Eğitim

Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi – Osman Turan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi – Osman Turan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi kimin eseri? Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi kitabının yazarı kimdir? Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi konusu ve anafikri nedir? Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi kitabı ne konu alıyor? Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi PDF indirme linki var mı? Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi kitabının yazarı Osman Turan kimdir? İşte Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Osman Turan

Yayın Evi: Ötüken Neşriyat

İSBN: 9789754374605

Sayfa Sayısı: 560


Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Millî, dinî ve insanî ideallere bağlı bir milletin, asırlarca, iyi mi bir Cihân hâkimiyeti mefkûresine erişerek yükseldiğini, “Nizâm-ı âlem” dâvâsı ile başka milletlere ne aşama adâlet ve nizâm getirdiğini anlatır. Türklerin, tarih süresince, kıtalara hâkimiyeti malumdur; fakat bu kudretin manevî ve mefkûrevî âmilleri hakkında gerektiği şeklinde düşünülmemiştir. Bu durum Türk milletini, tarihini ve medeniyetini anlamakta, hatta İslâm ve Hıristiyan dünyalarının tekâmüllerini îzahta zorlanılmasına sebep olur. Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, öteki eserlerinde işlediği ortak hususları ihtiva etmesi ve Türk Tarihinin sisler ardındaki arka planını aksettirmesi bakımından yazarın en mühim eseri kabul edilir.


Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi Alıntıları – Sözleri

  • “Türk dilini öğreniniz! Zira onların hâkimiyeti uzun sürecektir.”
  • “Türkler barışta melek, harpte ifrit gibidir.”
  • Gerçekten insan madde ve ruhtan mürekkep olduğu, onun saadeti ve medeniyetin de akıbeti bu iki unsur arasındaki muvazeneye bağlı.
  • “Buda dini, insanlara yumuşaklık ve meskenet telkin ettiğinden Türklerin yaşayışlarına ve savaşçı ruhlarına aykırıdır.”
  • Tarihini bilmeyen ve şuûrunu taşımayan milletler hâfıza ve idrâklerini yitirmiş şaşkın kimselere benzer.
  • “Ey oğullarım! Fazlaca savaştım, oldukca yaşlandım. Gök Tanrıya olan borcumu ödedim.”
  • Gerçekten Türkler, başka milletlerden değişik olarak, daha peygambere haiz olmadan, kendi anlayışları ile tek bir Tanrı inancına yükselmişler; ulusal ve insanı duygularıyla beraber tarih sahnesine çıkmışlardır.
  • “Türk dilini öğreniniz! Zira onların hâkimiyeti uzun sürecektir.” (Kâşgari, hadîs)
  • Türkler size dokunmadıkça sizde onlara dokunmayınız.
  • Kaç kez söyledim.Biz bu ülkeleri tabanca kuvveti ile aldık . Temiz müslümanlarız ve bi’at bilmeyiz . Bu sebeledir, ki Allah hâlis Türkleri aziz kıldı


Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi: Tarihyazımı, ülkelerin kalkınmasına paralel olarak gelişen ve sistemleşen bir süreçtir. Yeryüzünde gelişmişlik iddiasında bulunan ülkeler ve toplumlar, iddialarını tarih ilmini kullanarak meşru kılarlar. Yazılan tarihlerin “gerçekte ne oldu?” sorusuyla ilişkisi bu aşamada ehemmiyet arz etmez. Gerekçesi ise yazılmak istenen tarihin bilimsel olarak ifade edilmesi değil, toplumsal tarih bilincinin, hedeflenen güce zihnen hizmet etmesini sağlamaktır. Genellikle “kim olduğunu hatırla, özüne dön, küllerinden yeniden doğ!” şeklinde tetikleyici ifadelerle desteklenen hâlihazırdaki geçmiş bilgisi, toplumda coşku meydana getirmiş olduğu şeklinde karmaşaya da yol açabilir. Tarihi sürece baktığımızda, bu biçim geçmişi canlandırma faaliyetlerinin iki şekilde meydana geldiğini görüyoruz. Birincisi, geçmişin esrarengiz hikâyelerle destanlaşarak nostalji malzemesine dönüştürülmesi… İkincisi ise geçmişi ideolojik saiklerle sistemleştirip dar alana sıkıştırmak olarak ifade edilebilir. Değişen süre ve zemin kıskacında insan da büyük bir dönüşüme doğal olarak olduğundan, tarihe görüş açısı farketmeksizin sözkonusu iki bakış açısına gore ne insan ne de cemiyet ortak bilince erişemez. Bu sebeple zamanı övgü-sövgü ve meşruluk devşirme zemininden çıkartmak gerekir. Aksi halde çatışma hali süreklilik kazanır. Geçmişin bilgisi, geçmişte kim olduğumuzu hatırlamaya yarayan informasyon türü olarak kabul edilirse her şey yerli yerine oturacaktır.
Türklerin, zamanı süreçteki konumuna karşın ortaya koymuş oldukları tarihyazımının yetersizliği ortadadır. Osman Turan, zamanı hazineyi bir kültür ve bilinç deposu olarak görerek, faydalanılmadığı takdirde tıpkı toprak altında kalan kıymetli madenler şeklinde anlamsız olacağını ifade ediyor. Millî tarihin siyasî, içtimaî, iktisadî, dinî, hukukî, kültürel, edebî ve sanat kısımları üstüne ciddi ve nitelikli eserlerin ya oldukca azca yada asla olmadığını dile getirerek eserin çıkış noktasına göndermede bulunan Turan, kitabının yadırganabileceğini anlayışla ödeyeceğini belirtir.
İzlenen yol ve varılacak nokta için Osman Turan şöyleki diyor: “Türk milletinin millî, İslâmî ve insanî mefkûrelerini, cemiyet ve dünya nizâmı dâvalarını ve bunlarla ilgili meseleleri tetkik eder, bunların millî tarihin azameti ve yükselişinde birinci derecede âmil olduğunu izah ederken, bu suretle, şüphesiz, büyük bir tarihi anlamak ve ilmî bir ihtiyacı karşılamak istiyoruz.”
Yazar niyetinin, Türklerin siyasî fikir ve inançlarını ve bu tarz şeyleri temel olarak temsil eden Kağan, Sultan ve beylerin irade ve duygularını ve nihayet halkın psikolojisini yansıtan kaynakların özelliklerine dikkat çekmek bulunduğunu vurguluyor. Böylece zamanı kaynaklar yanında dinî inanışlar, destan ve efsâneler, şamanların kehânetleri, evliya menkıbeleri ve başta Hazreti Peygamberin Türklere dair hadîsleri, Müslüman büyüklerinin kerametleri, astrolojik işaretler, hakanlara ve din adamlarına ilişkin yaygın rüyalar ve tâbirleri, atasözleri ve bir ekip kelimeleri de aynı ciddiyetle ele alıp değerlendirmekten söz ediyor.
Tarihçiler açısından yukarıda bahsedilen unsurları geri plana atmak, zamanı geniş anlamda ve bilhassa ruhsal etkileriyle değerlendirmenin önünü tıkar. Tarihi gerçekleştiren etkilerin çeşitliliğini düşündüğümüzde yalnızca bilimsel kaynaklar üstünden büyük resmi anlamlandıramayız. Her ne kadar sıkıntılı olsa da imkânlar dâhilinde tüm tesirleri değerlendirmek zorundayız. Bu sebeple Osman Turan, tarihçi için bir hadîs-i şeriflerin sahih yada zayıf olmasından daha oldukca onun toplumsal psikolojide ve yaşanmış olan hadiseler üstünde oynadığı görevi de hesaba katmak zorunda bulunduğunu söyler.
Nereden geldik ve şuan neredeyiz sorularının sistemli bir yanıtını bulabileceğimiz eserde karşılaşacağımız başlıklar yeterince doyurucu. Birinci bölümde, “Türk Tarihine Giriş” başlığıyla Türk ismine, ana-yurduna, ırkî hususiyetlerine ve tarih sahnesine çıkışlarına dair kapsamlı bir tarif yapılıyor. İkinci bölümde, “İslâm’dan Önce Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi” başlığıyla destanlardan yola çıkılarak toplumsal yansımalarına, vatan-millet anlayışlarına, tanrısal kökenine ve kaynaklarına yönelik çözümlemeler yer ediniyor. Üçüncü bölümde, “Türk-İslâm Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi” başlığıyla İslam ve Türkler, bölgedeki yerleşim faaliyetleri ile Türklerin İslâmlaşmasına zemin hazırlayan ve bunu kolaylaştıran sebeplere değinerek, İslâmiyetin ulusal din olması ve bunun ilk örneklerine dair tespitleri ortaya konuyor. Dördüncü bölümde, “Osmanlılarda Cihân Hâkimiyeti” bahsi açılarak Anadolu’da meydana gelen değişimin ana unsuru olan Müslüman Türklerin, Osmanlılarla tekrardan canlanması ve İstanbul üstünden inşâ edilen yeni bir mefkûrenin çıkış noktalarına bakılıyor. Beşinci bölümde, “Türk Tarihinde İnsanlık İdeali” başlığıyla Türklere dair meydana getirilen haksız isnatlarla beraber gayri-müslimlerin aksi yöndeki olumlu düşünceleri zikredilerek, Selçuklu sultanlarının Hristiyanlarla olan ilişkilerine dair bilgilerle, ilişkilerin iyi mi olduğuna açıklık kazandırılıyor. Altıncı ve son bölümde, “Osmanlı Azametinin Duraklaması” başlığı altında duraklamanın başlangıcında mevcut olan durumu, çözülmenin iyi mi geliştiği, cihân hâkimiyetinden maneviyat bozukluğuna ve yenileşme hareketlerinin işleyişi inceleniyor.
Türklerin tarih sahnesine çıkmış olduğu zamandan günümüze kadar gelişimi, tespit edilen tüm verilerden yola çıkılarak kaleme alınan Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, son tahlilde Türk-İslam toplumunun yitirmiş olduğu zamanı hafızayı tekrardan canlandırmayı ve bir başka açıdan Türk-İslam tarihinin felsefesini amaçlıyor. (Orhun)

”Lider olacak millet kendine güvenecek,
Kendine güvenecek millet tarihini bilecek,
Zaafının ve kuvvetinin kaynağını bilecek
İmanını bilecek,
İslam’ın bekasına inanç edecek”
Bu cihetle okunması elzemdir… (Furkan)

Türk Cihan Hakimiyeti Mefrükeri Tarihi
Osman Turan,Türklerin 2500 senelik süre dilimindeki devlet kurup ülkeler feht etme mücadelesini dünyaya hakim olma düşüncesi temeli üstünden ele alıyor.
Hep tartışılan, bence gereksiz bir mevzu olan, Türk müsün Müslüman mı? Veya Türklük mü ilkin gelmeli İslam mi? Sorularına Osman Turan, en güzel cevabı veriyor, “Türklük ve İslam zat ve sıfatça o şekilde bir kaynaşmıştır ki İslam, Türklerin ulusal dini mahiyetini kazanmış bu iki unsuru birbirinden ayırmak mümkün olmamıştır.” Bu ifadenin üstüne artık başka bir münakaşa yapılmamalı. Hak ve Son din olan İslamın 1450 senelik tarihinde bin yıla Türklerin damga vurmuş olduğu gerçeğini kabul edince bu tartışmaların da kendiliğinden son bulması gerekir. Keza bulmuyorsa bu tartışmaları yapanlar art niyete haiz kişilerdir.
Neden tarih bilmeliyiz? Tarih sırf bir kahramanlık dizgisi midir?
Osman Turan farkıyla bu sorulara da yanıt buluyoruz. Osman Turan, millet ve insanların haiz oldukları tarih şuuru üstüne geleceklerini inşa edebildiğini söylüyor. Yani zamanı, bir binanın temeli olarak görürsek geleceği onun üstüne inşa ettiğimiz bir bina olarak değerlendirebiliriz. Temel çürük olduğunda bina da naturel olarak çürük olur. Buradan hareketle zamanı, salt birer kahramanlık hadiseleri olarak değil geleceğimizi aydınlatan ışığın deposu olarak görmek daha doğru olacaktır.
İslam’da aslolan olan takva sahibi olmak ise Türkler, bin senedir İslam’a ettikleri hizmet ile bu takvayı gerçekleştirmiştir. Bu şekilde bir durumda, bunu ifade etmek milliyetçilikten ziyade bir millete hakkını iade etmektir. Biz ise bugün bu hakkı geri vermek isteyenleri suçlayarak bir yere varacağımızı sanıyoruz. Türklüğü, ırkçılık görmek isteyenler elbetteki bin yılda meydana gelen Türk -İslam kaynaşmasını açıklayamaz.
Eğer İstanbul’u Türk-Müslüman Fatih yerine Araplar alsaydı ortaya çıkacak tablo Kutsal -Kutsal Arap ırkı cennetle mücadelenen millet diye tüm dünyaya yaygara yaparlardı. İş Türk Milletine ulaşınca ne oluyorsa Peygamber Efendimizin “ne güzel komutan ve ne güzel ordu” diye tarif etmiş olduğu Türk ordusunu sevmek övmek faşistlik ve ırkçılık oluyor. Bunu da Arapsever Müslüman halkımız ve onların ne iduğû Belirsiz ilahiyatçıları yapıyor.
Postmodernizm ile beraber dünyanın küresel bir köy olduğu ve ulusal kıymet ve sınırların ortadan kalktığını söyleyenler aslına bakarsak dünyayı kulağa hoş gelen bir kavram eşliğinde küresel sömürü sistemine uygun hale getirmek yada bû sistemi daha da yaygınlaştırmak istemektedir. Osman Turan’ın, “Tarih” terimine yüklediği anlam gelecek arayışında tarih şuurunun asla olmazsa olmaz olduğudur. Tüm postmodernizm söylemlerine karşı Türklük ulusal değerleriyle varlığını devam ettirecektir.
OSMAN Turan’ı milliyetçi öğelere oldukca fazla yer vermekle suçlayacak olanlar olabilir.sadece bu kişilerin dikkatlerinden kaçırmamaları ihtiyaç duyulan nokta kitaptaki milliyetçi düşünceler işkembeyi kübradan atılan sözler olmayıp Arap, Fars ve Avrupalı kaynaklarda geçen ifade ve yaklaşımlardır. Bugün hangi deposu açarsanız açın Türklerin yönetme yetkisini inandıkları Göktanrıdan aldıklarını ve gökte bir tanrı var ise yerde de onun temsilcisi bir hükümdar olmalı anlayışınà haiz oldukları için dünyanın mühim çoğrafyalarında büyük devletler kurduklarını görürüz. Bunu gerçeği ifade etmek ise milliyetçilikten ziyade bir hakkın teslimidir.
Osman Turan kitapta kaba bir ifadeyle Türklerin güle oynaya bazı durumlarda siyasal konjonktür sebebiyle İslam’a geçtiğini söylüyor. Türklerin güle oynaya İslam’a geçmesi 900’lü yıllarda oluyor. Keza 870’li yıllarda Mısırda yöneticisi Türk, halkı Arap Tolunoğlu Devleti, bir süre sonrasında ise gene yöneticisi Türk halkı Arap olan İhşidiler Devleti kuruluyor.sonrasında ise 922’de İtil Bulgarları, 945 senesinde Karahanlılar İslam’a geçiyor. Selçuklu Türkleri ise 960 yılı civarı müslüman oluyor. Bunlar hep güle oynaya ve siyasal olarak kuvvetli çıkmak için müslüman oluyor.
Bunların müslüman oluşunu 695 ile 715 yılları aralığında Horasan’da Emevi Valiliği meydana getiren Kuteybe Bin Müslim’in katliamları ile halkı müslüman yapmasıyla karıştırmamak gerekir. Keza yukarıda yazdıklarım Kuteybe’den 200 yüz yıl sonrasında ve hakikaten gönüllü kitleler halinde gerçekleşiyor. Kuteybe’nin ise kılıç diretmesiyle yapmış olduğu Müslümanlık sonrasında Emevilerin sonunu getirecek Abbasi İhtilali ile sonuçlanıyor. Bu sebeple Osman Turan, Türklerin Müslüman oluşunu 900’lü yıllardan itibaren gönüllülük esasına gore gerçekleştiğini söyler.
Mekanı aden olsun Atatürk’ün niçin Türk Tarih Kurumunu kurdurarak Osmanlı Devleti öncesi Türk Tarihinin araştırılmasını istemesine daha net anlıyorum. Keza Türkler, insani yaklaşımları yaklaşımları ile uygarlık tarihinde mühim etkisinde bırakır bırakmış bir millet. Buna karşın hala Türk Tarihinin başlangıcı olarak Osmanlı Devletinin kuruluşunu yada İslamiyetin doğuşunu baz alan,kabul eden insanoğlu bilimsel nitelikli emekler ve bu mevzuda açıklamaları olan siyasiler var. Gerçekten Türk Tarihi sadece bir tüm olarak değerlendirildiğinde anlamlı ve tüm yönleriyle ortaya çıkıyor. Mete Hanın kullandığı, Bumin Kağan ve Bilge Kağanın kullandığı hitabet sözlerini Yavuz Sultân Selim, Kanuni Sultân Süleyman ve başka Padişahların da kullandığını görüyoruz. Bunun içindir ki tarihimiz sadece bir tüm olarak kabul edildiğinde anlamlı ve güçlüdür. Osman Turan da bu kitapta tam da bu kuvvetli bütünlük ilişkisine vurgu yapıyor.
Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi, Hunların kurulduğu Milattan ilkin 220’li yıllardan 1850’li yıllara kadar ki dönemde Türklerin kurduğu devletleri ele alır. Onların cihan hakimiyetini inceler. Hunlarla başlamış olan kitap II.Mahmut süreci ile biter. Osman Turan’ın bu kitabı, Pasifikten Akdeniz’é 2000 Senelik Türk Tarihi ve İslam Devlet ve Ulusları Tarihi şeklinde minimum 1500- 2000 senelik bir zamanı inceleyen kitaplara gore oldukca oldukca ileri bir konumda diyebilirim. O iki kitapta bazı bölümler iyi iken bir oldukca bölümler yanlış ve noksan bilgilerle dolu idi. Osman Turan ise kitabı oluştururken Arap, Fars, Bizans, Süryani ve Ermeni kaynaklarından fazla fazla yararlanmış. Bu da kitaptaki bilgilerin güvenilirliğini artırıyor sağlamlığını güçlendiriyor. (Mustafa BAKIRHAN)


Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi PDF indirme linki var mı?


Osman Turan – Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Osman Turan Kimdir?

1914 senesinde hayata merhaba dedi. Trabzon’un Çaykara kazasının Soğanlı Köyünde Kurunoğulları adı ile anılan bir aileden gelmektedir. Babası, Birinci Dünya Savaşı’na katılarak Kafkas Cephesi’nde şehid düşen Hasan Ağa’dır. Osman Turan; ilk mektebi Çaykara’da, liseyi Trabzon ve Ankara’da tamamlamış oldu. 1940 senesinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden mezun oldu. Oniki Hayvanlı Türk Takvimi adlı teziyle doktorluk payesini aldı. Doktora jürisinin reisi Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü idi. 1944’de doçent oldu ve Türk-İslâm Tarihi dersleri okutmaya başladı. 1948-1950 yılları aralığında Londra ve Paris’te araştırmalarda bulunmuş oldu. 1951’de profesörlüğe terfi etti. 1954 senesinde Demokrat Parti Trabzon listesinden milletvekili seçildi ve 27 Mayıs 1960’a kadar bu vazifede kaldı. Yassıada’da 17 ay hapis yattı. 1964’te Adalet Partisi Umum Reis Muavini seçilen ve 1965’te yine Trabzon’dan milletvekili olan Turan, 1969’da siyasetten tamamen çekildi. 1972 senesinde da profesörlükten emekli olan Osman Turan 17 Ocak 1978 tarihinde vefat etti. Prof. Dr. Osman Turan Sultan II. Abdülhamid’in torunu Nemika Sultan’ın kızı Satıa Hanımsultan (1927-2003) ile evliydi.

Yakınları tarafınca “Ciddi ilim adamı formasyonu, sağlam karakteri, yüksek çağdaş cesareti, doğrulu ve tok sözlülüğü, oldukca geniş fikri ihata kabiliyeti, Türklükle ilgili geniş ve sağlam bilgisi, muktedir kalemi ile tanınmış bir ilim adamı” olarak tanım edilen Turan; İngilizce, Fransızca, Arapça ve Farsça biliyordu.Türk Ocakları Genel Merkezi’nin Ankara’ya nakli üstüne 1959’da meydana getirilen kurultayda umum reis seçildi. Türk Yurdu Mecmuası’nı yepyeni bir muhteva ve ruhla çıkararak Türkiye’nin popüler okunan düşünce dergisi haline getirdi. Yassıada’ya sevkedilince bir süre Türk Ocakları’ndan ayrı kaldı.

Dünya genelinde bir “Selçuklu Tarihi mütehassısı” olan Osman Turan’a, Kadir Mısıroğlu, Doğru Türkçe Rehberi adlı eserini “İşbu yapıt; doğru Türkçe’nin yılmaz müdafii büyük yurtsever ve kıymetli alim Prof. Dr. Osman Turan merhumun necib hatırasına cenab-ı Hakk’ın vasi rahmetine nailiyyeti niyazıyla” sözleri ile ithaf etmiştir.


Osman Turan Kitapları – Eserleri

  • Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi
  • Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti
  • Selçuklular Zamanında Türkiye
  • Türkiye’de Siyasi Buhranın Kaynakları
  • Türkiye’de Manevi Buhran
  • Selçuklular ve İslamiyet
  • Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi
  • Kunlar ve Eski Türkler
  • Oniki Hayvanlı Türk Takvimi
  • Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar Metin, Tercüme ve Araştırmalar
  • Makaleler
  • İstanbul’un Fethinden Ilkin Yazılmış Tarihi Takvimler
  • Kızıl Tehlike
  • Türkiye’de Manevi Buhran
  • Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi
  • Selçuklular Zamanında Türkiye
  • Türkler Anadoluda
  • Makaleler 2
  • Tarihi Akışı İçinde Din ve Medeniyet
  • Yeni İstanbul Yazıları
  • Türkiye’de Komünizmin Kaynakları
  • Vatanda Gurbet
  • Türkiye’de Komünizmin Kaynakları
  • Makaleler 1
  • Gafletten Uyanalım
  • Makaleler
  • Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi


Osman Turan Alıntıları – Sözleri

  • Türklere aid ulusal ve İslâmi tüm değerler tasfiye edilse idi bu, Avrupalılaşıyor zannı ile milletin tarihe karışması demekti. Zira ne Türk milletini ulusal ve islâmî vasıflardan ayırmak, ne dinsiz bırakmak ve ne de onu dağılmaksızın Hıristiyan yapmak kabildi. Gerçekten bu şekilde bir Avrupalılaşmak için başka bir şık da bahis mevzuu değildi. Bu gidiş bizi Şarkın efendiliğinden uzaklaşıp Garbın kapılarında uygarlık dilenciliğine ve bizzat Avrupa’nın istihzasına düşürüyordu. (Türkiye’de Siyasi Buhranın Kaynakları)
  • Gerçekten Türkler, başka milletlerden değişik olarak, daha peygambere haiz olmadan, kendi anlayışları ile tek bir Tanrı inancına yükselmişler; ulusal ve insanı duygularıyla beraber tarih sahnesine çıkmışlardır. (Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi)
  • Malazgirt Zaferi yersiz ve yurtsuz kalan Türk muhacirlerine Anadolu’da sonsuz bir vatan hazırladı. Selçuklular bu kahir zaferleri ile ve bir millet halinde bu ülkede yerleştileri halde Bizanslılar Haçlı seferlerinin Türklere verdiği sarsıntı dolayısıyla uzun bir devir Anadolu’yu kurtaracaklarını umuyorlardı. Bu umut ve inanç II.Kılıç Arslan’ın 1176 senesinde Myriokephalon’da imparator Manuel Komnenos’a karşı kazanılmış olduğu büyük zafere kadar devam etmiş, Bizanslılar bu ikinci bozgundan sonrasında hayalleri tamamıyla yıkılmış ve Anadolu’ya ebediyen veda etmişlerdi. (Selçuklular Zamanında Türkiye)
  • Ey Türk milleti, titre ve kendine dön!
    Bilge Han (Türkiye’de Manevi Buhran)
  • Fakat daima bir Türk’ü tepeleyen bir Türk bulunur. (Selçuklular ve İslamiyet)
  • En büyük kırım Sultân Sancar’ın payitahtı Merv’de oldu. Ova insan cesetlerinden tepe haline geldi. Toprak kan rengine boyandı. Kale ve Hisarı yerle bir ettiler. Camileri yaktılar. Hazine bulmak maksadıyla mezarları ve Sultân Sancar’ın mezarını açtılar. Cuveyni’ye gore ölü miktarı 1 milyon 300 bin kişiye yükselmişti. İbnül Esir’e gore ölü sayısı 700 bindir. Subki bir günde şehit edilenlerin sayısını 700 bin diye yazar. (Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti)
  • İhtimal ki, bu Oniki hayvan Türklerin Oniki boy teşkilâtına mensup oldukları bir devrin totemik bir hatırasıdır. (Oniki Hayvanlı Türk Takvimi)
  • Tarih, hâdiseleri sadece süre ve mekân içinde tespit ettikten sonrasında kendisine mal edebilir. (Oniki Hayvanlı Türk Takvimi)
  • “Türk dilini öğreniniz! Zira onların hâkimiyeti uzun sürecektir.” (Kâşgari, hadîs) (Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi)
  • Türkiye’de yeni nesillerin, Avrupalı olmak hevesi ile ulusal kültür kaynaklarından uzaklaşmasına vesile olmakla kalmamış tarih şuuru ve ulusal mefkureyi de köklerinden sarmıştır. (Kunlar ve Eski Türkler)
  • Türkler Anadolu’ya geldikleri süre, bir asırdan beri, İslam dinini kabul etmiş bulunmakla birlikte, göçebe yaşamın icabı, hemen hemen yüzeysel bir halde İslamlaşmış ve İslam cilası altında eski Şamani ve inanışları yaşamıştır. Baba İshak, Barak Baba, Sarı Saltuk, ve sair Türkmen babaları bir müslüman şeyhi kadar eski Türk şaman (kam)larının da bir devamı idiler. Bu sebeple Şamanilik müslüman Türk tarikatlerine etki etmiş; ayinlerine girmiş, raks ve müzik de dini bir vecd unsuru haline gelmiş ve Müslüman alimlerinin mücadeleleri bu unsurları bertaraf edemememiştir. (Selçuklular ve İslamiyet)
  • Süçü: Gök-Türkler, Uygurlar ve Ortaçağ Türkleri’nde şerbet ve tatlı yada hafifçe şarap hakkında kullanılan bu kelime süçük, süçiğ, süçi, süçü şekillerinde kullanılan bu içkiyi Bulgarlar baldan yapıyorlardı. (Kunlar ve Eski Türkler)
  • Bir rivayete gore İmâm-ı A’zam Hacda yakarma ederken hatiften gelen bir ses onu “Kılıç Türklerin elinde bulundukça senin mezhebine zevâl yoktur” müjdesi ile tebşir etmişti. (Türkiye’de Siyasi Buhranın Kaynakları)
  • Tarih şeklî ve mutlak öykünmek esasına dayanmış bir kültür ve cemiyetin hayatiyet gösterdiğine dair bir misâl kaydetmemiştir. (Türkiye’de Manevi Buhran)
  • Gerçekten insan madde ve ruhtan mürekkep olduğu, onun saadeti ve medeniyetin de akıbeti bu iki unsur arasındaki muvazeneye bağlı. (Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi)
  • Kendime bir köşk yapmış olup da yanında bir câmi inşaa etmezsem Allah’tan utanırım.
    Tuğrul Bey (Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti)
  • “… asırlar da geçse Komünist idareler zulüm yapmaktan ve yıkılmaktan kurtulamazlar.” (Türkiye’de Manevi Buhran)
  • Filhakika Or hon’dan beri, elimizde bulunan vesîkaların tarih zabıtlarında oniki hayvan takvimile beraber kullanılan yıl ve aylar bu aylardır. Bahsettiğimiz Türk ayları şunlardır:
    Aramay, ikindi ay, üçüncü ay, törtinç ay, beşinç ay, altınç ay, yi tinç ay, sekizinç ay, tokusınç ay, onınç ay, bir yiğirminç (yirmiye bir, şu demek oluyor ki on birinci) ay, çakşaput” ay. (Oniki Hayvanlı Türk Takvimi)
  • Millî alın yazısı üstünde bu kadar büyük âmil olan üniversitelerimizin memleketin hal ve istikbaldeki gereksinim ve gayelerine yanıt verecek bir sevi¬yeye erişebilmeleri ve öteki devlet makamlarına nazaran mânen daha büyük bir mevki olan kürsülerin ilim, ahlâk ve ideal bakımından daha kıymetli insanlarla doldurulması, şüphesiz, başta gelen millî bir savunma meselesi olmak gerekir. (Gafletten Uyanalım)
  • (Az süre içinde oldukca iş etmiş ve gölgesi dünyayı tutmuştu. Asrının güneşi idi. Nitekim ikindi (asr) vakti de güneşin gölgesi uzun ve zamanı kısa sürer.) İbn Kemal (Türkiye’de Siyasi Buhranın Kaynakları)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş