Eğitim

Sessizlik Üzerine – David Le Breton Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sessizlik Üzerine – David Le Breton Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sessizlik Üzerine kimin eseri? Sessizlik Üzerine kitabının yazarı kimdir? Sessizlik Üzerine konusu ve anafikri nedir? Sessizlik Üzerine kitabı ne konu alıyor? Sessizlik Üzerine PDF indirme linki var mı? Sessizlik Üzerine kitabının yazarı David Le Breton kimdir? İşte Sessizlik Üzerine kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: David Le Breton

Çevirmen: Zeynep Turan

Editör: Işık Ergüden

Tasarımcı: Aslı Sezer

Orijinal Adı: Du Silence: Essai

Yayın Evi: Sel Yayıncılık

İSBN: 9786057728913

Sayfa Sayısı: 302


Sessizlik Üzerine Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Sesin, sözün ve dolayısıyla gürültünün gitgide esiri haline geldiğimiz günümüzde “sessizlik” de artık önemli bir yaşam emaresi ve ihtiyacına dönüştü. Zaman süre yakıcılaşan kimi zaman de kaçınılan bu ihtiyacı ve terimi antropolog ve sosyolog David Le Breton, tüm yönleriyle ele alıyor. Yürümeye Övgü, Acının Antropolojisi, Ten ve İz ve Bedene Veda’nın arkasından gözler ve kulaklar bu kez sessizliğe çevriliyor.

“Sayısız söylemin açıklamış olduğu bu dünyayı gittikçe daha azca anlıyoruz. Fazlaca sayıda kontakt aracının özgürleştirdiğini ileri sürdüğü söz, bu çoğulluğun içinde boğularak anlam ifade etmeyen hale geliyor. … İletişim ne seviyede yayılırsa susma özlemi de o denli gü çlü oluyor; hiç olmazsa şeylerin uğultusunu işitmeye ya da bir vaka ve ondan sonra bir başkası, sonrasında yeniden bir başkası gelip eskisinin yerini almadan ilkin olayın sancısına tepki vermeye kafi gelecek süre süresince. … Sözün doyum noktasına erişmesi sessizliği daha da cazip kılar. Kafka bu durumu kendi üslubunca şu şekilde dile getirir: Şimdi sirenler kendi çığlıklarından fazlaca daha ölümcül bir silaha sahipler, sessizliğe. Bunu imgelemek her ne kadar güçse de, biri onların seslerinin büyüsünü bozabilir sadece sessizliklerinin büyüsüne asla dokunamaz.”


Sessizlik Üzerine Alıntıları – Sözleri

  • “Diğerinin duymaya, anlamaya ve yanıt vermeye zamanı yoksa söylemek yetmez, hiçbir süre yetmez.”
  • “Eğer bir ifadede sessizlikten yoksunsak ya da sessizliğin egemen kılınmasıyla sözden yoksun edilmişsek, ister sözün durmaksızın üretimi ister ağız tıkama kanalıyla olsun, anlamın kıymet kaybetmesine neden olan tesir aynıdır. (…) Anlam gürültüde boğulmuş ve sessizlik vasıtasıyla tekrardan kıymet kazanmış olabilir fakat bununla birlikte tersi de mümkündür.”
  • “Modern anlamıyla iletişimde sessizliğe yer yoktur. Bunun yerine söze, sözcükleri kusmaya, itirafa dayalı bir zorlama vardır şundan dolayı “kontakt” tüm bireysel ve toplumsal sorunların çözümü olarak öne sürülür. Bu bağlamda günah “hatalı” kontakt kurmaktır, bunun fazlaca daha fena ve affedilemez olanı ise susmaktır. İletişim ideolojisi sessizliği boşluğa, söylemin orta yerindeki bir uçuruma indirger; sözün kimi zaman sessizliğin ortasındaki boşluk olabileceğini ise anlamaz.”
  • Çocuk aynadaki suretiyle fazlaca erken bir dönemde karşılaşmamalıdır zira burada kaybolma tehlikesi vardır.
  • “ Ve hatta söz sessizliğe, sessizliğin kendisine duyduğundan çok daha fazla ihtiyaç duyar.”
  • Diğerleri de bakışlarımdan okuyabiliyor muydu bu ölümü?
  • Hiç kimse hiçbir süre tamamıyla bilinemez.
  • Tanrı dilin dar sınırlarının ötesindedir.
  • “Kendimde olanı işte bu şekilde kaybettim ben. Bir hiçim artık. Her şeyini yitirmiş birinin artık kaygılanmasına gerek kalmamıştır. Kendimi kendimden kurtarmam gerek.”
  • “Söz ve sessizlik karşıt değildir, her ikisi de etken ve anlamlıdır ve söylem sadece ikisinin karşılıklı ilişkisiyle mümkün olabilir.”


Sessizlik Üzerine İncelemesi – Kişisel Yorumlar

SESSİZLİĞİN KELİMELERİ HEPİMİZE YETER.: Sessizlik Üzerine öyleki bir kitap ki;
-Her şeyden ilkin David Le Breton lütfetmiş de kaleme almış. Yoksa bu seviyede biliminsanları bu şekilde eserler üretmek için fazladan çaba içinde görmek ‘neredeyse’ mümkün olmuyor. (Psikaytr değilseniz diyelim…) (Taşımızı atalım)
-Kitap, donuk bir yazım dili ile başlıyor. İlk hissettiğiniz, ‘Eyvah gene bilimsel niteliği olan bir yaratı galiba’ oluyor, sonunda…tek kelime ile yüreğinizden, aklınızdan vuruluyorsunuz. Evet vuruluyorsunuz.
-Bu vurgunu, kitap içinde öyleki bir kurgu ile yaklaştırıyor ki, bölümlerden Ölüm Sessziliği ile ilgili kısıma geldiğinizde, boğazınıza kelimeler düğümleniyor, içinizden okuduğunuz her kelime canınızı acıtıyor.
-Yazar hem Sosyolog, hem de Antropolog. Aynı zamanda kendi alanında ciddi otoritelerden biri olarak kabul görmekte. Eğer aradığınızı bulamıyorsanız (sessizlik hakkında) – (ki bu mümkün değil, sizi temin ederim) kuyunun derinliğinden değil, ipin kısalığındandır.
-Evlatların Sessizliği kısmını ise, Psikologlar ve Pedagoglar fakat en fazlaca kıymetli Öğretmenlerimiz için incelenmesi, eğer olmazsa olmaz bölümlerinden biri. Ben kendi payıma, daha iyi olmaya çalışan bir Baba olarak bu bölümden fazlaca fazla şey öğrendim.
-Beğenmediğim bir kısım vardı o da; DİN. Maalesef, dinden yalnız Hristiyanlık anlaşılmış…Bunu eleştiremem, şundan dolayı biz de din dendiğinde bir repertuar değil, kendi inancımızı baz alıyoruz. Ama çoğunluk olarak bizlerin bilim dalı Sosyoloji değil. Tek hoşuma gitmeyen buydu.
Gelelim bu kitabın EN’lerine;
1-İletişim felsefesini, EN anlaşılan ve EN üst perdeden konuşma hakkı olan bir biliminsanı kaleminden, EN güzel/makul yönleri, doğruları/yanlışları ile bulabilirsiniz.
2-Dinlemek üstüne yazılmış EN şairane dil, gene bu kitapta.
3-Ölüm, normal olarak kati olan tek gerçek fakat EN çıplak hali, kısaca sessizliği, kısaca matem, kısaca sonrası da burada. Üstelik, kalanların sessizliği de işlenmiş ki…fazlaca vurucuydu.
4- EN fazlaca boyutlu bir halde ve fazlaca yönlü olarak işlenmeyen çalışılan mantık ve İletişim Felsefesi gene bu kitaptaydı.
5- Bu kitap sizin için de, ‘asla beklemediğim, asla ummadığım bir halde EN derin tesir bırakan eserlerden biriydi.’ diyebilme ihtimaliniz fazlaca fakat oldukça yüksek.
6-EN dozunda alıntı ve referans kullanımı ise şaşırtıcı.
Nasıl olur da, bu aşama fena (an itibari ile averajı 6,7) bir puanlamayla kalmış inanılır benzer biçimde değil. 9’lu averajları hak eden bir kitap, hep birlikte buna tanık olacağız.
Zira, kuyu ne aşama derin olursa olsun, ipi ona yeten okuyucu sayısı, burada fazlaca fazlaca fazlaca fazlaca fazlaca fazla.
Fazlaca yazdım fakat biliyorum ki (artık) sessizliğin kelimleleri hepimize yeter bundan sonrasında… (Arda)

Sesin, sözün ve dolayısıyla gürültünün gitgide esiri haline geldiğimiz günümüzde “sessizlik” de artık önemli bir yaşam emaresi ve ihtiyacına dönüştü. Zaman süre yakıcılaşan kimi zaman de kaçınılan bu ihtiyacı ve terimi antropolog ve sosyolog David Le Breton, tüm yönleriyle ele alıyor. Yürümeye Övgü, Acının Antropolojisi, Ten ve İz ve Bedene Veda’nın arkasından gözler ve kulaklar bu kez sessizliğe çevriliyor.
 
“Sayısız söylemin açıklamış olduğu bu dünyayı gittikçe daha azca anlıyoruz. Fazlaca sayıda kontakt aracının özgürleştirdiğini ileri sürdüğü söz, bu çoğulluğun içinde boğularak anlam ifade etmeyen hale geliyor. … İletişim ne seviyede yayılırsa susma özlemi de o denli gü çlü oluyor; hiç olmazsa şeylerin uğultusunu işitmeye ya da bir vaka ve ondan sonra bir başkası, sonrasında yeniden bir başkası gelip eskisinin yerini almadan ilkin olayın sancısına tepki vermeye kafi gelecek süre süresince. … Sözün doyum noktasına erişmesi sessizliği daha da cazip kılar. Kafka bu durumu kendi üslubunca şu şekilde dile getirir: Şimdi sirenler kendi çığlıklarından fazlaca daha ölümcül bir silaha sahipler, sessizliğe. Bunu imgelemek her ne kadar güçse de, biri onların seslerinin büyüsünü bozabilir sadece sessizliklerinin büyüsüne asla dokunamaz.” (ümran ersan)

On iki sayfa kaynakçası olup üç yüz sayfa iyi mi evelenip gevelenir? Ya da bir taksici kurnazlığıyla okur elinde kitap ile aynı cadde ve sokaklarda iyi mi uzun uzun dolaştırılır? Bir lastik kaç sayfa uzatılabilir? Bunun benzer biçimde sinestik soruları cevaplamak ve deneyimlemek istiyorsanız bu kitabı okumanızı ‘şiddetle ‘ tavsiye ederim. O boşluğu ve genişliği(laçka-mayna) kitap hakkında yapılmış yegane yorumdan da anlayabilirsiniz. Kitabın arka kapağında yazan tanıtım yazısını olduğu benzer biçimde kopyalayıp yapıştıran araştırmacı kişiliğin incelemeleri ile aynı paralellikte bir kitapla karşılaşacağınıza güvenilir olabilirsiniz. Konu üstüne zahmet edip araştırmış,düşünmüş ve yazmış yüz küsür yazarın alıntılarını peşpeşe sıralayarak oluşturulmuş bir kitap kopyası. İyi okumalar dilerim (Barış Ağca)


Sessizlik Üzerine PDF indirme linki var mı?


David Le Breton – Sessizlik Üzerine kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Sessizlik Üzerine PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı David Le Breton Kimdir?

Strasbourg İnsan Bilimleri Üniversitesi’nde profesördür. Araştırmalarını gövde ve riskli tavırlar antropolojisi üstünde yoğunlaştırmış, ayrıca sessizlik ya da yürüyüş benzer biçimde daha kişisel temalara da el atmıştır.

Breton’un mühim yapıtları içinde Yürümeye Övgü (Sel Yayıncılık), Acının Antropolojisi (Sel Yayıncılık), Anthropologie du Corps et Modernité (Bedenin Antropolojisi ve Modernite, 1990), Du Silence (Sessizlik Üzerine, 1997), La Sociologie du Corps (Bedenin Sosyolojisi, 2002), La Saveur du Monde (Dünyanın Tadı, 2006) sayılabilir.


David Le Breton Kitapları – Eserleri

  • Yürümeye Övgü
  • Acının Antropolojisi
  • Ten ve İz
  • Yüz Üzerine
  • Bedene Veda
  • Sessizlik Üzerine


David Le Breton Alıntıları – Sözleri

  • Bir şahıs yeryüzünün resmini hayata geçirmeye kalkışır. Seneler süresince bir mekânı, illerin, krallıkların, dağların, koyların, teknelerin, adaların, balıkların, odaların, aletlerin, yıldızların, atların, insanların resimleriyle doldurur. Ölmeden azca bir süre ilkin bakar ki sabırla meydana gelen bu labirent kendi yüzünün çizgilerini taşıyor.
    Jorge Luis Borges/Yaratan (Yüz Üzerine)
  • Acı, bilincin ortaya çıkışının bir sonucudur. (Acının Antropolojisi)
  • Acı hak eden insana verilmiş bir ceza değildir, günahın ya da kusurun bir sonucu değildir, çarmıhtaki İsa’nın çilesine ortak olmak için bir fırsattır.Acının kabullenilmesi insanı Tanrıya yaklaş­tıran ihtimaller içinde bir yakarma biçimidir, ruhu arındırır. Bilhassa Antik dönemde ve Ortaçağda uzun bir süre hususi bir lutuf, bir yardım benzer biçimde düşünülmüştür. Alçakgönüllülü olmayı öğretir ve ruhu sağlamlaştırır: “Bu muhteşem açınlamalar kibirden başımı dön­dürmesin diye etime bir kıymık soktu, dengemi yitirme­mem için melek yüzlü bir şeytan gönderdi bana.”. (II Cor, XII, 7.) (Acının Antropolojisi)
  • Ölmeyi bilmek yaşamayı bilmek kadar önemlidir. (Acının Antropolojisi)
  • Uygar bilimsel söylemde gövde, kişiyi taşıyan kayıtsız bir madde olarak düşünülür. Özneden ontolojik olarak ayırt edilen gövde, iyileştirmek için üstünde etkide bulunulan bir kullanım nesnesine dönüşür; artık insanoğlunun kimliğinin kökü değil, kişisel kimliğin içinde eridiği bir hammaddedir. (Bedene Veda)
  • İlk adımlar bir düş benzer biçimde hafiftir, insan, arzusunun ipinin üs­tünde yürür, kafası imajlarla doludur, her şeye hazırdır, birkaç saat sonrasında kendisini bekleyecek olan bitkinlikten habersizdir. (Yürümeye Övgü)
  • Bedenin doğası diye bir şey yoktur, yere ve zamana gore değişen bedensel koşullar söz mevzusudur. (Acının Antropolojisi)
  • Yanında sevdiği olmadan yaşamayı kesinlikle asla düşünmüyor. Birkaç gün ilkin sevişmişler. Derisindeki işaretler kan bağları benzer biçimde, ilişkiyi ölümsüzleştirme isteği. Öbürünün uzaklaşmaması için geleceğe duyulan simgesel bir itimat. Ve birkaç yıl sonrasında yeni kız arkadaşıyla kavgalar çıkmasına neden olan ve tehlikeli hale gelen bu işareti iyi mi yok edebileceğini düşünmeye başlıyor. (Ten ve İz)
  • İnsanın kendisinin ardında koşması engebeli yollara götürür onu. İnsanın kendini doğurmak adına, tercih etmiş olduğu için değil, bir iç gereklilik dolayısıyla, kimi süre kaybolma tehlikesini göze alması gerekir, şundan dolayı acı ya da yaşamdaki bir boşluk insanı kemirir ve yaşamdan ayırır. Burada incelenen tavır ve davranışlar bağlamında kişiye özgü bir anlam üretmek, yaşamla barışık olabilmek için ölümle ya da acıyla oynamak söz mevzusudur. Ama bu yaşam içinde yanmaktan da korkmamak gerekir. İnsan kimi süre en kötüsüne ulaşarak kendisinin sonunda rahatlamış bir versiyonunu elde edebilir. (Ten ve İz)
  • “karşı karşıya konuşma, ayrıcalıklı bir şekilde ‘karşı karşıya’ konuşmadır. Kişiler arasındaki alışverişlerde, yüz, kontakt bedeninin billurlaştığı, en belirgin göstergelerinin açığa vurulmuş olduğu başkent, yer ve zamandır. Söz sussa bile, yüz oradadır ve kişilerin birlikteliğine bağlı anlamlara tanıklık eder.” (Yüz Üzerine)
  • Bedene zarar verme durumu fazlaca ufak yaşlarda başlayabilir. Bu alanda meydana getirilen emek harcamalar ilk çocukluk döneminde “kendine hücum” davranışlarının “normalliğini” göstermektedir. çocuğun kendini ısırması, tırmalaması, çimdiklemesi, yara kabuklarını koparması, kan çıkıncaya kadar kaşınması, başını bir bölgelere vurması, kendini yere atması. Shentoub ve Soulairac yaptıkları incelemelere gore bu durum 9 aylıktan 2 yaşına kadar olan, daha sık olarak da 12 ve 18 ay arası çocuklarda görülür. (Ten ve İz)
  • “Söz ve sessizlik karşıt değildir, her ikisi de etken ve anlamlıdır ve söylem sadece ikisinin karşılıklı ilişkisiyle mümkün olabilir.” (Sessizlik Üzerine)
  • Tecavüz, bilhassa ensest ya da cinsel rahatsızlık vakalarında bedende devamlı yara açma, bedene kesikler atma pamuk ipliğine bağlı bir gündelik yaşamdan kurtulmanın ve artık ölümle hesaplaşma olmayan bir yaşama kavuşmanın simgesel bir biçimidir. Bu bağlamda amaçlardan biri arınmadır, kiri pası kanla yıkamak ve yitirilmiş sınırları tekrardan bulmak. Simgesel olarak sakatlanan genç, bedeninin yalnız ve yalnız kendisine ilişik bulunduğunu söyler. (Ten ve İz)
  • Kent bizlere dünyanın yuvarlak bulunduğunu unutturur. (Yürümeye Övgü)
  • ‘’(…) Kullanımı azaldıkça taşıması da daha zahmetli olan bir yüktür gövde. Fiziksel ve duyusal etkinliklerin kısıtlanması ferdin varoluşunu da etkisinde bırakır. Onun dünya görüşünü çürütür, gerçeklik düzlemindeki inisiyatif sahasını daraltır, benliğin sebat duygusunu azaltır, şeylerle ilgili direkt bilgisini zayıflatır ve devamlı bir hastalık deposu olur.’’ (Bedene Veda)
  • “Yüzün tekilliğini sergilemek başkalarının gözünde yaşamın doluluğuna tanıklık etmektir. Onun açıklığını görünmez kılmak, duyguları gizlemeye, göze çarpabilecek tüm farklılıkları, belirginlikleri yok etmeye uğraşmaksa insan figürüne can veren anlamın ortadan kaldırılmasıyla ölüme öykünmek anlama gelir. Ötekini yüzünden yoksun bırakmak da apaçık bir simgesel yöntemle ölümü öncelemektir.
    Yüz insanoğlunun varlık göstergesiyse, insanı yadsımanın yolu da yüzün yadsınmasından geçer. Aynı şekilde, yüz kutsallığın merkeziyse, insanı ufak düşürmek isteyen bir anlayış onun yüzüne saygısızlık etmeye, kimliğini aşağılamaya ya da yadsımaya çalışır.” (Yüz Üzerine)
  • “Yüz, daima insanoğlunun kendisi için en yakın Diğeri’nin yeridir. Descartes’ın cogito’da dile getirmiş olduğu şekilde öznenin kendine karşı saydamlığı duygusunun ilk kez yalanlandığı ve kendi içinde gizlenen, hem yakın, hem de ulaşılmaz bir dünya sezgisine takıldığı, gizli saklı anlamların yeri. “Kendime benzemiyorum” diye düşünür aynanın karşısında dürüstçe birazcık süre geçiren şahıs. Yüzü onu sorgular; duyduğu hastalık güzel duyu (kendini çirkin vb. bulmak) değildir; daha derinlere, herhangi başka bir yüz yerine bu yüze haiz olmanın yabancılık duygusuna dayanır.” (Yüz Üzerine)
  • “Tezimi yazdıktan sonrasında bir sayfa çevrildi hayatım da sanki. …” (Ten ve İz)
  • Uzman sözü, laik toplumun İncil’idir. (Bedene Veda)
  • Kifayetsizlik geleceğin harikalarının en iyi kozudur. (Bedene Veda)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş