Eğitim

Yanlış Cumhuriyet – Sevan Nişanyan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yanlış Cumhuriyet – Sevan Nişanyan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yanlış Cumhuriyet kimin eseri? Yanlış Cumhuriyet kitabının yazarı kimdir? Yanlış Cumhuriyet konusu ve anafikri nedir? Yanlış Cumhuriyet kitabı ne konu alıyor? Yanlış Cumhuriyet PDF indirme linki var mı? Yanlış Cumhuriyet kitabının yazarı Sevan Nişanyan kimdir? İşte Yanlış Cumhuriyet kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Sevan Nişanyan

Yayın Evi: Everest Yayınları

İSBN: 9789752896635

Sayfa Sayısı: 525


Yanlış Cumhuriyet Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek kalmıştır. Türkiye’de modern ve özgürlükçü fikir, kendisini yetmiş vrya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin zamanı, eleştirel bir gözle tekrardan değerlendirilmelidir. 

Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve ağlatısal insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye benzer biçimde toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, muhteşem ihtirasları ve muhteşem hatalarıyla, tarihte ilişkin olduğu yere konabilir.


Yanlış Cumhuriyet Alıntıları – Sözleri

  • Şaşaa merakını, kim bilir, yönetme iradesi yeterince kuvvetli olmayan politika adamlarına özgü bir zaaf sayabiliriz.

  • “Hoca kıyafetli sahte alimlerin […] menfi istikamette atacakları bir hatve […] milletimin kalbine havale edilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı fikirde arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka ve mutlaka o adımı atanı tepelemektir. Farzı muhal eğer bunu temin edecek kanunlar olmasa, bunu temin edecek Meclis olmasa, öyle menfi adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm.”
  • “1908 devrimine önayak olan İttihat ve Terakki kadroları gerçi başlangıçta “hürriyet” fikrine gönülden bağlı görünürler. Ancak haiz oldukları “gizli örgüt” ve “vatan kurtarma” zihniyeti, iktidarı başkalarıyla paylaşma fikrine yabancıdır; benimsedikleri Türkçü ve şovenist ideoloji, imparatorluk nüfusunun büyük bir kısmına devlet yönetiminde söz hakkı tanımayı reddeder; siyasal deneyimsizlikleri, 1911-12’de partinin parlamenter kanadının dağılması ve iktidarın bir süre kaybedilmesi ile neticelenmiştir. ”
  • Bu kitapta İslami kesimden meydana gelen bazı eleştirilere hak veriyor olmamdan, Batı’ya alternatif bir İslami politika anlayışına sempati beslediğim anlamı, organik olarak, çıkarılamaz. Ancak Batı uygarlığının kendi diniyle varmış olduğu son aşama çetrefil ve garip uzlaşmanın bir benzeri yada eşdeğeri bu toplumda gerçekleştirilemediği sürece, Batılılık davasının Türkiye’de bir hayal olmaktan öteye gidemeyeceğini düşünüyorum.
  • Bundan dolayı kurum ve değerlere olan itimat, sadece kuşaklar boyu devam eden bir alışkanlıkla kazanılır. Kaybedilmesi için ise, bir çok süre, bir-iki kuvvetli darbe yeter.
  • 1925 yılından sonrasında Cumhuriyet Halk Partisi iktidarına karşıcılık, taşranın İslamcı ve tarikatçı unsurlarıyla (ve, mahalli olarak, Kürt isyanları ile) sınırı olan kalmıştır. Rejimin genel çerçevesi içinde karşıcılık edebilecek aydın ve seçkin çevreler, bu tarihten itibaren ya sinmişler, ya yurt dışına gitmişler ya da rejime iltihak ederek Ankara’daki mevki edinmek yolunu tutmuşlardır. Muhalefetin sözcülüğü, Kasaba uleması ile tarikat şeyhlerine terk edilmiştir
  • Bilhassa kasabalı ve köylü halk açısından, ne bugün ne de geçmişte, kuvvetli bir “siyasal tapınma” eğilimi saptamak kolay değildir. Aksine, kuşkuculuk, içe kapalılık, rasyonel fakat dar vadeli bir çıkarcılık, bağlayıcı duygu ve ifadelerden kaçınma güdüsü daha belirgin kültürel özellikler olarak göze çarpar. (…) Kırsal kesimde ise, karşı karşıya ilişkiler haricinde kalan dünya hakkında kuvvetli herhangi bir inanç yada duyguya haiz olan kimselere oldukca sık rastlanmaz.
  • 1990’lı yıllarda (…) Tuhaf paradoks: bayanları aşağılamanın kadim aracı olan tesettür, bu mücadelede bir özgürlük ve direniş simgesi haline geldi.
    Bugün aynı yerde değiliz. Dün hak mücadelesi verenler bugün iktidarı yakalamış, en azından dün kendilerini dışlayanlar kadar hoyrat ve edepsiz olduklarını göstermişlerdir.
  • “Türkiye’nin ilk demokrasi denemeleri, tekrar anımsayalım ki, 1923 veya 1946 değil, 1876 ve 1908’de gerçekleşmiştir. Bu denemelerin niye başarısız kaldıkları ise muamma değildir, ve toplumun fakirliği yahut okuryazar oranının düşüklüğü ve telefonun icadı gibi şeylerle değil, gayet somut birtakım iç ve dış siyasi koşullarla ilgilidir.”
  • “1924 muhalefeti, İttihatçı-Milliyetçi kadroların dışından bir karşıcılık değil, o hareketin içinde, rejimin Tek Adam diktatörlüğüne dönüşmesi ekseninde oluşan bir düşünce ayrılığının ürünüdür.”


Yanlış Cumhuriyet İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Kendimi Turan Dursun okumuş benzer biçimde hissediyorum: Din dersini Sünni, tarih dersini ulusal lensinden geçirip anlatınca fikri hür irfanı hür insanoğlu yetiştirmek ihtimaller içinde mı?
Türkiye’de mecliste temsil edilen büyük siyasal gruplar beş tane: Solcu/Ulusalcı/Kemalistler, İslamcılar, Türk milliyetçileri, Kürtler, merkez sağcılar. Radikal solcular falan toplumda geniş karşılığı olmayan ufak gruplar. Bu beş grup içinden ilkinin ülkenin aydınlık yüzü, gelişmeci, ilerici sınıfı oluşturduğunu düşünülür. Bürokraside, basında, askeriyede, üniversitede bu seçkin sınıftan, iyi eğitimli insanoğlu yer alıyordu yakın zamana kadar. Ve hükümetlerden bağımsız bir çeşit devlet devamlılığı, askerin tesiri en fazla hissedilmek suretiyle bu yönetici derslik ile sağlanıyordu. Ve bu, benim de dahil olduğum grup için oldukça iyi ve olması ihtiyaç duyulan bir şeydi. Bu kitabı okurken, bir süreliğine, siyasal kimliğinizi bir kenara bırakıp, Birinci Dünya Savaşı sonrası gelişmelere bir uzaylı kadar objektif bakabilecekseniz elinize alın. Fark edeceksiniz ki tıpkı İslamcıların pek oldukca kere eleştirildiği benzer biçimde, bizlere anlatılanları değişik kaynaklardan doğrulamak, kendi sorgulamamızı yapmak ihtiyacı duymadan inanmış, savunmuşuz. Saydığım beş büyük gruptan en aydınlık olanına dahil olup, o öğretinin sıkıntılarına asla değinmeden yaşamımıza devam etmişiz. İlkokulda bizlere anlatılanların belirli açılardan bir beyin yıkama bulunduğunu fark ettik de “aydınlandık” ya. Yazar, burada da başka açılardan bizi sorgulamaya itiyor.
Birkaç alakasız kurcalama ile başlayayım.
Seneler ilkin Karadeniz’in bir dağ ilçesinde izbe bir yerde bir kilise gördüm. Harabe olmuş. Etrafta Hıristiyan kalmamış. Ne oldu da gitti bu insanoğlu? Neden bu tabiat ananın içinde rahat yerde değişik kimliklerle bir arada yaşamamışız da kendi içimize kapandıkça kapanmışız? Sertlik oldu mu bu insanoğlu giderken? Her Anadolu yöresinde bu şekilde miydi? Bireysel itiş kakış mı vardı yoksa genel bir sistemli ayıklama mı? Bu sorular dolandı aklımda sonrasında unuttum gitti.
Ben tarihe yada güncel siyasete oldukca meraklı değilim. Gençliğimde Gülünün Solduğu Akşam vb kitapları okuyup solculuğa heves etmiştim sonrasında solculuğum seyreldi, standart CHP emmiliğine evrildi. Seçimden seçime oy kullanmaktan öte bir eylemim yada coşkum da olmadı. Ama ne hikmetse bir ara Ekşi Lügat’te Birinci Dünya Savaşı ile ilgili uzunca bir entry okudum. https://eksisozluk.com/entry/61636682 Bize ilkokuldan lise sona kadar anlatılan hikayeye asla benzemiyordu. Biz savaşın ana oyuncularından bile değiliz. Mevzu Almanya-İngiltere-Rusya içinde geçiyor. Fransa, İtalya falan oyuna yancı olarak dahil olacak güçteler sadece. Bizim askeri gücümüz büyük stratejik mücadelenin içinde ufak bir parça bir tek. Nasıl şu demek oluyor ki dedim?! Tüm dünya bizlere düşman, bizim topraklarımızda gözü var diye olmadı mı bu dünya savaşı? Aslında biz her cephede kazanıp Almanlar yenilince yenik sayılmadık mı? Bizi Batı kandırıp topraklarımızı almadı mı?
Dinlediğim bir podcastte ABD ve Türkiye vatandaşlığa kabul işlemleri ve bu ülkelerin kurucu değerleri kıyaslanıyordu:
https://fularsizentellik.com/journal/2015/2/24/ga7mtl4np9zhamk6rejf5tndi95fjr?rq=ABD Gerçekten de biz bir tek Türk olmak/Türk’üm demek üstünden bir aradaydık. Bir şeyler noksan değil miydi?
Youtube’da 32. Gün Belgesellerini –sırasıyla Demirkırat, 12 Mart, 12 Eylül, Özal’lı seneler, 28 Şubat– art arda izlediğimde bu toplumun iyi mi kolay birbirine girdiğine hayretle bakmıştım. Askerin kendini siyasetin üstünde bir konumda ve ülkenin sahibi benzer biçimde görmesine şaşırmıştım. Aslında çok da fazla anlamadığı mevzuları (iktisat hariç) iyi mi da pervasızca yönetmeye istekli bulunduğunu izlemiştim. Belgesellerden birinde Demirel “bu ülkenin mafsallarından” söz eder. Büyük toplumsal çatışmaların gerçekleştiği ek bölgeleri bunlar. Bu milleti oluşturan öğelerin birbirine iyi kaynamamış kısımları. Aleviler, gayrimüslimler, Rumlar, Ermeniler, Kürtler (ve dönem itibarıyla sağ/sol meselesi). Hani hep dış güçlerin oyunudur, kışkırtmasıdır ya bizim büyük toplumsal vakalarımız, belgeseli izlerken insanımızı düşündüm de aklımda “Yahu burası birbirine girmeye o denli uygun bir coğrafya ki herhalde CIA ajanlarının en rahat kışkırtma yapmış olup, kan dökülmesini sağlamış olduğu yer bu topraklardır diye düşünmüştüm.
Yukarıda saydığım birbirinden bağımsız düşüncelerimi birleştirip anlamlandırmamı elde eden, bu kitap oldu. Birinci Dünya Savası sonrası Anadolu ve Rumeli’de yaşananların bir dökümü benzer biçimde ele alınabilir. Ancak yazarın politika bilimi eğitimi ile bir devletin kurum ilkeleri, cumhuriyet, demokrasi benzer biçimde kavramların genel ele alınışları da oldukça bilgilendirici. Oy verirken bir ihtimal büyük gruplardan birine ilhak olmak mantıklı olabilir fakat düşünürken, zamanı değerlendirirken illa ki yukarıdaki beş gruptan birine ilişkin olmamız gerekmiyor.
İnandığımız anlatı şu: Kimi yamyam kimi Hindi bilmiyorum ne bela bir sürü devlet bizlere hücum etti. Son Osmanlı Padişahları haindi, aptaldı, dinciydi. Atatürk başa geçip bizi kurtarınca o vakte kadar İslamcı benzer biçimde yaşayan toplumun yönünü Batı’ya çevirdi. Ne mutlu Türk olana değil, Ne mutlu Türk’üm diyene, ifadesi ile ırk temelli bir millet olmayışımızı sağlamış oldu. Dış güçler ve onların içerideki işbirlikçileri hainliklerine o zamanlar başladı ve cezalarını gördüler, hala da hainlik halletmeye devam ediyorlar.
Bu anlatıda hakikate dayanmayan bazı yönler olabileceğini düşünmek ve ifade etmek bile büyük cesaret istiyor. Gerçi şu anda Atatürk karşıtı bir iktidar olmasa hala da düşünülemez, ifade edilemezdi. Şimdi güncel iktidar karşıtı hiçbir şey düşünülemiyor, ifade edilemiyor, orası ayrı sorun. Neyse kitap bu tarz şeyleri sorguluyor. Oldukça yansız ve bilimsel niteliği olan bir üslupla, referanslarla yazılmış. Ben yazarın anılarını yazdığı dile aşinaydım fakat insanın bu türden metinlerin de altından oldukça güzel kalktığını görmek şaşırtmadı doğal ki. Ne de olsa Yale’de Felsefe lisansı, Columbia’da politika bilimi doktora derslerini tamamlamış birinden söz ediyoruz.
Ana metinde kullanılan bilimsel niteliği olan üslup oldukca dengeli. Eklerdeki metinler birazcık daha sert. Ulusal duyarlılıkları olanları metni okumadan bunlara bakarlarsa rahatsız edebilir. Yazar yeri geldikçe, 2020 notları ile güncel iktidar hakkında görüşlerini ve ana metindeki ifadelerdeki bazı düzeltmeleri vermiş. Bir de kitap bir süreci değerlendirirken elinize öyleki güzel bir standartlar sıralaması sunuyor ki hem geçmişteki başka bir rejimi hem de günümüz iktidarını aynı ölçüyle değerlendirip nereye düştüğünü daha iyi görmeyi sağlıyor.
Normalde kurgu olmayan kitapların argümanlarını kendim için bir not olarak buraya yazmayı seviyordum fakat hem Nişanyan’ın ustalığından oldukca uzak kalacağı için sakil duracaktı hem de tepki çekeceğinden kaygı ettiğim için cesaret edemedim.
Fazlaca beğendim. Ama her insana değil, “İslamcılara sorgulamaktan aciz yobazlar” diye giydiren kendi mahallemin insanlarından kendi “bildiklerini” sorgulamaya hazır olanlarına tavsiye edebilirim. O devrin vakalarını ve çabalarını alınan siyasal kararları -muhtemelen karşı çıkanlar siyasal İslamcı yobazlar oldukları için- pek sorgulamadan kabul ettiğimiz aşikâr. Kendi kutsallarımızı tekrardan ele almaya cesaret etmek, şu günlerde kötü bir düşünce benzer biçimde gelmiyorsa deneyin, yoksa okumayın, sallayın gitsin. Sevdiğim bir arkadaşımın da söylediği benzer biçimde “bazı Ermenistik faaliyetler” işte. (Zafer)

Bu tarihten sonrasında, Atatürk’ün ölümüne kadar, CHP hükümetine yasal çerçevede ve kendi iradesiyle karşıcılık etmeyi göze alan hiç kimseye rastlanmaz. 1930’da Atatürk’ün direktifiyle kurulan Serbest Fırkayı bir karşıcılık partisi olarak değerlendirme imkânı yoktur. Bu partiye katılmaları Reisicumhur tarafınca öngörülen bazı milletvekillerinin iyi mi korkuya kapıldıkları ve CHP’ye geri gitmek için yalvardıkları, cumhuriyet tarihinin öğrenek verici sayfaları içinde yer alır. (Ceyhun YILMAZER)

Kitabın bazı bölümlerini okudum. Yer yer safsata, çarpıtma ve yanlılıkların ağır bastığını gördüm. Bunların doruğa çıkmış olduğu bölüm dil devrimiyle ilgili bölüm olmalı. Bu bölümdeki safsataları değerlendirdiğim yazı şurada:
Arşivden Seçmeler – 3
Yazarın duygusal güdülenmesi olmasaymış ve nesnel olmaya çalışmak benzer biçimde bir çabası olsaymış daha yapıcı ve yararlı bir fikir eseri olabilirmiş. Nişanyan’ın etimoloji sözlüğü yazarı olarak kalmasını arzu ederdim. (Gerçeğin Kitabı)


Yanlış Cumhuriyet PDF indirme linki var mı?


Sevan Nişanyan – Yanlış Cumhuriyet kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Yanlış Cumhuriyet PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Sevan Nişanyan Kimdir?

İlköğrenimini Hususi Pangaltı Ermeni İlkokulu’nda görmüş oldu; 1968’de, Milliyet gazetesi tarafınca düzenlenen İlkokullararası Bilgi ve Kültür Yarışması’nda üçüncü oldu.[1] Orta öğrenimini Işık Lisesi ve Robert Lisesinde tamamladı. 1974’te ABD’ye giderek Yale Üniversitesi ve Columbia Üniversitesinde tarih, felsefe ve Cenup Amerika Siyasi Sistemleri üstüne eğitim görmüş oldu.

1984-1985 yıllarında Commodore 64 adlı kişisel bilgisayarı (PC) Türkiye’ye getiren firmanın kurucusu ve yöneticisi oldu. Bilgisayar programcılığı ile ilgilendi, çeşitli konuşma ve konferanslara katıldı. Türkiye’nin ilk popüler bilgisayar dergisi olan Commodore’u kurup orada Baytan Bitirmez müstear ismiyle yazılar yazdı.

Sevan Nişanyan, çeşitli Britanya ve Uzakdoğu yayınevleri için gezi kitapları kaleme aldı. 1998 senesinde “Ufak Oteller Kitabı” adlı kitabı ilk kez yayımladı. Türk turizmine kitle turizmi haricinde yeni bir yön kazandırma çabası olarak görülebilecek “Ufak Oteller Kitabı”‘nı her yıl yenileyerek bir referans kitabı haline geldi.

1995 senesinde eşi Müjde Nişanyan ile beraber İzmir’in Selçuk kazasının Şirince köyüne yerleşen Nişanyan, bu köyde geleneksel mimari dokuyu korumak ve canlandırmak için yapmış olduğu çalışmalarla tanındı. Eski köy evlerini geleneksel tarzda onararak oluşturduğu Nişanyan Evleri adlı otel 1999’da işletmeye girdi. Şirince’de yıkılmakta olan evleri resmi izin olmadan restore etmiş olduğu sebebi öne sürülerek 2001 senesinde 2863 sayılı yasa kapsamında 10 ay hapis cezası aldı.

Bu dönemde Türkçenin etimolojisi üstüne ilk kapsamlı bilimsel emek verme olan “Sözlerin Soyağacı: Uygar Türkçenin Etimolojik Sözlüğü” adlı çalışmasını tamamladı; aynı sözlüğün popüler bir özeti olan “Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı” adlı kitabı yayımlandı.

2004’te İnsan Hakları Derneği tarafınca verilen Ayşenur Zarakolu Özgür Fikir Ödülü’ne layık görüldü.[5] Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgeleri hakkında resmî görüşün verilerini sorgulayan “Ankara’nın Doğusundaki Türkiye” adlı seyahat rehberi 2006’da yayımlandı.

Nişanyan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin kurum dönemine ilişkin eleştirel görüşlere yer veren “Yanlış Cumhuriyet: Atatürk ve Kemalizm Üstüne 51 Soru” adlı kitabı 2008’de basıldı. “Sözlerin Soyağacı”‘nın geniş seviyede gözden geçirilmiş ve genişletilmiş yeni versiyonu da aynı tarihte piyasaya sunuldu.

Agos gazetesindeki köşe yazarlığının yanı sıra, 29 Ekim 2008 ve 14 Aralık 2009 tarihleri içinde Taraf gazetesinde “Kelimebaz” adıyla dile ilişkin köşe yazıları yazdı. Bu yazıları iki ayrı kitapta toplanarak “Kelimabaz – 1” ve “Kelimebaz – 2” isimleriyle yayımlandı.

2009’dan itibaren Anadolu yer adlarına ilişkin geniş kapsamlı bir emek verme başlattı. Çalışmanın ilk ürünleri 2010’da piyasaya çıkan “Adını Unutan Ülke: Türkiye’de Adı Değiştirilen Yerler Sözlüğü” adlı kitapta ve Index Anatolicus internet sayfasında yayımlandı.

Likya hakkında kitap yazma emek harcaması esnasında aklına düşen kaya mezarı inşa etme fikrini, yirmi yıl sonrasında, 2012 senesinde Şirince’de gerçekleştirmiş oldu.

Agos yazılarını da kapsayan otobiyografisi Aslanlı Yol, 2012 senesinde yayımlandı.

Şirince’de inşa etmiş olduğu taş binalar mühürlendikten sonrasında mührü sökerek inşaata devam eden Nişanyan iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Daha ilkin onanan hapis cezaları da buna eklenince infaz süresi 11 yıl 5 aya çıktı. Söke Cezaevi’nde cezası infaz edilmeye başlandı. 2017’de ondan sonra aktarılmış olduğu Foça Açık Cezaevi’nden firar ederek yurtdışına firar etti. Sığındığı Yunanistan’dan sığınma talebinde bulunmuş oldu.


Sevan Nişanyan Kitapları – Eserleri

  • Aslanlı Yol
  • Yanlış Cumhuriyet
  • Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
  • Kelime Baz 1
  • Halim İle Selim
  • Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
  • Şirince Meydan Muharebelerinin Mufassal Tarihçesi
  • Sözlerin Soyağacı
  • Kelime Baz 2
  • Swami Dayananda Saraswati’nin Kuran Eleştirisi
  • Nişanyan Lügat Uygar Türkçenin Etimolojisi
  • 100 Güzel Kelime
  • Ağır Kitap
  • Ankara’nın Doğusundaki Türkiye
  • Türkiye Yer Adları Sözlüğü
  • Yanlış Cumhuriyet
  • Hayali Coğrafyalar
  • Cezaevi Yazıları
  • Karadeniz Black Sea
  • Din Savaşları
  • Adını Unutan Ülke
  • İyimser Zamanlar
  • Türkiye Kişi Adları Sözlüğü
  • Sürgün Yazıları


Sevan Nişanyan Alıntıları – Sözleri


  • “Hoca kıyafetli sahte alimlerin […] menfi istikamette atacakları bir hatve […] milletimin kalbine havale edilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı fikirde arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka ve mutlaka o adımı atanı tepelemektir. Farzı muhal eğer bunu temin edecek kanunlar olmasa, bunu temin edecek Meclis olmasa, öyle menfi adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm.” (Yanlış Cumhuriyet)
  • Vefa mah.
    1665 Vefa
    • Fatih devri âlimlerinden “Şeyh Muslihüddin Ebülvefa”nın inşa ettirdiği camii ve hayrat sebebiyle. (Türkiye Yer Adları Sözlüğü)
  • “Bu yobazlık müslümanların kendilerine olan güvensizliklerinden geliyor. Aykırı bir fikre tahammül edemiyorlar. Bundan dolayı hakiki olarak ne dini biliyorlar, ne de uyguluyorlar.” (Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?)
  • Bazı şeyler kutsaldır, aman dikkat kırılır, adlarını anacaksan salavatla
    anmalısın tezine katılmıyorum. Kutsal bulunduğunu söyleyen SENSİN. Sana
    saygı duyarız şu sebeple insana saygı duyarız. İnsanların kendilerince haklı yada
    kuvvetli gerekçelerle dine bağlanmış olabileceğini anlarız, bu işe akıl, zekâ,
    duygu ve sevgi yatırdıklarını biliriz. Bazılarını severiz de. Ama onların
    putlarına, öteki putlara gösterdiğimizden daha çok niçin saygı göstermemiz
    icap ettiğini anlamakta güçlük çekeriz. (Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?)
  • Balçık atmak istersen gericilik, övmek istersen muhafazakarlık. Yoksa nesne üç aşağı beş yukarı aynı şey. (Kelime Baz 1)
  • Derin bir yaratıcılığın eseri olan -sel/-sal eki yanılmıyorsam ilk olarak 1932 yada 33’te Fransızca universel sıfatına karşılık Çankaya’da buluş edilen evrensel sözcüğünde kullanılmış. … Ondan sonrasında Öztürkçecilere gün dünyaya gelen, tecimsel, kamusal, ulusal, arsıulusal, tinsel, cinsel, siyasal, yazınsal, dirimsel, özdeksel, artık Allah ne verdiyse dayamışlar. (Kelime Baz 1)
  • İslamiyet’ten sonrasında Horasan ve Maveraünnehir’de Farsça-Arapça kırması konuşan fakat Arap kökenli kabul edilen Müslüman ahaliye çevre halkları ‘Taçik’ demişler. Erken Türkçede ve Moğolcada bol miktarda geçen, oldukça aşağılayıcı bir tabir. Modern Tacik halkının adı oradan geliyor. Ermenice taçik de oradan gelir, bizim Batı lehçesinde dacig olur, “Türk” anlama gelir, iyi bir manada değil.
    Anlamı iyi mi evrilmiş derseniz, al sana doktora tezi konusu derim. (Kelime Baz 1)
  • Bir gün rakı sofrasında dilimi tutamayıp Atatürk’ün Çanakkale Harbi’nde düşük rütbeli bir subay bulunduğunu, Türkiye’de aslolan Batılılaşma hamlesinin Cumhuriyet değil Tanzimat döneminde yapıldığı benzer biçimde zındıkça görüşleri savunduğum için mi tehlikeli bir vatan haini olduğuma kanaat getirdi? Bilemiyorum. (Şirince Meydan Muharebelerinin Mufassal Tarihçesi)
  • Ali [Nesin] ile aramızda biriken gerginlik açılış vesilesiyle kriz noktasına geldi. (…) Sert diyaloglar oldu.
    Tam o günlerde canım aslına bakarsanız başka bir şeyden dolayı sıkkın. Çektim Etiyopya’ya gittim, Allah’ın kaybetmiş olduğu bir dağ başlangıcında bin senelik bir manastır buldum, birkaç gün orada kalıp kendi kendimle hesaplaştım.
    Ali’yle üç dört ay küs kaldık. Ama geride tam 32 senelik arkadaşlık var. Hem yetmiş milyon içinde o denli kaliteli bir deliyi tekrar nereden bulacaksın? Barıştık doğal. (Şirince Meydan Muharebelerinin Mufassal Tarihçesi)
  • Haşa, varlığın anlamı üstüne kafa yoranları sarakaya almak aklıma gelmez; onlara muhabbetim vardır. Belki tam tersine, yeterince kafa yormayıp hazır şablonlara kaldıkları için onlara çıkışıyorum.
    Hayatı, ölümü varlığı yokluğu anlamlandırma amacıyla yola çıkıp, insanlığın çocukluk çağından kalma bazı hurafeleri yanıt zannedenlerdir bir ihtimal hedefim.
    Kıral çıplak demek ‘herşey anlam ifade etmeyen demek değil ki? ‘ Anlamsız şeylerle zaman yitirme, aklını başına al’ çağrısıda alabilir pekala. (Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?)
  • Soluk gül rengi olarak kullandığımız “pembe” kelimesi, dilimize Farçadan geçmiştir. Pambe “pamuk” anlama gelir. (Nişanyan Lügat Uygar Türkçenin Etimolojisi)
  • “1924 muhalefeti, İttihatçı-Milliyetçi kadroların dışından bir karşıcılık değil, o hareketin içinde, rejimin Tek Adam diktatörlüğüne dönüşmesi ekseninde oluşan bir düşünce ayrılığının ürünüdür.” (Yanlış Cumhuriyet)
  • Ahiboz mah.
    Gorbeus/Gorbaios?
    [ AnD ]; 1928 Axıboz
    • Mithridates Savaşları bağlamında Cicero, Appianus ve Dio Cassius’un anmış olduğu Gorbeus, 334 yılına ilişkin Itinerarium Burdigalense’de “Ankara – Aksaray” yolunda üçüncü menzil olarak gösterilir. Türkçede anlamı olmayan “Ahiboz/Ahıboz” adı muhtemelen *Xırboz > *Axırboz yöntemiyle antik addan türemiştir. (Türkiye Yer Adları Sözlüğü)
  • Hocam çekil kenara… Bu denklem hakkında yıkım sonucu var! (Şirince Meydan Muharebelerinin Mufassal Tarihçesi)
  • Vatanımıza ne cüretle “hindi” derler diye hop oturup hop kalkanların esas dert etmesi ihtiyaç duyulan mevzu o değil. Vatanın adı İtalyanca, onu neydeceğiz? (Kelime Baz 1)
  • İman vicdanın zıddıdır. Vicdanın yükünü topyekün terketme denemesidir. Kime? Belki kitap adında olan hazırlop öğretiler dizisine, ecdadın töresine, alip hazretlerinin çiğneyip tükürdüğü lokmaya, ”hoca efendi demiş ki” nin kolaylığına, ümmetin icmaına, kalabalığın irfanına… Yeryüzünde kötülüğün ve etik çürümenin ana deposu budur. (Halim İle Selim)
  • Bu ülkenin bir de kürt meselesi varmış efenim. Cumhuriyet Kürtlerin varlığını bile inkar izini sürmekteymiş. Eh, ‘dindarlık’ ortak
    paydası, ‘ümmet’ bilincinin sağlamış olduğu kardeşlik imkanı da devletin ‘vicdanları laikleştirme’ faaliyetleri ile epey örselendiğinden, aynı dine mensup olmanın birleştirici işlevi yara aldığından, ciddi maraza çıkmış, pek kötü olmuş, milliyetçilik karşı milliyetçiliği doğurmuş. (Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?)
  • İnsanoğlu sonuçta toplumsal bir varlık; kendini grup aidiyetleriyle tanımlar. Etik davranışlarımızın tümü, aidiyetlerimizin ince ayarıyla ilgilidir. Siyasi tercihlerimizden saç modelimize, giysiden dil alışkanlıklarımıza, ev seçimimizden partner seçimimize kadar her an, her eylemimizde, beş dakika durup dinlenmeden, karmaşık bir aidiyetler ağı içinde kendimize pozisyon tanımlarız. “Modern olmak isterim fakat nineyi üzmeyelim.” “Bıyığım falancalara benzedi kenarını kırpayım.” “O kelimeyi keşke kullanmasaydım, kıro diyecekler.” Dini inancın da bunlardan değişik olması için bir niçin göremiyorum. İnsanlar dine inanır yada inanmazken ya da şu seviyede ve şu şerhlerle inanırken, aslına bakarsak “Ben kimlerdenim?” sorusuna yanıt verirler. Çeşitli kimlik ve ilinti talepleri içinde son aşama kırılgan ayarlı bir pozisyon tuttururlar. (Halim İle Selim)
  • Din konusu daha da hassastır. İnsanın ve toplumun omurgasını oluşturan bu
    mevzuda da eleştiri hakkınız olabilir fakat insanların inançları ile alay
    edememeyi sıkıdüzen ile açıklamak absürd bir mantıktır. (Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?)
  • Harikulade: Dilimizde oldukca değişik anlamda kullanılan (Fazlaca güzel) harikulade, aslına bakarsak “rutin bozan” demek. hārik(yırtan bozan), āde(alışkanlık) kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur. (Nişanyan Lügat Uygar Türkçenin Etimolojisi)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş