Eğitim

Kırılma Noktası – Yiğit Bener Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kırılma Noktası – Yiğit Bener Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kırılma Noktası kimin eseri? Kırılma Noktası kitabının yazarı kimdir? Kırılma Noktası konusu ve anafikri nedir? Kırılma Noktası kitabı ne konu alıyor? Kırılma Noktası PDF indirme linki var mı? Kırılma Noktası kitabının yazarı Yiğit Bener kimdir? İşte Kırılma Noktası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Yiğit Bener

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750714092

Sayfa Sayısı: 256


Kırılma Noktası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kırılma Noktası’nda Yiğit Bener, 17 Ağustos Körfez depremini yazıyor: Öğretim görevlisi Selin, bu depremde yıkılan yaşamları, fakat bununla birlikte yurt içinden ve dışından gelen o muhteşem insani dayanışmayı ele alan bir roman yazmaya karar verir. Üç değişik yoldan ilerleyen kurgu, hem Selin’in bu yazı sürecinde yaşamış olduğu duygusal depremi, hem enkazın altında çöken düzeni ve o düzenin dişlisi olarak görmüş olduğu fikir kalıplarını sorguladığı romanını, hem de yazdıklarını paylaşmış olduğu Amerika’daki arkadaşı Levent’in roman ile alakalı eleştirel yorumlarını aktarıyor.

“O geceyi yaşadık. Olanlar o denli ağırdı ki, zihinlerimiz baş edemedi, birçok duyguyu kaydedemeden bilinçaltına yolladı. Kimimiz suçlular bulduk söylenecek, kimimiz elimizden geldiğince desteğe koştuk, kimimiz korkular içinde kasıldık kaldık, kimimiz de toptan reddetti depremi, yok saydı. (…) Bu kitap, 7.4 şiddetinde, kırk beş saniye devam eden, resmî kayıtlara bakılırsa yirmi bin kişinin öldüğü bir depremden; düzenin dar kalıplarında her saniye ölen milyarlarca ruhtan söz ediyor. Sert sözcüklerle yazılmış bir kitap Kırılma Noktası. Başka türlü yazılamazdı. Sarsıyor.”

Birsen Ferahlı


Kırılma Noktası Alıntıları – Sözleri

  • Gregor Samsa’nın yabanıl iniltisi ulaşabildi mi size? Celine’in umutsuz çığlığını duydunuz mu? Yolculuğunda eşlik ettiniz mi ona, gecenin sonuna kadar? Malraux’nun insanlık hallerinden etkilenebildiniz mi? Camus’nün başkaldırısına katıldınız mı? Musil’in niteliklerini fark edebildiniz mi? Dostoyevski’nin suçuna ortak olup cezasını paylaştınız mı? Orwell’in domuzlarından tiksindiniz mi, Babel’in kızıl atlılarıyla beraber koşturdunuz mu? Hemingway’in çanları çınladı mı kulaklarınızda, Faulkner’in öfkeli sesiyle beraber? Koestler’le beraber günün ortasındaki karanlığı aradınız mı? Cortazar’ın, Dos Passon’un, Mayakovski’nin, daha nicelerinin kıymetini bildiniz mi?
  • Terry Eagleton’ın şu benzetmesini unutmayalım: Bizler, aslanın aslan terbiyecisinden daha kuvvetli bulunduğunu biliyoruz. Aslında aslan terbiyecisi de bunu biliyor. Sorun şu ki aslan bunu bilmiyor. Ama eğer bigün aslan bunun farkına varır ve uyanırsa… ne terbiyeci kalır ne de aslanı içine hapsetmeye çalmış olduğu kafes!
  • Söylemin ötesindeki gerçeklik, köşeli kuramların, katı inançların algılamaya izin verdiklerinden fazlaca daha ciddidir, enikonu acımasızdır: Gün gelir, bakarsınız yıllarınızı verdiğiniz, onca önemsediğiniz, titizlikle biriktirdiğiniz her şey, her kıymet, her varlık aniden yerle bir olup gitmiş… kesinlikleriniz temelden sarsılmış, tüm dayanaklarınız çökmüş… Bu şekilde bir tükenişle baş etmek kolay mı sanıyorsunuz? Bu şekilde bir enkazın altından oturaklı bir edayla çıkılabilir mi?
  • Ruhsal doyum aracı… Karşısındakini aşağılayarak doygunluk olmak… Tanrım! Bu iyi mi hastalıklı bir doygunluk!
  • Yabancıladığı bir değerler dünyasında yaşıyor insanoğlu, kendini ilişkin hissetmediği, kesinlikle paylaşamadığı.
  • Kişiliklerini ezerek insanların eğitilip yüceltildiği nerede görülmüş?
  • Koşuşturanlara miyop miyop bakıyor.
  • “Anlamın yittiği yerde var olmaya devam etmeli mi insan?”
  • Yurtta barış cihanda barış derken şimdilerde daha fazlaca, cihanla kavgalı yurtta kavgalı olduk galiba.
  • Ben yoğum bu işte.
  • Her ilişkiden alabileceklerimizin bir sınırı bulunduğunu unutmamalıyız.Olabilenle yetinip işin tadını çıkarmak yerine bu sınırları zorlarsak, düş kırıklığı kaçınılmazdır. Bu hatayı tamamımız yaparız. Bir ilişkide bir mutluluk kırıntısı yakaladığımızda bunu derhal ne pahasına olursa olsun yaşamın her alanına yaymaya, tüm gereksinimlerimizi bu birlikteliğin sırtından karşılamaya,tüm tatminsizliklerimizi bu ilişki yardımıyla telafi etmeye kalkışırız…böylece var olanı da boğarız. Beklentilerimizi doğru ayarlamayı bilsek…olabileni belli bir seviyede sürdürülebilir kılmaya yoğunlaşsak- olmasıyla birlikte…olabildiğince…gittiği yere kadar… o vakit asla eğer olmazsa yaşanmış olan o sınırı olan mutluluğun yinelenebilmesine izin veririz. Üstelik vakit içinde birlikteliğin çerçevesinin genişleyebilmesine fırsat tanımış oluruz.eğer o şekilde bir olasılık var ise.Gelgelelim açgözlüyüz… sabırsızız…emek vermek istemiyoruz.zora gelemiyoruz…alışılmış kalıpların dışına çıkabilecek düş gücüne haiz değiliz… Birçoğumuzsa düpedüz yüreksiz… Sonuç olarak, kafamızda (son kertede toplumsal ideolojinin belirlediği) bir ilişki şablonu var, bunun dışına çıkamıyoruz. Beklentilerimizi, davranışlarımızı belirleyen işte bu şablon… içinde debelenip duruyoruz, sınırlarını aşamıyoruz. Mutsuz ilişkilerimizden kopmayı başarabilirsek bile mutsuzluk üreten o şablonumuzu aşamıyoruz. gidip gidip aynı kalıba uyan,aynı kurallara bakılırsa belirlenmiş… kısaca aynı mutsuzlukları tekrardan üretecek olan benzer ilişkilere tıkılıyoruz. Zor olanı,kuraldışı olanı deneyip yaratıcılık sergilemektense kısaca her ilişkiyi kendi tekilliği,biricikliği içinde yaşamaktansa,her ilişkiyi aynı çoğul kalıba yerleştirip boğmayı,sıradanlığı güvenceli bir vasatlığı yeğliyoruz…sonrasında mutsuzuz da mutsuz diye yakınıyoruz.
  • Soyut söylemlerin kavrayamayacağı gerçek yaşamın içinden çıkıp geliyorum ben, gerçeğin ta kendisiyim, hatta gerçekliğin kendisinden bile daha sahiciyim.


Kırılma Noktası İncelemesi – Kişisel Yorumlar

İlk kez Yiğit Bener okudum, ve kitabı bir kaç saat içinde bitirdim.
Kitabın ilgi çekmeye çalışan bir tecrübe etme bulunduğunu söyleyebiliriz, sadece bu denemenin yeni ya da fazlaca değişik, emsalsiz bir şey bulunduğunu söyleyemeyiz. Yazarın edebiyat, eleştiri, roman yazmak meseleleri ile insan olmak, insan değerleri ve bu değerlerin kasıtlı ve dizgesel sömürüsüne dair görüşlerini izmit depremini mevzu alan bir roman emek vermesi üstünden anlatırken kendi hedeflediği çizgiyi tutturduğunu da söyleyebiliriz; şu sebeple Yiğit Bener arzu ettiğini düşündüğüm o hissi, duyguyu yaratabiliyor ve yapıt bu duyguyu sürdürüyor, başarıyla nihayete erdiriyor. Kitapta Selin’in yaşamı, Selin’in yazdığı roman, Selin’in ABD’deki arkadaşının romanın bölümleri ile ilgili eposta yorumları var. Ayrıca kitabın açılışında ve kapanışında da romanın “konuştuğunu” söyleyebiliriz. Tüm bunlar ilk olarak iyi ayarlanmış bir hız ve akış duygusu yaratıyor. Selin’in romanı daha klasik bir anlatıma haiz, epostalar daha organik, fakat en iyisi kesinlikle bolca iç sesli ve diyaloglu Selin kısımları. Birbiriyle yanyana duran bu ifade biçimleri kitaba fazlaca uymuş, onu kıpır kıpır bir esere dönüştürmüş.
Yiğit Bener’in edebiyat, eleştiri ve insan olmak yada insan kalmakla ilgili düşünceleri de yer yer etkisi altına alan .
Yiğit Bener’i okumaya devam… (CemCBG)

Sonuna kadar ilgiyle okudum. Doyurdu beni. Bayıldım kısaca.
Kitap üç başlık halinde aşama kaydediyor:
-Akademisyen Selin’in şuan ki hayatına dair anlattıkları,
-Selin’in yazdığı kitap metni(kitap içinde kitap okumak fazlaca zevkli)
-Bir de Selin’in Amerika’daki arkadaşı Leventin Selin ile olan mailleşmesi.
Kitapta Marmara depremi ana mevzu. O esnada olan insancıl ilişkilerin yüksekliği, bürokrasiye takılma benzer biçimde bir fazlaca mevzuya değinmiş yazar. Umut var yazar, en güzeli de bu. Kesinlikle tavsiye ediyorum. İyi okumalar temenni ediyorum. (Elif)

Deprem: İstanbul’da zelzele kendini hatırlatınca, benimde can yayınları indirimi ile yolumun kesiştiği kitap aniden okunma listemde öncelik kazanmıştır. Maalesef hep tedbir almak yerine anlık tepkiler veriyoruz sonrada unutup gitmeyi tercih ediyoruz. Deprem yine kendini hatırlatıncaya kadar bu döngü devam ediyor. Kitapta 1999 depreminde yaşanılanlar ve zelzele hakkında yazılan bir romandan yola çıkılarak edebiyat çevreleri de anlatılmış. Farklı bir seçimi var. İlk kez bir yazar hem kitabını yazmış hem de eleştirmenliğini yapmış. Kesinlikle okunmalı. Depremin sonrasında yaşanılanları ,hissedilenlerle ilgili empati yapmayı sağlıyor. İnsanların travmalarını yenilememek adına özenilse de gene de empati meydana getirecek kadar yaşanılanlar ele alınmış. Deprem kuşağında yaşayan bir ülke olarak depremden korkmak yerine beraber yaşamayı öğrenmeli, lüzumlu önlemleri almalıyız. Deprem değil bilinçsizlik ve fena yapılar insanı öldürüyor. Birfazlaca uzman ilk 72 saat enkazlara ulaşılamadığını belirtiyor. Bu durumda hepimiz acil afet fiil planını yapmalı, binalarını denetim ettirmeli, zelzele anında çök, kapan ,tutun yöntemini uygulamalı,zelzele çantası hazırlayarak, kaçış planını yapmalı. (ozge)


Kırılma Noktası PDF indirme linki var mı?


Yiğit Bener – Kırılma Noktası kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Kırılma Noktası PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Yiğit Bener Kimdir?

Yiğit Bener, 1958 senesinde Brüksel’de hayata merhaba dedi. Yazar Erhan Bener’in oğlu, Vüs’at O. Bener’in yeğenidir. Evli ve bir kızı olan Bener, İstanbul’da yaşamaktadır.

İlk ve orta öğrenimini Paris ve Ankara’da tamamladıktan sonrasında, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okudu. 12 Eylül 1980 darbesinden sonrasında son derslik öğrencisiyken eğitimini yarım bıraktı; on yıl süresince Brüksel ve Paris’te yaşadı. Çocuk bakıcılığı, mecmua yöneticiliği, göçmen sorunları danışmanlığı, çevirmenlik benzer biçimde işlerde çalıştı. Halen yazarlığın yanı sıra ustalaşmış konuşma tercümanı olarak iş yapmaktadır. Meslek örgütleri TKTD ve AIIC’de yöneticilik yapmış oldu. Boğaziçi Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi’nde Konferans Tercümanlığı Yüksek Lisans programında öğretim görevlisidir.

İlk öyküsü Yabancı, 1991’de Modern Türk Dili dergisinde gösterildi. Louis Ferdinand Céline’in Gecenin Sonuna Yolculuk adlı romanının çevirisiyle 2002 Dünya Tercüme Ödülünü aldı. 2012’de romanı Heyulanın Dönüşü ile Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanmıştır. Öykü kitabı Diğeri Kabuslar, 2010 senesinde Célin Vuraler tarafınca Autres cauchemars adıyla Fransızcaya çevrildi. Sanal edebiyat dergisi İktidarsız’ın kurucularından ve yazarlarındandır.


Yiğit Bener Kitapları – Eserleri

  • Diğeri Kabuslar
  • Kırılma Noktası
  • Acı Portakal
  • Diğeri Düşler
  • Eksik Taşlar
  • Heyulanın Dönüşü
  • Kusursuz Gezinti
  • Yaramaz Babamla Beter Amcamın Maceraları
  • Simultane Cinnet
  • Özgür Rosto
  • Matbaacılık Oyuncağı
  • Heptameron


Yiğit Bener Alıntıları – Sözleri

  • ”Oldukca eskiden düşlerde gülerdi
    Artık onun da bir geçmişi var” (Eksik Taşlar)
  • Her ilişkiden alabileceklerimizin bir sınırı bulunduğunu unutmamalıyız.Olabilenle yetinip işin tadını çıkarmak yerine bu sınırları zorlarsak, düş kırıklığı kaçınılmazdır. Bu hatayı tamamımız yaparız. Bir ilişkide bir mutluluk kırıntısı yakaladığımızda bunu derhal ne pahasına olursa olsun yaşamın her alanına yaymaya, tüm gereksinimlerimizi bu birlikteliğin sırtından karşılamaya,tüm tatminsizliklerimizi bu ilişki yardımıyla telafi etmeye kalkışırız…böylece var olanı da boğarız. Beklentilerimizi doğru ayarlamayı bilsek…olabileni belli bir seviyede sürdürülebilir kılmaya yoğunlaşsak- olmasıyla birlikte…olabildiğince…gittiği yere kadar… o vakit asla eğer olmazsa yaşanmış olan o sınırı olan mutluluğun yinelenebilmesine izin veririz. Üstelik vakit içinde birlikteliğin çerçevesinin genişleyebilmesine fırsat tanımış oluruz.eğer o şekilde bir olasılık var ise.Gelgelelim açgözlüyüz… sabırsızız…emek vermek istemiyoruz.zora gelemiyoruz…alışılmış kalıpların dışına çıkabilecek düş gücüne haiz değiliz… Birçoğumuzsa düpedüz yüreksiz… Sonuç olarak, kafamızda (son kertede toplumsal ideolojinin belirlediği) bir ilişki şablonu var, bunun dışına çıkamıyoruz. Beklentilerimizi, davranışlarımızı belirleyen işte bu şablon… içinde debelenip duruyoruz, sınırlarını aşamıyoruz. Mutsuz ilişkilerimizden kopmayı başarabilirsek bile mutsuzluk üreten o şablonumuzu aşamıyoruz. gidip gidip aynı kalıba uyan,aynı kurallara bakılırsa belirlenmiş… kısaca aynı mutsuzlukları tekrardan üretecek olan benzer ilişkilere tıkılıyoruz. Zor olanı,kuraldışı olanı deneyip yaratıcılık sergilemektense kısaca her ilişkiyi kendi tekilliği,biricikliği içinde yaşamaktansa,her ilişkiyi aynı çoğul kalıba yerleştirip boğmayı,sıradanlığı güvenceli bir vasatlığı yeğliyoruz…sonrasında mutsuzuz da mutsuz diye yakınıyoruz. (Kırılma Noktası)
  • İnsan olarak uyanabilmek, sonrasında da insan olmaktan utanmadan, vicdan kanaması geçirmeden tekrardan uykuya dalabilmek… Kâbustan kurtuluş… (Diğeri Kabuslar)
  • İnsan kendini tekrardan yaratamıyor! (Diğeri Düşler)
  • Anlaşılan, kati tedavi ya da aşı bulmadıkça kurtuluş yok küresel salgından. Çaresiz, kendi vahamızı kendimiz yaratıp direnmeye çalışacağız, deva bulunana dek. (Heyulanın Dönüşü)
  • ~ Uruguaylı üstadın belirttiği benzer biçimde:eğer bir çocuğa mutluluğu tanımlamak istiyorsanız oynasın diye önüne bir top yuvarlayın. (Diğeri Düşler)
  • Hep iş, hep iş! Bu iş denen şeyden nefret ediyorum. Sanki ebeveynleri evlatlarından uzak tutmak için icad edilmiş… (Özgür Rosto)
  • Soyut söylemlerin kavrayamayacağı gerçek yaşamın içinden çıkıp geliyorum ben, gerçeğin ta kendisiyim, hatta gerçekliğin kendisinden bile daha sahiciyim. (Kırılma Noktası)
  • Hem sivri biber de sevmez annem. Yemek yerken tabağındaki o minik minik dogranmış biber parçalarını hep ayıklar. (Özgür Rosto)
  • Sükutu ikrardan mı geliyordu, güvenilir olamadım. (Heyulanın Dönüşü)
  • Aslına bakarsanız insan benim benzer biçimde neredeyse doğuştan iki dilli olunca, yazılı ya da sözlü tercüme edimi her iki dilimin ve kültürümü buluşup kaynaştığı biricik vakit dilimidir… (Simultane Cinnet)
  • Kadriye evde bir hayvan olmasının çocuklar için iyi bir şey bulunduğunu söylemiş oldu. (Özgür Rosto)
  • Acılar insanı olgunlaştırır dediklerine bakmayın: O iş bir seferde olmuyor,ilkin enikonu ahmaklaşıyor insan, acılaşıyor, hatta kimi zaman kötücülleşiyor.
    “Olgunluk” sadece hemen sonra, fazlaca sonrasında… (Diğeri Kabuslar)
  • Belki o vakit yaşam denen bu fazlaca kıymetli ve biricik zamanı saçmalıklarla doldurup boşa harcamaktan vazgeçmeyi başarabiliriz. (Heyulanın Dönüşü)
  • Belleğini yitiren toplumlar, aynı ilkellik ve kan gölünde boğulmaya mahkumdurlar. (Heyulanın Dönüşü)
  • Söylemin ötesindeki gerçeklik, köşeli kuramların, katı inançların algılamaya izin verdiklerinden fazlaca daha ciddidir, enikonu acımasızdır: Gün gelir, bakarsınız yıllarınızı verdiğiniz, onca önemsediğiniz, titizlikle biriktirdiğiniz her şey, her kıymet, her varlık aniden yerle bir olup gitmiş… kesinlikleriniz temelden sarsılmış, tüm dayanaklarınız çökmüş… Bu şekilde bir tükenişle baş etmek kolay mı sanıyorsunuz? Bu şekilde bir enkazın altından oturaklı bir edayla çıkılabilir mi? (Kırılma Noktası)
  • Yurtta barış cihanda barış derken şimdilerde daha fazlaca, cihanla kavgalı yurtta kavgalı olduk galiba. (Kırılma Noktası)
  • Karikatür fotoğraf sanatının piçidir… (Simultane Cinnet)
  • “Dejavu”
    … Beynin bitkinlik ya da başka nedenlerden dolayı bir görüntüyü anında algılayamamasından ( kısaca görüntünün beynin idrak etme merkezine ulaşmadan ilkin belleğe kaydolmasından ) meydana gelen tıbbi anlamda bir araz olabileceğini ve beyin bu girdiyi gecikmeli olarak algıladığında kişinin bu vakası daha ilkin yaşamış olduğu hissine kapılabileceğini bilmekte yarar var. .. (Kusursuz Gezinti)
  • Hombres! Erkekler! Evet söylüyorum, siz erkekler… Neden böylesiniz siz, niçin? Nedir derdiniz sizin? Neden ‘hayır’ denildiğinde bunun bir tek ve bir tek ‘hayır’ anlamına geldiğini anlamazsınız bir türlü? Nedir ezelden beri bizlere yönettiğiniz bu sertlik? Bizleri öldürürsünüz, saldırı edersiniz, döversiniz, söversiniz, aşağılarsınız, susturursunuz, kendi kaderimiz üstüne söz söyleme ya da kendi bedenimize haiz olma hakkının bile tanımazsınız bizlere… Nereden geliyor bu saygısızlık? Neden bizlere bir türlü eşitleriniz olarak kabul edemiyorsunuz? Neden? Nedir derdiniz? Ne elde etmeye çalışıyorsunuz? Ne elde edebileceğinizi sanıyorsunuz? Ve daha ne kadar sürecek bu? Ne istiyorsunuz bizlerden? Nedir bizlere, ruhumuza, bedenimize, karnımıza düşmanlığınız? (Acı Portakal)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş