslına bakarsak 598 sf değil, 500 sf. Ilk olarak kalınca kitaplara karşı alerjisi olanları rahatlatalım, geriye kalan sayfalar kaynakları içeriyor. Yazardan tek not kırdığım yer bazı yerlerde kaynaklar bulunmamasıydı. Neyse ki araştırmacı ruhum açıkta kalan bölgeleri kapattı 🙂 Keyifli, bolca istifadeli okumalar. (Homeless)

Oldukça oldukca ağır bir kitap. Schopenhauer’den oldukca annesinden, arkadaşlarından, babasından, Goethe’den, kız kardeşinden bahsediyor. Kim olduklarını bilmediğim birsürü insanoğlunun adı geçiyor. Gittiği okuldan, girmiş olduğu dersin öğretmenine kadar incelenmiş.
Oldukça detaylı fakat oldukca can sıkan. Daha fazla devam edersem sıkıntıdan patlayabilirim. (Muhammed Furkan Sağlık)


Schopenhauer PDF indirme linki var mı?


David E. Cartwright – Schopenhauer kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Schopenhauer PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı David E. Cartwright Kimdir?

David E. Cartwright Wisconsin Üniversitesi’nde (Whitewater) felsefe ve din araştırmaları profesörüdür.


David E. Cartwright Kitapları – Eserleri

  • Schopenhauer


David E. Cartwright Alıntıları – Sözleri

  • Felsefesi “filantropik*”ti: İnsan türü için soyut bir sevgi edimiydi. Varoluşun devamlı huzursuz eden problemini çözerek dünyadaki ıstıraplı yaşamın anlamını ve önemini, ölümün dünyanın gerçek özünden doğduğunu açıklamak suretiyle, iki ayaklı somut bir insanı sevmesi zor olsa da in­sanlığın doğa ötesi huzurunu sağlamaya çalışıyordu.
    *Filantropizm: insanseverlik; başkalarının tıbbî, ekonomik ve toplumsal standartlarını yükseltmek ve mutluluklarını çoğaltmak için organize faaliyetler düzenlemek. (Schopenhauer)
  • Acı şeklinde sevinç de geçiciydi ve sıkıntıya değmezdi. (Schopenhauer)
  • Aile yaşamı babasının vefat etmesiyle son bulmuştu. (Schopenhauer)
  • Schopenhauer’ın söylediği şeklinde, tekil insanoğlu, etle kandan oluşma canlılar, iki ayaklı yaratıklar ya da onun tanımına bakılırsa yapınak ürünleri, sadece uzaktan sevilmeliydiler. (Schopenhauer)
  • Spinoza’nın kendisine büyük hayranlık duyuyor ve bu mühim monisti, zekası ve dürüstlüğünden dolayı övüyordu. Schopenhauer ; Spinoza’nın da entelektüel özgür­lüğünü kısıtlayacağına inanılmış olduğu bilimsel niteliği olan bir görevi kabul etmek yerine mercek yontucusu olarak emek harcamayı tercih ettiğini görerek, onu felsefeyle geçinmeyip felsefe için yaşadığından dolayı övüyordu. Ayrıca Spinoza’nın sinagogdan atılmasına yol açacak kadar kendi görüşle­rinin doğruluğuna olan güvenine hayrandı. Hal böyleyken Schopenhauer, Spinoza’nın iyim­ser panteizm [evrenin bütününü Tanrı kabul eden bu felsefi görüşe göre her şey, Tanrı’nın bir parçasıdır -ç.] olarak değerlendirdiği görüşlerini ve dünyayı “Tanrı” olarak adlandırıp yüceltmesini kınıyordu. (Schopenhauer)
  • Pro­fesyonel birçok felsefeci Schopenhauer’ı, usta üslupçu, toplumsal eleştir­men ve insan davranışlarının keskin gözlemcisi olarak tanıyordu fakat bununla birlikte destekleyici ve dikkatlice dile getirilmiş, sağlam bir felsefi perspektiften yoksun buluyordu. (Schopenhauer)
  • ”İki ayaklı insanları zaafa uğratılmış kapasitelerine bakılırsa hesap edilmiş saçmalığın ve budalalığın ortasında sönüp gitmektense, doğuştan bana ziyadesiyle bahşedilenlerin gerektirdiği görevimi yerine getirmenin bilincinde olmanın verdiği kıvançla, başladığım yere döneceğim.” (Schopenhauer)
  • 1831’de günlüğüne kahramanı Lord Byron’dan bir alıntı yapmıştır: “Erkekleri ne kadar çok görürsem o kadar az seviyorum; aynı şeyi kadınlar için de söyleyebilsem, çok iyi olurdu.” Seneler sonrasında yaşlı bir filozofken, Carl Georg Bahr’e “Kadınlardan hoşlanırdım, bir de onlar beni isteseydi” diye itirafta bulunacaktı. Böylece, altmış sekiz yaşındaki Schopenhauer’ın hanımlarla olan ilişkisi ile alakalı düşüncelerinin bu özeti, bayanlara olan düşmanlığının mühim bir dayanağını su yüzüne çıkarıyordu. (Schopenhauer)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş