Eğitim

İslam Akidesi – Ömer Nesefi Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İslam Akidesi – Ömer Nesefi Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İslam Akidesi kimin eseri? İslam Akidesi kitabının yazarı kimdir? İslam Akidesi konusu ve anafikri nedir? İslam Akidesi kitabı ne konu alıyor? İslam Akidesi PDF indirme linki var mı? İslam Akidesi kitabının yazarı Ömer Nesefi kimdir? İşte İslam Akidesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Ömer Nesefi

Yayın Evi: Yasin Yayınevi

İSBN: 9786055440800

Sayfa Sayısı: 360


İslam Akidesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bugün dünyada milyarlarca insan yaşamaktadır. Bu insanoğlu birbirlerine bezemezler. Tenlerinin renkleri başka, dilleri başka, vücut yapıları başkai yaşayışları başka, dinleri başka, inançları başkadır. Ancak, bu insanoğlu arasından müslüman olanları, bu özellikleri…


İslam Akidesi Alıntıları – Sözleri

  • Allahı seven kulunu, Allah da sever. Dolayısıyla onun gören gözü, işiten kulağı, algı eden kalbi olur. O kulun elinden meblağ.


İslam Akidesi İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Her Müslümanın ne olursa olsun okuması ihtiyaç duyulan ve Ehli Sünnet inancına gore neye iyi mi inanmamız icap ettiğini en güzel şekilde özetleyen bir yapıt . (Süɱҽყɾα)


İslam Akidesi PDF indirme linki var mı?


Ömer Nesefi – İslam Akidesi kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de İslam Akidesi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ömer Nesefi Kimdir?

Meşhur Hanefi fıkıh, kelam ve tefsir alimi.

Mâverâünnehir bölgesinin yetiştirdiği seçkin âlimlerden Hâfızuddîn Ebul-Berekât Abdullah İbn Ahmed en-Nesefi (öl. Ağustos 1310). Özbekistan’ın türkçe adıyla “Karşı” diye malum Nesef şehrinde dünyaya gelmiş ve orada yetişmiştir. Nesef şehrinin bulunmuş olduğu bölgeye “Soğd” adı verilmektedir. Nesefi’nin doğum zamanı kati olarak bilinmemektedir. Birfazlaca eserinin İslâm âleminde ünlü ve yaygın olması, medreselerde asırlar boyu okutulmuş olması yanında yaşamı, tahsili ve yetişmesi hakkında da kafi informasyon bulunmamaktadır. Ancak yazdığı eserlere bakarak onun, Fıkıh, Usûl-i fıkıh, Kelam (Usûlu’d-dîn), Hadis ve Tefsir’de fazlaca iyi öğrenim gördüğünü söylemek mümkündür.

Fıkıh’ta hocaları Bedruddîn Hâherzâde (öl. 651/1253) ve Hamîduddîn ed-Darîr Ali İbn Muhammed el-Buhârî (öl. 666/1267-1268)’dir. Ayrıca Şemsul-Eimme Muhammed İbn Abdüssettâr el-Kerderî’den de ders almıştır.

Tahsilini bitirdikten sonrasında çeşitli şehirlerdeki medreselerde, ayrıca Kirman’daki el-Kutbiyye es-Sultâniyye medresesinde müderrislik yapmış ve bu derslerinde kendi eserlerini de okutmuştur. Talebelerinden Muzafferuddîn Ahmed İbn Ali es-Sââtî (öl. 694/ 1294) ve Hüsâmuddîn Hüseyin ibn Ali es-Siğnâkî (öl. 714/1314) bilhassa fıkıh sahasında meşhurdurlar.

Nesefi gerek ilim tahsili için, gerekse yetiştikten sonrasında çeşitli seyahatler yapmışsa da yalnız Bağdad’a yapmış olduğu gezi bilinmektedir. Bu seyahatinde Bağdad’da kalmış olduğu sürede İmam Mergınânî (öl. 593/1196)’nin el-Hidâye adlı eserini şerhettiği kaynaklarda kaydedilmektedir (Lüknevî, el-Fevâidul-Behiyye fı Terâcimil-Hanefıyye, Mısır 1324, s.102). Vefatı da bu yolculuğundan dönüşte İzec şehrinde 710/ 1310 senesinde olmuş ve oraya defnedilmiştir.

Ebul-Berekât daha ziyade bir Hanefi fakîhi ve usulcüsü olarak bilinir. Hattâ bazı kaynaklarda onun, mezhebde müctehidlerin sonuncusu olduğu kaydedilir (Lüknevî, el-Fevâidul-Behiyye, s. 102). Zaten en ünlü eserleri de füru’ ve usûlü ile Fıkıh sahasındadır. Hemşehrisi Ebû Hafî Ömer en-Nesefi (ö. 537/1142) kadar olmasa bile Kelam sahasında da kıymetli eserler meydana getirmiştir.

Nesefi, itikadda o zamanda bölgede yaygın durumdaki Mâtürîdî mezhebine mensup olup gene o bölgelerde, müslümanların kafalarım karıştırmaya çalışan Kerramiyye ile, bundan daha mühim ve etkili olan Mu’tezile mezhebi ile savaşım etmiş ve bunlara karşı Ehl-i Sünnet’i savunma etmiştir.

Tesbit edilen yirmi bir kitabından mühim ve ünlü olanları şunlardır:

1. el-Vâfi. Hanefi fıkhı suretiyle fürûul-fıkha dair bir eseridir.

2. el-Kâf: el-Vâfi adlı kendi eserinin şerhidir ve 684/ 1285 senesinde tamamlamıştır.

3. Kenzu’d-Dekâik: Hanefi fıkhında dört saygın eserden (el Mütûnul erbaa) kabul edilen bu eseri el-Vâtî adıyla yazdığı fürûu fıkha dair eserinin hülâsasıdır. Yaygın olarak meydana gelen hâdiselere verilen fetvaları ihtiva eder. Herhalde medreselerde okutulmak suretiyle ders kitabı olarak hazırlanmış ohnahdır. Zaten asırlar süresince medreselerde okutulmuş, Hanefî fıkıh âlimlerince fazlaca tutulmuş ve birçok şerhi yapılmıştır (Bu şerhler için bk. Bedreddin Çetiner, Ebul-Berekât Abdullah İbn Ahmed en-Nesefî ve Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vil Adlı Eseri, Basılmamış doktora tezi, Erzurum 1984, s. 30-33).

4. Menârul-Envâr: el-Menâr fil-Usûl adıyla da bilinir. Usûle dair kısa fakat son aşama ünlü bir eserdir. Bu eserin de birçok şerh ve hâşiyeleri vardır. İlk şerhi de gene müellif tarafınca Keşfu’l-Esrâr adıyla yapılmış olup 1316’da iki cilt halinde neşredilmiştir. Şerh ve hâşiyelerinin sayısı 24’ü bulmaktadır.

5. Şerhul-Kasîdetü’l-Lâmiyye fi’t-Tevhîd: Kelâm sahasında İmamul-Harameyn Muhammed İbn Osman el-Ûşî (öl. 569/1173)’nin Kasîdetul-Lâmiyye’sinin şerhidir.

6. Umdetul-Akâid: Kelama dairdir. İlk şerhi el-l’timâd adıyla gene kendisine aittir. Bunun haricinde yedi şerhi daha vardır.

7. Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl: Nesefi Tefsiri olarak malum tefsiridir.

M.1220 yıllarında başlamış olan, başta Mâverâünnehir bölgesi olmak suretiyle derhal tüm İslâm ülkelerini tahrip eden, kütüphaneleri yok eden, ilim erbabını halktan ayırmadan katleden Moğol istilâsının derhal akabinde Mâverâünnehir’de yetişen âlimler içinde mümtaz bir mevkiye haiz olan Ebu’t-Berekât en-Nesefi derhal tüm İslâmî ilimlerde zirveye tırmanabilen nâdir âlimlerdendir. Türk olmasına karşın eserlerini zamanındaki teâmüle uyarak tüm müslümanların ortak dili olan Arapça ile yazmıştır.

Nesefî Tefsiri

Eser, bir dirayet tefsiridir. Kısa, özlü, kolay anlaşılır bir arapça ile kaleme alınmıştır. Ebul-Berekât, bu tefsirinin özelliklerini tefsirin fazlaca kısa olan mukaddimesinde şu şekilde belirtir:

“İsteğine icabet etmem taayyün eden bir zât benden te’vîlâta dair orta hacimli bir yapıt yazmamı istedi. Bu kitab, i’râb (gramer tahlilleri) ve kırâât vecihlerini toplayacak, bedî ve işârât ilimlerini ihtiva edecek, Ehl-i sünnet vel-Cemâat’ın sözlerini içine alacak, bid’at ve dalâlet ehlinin bâtıl görüşlerinden uzak olacak, usandıracak kadar uzun, anlamı bozacak derecede kısa olmayacaktı. Hazer ve sakınma yolunu tutup buna beşerin gücünün yetmeyeceği düşüncesiyle adımımı bir ileri atıyor, bir geri alıyordum. Ama sonunda birçok engele karşın Allah’ın izniyle bu esere başladım ve kısa bir sürede de tamamladım” (Medâriku’t-Tenzîl, Mısır t.y., 1, 2).

Bazı kaynaklarda bu tefsirin Zemahşerî (öl. 538/1143)’nin el-Keşşâf adlı tefsirinden özetlenmiş olduğu iddia edilirse de bir ihtimal ondan çokça istifade etmiş olduğu söylenebilir. Bir de Keşşâf’taki mu’tezile mezhebini teyid eden açıklamaları ve te’villeri ayıklamaya çalmış olduğu görülüyor.

Tefsir dilbilgisi ağırlıklıdır. Ayetlerin dil yönünden tahliline çokça yer verilir. Tefsirde Arap dil bilgisinin tefsirle beraber verilmeye çalışmış olduğu açıkça sezilir. Eserde mütevatir kıraatlere (el-Kıraatul-Aşr) işaret edilir. Bir çok süre da kıraat farklılıkları tefsirde araç-gereç olarak kullanılmaz. Şâz kıraatlara yer verilmez. Halbuki kendisinden özetlendiği iddia edilen el-Keşşâf tefsirinde şâz kırâatlere çokça yer verilir ve bu şâz kıraatlerden te’vilde yararlanılır.

Eserde fazlaca hadis kullanılmakla beraber (Kur’an’ın hadisle tefsiri), rivayet tefsirlerinde görülen metodla değil de yalnız ayetlerin tefsiri ile ilgili kısımları alınmış, bazan da hadisler manâ olarak verilmiştir. Az olmakla beraber hadislerin bulunmuş olduğu eserlere işaret edilmiş olduğu de vakidir. Sûrelerin ve bazı ayetlerin faziletlerine dair verdiği hadislerin birçoğunun ihtiyatla karşılanması gerekir. Bu tefsirde uydurma hadis olmamakla beraber zayıf hadislerin bulunmuş olduğu söylenebilir. Öte taraftan azca da olsa isrâiliyyâta rastlanır fakat çoğunlukla bunların isrâiliyyâttan olduğuna işaret edilir.

Bu arada Nesefî, tefsirine birçok tarihî vaka ve kıssayı da almış, çokça istifade etmiş olduğu Zemahşerî’nin el-Keşşsâfının aksine mutasavvıfların görüşlerine eserinde yer ermiş; ara sıra tasavvuf kokan, tasavvuf neşvesi bulunan ahlâkî sözler ve açıklamalarla tefsirini süslemiştir. Onun, el-Hasenul-Basrî (öl. 110/728), Sâbit İbn Eslem el-Bunânî (öl. 127/744), Mâlik İbn Dînâr (öl.131/748), İbrahim Edhem (öl. 161/778), Cüneyd-i Bağdâdî (öl. 279/908); Zünnûn el-Mısrî (öl. 245/858), Sehl İbn Abdullah et-Tusterî (öl. 283/912) ve Huseyn İbn Mansûr el-Hallâc (öl. 309/922) şeklinde ilk devir sûfîlerinden eserinde nakillerde bulunduğunu görüyoruz. Bu, her ne kadar onun herhangi bir tarikata müntesib bulunduğunu göstermese de, sûfilere bir sevgi beslediği ve onların meşrebine meylettiğinin delilidir. En azından eserini özetlediği iddia edilen Zemahşerî şeklinde tasavvufa karşı değildir.

Zamanına kadar ki müfessirlerden ve ayrıca Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ı, Fahreddin er-Râzî (öl. 606/1210)’nin Tefsîr-iKebîr’i, İmam Mâtürîdî (öl. 333/944)’nin Te’vîlâtul-Kur’an’ı, Zeccâc (öl. 311/923) ve el-Ferrâ (öl. 207/823)’nın Maânil-Kur’ân’ları şeklinde belli başlı tefsirlerden ve gerek Sahabe, gerekse Tâbiûn devrinin ünlü müfessirlerinden nakillerde bulunmuş, onların tefsire dair görüşlerini özetlemek gerekirse vermiş; bir ayetin tefsirinde birden fazla izahat var ise çoğunlukla bunlar içinde tercihte bulunmadan hepsini sıralamayı tercih etmiştir. Ancak onun, tefsirdeki zayıf görüşleri “kîle = denildi ki…” şeklinde verdiği gözden kaçmıyor. Garîbul-Kur’an’a dair açıklamalarını çoğunlukla sahabe devri müfessirlerinden İbn Abbâs’a dayandırır.

Nesefi bu eserinde nüzûl sebeplerini vermeye ayrı bir itina gösterir. Bazan birden fazla nüzûl sebebi zikrederse de bunların bir kısmı “o ayetin hükmü içine giren bazı münferid vakaları hikâye” kabilindendir.

Eserin müellifi Mâtürîdî, Hanefi mezhebine mensup olduğundan tefsirde bu mezheblerin görüşleri Kur’an’dan delillendirilmeye çalışılmış; öteki mezheblerin ve bilhassa amelî mevzularda Şâfiî mezhebinin, itikâdî mevzularda Mu’tezile ile öteki Ehl-i sünnete muarız mezheblerin görüşleri tenkid, red ve çürütülmeye çalışılmıştır. Ancak Mu’tezile’nin fikirleri çürütülmeye çalışılırken meydana getirilen te’villerde Mutezilenin (kısaca el-Keşşâf müellifinin) kullandığı ifadeler aynen alınmıştır ki bu da Mu’tezilî fikirlerin çürütülmesinde pek başarıya ulaşmış olamadığı neticesine götürür.

Nesetî, Kur’an-ı Kerim’de neshin varlığını kabul ettiğini bu tefsirinde gösteriyor. Ancak mensûh olduğu iddia edilen birçok ayetin aslen mensuh olmadıklarını, nâsihleri ile aralarının telifinin mümkün bulunduğunu söyler. Öte taraftan hurûf-u mukattaa şeklinde bazı müteşabihlerin te’viline dair kendisinden önceki müfessirlerin söylediklerini yorumsuz olarak verir. Bu arada bilhassa Allah Teâlâ’nın sıfatları ile ilgili müteşâbih ayetlerin teviline girişmez. Bunları te’vile yeltenen Mu’tezile, mücessime, müşebbihe şeklinde mezheblerin tevillerini şiddetle reddeder. Bu da Nesefinin Ehl-i sünnet akîdesine sıkı sıkıya bağlı bulunduğunun bir göstergesidir.

Medâriku’t-Tenzîl ın çeşitli dünya kütüphanelerinde fazlaca oranda yazma nüshası olup Hindistan’da, Mısır’da ve Türkiye’de onlarca defa basılmıştır. En yaygın baskıları dört cilt halindeki Mısır ve altı cilt halindeki Mecmau’t-Tefâsîr içindeki Türkiye baskılarıdır.

Hind âlimlerinden Muhammed Abdülhak el-Hindî bu esere el-İklîl adıyla bir hâşiye yapmış ve bu hâşiye 1336’da Hindistan’da dört cilt halinde basılmıştır.

Bu tefsir asırlar süresince -özellikle kısa bir tefsir olduğu için- medreselerde okutulagelmiştir. Halen de bazı İslâm ülkelerindeki üniversitelerde (el-Ezher Üniversitesi şeklinde) ders kitabı olarak okutulmaktadır.

Bedreddin ÇETİNER


Ömer Nesefi Kitapları – Eserleri

  • İslam İnancının Temelleri
  • Ehli Sünnet Akaidi
  • İslam Akidesi
  • Menaru’l Envar
  • Ehl-i Sünnet Akaidi
  • Akaid
  • Nesefi Tefsiri 1. Cilt
  • Nesefi Tefsiri 10. Cilt
  • Nesefi Tefsiri 5. Cilt
  • Nesefi Tefsiri 4. Cilt
  • Nesefi Tefsiri 3. Cilt
  • Nesefi Tefsiri 2. Cilt
  • Nesefi Tefsiri 9. Cilt
  • Nesefi Tefsiri 8. Cilt
  • Nesefi Tefsiri 7. Cilt
  • Nesefi Tefsiri 6. Cilt
  • Metn-i Akaid-i Ömer’in-Nesefi
  • Medâriku’t-Tenzîl / Hakâiku’t-Te’vîl


Ömer Nesefi Alıntıları – Sözleri

  • Her fert için istemli fiilerinin bir karşılığı vardır. (İslam İnancının Temelleri)
  • Sufiler; Nasların ruhunda bulunan esin ve feyizle, gönül yöntemiyle Allah’ı (c.c) bilmeye çalışanlardır. Bu yolda, nakil ve akıl kanıt olmakta reddedilmedikleri halde, ne selefiler şeklinde nakle ne kelamcılar şeklinde akla dayanılmaz. Allah’ı (c.c) bilmeye, ona ulaşmaya yakarma, itaat ve zikir yöntemiyle kalbi tasfiye (boşaltma) ederek ulaşılmaya çalışılır. (Ehli Sünnet Akaidi)
  • “Ben ilmin şehriyim Ali’de kapısıdır.” (Ehl-i Sünnet Akaidi)
  • > (İslam İnancının Temelleri)
  • Kader, takdir; kaza da kati olarak hükmetmek ve öğrenim etmek anlamına gelir.
    Başka bir deyimle Kader, ölçmek için hazırlanan şey, kaza ise, fiilen ölçmekten ibarettir. (İslam İnancının Temelleri)
  • Ebu Amr eş-Şeybani der ki: “Abdullah b. Mes’ud (r.a), öyleki sık sık Resulullah (s.a.v) buyurdu’ demezdi hadis rivayet ederken “Peygamberimiz buyurdu” dedi mi onu bir titreme alırdı. Resulullah (s.a.v)’in lisanından yalan söylemektense kendi rey ve içtihadıyla fetva verip, hata etse bile bu hatanın mesuliyetini yüklenmeyi tercih ederdi. Bi benim re’yim (görüşüm)dür, doğru ise ALLAH’tan’dır, yanlış ise benden’dir.”derdi.” (Ehli Sünnet Akaidi)
  • ”Leyletü’l-kadr”in manası işlerin takdir ve kaza ediliş gecesi, anlama gelir. Kadr, takdir manasınadur. Ya da öteki gecelere gore daha daha şerefli olduğundan bununla adlandırılmıştır. O da; Ramazan’ın yirmi yedinci gecesidir. Ebu Hanife (ra)’m. Asım’dan, O’nun da Zer’den yapmış olduğu rivayete gore, Ubey b. Ka’b (rhm) kadir gecesinin Ramazanın yirmi yedinci gecesi olduğuna yemin ederdi. Cumhur da bu görüştedir. Onun gizlenme sebebi onu arayan kişinin onu bulmak için birçok geceyi ihya etmesine teşviktir. (Nesefi Tefsiri 10. Cilt)
  • “Her kim anne ile evladının arasını ayırırsa Allah Teala kıyamet gününde onunla arkadaşlarının arasını ayırır.” (Ehl-i Sünnet Akaidi)
  • Ashab-ı kiram bir taraftan Resulullah (s.a.v)’in söylemediği bir şeyi yalancılıkla söylemiş olma korkusundan fazlaca hadis rivayet korkuyor, öteki taraftan da Resulullah (s.a.v)’den menkul olmayan bir hususta re’y (kendi görüş ve içtihatları) ile yargı vermekten çekiniyorlardı. Fakat hadiselerin hükmünü açıklamak için başka bir yol da yoktu. (Ehli Sünnet Akaidi)
  • Cenab-ı Hak, iyi mi olacaksa öylece bilmiş, bilmiş olduğu şeklinde yargı ve takdir etmiştir. Hulâsa; Allahü Teâlâ insanların ne biçim hareket edeceğini bilmiş olduğu ve takdir etmiş olduğu için insanoğlu hareket etmiş değillerdir. Ancak, Allah(C.C) insanları kendi iradeyi cüziyelerini iyi mi kullanacaklarını ve dolayısıyla iyi mi hareket edeceklerini tamamen bilmiş olduğu için öylece takdir edip yaratmıştır. (İslam İnancının Temelleri)
  • “Hz Ömer’in Müslüman oluşu bir fetih, hicreti bir destan, halifeliği ise bir rahmet idi.” (Ehl-i Sünnet Akaidi)
  • “Kulun, Rabb’ine en yakın olduğu hal, secdede bulunmuş olduğu haldir. Dolayısıyla siz (secdede) duayı fazlaca edin.” (Ehl-i Sünnet Akaidi)
  • Yolcu için öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzlarının iki rekattan sonraki kısmını kılmak nafiledir. [Menâr’daki bu ifade itiraza açık görülmüştür.] (Menaru’l Envar)
  • İnancımız; gözümüzle görmediğimiz gerçeklerin varlığını kabul temeline dayanmaktadır. (İslam İnancının Temelleri)
  • “ولا تقولن لشيء انى فاعل ذالك غدا الا ان يشاء الله… ”
    “Hiçbir şey için ben bunu yarın yapacağım deme. Ancak” Allah dilerse” de… ” (Ehl-i Sünnet Akaidi)
  • Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sempatik bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder, ta ki ben onu severim. (Sevince de) artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse muhakkak ona (istediğini) veririm. Bana sığınırsa muhakkak onu korur ve kollarım…”
    (Buhârî, Rikâk, 38) (İslam İnancının Temelleri)
  • > Yani ilim(bilmek), malûma(malum şeylere , hadiselere) tabidir. İlmin hadiselere tesiri yoktur. Mesela; biz güneşin ne süre nereden doğabileceğini bilebiliriz. Güneşin söylediğimiz zamanda doğması, bizim bilgimizden dolayı değildir. (İslam İnancının Temelleri)
  • Rasulüllah (s.a.v)’in vefat hastalığında, ashabına şu şekilde buyurduğu rivayet olunur:
    “Muhakkak ki ben Rabbime gidiyorum. Siz de Ona döndürüleceksiniz. Kevser havuzunun önünde benimle buluşmak isteyen, elini ve dilini kötülüklerden korusun.” (Ehli Sünnet Akaidi)
  • Hz Ömer Aşere-i mübeşşereden ve vahiy katiplerindendi. Resul-i Ekrem bir fazlaca meselede kendisiyle istişare etmiştir. Hicretin sekizinci senesinde Tebük seferine çıkılmadan ilkin, ordunun teçhizi için malının yarısını vermiştir. (Ehl-i Sünnet Akaidi)
  • وما من دآبة فى الارض الا على الله رزقها
    “Yerde hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah üstüne olmasın.” (Ehl-i Sünnet Akaidi)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş